Üa aaran ehi ülr e reru ÜRTRNE İ EEETE MA BAA YT yer g K Y Maksat nota talim etmek, usul ve dümteki tedris eylemekte değil mi, keenne huzurda dere takrir ediyormuş gibi, lâzımgelen gıkları bir bir naklü beyan, bazı mühimce noktaları iki kere tekrar kâfi ve vâli... * Melek Hanımla yardakları, kapı aralığından kambur Nabiyi görür görmez, tepelerinden vu- rulmuşa dönüyorlar. Gözleri ana- dan uğramış, yerlerinda kazık kesiliveriyorlar. Bu nasıl eciçbücüç adam böyle?, Nereden çıktı bu elâlem matkarası, Beberubi kılıklı men» debur ?. Bu işe bin kere değil, yüz bin kere pişman oluyorlar amma iş işten geçmiş, ok yaydan çıkmış, Melek Hanim, bu sefer sahi- den dövünmeye başlıyor; 'sinirle. niyor; bayılıp ayılıyor. Üç dert ortağı birlikte, ağızlarına geleni veriştiriyorlar : — A dostlar, a müslümanlar gördün mü olanları-şimdi, gördün mü başımıza gelenleri? Gel de pirincin taşını ayıkla bakalım.. Teneşir horozu herif, Azrail kaç- kını bunak. Bize öyle bir oyun etti ki hem de mars, kaput.. Melek Hanımın öfkesi arttıkça Aartıyor : — Vallahi artık bu evde dur- mıyacağım, yarından tezi yok ba- şımı alıp gideceğim, O şebele suratlı yangabozdan meşketmek: tense, maymunakinin yüzünü gör- mektense kendimi kuyuya atarım, bin kat hayırlıdır. Yangına körükle — gidilmez; yaraya da biber ekilmez. Akıl hocası Hanımlar, hidde- Hini — yatırştırmıya koyuluyorlar. Evvelâ Perver Hanım başlıyor : —İlâhi elmasım sen sahiden ço- cukmuşsun da haberimiz yokmaş. Ne oluyorsun a gülüm! zorla to- puzla mı? Böyle şafi köpeği kı- hıklı, iyi saatte olsunlara karışık, çarpuk çurpuk ustayı İstemem de İstemem diye tuttur, defettir. Bu- kadar sözünü, nazını geçiriyorsun, buna mı muvalfak olamıyacaksın? | Arkasından Mahmure Hanım * — Daha kolayı var - şekerim. | Birgün daha doğrusu yarım sa- atçik diş'ni sık. Meşk almıya başla, beş on dakika dinliyormuş gibi yap. Birden yan kapıdan aşağı fırla, doğru — ihtiyarn — odası.. Önüne dikil. — (Behey — adam, sende onor, - namus yok mu? ak sakalından utanmıyorsan mev- .| künden, rütbenden de mi haya | etmiyorsun?.. Kör Apturrahman- san, Mumcu Ahmetsen söyle de bilelim... O halde burada hiç işin yok, haydi babacığım Sena yoku- şuna, Şekerci sokağına, Macum- cuyal,.) Diye yolunmayı tuttur. Bu laflarlardan hiç birşey an- lamıyan Melek hanım, gözlerini Açmış, garip garip bakınırken, Perver hanım araya giriyor: — Dinle yavrucuğum, bak ha« tun no hikmetler yumurtlayor, can alacak yere parmak basıyor. Sözünü nereye bağlayacak bek- leyelim!.. Mahmure hanım devamda: — Arslancığım, — dediklerimi iyi aklında tut. Bak bir dahia tek- rarlayorüm: (Kör Apturrahman- san veya Mumcu Ahmetsen bu- rada işin yok babacığım!) Diye- “sin, kaşlarını çatıp: (Haydi Yazanı Sermet Muhtar Besimil Güyük Mi Roman, aa TOMBUL MİRASYEDİ 29 - 9 - 084 Beberuhı Kılıklı Mendebur: Nabi! Büyük çarşıda yağlıkçılar çek arabayı Şekerel sokağına, Sena yokuşuna, Macuncuyal.. Di« ye sert sert kapıyı göstereceksin, Heyecanla söylerken sesi çatak laşmış, gözleri havaya kalkarak eski günleri hatırlar bir bal almış olan Mahmure hanım, Üstüste dört beş kere geyiriyor; yanında« k bardaktan byudumri su içiyor; devam ediyor: — Pinpon, Agobun kazı gibi bakarken, ikimp fikiımip — yüzüne kani çıkartmaya gayret et. Başıma han bücum eder de çatlayıveri- rim diye sakın korkma ha. Bin kere dememişimdir, adama bir şeycikler olmaz... Böylece çehreni morarttıktan sonra ne diyeceksin biliyor musmn diyeceksin ki:(Aı'ıyıpW | arayıp ta bulduğun, usta diye getir- diğin herifin yediği naneyi beğen bakalımi )... O, birden şaşıracak, alık alık bakacak. Hemen yapış- tıracaksın: ( Bücürün gözü boyuna kapı aralığında; durmadan bana göz karpıp bıyık burüyor; - işaret ediyor. Rezil kambur beni Sultan Beyazıt dudusu mu sanmış? Benim irzim, namusum yok muü? Yapa- cak olsam o beşarete mi tenezzül ederim? Öylelerini alimallah vası- talıkta bile kullanmami )... Perver Hanim, gözlerinin içi gülerek: — Vallabi bu bu kadar olur. Zinnun Efendi, aşağıki küçük | odadan mütemadiyen: ( Yahul... Ya men hul.. Hazırmısımız, — gele- lim mi? ) Diye el vurmada; yarım saaiten beri nefes tükettiği halde hiçbir cevap alamamada. ı Nihayet, trabzana tutuna tu- tuna, merdiveni çıkıyor. Mahmure Hanım : ( Usta bey buyursun, taze hazır! ) derken Perver Hanım ihtiyarın kulağına Sili — Hiç kuşkulanma, içine ves- vese koyma efendiciğim, diyor. | Hanımcığın odasında oturup ete- iginin ucumu bile göstermeyeceği balde, yine ne olur ne olmaz, başını da örttürdük, maşlahını da giydirttik; siz rahatımıza bakın, | Mamafih, isterseniz arada bir de * Beaae n earneane eee rermnme seresesı kollayı verirsiniz; dediğim sahi mi yalan mı anlarsınız paşacığım!.. Zinnun Efendinin, el çırparak:ı (Nabi Efendi birader, ne kadar zahmetse yukarı büyuür! ) hitabı üzerine kambur, kaçacak kimse varsa savulması için, âdet veçhile (öhöl öhöl) ederek sofaya çıkıyor. Zinnun Efendi köşedeki kere- vetli mindere büzülmüş. Nabi, duvar tarafında, kapıdan hayli mesafedeki bir sandalyeye ilişiyor. Fesi babayanice başına geçir- miş; kolları göğüsüne kavuşuk; iki gözü önünde. Kemalitazim ve hürmetle ifadeye cami dersi çeşnizi vererek meşke mübaşeret eyliyor: — Besmelenin, — hamdelenin, | salvelenin zikri zamanından sonra ey bhitaba saliha olan hatune, malüm ola ki ilmi celill musikinin mebnaaleyhi elhan ve esvat, üs- sülesası usul ve makamat olduğu gibi bu erkamı erbaanın rüknü rekini de notadır. Beyaelefvah müstamel ve müteammim bulunan işbu kelime, arabtden, fürsiden, habeşiden mütevarit olmayıp as- len lisanı efrenciden me'huzdur. Nota, savtın enva ve derecatım aynen İrae ve işaret eylediği misillü her bir akengi bitemamiha kayıt ve iş'ar edegelmektedir.., (Arkası var) HİLÂL sinemasında - Pek yakımda Bu sanenin iki büyük filmi birden ASRİ ROBENSON DUĞLAS FAİRBANKS j KİBAR HIRSIZ |G Ronald Colmanı Azamap (2964) Tepebap Şehir kunut Glşi —a an ada ŞehirTiyateosu —> Birineltesrin su Salı günü akşamından itibaren —at 20 da Cürüm ve Ceza Hî 20 Tablo Yazanı ı F.M. Dastoyesky ı : Tercüme eden: W Reşat Nuri Sınomacılık âleminde misli görülmemiş Bbir film: GÖRÜNMEYEN ADAM Sinema teknik ve kudretinin son Hayret ve dehşetler içinde nlı:ı:aımıl sözüdüf. 3024),. İzmirde Bulanık Suda Balık Avlamak İstiyenler ( Baştarafı 1 incl sayfada ) altında cereyan edecektir. Bulanık suda avlanmak iste- yenlerin istifadeye kalkıştıkları vaziyet, nihayet aşağı fiatla yap- tıkları alivre satışları piyasadan temin suretile belki de muvaffak olacaklardı. —Ancak — alâkadar daireler hâdiseye derhal el koy- dular. Bu işte Borsa idaresinin takındığı nâzım tavır, tüccarlara inanç verdi. Bu suretle, müstahsil aleyhine hazırlandığı — söylenen manevra neticesiz. ve faydasız kaldı. * Bu münasebetle Türk - Alman ticaretini tetkik etmk faydasız olmıyacaktır. Türk- Alman klearing anlaşması tatbik sahasına girmez- den evvel Almanya, bizim için kaçırılmaz bir müşteri sayılırdı. Bu memlekete karşı iktısat mu- vazenemiz daima lehimizde tecel- H ediyordu. Almanya bizim baş- hea tütün ve özüm Mmüşterimizdi. Idhal -ihraç müvazenesi yüzde 30-35 farkla lehimizde idi. Gümrük kayıtlarından sonra Almanya ile bir Klearing anlaş- ması yapıldı. Bu anlaşma, devlet- lerin iktısat muvazenelerini mut- lak bir kontrola bağlı tutmakla beraber iki memleket menfaatine uygun olarak inkişaf esaslarını temin ediyordu. Biz Almanya ile yaptığımız bu anlaşma ile lehimi- ze olan farkı tadil ediyorduk. Ancak kazancımız şu oluüyor- du. Beynelmilel haklar esas da- bilinde iktısat müvazenesi iki mem- leket lehine olarak Inkişaf ediyor, bu memlekete sattığımız mal de- ĞĞ recesinde Alman ihraç emtlası alıyorduk. İki memleket iktısat mütehasasılarının. büyük hüsnün- yetlerile (To Klear -Tasfiye ) ame- liyeleri kolaylıkla hallediliyordu. Filvaki, Son seneler tütün ih- racatımız Almanyaya karşı azal- mıştır. Evvelee Almanyaya birin- €i sınıf tütün satıcısı biz olduğu- muz balde şimdi en başa Yunan- hlar geçmiştir. Onu Bulgarlar ta- kıp ediyor. Biz üçüncü safta allyoaruz. Ufak bir tetkik, birinci asafı kaptırmamızın kabahatini yine kendi omuzlarımıza — yüklenmiye kâfi gelir. Yunanlılar ve Bülgare lar, Almanyaya tülün satışı yâp- mak için büyük kolaylıklar gös- termişler, tadiye işlerini vadeli satışlarla halletmişlerdir. Bu ayin ortalarında Bulgarls- tanla - Almanya arasında büyük bir tütün takası mukavelesi imza edilmiştir. Yapılan anlaşmıya na- zaran — Almanya - bulgaristandan beş sene içinde 631 milyon leva- hk (9,5 milyon Türk lirası) tütün alacak; bumun mukabilinde AL manyadan Bulgaristana ayni kıy- mette sanayi eşyası ve demiryolu levazımı gönderilecektir. Hulasa: — Türkiye - Almanya takas muükavelesi - tazelenirken, tütün mahsulümüz için bir takas anlaşması esası Üzerinde durmak faydalıdır. Halılarımız İçin de ta- kas çok faydalıdır. Bunu temin etmek mümkün olursa iki mem- leket ticareti daha geniş bir in- Kkişaf imkânı elde edebilecektir. Parlâmentolar konferansı Bugün Fransız Baş Murahhasının Mühim Bir Raporu Okunacak Dünkü ziyâfette Fransız murahhaslarından bir krsmı Parlâmentolar konferansı bu rün son toplantısımı yapacaktır. î);eden evvel ve sonra yapılacak olan iki celsede, bu devrenin en mühim mevzuu olan“Parlâmento,, refimi etrafında görüşülecektir. Bu hususta Fransız birinel murah- hası sabık nazırlardan M. Ruston çok etraflı bir rapor hazrlamış- tır. “Parlâmenmto rejiminin tekâ- mülü,, mevzuunu anlatan bu rapor bu gün okunacak ve müzakereler yapılacaktır. Dünkü Gezintiler Parlâmento konferansına işti- rak eden murahhaslar dün Türk upu tarafından gezdirilmiştir. gğlcdn evvel hususi vapurlarla Büyükadaya gidilerek Yat kulüp- de istirabat edilmiş ve murah- | haslar şerefine mükellef bir öğle ziyafeti çekilmiştir. Öğleden sonra Boğazda bir tenezzüh yapılmış ve akşam da Beylerbeyi sarayın da bir çay ziyafelti verilmiştir. Bu akşam "'Mî. Vekâleti Vekili Şükrü Kaya Bey muralr haslar şerefine bir ziyafet vere- cektir. Muşta Bir Kitabe Bulundu Muş (Hususi) — Şehrimizda Inşasına başlanan Ve - hlkümet konağına doğru uzanan şose İn- şaatında bir Mezar taşı zuhür etmiştir. Bu taş Muşta beşyüz küsur sene evvel hâkimlik etmiş olan ve Akkoyunların hükümdarı Bayındır aşiretinden Uzun Hasan sülâlesinden Halil Beye aittir. Bu vesika Muşluların aslen ve neslen Türk olduğunu bir daha ispat eden vesikalardandır.