KN Hilâl -ve- Zambak? Büyük Tarihf Roman Muharriri A, R. No.1 71 23- 10 « 834 Fıîdakârlık Mükâfatı Kıral Birinci Fransuva, Şövalye Cemi Saraydaki Bütün Asılzadelere Takdim Etmişti.. ——— — — Hey Allahım!.. Biraz evvel tatsızlıklarile bizi sıkan şu cür'et- kâr rahibin arkasından bakarken acaba dünyada bunlara da bir lüzum var mı?.. Diye düşünüyor- dum. Şimdi sizi de o kisve altındâ böyle kıymettar işler becerdikten sonra görünce bu sözlerimi geri alıyorum... Teşekkürler ederim, muhterem pederl. Gerek bu hiz- metlerinizin ve gerek sevgili dos- tum, Şövalye Cem hakkındaki fedakârlığınızın mükâfatını göre- ceksiniz... Size gelince, aziz şö- valyem.. müsaade ediniz de, sizi Iâyık olduğunuz surette Fransa asılzadelerine takdim edeyim. Biraz evvel çelik gibi sert ve mağrur olan Şövalye, bu söz- ler Üzerine derhal yumuşamış.. saf yürekli, mütevazı bir çocuk hali almıştı. — Ellerini uzatarak kırala yalvardı: — İstirham ederim, haşmet- penah.. bu fikirden vazgeçiniz. Bana gösterdiğiniz iltifatı, herkes görüyor. Benim için bu bile faz- ladır. Kıral gittikçe heyecana kapr- hyordu: — Fazla m?. Nasıl fazla?.. Benim için maruz kaldığınız ıstı- rapların hepsini biliyorum. Bunlar, mükâfatsız kalırsa, Fransa kıralı, pek nankör olur... Kıral — birdenbire — yerinden kalktı. Ve sağ kolunu, yukarıya kaldırarak bağırdı: — Madamlar!.. — Asılzadeler... Benim jantiyomlarım!.. Size, kara günlerimin dostu, asil Şövalye Cemi takdim edi- yorum, Ve hep beraber, onun şerelfine birer bardak şarap iç- menizi teklif eyliyorum. Kendisini şu andan itibaren bassa alayla- rımın kumandanlığına tayin ettim. Cesaret ve mertliğini bir iki da- kika evvel bizzat gördüğünüz bu zat yalnız benim şahsımın değil.. Fransa sarayının ve Fransa mile- tinin de dostudur. Kendisini hümetle selâmlayınız.. Zaten, — Şövalyenin — salona ayak bastığı dakikadanberi onun- la meşgul olan salon halkı, kıra- lm bu teklifi üzerine bir deniz dalgası gibi - çağladı. Yüzlerce mum taşıyan avizelerin ziyası altın- da, bir anda yüz kılıç birden par- ladı. hepsi de, Şövalyeye doğru uzandı. Yüzlerce kadeh şakırda- dı. Coşkun bir gürültü, duvarları sarslı, avizeleri çınlattı: — Yaşasın, Türk asılzadesi.. Yaşasın, kralın hassa alayı ku- mandanı... * En feci bir Intikam Şafak söküyordu. Koca Grev meydanı bomboştu. Sâdece or- tada bir darağacı — görünüyor, ucunda sarkan İp, — hafif hafif sallanıyordu. Şövalye, ince bıyıklarını büke büke ortada dolaşıyor, sık sık etrafına bakıyor.. Fakat beklediği rahip dö Löyülâ henüz ortada görünmüyordu. Yarım öant.. Bir saat.. Bir buçuk saat, bu suretle geçmiş, rahip gelmemişti. Artık güneş doğmuş.. Meydan, satıcılar ve gelip geçenlerle dolmuştu. Mey- danın kenarındaki evlerden birinin duvarı dibinde oturan Antuvan, yavaş yavaş ayağa kalkarak Şö- valyenin yanına geldi, memnuni- yetini saklayamıyan bir sesle: — Muhterem Şövalyem.. Ah, pardon... Muhterem — kumandan hazretleri.. Aziz misafiriniz gel- mediler. Ve, gelseler de, artık kılıcınızla — karşılaşmak — gerefini ihraz edemezler. Ltrafınıza bakınız.. sebze ve çiçek satan şu tombul Paris yos- maları arasında çarpışmak vakıa çok İâtif bir şey olursa da.. bilmem ki buna nasıl imkân bulunur. Anlaşılıyor ki, bu papas efendinin hesabını da bizim alacak defterinin bir kenarına kaydetmek icap ediyor... Yorgunsunuz.. Bu gece de uyumadınız. Artık avdet buyurmanızı rica etmeme müsaade eder misini?.. Dedi. Şövalye, son defa olarak göz- lerini etrafa gezdirdi. Ve sonra, ağır ağır cevap verdi: — Antuvanl!.. bir daha bana, ( kumandan ) diye hitap etmekten seni mevediyorum. Antuvan, başını bir - tarafa çevirdi. Sıkılan dişleri arasından: — Zaten böyle bir emir vereceğinizi bekliyordum. Diye söylendi... Şövalye sözlü- ne devam etti: — Bu Aadamın — gelmemesi, her halde pek mühim bir sebebe müsterittir. Çünkü bir düellodan korkup kaçması, her türlü imkân ve ihtimalin haricindedir. — Bendeniz de öyle zannedi- yorum.' — Şu halde yapılacak birşey kaliyor. — Emrediniz, Şövalyem. — Hadi.. Şimdi, — saraydaki dairemize gidelim. Onu, orada söylerim. x Rahip Löyülâ, gelmemişti. Bu da şövalyenin tahmin ettiği gibi mühim bir sebebe istinat etmekte idi. Gece sarayda, papazla şövalye arasında herkesi hayret ve helecan içinde bırakan o hararetli muha- vere cereyan edip te papas salonu terkederken, orada heyecana ka- pılmıyan bir tek kimse vardı. O da, kıralın sabık gözdesi ve veliahtın birinci nedimesi, Diyan dö Puvatye idi, Emsalsiz bir leta- fet ve zerafete —malik olmakla beraber, sanki beşeri hislerden mahrum — ve — sadece, etten ve kemikten yapılmış — bir makineden —ibaret — zannolunan bu kadın —derhal — başını çe- virmiş., omuz başından ayrılmı- yan Kont dö Jarnaka doğru eğik- miş., Ağzına kapadığı yelpazenin altından : — Kont!.. Rahibi takip edi- niz. Nerede ikamet ettiğini öğre- niniz. Çabuk bana haber geliriniz. Demişti. Kont dö Jarnak, dimağı intri- kalarla meşbu olan bu kadımn istediği haberi getirmekte gecik- memişti. Aradan biraz zaman geçtikten sonra da kıralın önün- de eğilmiş : l (Arkası var) Eşiğinde İken çi — Yarın öğleden evvel güzel bir kürk mantoyu görmeye gide- lim. Olmaz mı sevgilim!.. Dünya İktısat Hıbor!nlı Beynelmilel Ziraat Enstitüsü Dün Toplandı Romadaki beynelmilel | enstitüsü — İ2 inci | umumi heyet top- lantısı dün Roma- da — yapılacaktı. Görüşülecek me- seleler matbuata verilmemiştir. Maamafih elli memleketin resmi murahbhaslarını bir araya getire- | cek olan bu kongrenin zirmat işleri etrafında beynelmillel mü- him kararlar alması — beklen- mektedir. Amerika birleşik hü- kümetleri namına kongreye işti- rak edecek olan heyetin riyasetini Amerika Ziranat Nezareti müsteşarı M. Tugvvell deruhte etmektedir. * limanlarına uğra- yarak tahmil ve tahliyede bulunan gemiler hakkında Yunanlılar | Yapılan istatistik- birinci lerden 1933 sene- sine ait olanı neşrolunmuştur. Bu istatistiğe gere Romanya liman- larında geçen sene en çok - İş gören gemiler Yunan bayrağını taşımaktadır. ziraat | Beynelmilel ziraat enstitüsü kongresi Romanya Romanya limanlarında| | lahına şükret Kristof Kolombun | < Güyertede birşey görmek im- 1923 - 1924 senesinde en yük- sek seviyeyi elde eden Yunan deniz ticarelinin Romanya İlman- larındaki faaliyeti 414 - tonilato idi. Bu miktar 1932de 381 bine düştükten sonra 1933te tekrar yükselerek şimdiye kadar elde edilen seviyenin de Ustüne çıka- rak — 452.155 tonilatoyu — bul- muştur. Romanya İskelelerinde ikinci vaziyette İtalyan gemileri geliyor. Bunların miktarı 1933te 314 bin tonilatodur. Kendi sularında Rumen bay- rağı ancak üçüncüdür. 1933 se- nesindeki faaliyet miktarı da 212 bin tonilatodur. Hakaret Mi Etmiş? Dün Asliye Ikinci Ceza Mah- kemesinde, Türklüğe hakaret et- tiği iddiasile Madam Mata'nın muhakemesine başlandı. Şahitler dinlendi. Şahitlerden kondoktör Necip Efendi Madamın tramvay- da: “Biz Türkler fenayız.,, D yerek Türklüğe hakaret ettiğini söyledi. Diğer şahitler de başka türlü şahadette bulundular Muha- keme öteki şahitlerin çağırılması için tehir ebildi, B Birinci teşriu Bu Sütunda Hergün Nakleden: Hatice Hatip Muharririn Devriâlem Seyah: “ Mansur Beyin Defterinden ,, Flandr Gemisi 25 Heziran Flandra İsmindeki Transatlan- tikin içindeyim. Vapurumuz bugün bir saat sonra Galata rıhlımını ter-| kediyor: Ben de Kiıristof Kolomp gibl yeni dünyaya gidiyorum.. Ah.. şu Mısır'da ölen amca- mın mirası ne de vaktinde elime geçti. Tam on bin Miısır lirası, Mansur, aç gözünü dünyayı gör. Evvelâ Amerikaya, ondan sonra Avusturalyaya, sonra Çine, ondan sonra Bahriahmerden avdet amca- mın ©o kadar hoşuna gidip sene- lerce orada oturmasına ve dola- yısile para kazanmasına sebep olan kırk bir asırlık ehramları hürmetle selâmlıyacağım, Yanımda altı coğrafya kitabı, beş Aatlas, her lisandan yedi lüğat kitabı ve Üç rehber var. Amerikanın pampalarını, Avustu- ralyanın vasi çayırlarını, badem gözlü Çin güzellerini seyrede- ceğim. Ne o.. Bir demir sesi, bir zincir gürültüsü var. Mansur Ab- parmağile işrrot ettiği yere ge diyorsun. 26 haziran kânı olmadı. Bir taraftan müt- hiş bir rüzgâr vardı, diğer taraftan kalabalık... Halbuki ben sonsuz denizlerin karşısında şalrane hul- yalara dalmak emelinde idim. Halbukl rüzgârlı tarafa dar ka- çarak bir sıra üÜstüne düştüm. Arada bir de gübeşteden bir az başımı sarkıtmak mecburiyetinde kaldım. Dalgalar çok sert değil, amma bana deniz dokunmuştu. Birden karşımda çok zayif, çok uzun boylu kırmızı, sivri ve uzun sakalllı —bir insan peyda oldu. Beni bu halde görünce bir kahkaha attı. Amma ne kah- kaha... Eğer gönlüm bu kadar kabarmasa, kafam böyle dön- meseydi ben ona — gösterirdim amma... Uzun boylu adam güldükten sonra cebinden bir şişe çıkardı. Adeta emreder gibi: «İç şunu» dedi. İçtim. Eger alevlerle ya- nan bir ispirto İçmiş olsaydım bile midem bukadar yanmazdı, Birkaç dakika sonra midem iyileşince ona teşekkür ettim. Fakat o, söz- lerimi şu garip sual İle kesti: — Siz piket oynar mısınız?.. Cevap vermediğimi görünce: — Bilmiyorsunuz — değil mi, dedi, esasen piketi zannederim Türkler bilmez, Yalnız Fransızlar bilir. Allah.. Allah.. Neden Türk- ler piket oynamasın? Merak eden bilir, merak etmiyen bilmez. Hal- buki ben, Fransada tahsil etmiş olan Mansur hiç piket bilmez« miyim? — Bilirim efendim. Diye cevap verdim. Halâs- kârım: — O halde geliniz, dedi, Ba- na kolunu uzattı. Daha midem pek yerine gelmemişti. Koluna girmeyi ben de tercih ettim. Beni Room - Caffee götürdü. Ve giderken bana kendisini takdim etti. İsmi Annibal Morgan Amerika tebasındandı. Konserve satıyordu. Hatta konserve kutu- larını — açmak için kendisi harikulâde pratik bir anahtar da icat etmişti. Oyunu, akşam yemeğini ye- | mek için bıraktık. Ben oyunu | bitirmek ve denizi görm yordaum. Fakat arkadaşın —Denizin nesini görer dedi. Her tarafı biribirir Soyu.. Siz Istanbullu de niz?. Deniz hergün gör ey Oyun bittiği zaman | yüz lira kaybetmiştim.. A karı vapur ücretinden f netice pek canımı sıktı, Viğb:i Hemen, hemen şafa atmıştı. Kamaramın kapu du. Gelen Morgandı. — Haydi, dedi. — Nereye? Diye sorı — Nereye — olacak? sabah kahvaltısını etmiye da oyunda İntikaminızı al Kahvaltıyı ikinci sabı valtısı, onu öğle yemeğ yemeğini ikindi çayı, onu yemeği ve onu da sup etti. Fakat intikam n Üç yüz lira daha kaybett rayı çıkarmak İçin piket n dan kalktığım yok. N Amerikalı misler güvertei Şıyor... Ah şuparayı bir sam bir daha oynamıya Kimbilir belki yarın talih 29 Ha Talih dönmedi. Fakat döndü. Midem berbat bir bir taraftan Morganın ilâca içiyor, bir taraftan oynuyorum. Zararım artıyo ba Nevyorktan evvel parı alabilecek miyim? 4 Tem Nevyork. Ey Kristof Demek, nihayet şu hürriy kelini görebileceğim. Faki di mesele hürriyet he değil artık ben kazanı Ziyanımın bir çoğu çıktı. Üç yüz elli lira kaldı. Belki yarına kadar geri alırım. ö H Bir kere hürriyet h görmedim. Gece yanında: ve tam ©o zamanda bir ve on dört vardı. Tabii ettim. Vapuru terkettiğimi: sinden bir telgraf - verdilej işi bırakıp Sanfransiskoya sini yazmışlardı. Bana: — Haydi benimle gelin Sizden üç yüz lira —ka belki onu yolda gerl # Zaten Nevyorkta ne görec: Evler... Evler... Ve yine Bunlar — istanbuldakilerden daha yüksekmiş. Mühim Canım hepsi ev evdir. v Şimdi —beni Sanfran götüren — trendeyim. Nel yalnız rıhtım ile istasyon daki yolu gördüm. Fakat kak yeni açılmış, bir temelleri atılmış. Vagonda 7 Gidiyoruz, gidiyoruz. taşlı ve kayalı dağlardan muşuz. Burada Amerika mandalar, öküzler, belki yarmış. Fakat ben pen bile bakamıyorum. — Oyri şans — döndü Morgan Tira kaybediyor. — Sa oldu. Yatıyoruz. Yarın oyuna devam edeceğiz. bana karşı çok kibar d. Ben kazanırken oyunu t mem, 19 Kaliforniyanın paytal (Devamı 11 inci — yüz