— eee e tt aa AAT ada e eee — eee — ae ÜÜ G e— eee eee A e a ea — *Ziya Şakir S inci kısım Her hakkı mahfuzdur. No. 77 4 - 10- 984 SON POSTA Nasıl Doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldü? Âyancı Ahmet Rıza Bey, İttihatçılara Koyu Bir Muhalif Kesilmişti.. Osmanlı hudutlarının her - ta- rafı çelik süngüler, zırhlı ve drit- notlarla çevrildiği için hariçten memlekete hiçbir şey giremiyor; söküğünü —dikecek iğnesini bile yabancı memleketlerden tedarike mecbur. olan memleket halkı, günden güne mahrumiyetin kor- kunç derecelerine düşüyordu.. Elinde az çok mal kalan tüccar ve esnaflar ihtikârın İlezzetini tatmışlar; mallarını saklamışlardı. Birçok açık gözler de, bu fır- sattan en büyük derecede islifa- de yolunu tutturmuşlardı. Ekserisi Maliye Nazırı sabıkı Cavit Beyin, bir kısmı da dok- tor Nâzım ve Kara Kemal Bey- lerin mensuplarından mürekkep bir güruh, (Bakkallar Cemiyeti) namile bir teşekkül vücude ge tirmişler... Erzak, petrol, — şe- ker gibi halkın en — mühim ihtiyaçlarına, detaa bir inhisar vazetmişlecdi. Bir taraftan küçük esnafları eziyorlar; diğer taraftan da malların Hiatlarını istedikleri gibi yükseltip alçaltarak Hcaret âleminde — bildikleri gibi — oyun oynuyorlardı. — Harp — dolayısile maaş alamıyan memurlar Üç, beş misli artan yiyecek ve giyecek fiatları karşısında sefaletten se- falete düşüyor, kıyıda köşede on parası olanlar, mevcut paralarını bu muhtekirlerin küp- lerine boşaltmak — mecburiyetini hissediyorlardı. Hükümet, bunları düşünecek vaziyette değildi. Ni- hayet Âyan Meclisi azalarından Ahmet Rıza Bey (3 şubat 1331 tarihinde ) Meclisi Âyanda ( bak- kallar cemiyeti) hakkında şiddetli bir nutuk irat etmiş., Büyük bir cüret ve hissizlikle halkı soyan bu muhtekir şebekesini şiddetle tenkit eylemişti. Vaktile cemiyet erkânının en büyük dost ve hâmisi olan bu büyük ( Ittihat ve — Terakki —Lideri ) — şimdi başta Talât ve Cavit Bey- ler olmak Üzere birçok cemi- yet ekâbirinin muhalifi kesilmişti. Ahmet Rıza Beyin bu tenkidatı bazılarına cür'et vermiş, şuradan buradan bazı şikâyet feryatları yükselmişti. Fakat: (Böyle nazik bir zamanda tahdişiezhanı mucip söz söylene- mez.) Tehdidile bunlar da sustu- rulü vermişti, Hergün muhtelif yerlerde muh« telif müesseseler menfaatine kon- serler, müsamereler, tiyatrolar ter- tip ediliyor; bunlara iştirak etmi- yenlere, elden satılan biletleri reddeyleyenlere ( vatan haini ) namı veriliyordu. Yine hergün- ekseriya, Beyoğ- kunun malüm olan mahfel ve mec- lislerinden - bir takım şayıalar ç- karılıyor; Borsa ve ticaret piya- sası altüst ediliyordu. — Ruslar, Sinoba otuz bin asker çıkarmışlar. — Dün gece Rus askeri Tı- rabzona girmiş. —- |ngi|iı|u Iskenderon lima- nni İşgal etmişler, Diye sık sık çıkarılan yalanlar, hassas ve cidden vatanperver Tüyklerin kalbine kızgın hançer- (8 Şubat tarihinde| herkesin ler saplıyor; vatan kavgasına ka- rışan can kaygusu, rahat ve huzur bırakmıyordu. Hergün. meşum bir haberle dilhün olan İstanbu'lular, Beyoğ- lunda meçhul birkaç şahıs tara- fından Yunan ataşenayalının darp ve tahkir edildiğini duydukları zaman teessürlerinden donup kal- mışlar; Merkeziumumiye giderek: Yahul.. Ne yapıyorsunuz, siz.. Şu zamanda herkes, her mil- Tet kendisine —müttefik ariyor. Şimdilik sesleri sedaları çıkmıyan adamları, — zorla aleyhimize mi kışkırtacaksınız?... Diye bağırmışlardı... Bu hâdi- se, Yunan hükümeti'e siyasi mü- nasebatı birdenbire germiş; ancak uzun uzadıya tarziyelerden sonra bertaraf adilebilmişti. Çanakkale — bombardmanının sıklaşması, halka birhayli - telâş vermiş; hele Ayastafanos, Bakır- köy, Fenerbahçe ve Hayırsızadaya toplar yerleştirilmesi, umumi he- yecanı büsbütün tezyit etmişti. Tiyatro Bahsi dilinde şu sözler. dolaşmıya baş- lamıştı: — Çanakkaledeki Fransız ve İngiliz ceneralleri hükümete bir nota vermişler. (Boğazları bize açarsanız, en muvafık şartlar da- hilinde sizinle sulh ederiz. Yok eğer açmazsanız, cebren boğaz- dan geçeceğiz. O zaman İstanbu- lun mukadderat ve akıbeti hak- kında hiç bir mes'uliyet kabul edemeyiz) demişler... Bu gsözler, efkârı umumiye üzerinde muhtelif cereyanlara se- bebiyet vermişti. Büyük bir ekse- riyet, tamamen sulhun lehinde idi. Hükümet, bu fikri öldürmek - için her vasıtaya tevessül ediyor; san- sür, sulha ait bir tek kelimenin bile yazılmasına tahammül eyle- miyordu. Cephelerde zavallı Os- manlı ordusu, hezimet ıstıraplarile inlerken, Osmanlı matbuatı sutun- larını baştan başa Alman - Avus- turya zaler.erine tahsis ediyor; bununla, yaralı kalplere bir Ümit ve teselli vermek istiyordu. ( Arkası var ) Şehir Tiyatrosunda: Cürüm Muharrir Dastayevski, — eser Cürüm ve Ceza, tercüme eden Reşat Nuri: Bu üç ismin bir ara- ya gelmesi şehir Tiyatrosunun bu yıl başlangıcında sahneye kuv- vetli bir adımla girdiğini gösterir. Dastayevskinin yarım asırdan evvel yazdığı roman Goston Bati tarafından zamanımızda sahnoye konulmuş, Pariste yalnız bir Ti- yatroda altı ay mütemadiyen oy- nanmıştır. " Cürüm ve ceza, aslında tiyat- ro eseri olarak yazılmadığı için; sahneye konulması da, tiyatro eseri olarak yazılanlardan başka türlü olmuştur. Tiyatroda “ Cürüm ve ceza,, aşağı yukarı bir sinema Senar- yosunu andırır. Biribiri arkasına sahneden sahueye geçişler vardır. Dünün tiyatrosu buna taham- mül edemezdi. Fakat — dekora çok ehemmiyet veren bu günün tiyatrosunda — oynanmaması için hiç bir sebep yoktur. * * Cürüm ve Ceza,, romanının mevzuu kısaca şudür : Bir fikrisabitle cinayet İşle- yen, ve bu cinayeti meşru gören bir cani bütün izleri siler. Kanuni yolların hepsinden istifade eder, Yakalanmaz. Günün birinde kar- şısına çıkan bir. sokak kızı ona en doğru yolun cürmünü itiraf edip verilecek cezaya katlanmak olduğunu anlatır, ve cani nihayet cürmünü itiraf eder. x “Cürüm ve Ceza,, Müterci- minin Reşat Nuri olduğunu söy- lemek lisan cihetinden ne derece kuvvetli — olduğunu kaydetmeye ayrıca yer bırakmaz. * Dönen sahnelerde kolaylıkla Ve Ceza temsil edilebilecek olan bu eser, kizim sahnede de bütün güçlüğe rağmen yine tabloların aksaksız değişmelerile temsil edilebildi, Esasen geçen sene “ Per Günt,,te dekor akaaklığı göster- meyen — Şebir - tiyatrosunun bu yandan pek korkusu olmadığı belli idi, Artistlere gelince: Sonya ro- lünü yapan, Köksüzlerden sonra belli başlı bir rolda ikinci defa gördüğümüz, Cahideyi bihakkın alkışladık, Bilhassa mezarlık tab- losunda çok, çok iyi idi. Talât muhakkak ki mükem- mel bir aktör oluyor. Aldığı rolü benimseyip yapmasını bilen bir aktör. Galiğ, Bedia, Nirenir, Emin Belih kusursuzdular.. » İik temsil muvaffakiyetli geçti. Perdeyi iyi açtık, dileyelim ki açık kaldığı müddetçe hep iyi olsun, ve sonunda da iİyi ka- payalım! İsmet Hulüsi Bi ea Selânik'te . A Je Bir Hâdise ( Baştarafı 1 inci yüzde ) kalmış, bu sırada Yunanlılardan bir şoför halkı tahrik etmiş, Vardar mahallesi halkı, galeyana gelerek gençleri linç etmek İstemiştir. Bu sırada yetişen polis, bu hâdi- genin Önüne geçmiştir. Halkın bu galeyanı esnasında Yunanlıları tahkir ettikleri iddia edilen Yu- goslavyalı gençlerin, budut hari- cine çıkarılmasına karar veril- miştir. Mescle mahalli ve basit bir vak'adan ibarettir. Artistler Arasın da Ölüm Serisi Sayfa Operet Artistlerimiz ( Baştarafı 1 inci yüzde ) yor ki genç artistler hemen aynı yaşta ve hiç beklenilmiyen bir şekilde, aymı ani ölümle ölü- yorlar. Celâl Yakup Nasıl Ölmüştü? Evvelce İzmirde yapılan bir türnede yine Süreyya operetinin en kuvvetli artistlerinden Celâl Yakup aynı surette etrafına hay- ret vererek ölmüş, hattâ merhu- mun kardeşleri Istanbuldan Müd- delumumiliğe müracaat etmiş, hiç bir hastalığı olmıyan kardeşleri- nin esrarengiz bir ölüme kurban edildiğini ilerl sürerek tahkikat yapılmasını istemişlerdil" Celâl Yakukup şen ve şatır bir halde Izmir rıhtımına çıkmış, yine arkadaşlarile güle onaya evvelce tutulmuş olan otele git- mişti. İzmir memleket hasta- hanesinin beş, on adım yanındaki otele girerken Celâli birdenbire şiddetli bir öksürük yakalamış, fakat bu öksürüğe kendiside dahil olarak hiç kimse ehemmiyet ver- memişti. Otel odasında bir az uzanıp İstirahat ihtiyacı duyan artıst kapısını kapayarak elbise- lerile yatağına uzandığı sırada ar- kadaşları mutat gürültü ile eşya- larını, bavulların — yerleştirmekle meşgul oluyorlardı. Bir arelik Celâli aramak için odasına giren iki arkadaşı za- valh artisti karyolasında ölü bul- dular! Hemen yanı başındaki mem- leket hastanesine koşarak yetiştiri- len doktorun daha birkaç dakika evvel birlikte gülüşüp oynaştık- ları arkadaşları için söylediği: — Arkadaşınız tabii — bir ölümle ölmüştür.. Kapıyı kapa- yınız!. Sözile donup kalmışlardı.. Celâl Yakup'un ölümü ozaman artistler arasında — dedikoduyu mucip oldu. Çünkü genç artist böyle fücceten ölecek yaşta de- gildi: -35 yaşlarında! İkincl ölüm: Ömer Aydın Gariptir ki Celâl Yakup için Kadıköyde Süreyya tiyatrosunda verilen ( Celâl Yakup gecesi ) hatıralardan — henüz silinme- mişti kl — operetin en — çok sevilmiş tenörü Ömer Aydın, bir gün güpegündüz Kadıköyünde meşhur Altıyolağzındaki sucudan bir bardak su içerek birdenbire arkadaşının yanıbaşına yıkılıver- mişti. Kendisini kaldırdıkları za« man ölmüştü ! Ömer Aydın da Celâl Yaku- bun yaşında idi: 351 Çok geçmedi; Üçüncü ölüm | aa Genç Çağda Göçüyorlar vukua geldi. Operet artistlerinden Sezai, yine ayni yaşta birdenbire öldü! Salâhattin Nasıl Öldü? Bu meş'um serinin dördücü kurbanı Salâhattine gelince, onun ölümü de bu garip seri etrafın- daki hayreti büsbütün artırmıştır: ( Şişko Salâhattin ) lâkabile anılan Salâhattin yalnız sahnede en kıvrak - oöperetlerde, ( jön ve gran kemik ) denilen ve operet artistliğinde en güç nevi olan rölleri birdenbire ipda ile şöbret almakla kalmamış, hususi haya« tındar da son derece — şakacılığı, komikliğile tanımmış bir artisti- mizdi. Son günlerde operetler dağıldığı için Anadoluda büyük bir turneye çıkan Ertuğrul Sadete tin heyetine alınmıştı. Salâhattin bu heyetle Samsuna kadar gitmiş orada heyetten ayrılmış, Sam- sundan Bafraya yalnız - başına geçmiş, Bafrada küçük bir kume panyada da bir ay kadar bulun- duktan sonra geçenlerde şehrimize dönmüştü. Pilâv yenirken Eski arkadaşlarından ( Arap Nuri) denilen bir zat bazı artist« lerle birlikte Salâhattini de evin- de bir akşam yemeğine davet etmişti. Her zamanki gibi yemek- ten evvel biraz çakıştırılmış, bü- yük bir neş'e ve şetaret içinde yemek yenmeye başlanmıştır. Tam pilâv yenildiği sırada Salâhattin birdenbire pilâv bo- gazında kalmış gibi morarmış, kalakalmış, garip garip yutkun- maya — başlamış, — yemektekiler birdenbire — telâşla — yerlerinden fırlamışlar: — Ne oluyorsun, Salâhaddin?, Demiye kalmadan zavallı Sa- lâhattin ölmüştür! Gariptir ki Sa- lâhattin de diğer ölen arkadaşlaril, hemen ayni yaşta, genç, şen ve şatır bir artistti. Müddeiumumilik bu esrarengiz ölümün anlaşılması İçin cesedi Morga naklettirdi. Morg Salâhat- tinin de tabit bir ölüm neticesi öldüğünü bildirdi: Nezfi dimaği! Yâni, Salâhattinin — ölümile operet artistlerimizin böyle hemen aynı yaşta aynı şekilde ölümle- rinin vukuu bir nevi şeamet uyandırdı. Acaba operet artistlerimiz ne- den böyle genç yaşta ani ölüm lerle ölüyorlar? Bunun sebebi sır bir tesadüf mü?.. Yahut bir ya şayış tarzı meselesi mi?. Ş M. ! büvaz vahaHlık: İşte uykusuzluktan kıvranan sinirlilerin bitmez tökenmez dilekleri .. .. İstenilen salâh gelmez, her gün artan sinirlikten gittikçe kuvvet azahe, ertesi gün İnsan yorgun argın, hiç bir şey yapamamak halsizliğile kalkas. Bromural -Knoll- bu felâketten kurtulmak için kullanılacak âçtu. Asla zaranı yoktur, sinlm & leri yatıştırır ve sâkin ve slim bir uyku davet eder. 10 ve 20 körepelmeyi bavi tüp- derde ecranelerde reçett e satılır, Knoll A-G,, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshafen 4 Rhim