y e No: 17 F L Resimli B Yazanı Sermet Muhtar k Milif Ronan TOMBUL MİRASYEDİ Dalavereli Bir Pazarlık Faslı A — Konsoltasyona buyurııııı. yüksek kerte bekim gibi farsi lâf edoorsa birini agnamamışım. Sezal kulağına söyledi. Duba- racı, sayhayı bastı: — Tu, Allah musakkanı ver- sin, ölüyü diriltir herifain ne? Canbaz Ahmetle maiyeti, bu soü suallere de müskit cevaplar verdiler; ayrı ayrı temin ettiler. Beygirlerin topuk çalmalarının, yel yutmalarının, gazat, soluğan- lıklarının ve defitabiilerinin tetkiki bir az sonraki provaya talik edildi. Yağızların mutlak muvafık görüldüğü — tekrarlandı. Baytara maytara — lüzüm — kalmadığı da söylendi. Cumburcemaat, yine kürt oyu- nu oynar gibi, kolkola, omuzomu- za, setten yukarı çıkıp eve gir- diler; odaya çıktılar. Masanin Üstüne, koca İlenger içinde, lokma konmuştu. İki dakikanın içinde - bitirildi. Ma'sumun mektebe başlanışının uğurlu kademli olmasına, zihini- nin açık ve evvel bulunmasına, yakında cayır cayır sökmesine, gazeteyi haldır huldur okumasına dualar edildi. Pazarlığa sıra — geldi. Yine lakırdının Uk yakasını açan Kam- bur Nabi oldu: — Gelelim meselenin an nok- tasına.. Şimdi bu yağızlara ne istiyoraun Tombul Ahmetciğim? Duba cambaz, — pencereden dışarı okkalı bir tükürdü; hasır- hya bir daha yanaştı; fesi yıktıt — Kolayl.. — Mal sahibi sensin, istemek senden gözüml Vehbi Bey, Kâtip, Sulu, hele- candan yerlerinde duramıyorlar, kalkıp kalkıp oturuyorlar, boyuna biribirlerine kaş göz oynatıyorlar, Nabi Efendi şişkonun — ağzının içine bakıyor, o, çarşaf kadar mendille terini siliyor, horuldar gibi soluyordu. İçi içine sığamayan, benzi kül kesilmiş Vehbi Bey, tam atılacağı «snada Kambur evvel davrandı: — Hep kulak kesildik; söyle- yiver de sen de kurtul, biz de kurtulalım tosunum | — 250 sarı kız! Bu 250 sarı kız sözü, gürleyen mütbiş bir gök gürültüsü gibi hepsini sindirmişti. Bütün çehrelerde şafak atmış, diller tutulmuştu. Oda tısss! Yalnız Nabi Efendi tetiği bozmamış, istife halel getirmemişti. Tombul — delikanlı, — ayakları dolaşa dolaşa, kapıdan - fırladı. Yukarda soluğu aldı. Her halde, paranın çok görülmemesini, bey- girlerin geri çevrilmemesini, mut- laka alınmasını, annesine yalvar- mıya koşmuş olacaktı. Kambur Nabi, lakırdı karış- tırmak için, kapıdan dışarıya: — Kızım ikbal, Gülsüm Ha- nim, lokma enfes olmuş; yerken az kaldı parmaklarımız da gidiyor- du. Bir miktar daha getirin! diye seslenirken, kimseye gös- termeden, cambaza bir işaret geçti. Yerine oturmadan: — Ne buyurdun Tosuncuğum, helâ mı?.. Burada göstereyim! diye Duba ile beraber sofaya kapağı attı. Abdetstane arasında, çabucak anlaştılar. Göz boyama kabilinden, bir müddet — Bakı sıkı, adeta domuü- zuna pazarlık edecekler. Evvelâ ikisi de sözünde Nuh diyecek, peygamber demiyecek, Bir aralık cambaz efendi kızar gibi olacak, gitmeye kalkacak, Sonra yavaş yavaş — tarafeynden beşer onar çıkarıla indirile, nihayet 175 li- raya bağlayacaklar. Bunun otuz beşini de kambur cebe atacak. Hin oğlu hin Nabi, Dw bayı kıskıvyrak — bendetmişti. (Düldüllerden birinin dört ayağı da sekili; kundura boyasile boya- yıp — gizlemişsin. İşi meydana çıkarırsam, daha başka balgam- lar da atarsam yayan kaldığın gündür!) demiş, cambazı susa durdurmuştu. Uzatmıyalım, odaya girdiler; yerlerine oturdular. Alı al, moru mor, Vehbi Bey de geldi. Pazarlık başladı. (Bedeli mebi), hararetle çekişe çekişe, nefes tükete tükete, ter döke döke, iki taraftan beşer onar arttırılarak, indirilerek, 175 lirada kararlaş- tırıldı. Eller verildi. ( Aldım, sattıml.. Hayırını gör, uğurlu olsun!) basma kalıpları beyan kılındı. Kanbur Nabi, lâhzede yuka- rıyı boylâdı. Kapı arkasından, (keyfiyetibey'i şiranın bimennihi- taalâ —müskiyülhitam — olduğunu Melek Hamma tepşir etti. 175 lirayı alarak bir torbaya koydu. Yine Lâhzede aşağıyı bulup odas ya girdi. TYorbayı gösterdi ve şıkırdattı: — Mirlmuhteremler, — saniye fevt etmeden, haydi arabayal!.. Âdet yerini bulmak için, düzü, yokuşu, inişi de aradan çıkaralım ve canbazcığımın sarı — kızlarını teslim edelim!.. Sanki yangından, hareketlarr- dan kaçar gibi, hepsinde ne acele, ne telâş, ne heyecan... Mirasyedi beyin yakası bir tarafta, paçası bir tarafta; göğsü bağrı açık; gömlek düğmeleri, pantalon ilikleri çözük; ayağında terlikler... Kâtip Raif, ceketini bile almiya vakit bulamamış; ar- kasında yalniz yelek; belinden yün kuşağı sarkıyor... Apikin başında fes yok... Sulu, yalınayak... Talim — arabasına — bindiler, Duba cambaz, terbiyeleri ele aldı. Yardağın — birini yanına oturttu, üçünü savdı. (Deh, karaoğlanlar!.. ) avaze- sile kırbaç şakladı. Toz dümana karıştı. Beşiktaştan Akaretler yokuşu- na ne tırmanış... İçinle aitı kişi olan araba, bayır yukarı yıldırım gibi çıkınca Vehbi Bey sevincinden çıldıracak gibi olmuş, kamburun göğsüne saldırarak torbayı yakalamış, cam- baza toka etmişti. Maçka bayırını uçar gibi aştı- lar; dönüp Ihlamura saptılar; iniş | | aşağı Yıldız yokuşundan İndiler; tramvay yoluna çıktılar. Fayton Yerine Lândo Alı- mnıyor; Beyoğluna Vuruluyor Şimdi faytona sıra gelmişti. Vehbi Bey kadanalar arabayı uçururken, heyecan içinde kendini unutup potu kırdı: — Ulan Duba, fayton alaca- ğgız, Topaneye vurl.. Nusratiye camisinin ilerisinde sol koldaki Alman kırmasının araba fabrikasına yanaştılar. Esasen alınacak fayton pey- lenmişti. Bir hafta evvel, İstanbul içindeki maruf araba satıcılarının hepsini gezmişler, Fatihteki Hacı, Mestanın, Binbirdirekteki Lehlinin, Pangaltıda, Hamam sokağındaki Maksudun mağazalarını gözden ıoglrılılıl. Tophanedekinde ka- rar kılmışlardı. (Arkası var) Ka rerim menemme e -— TAKVİM —— Gün 30 CUMARTESİ 1 Eylül 934 Ruml 19 » Ağustos - 1858 Hımr 119 Arabi 20 Cemevel 1083 Vakti lııılıv... G |10 405 26| Ah.ııııı— 18 49 Öğle |N 28 | 13 da| Yetsi |1 86 | 20 19 ı.ı.a!ııı 16 55| İmsak (655 5 19 Denizyolları ç l"lsı.Knııııısl *ti ılı :ılt. _lul'l Han Tel. 17740 Mersin Yolu ÇANAKKALE — ““piray” Pazar 10 da Sirkeci rıh- tımından — kalkacak. — Gidişte Çanakkale, İzmir, Küllük, Bod- rum, Rados, Marmaris, Dalyan, Fethiye, Kalkan, Kaş, Finike, Antalya, Alanya, Anamur, Mer- sine, Dönüşte bunlara ilâveten Taşucu, Kuşadası, Gelibolu'ya uğrayacak yalmız Anamur'a uğ- ramıyacaktır. “5216,, Ayvalık Sür'at Yolu ANTALYA — “Eeiar Cumartesi 17 de Sirkeci rıktımından kalkacak ve Ay- valık yolunun mutat iskelelerine uğrayarak İzmir'e gidip döne- cektir. SSDT öprübaş l'lıdı Tepebaşı Belediye Bahçesinde Bu akşam 21,30 da YALOVA TÜRKÜSÜ Yazan * L Galip Besteliyen: H. Ferit İatanbul, Bebek, Şişli yelcuları için tramvay ! temin edilmiştir. Yağmurlu havalarda temsiller salenda verilir. Maliye Vekâletinden: 1 — 2257 ııııırılı madeni ufaklık para kanununa tevfikan olmıyan ve ayarlarile nizami vezinleri tam bulunan eski paralardan 34 kuruş hesabile alınmakta olan bir meci ; iyenin 38 kuruş Üzerinden kabull tekarrür ettirilmiş ve bu hıııuıh Malsandıklarına tel 2 — Cümhuriyet Merkez olan beher on t yapılmıştır. mkasınca 17, 41 kuruştan alınmakta gram safi meskük veya gayri meskük gümüş fiatı 19,03 kuruştan satın alınacaktır. PRTN Eüi 1 Çok Korkunç Bir Cınayet Karısını Öldüren Adam Mahkemeye Verildi ( Baştarafı 1 inel sayfada ) — Sarıbaş oğullarından Meh- meti.. — Suçun.. Ne yaptın sen? — Katilim, karımı öldürdüm. Onunla ahbapça — görüştük. Bana birçok dert yandı, sözlerile kasavet dağıttığına zahip oldu. Kıskançlık yüzünden karısını öl- düren bu adamın sözlerini, yapı- lan resmi tahkikat İle birleştirir- sek hâdisenin işleniş şeklini şöyle hulâsa etmek mümkln olur: Katil — Çambelli — Mehmet, köyünün oldukça varlıklı adamları arasında sayılmaktadır. Kendisi evlidir; —Emine — isminde bir karısı vardır. Bir gün Çambelli Mehmede, tanıdıkları gelip haber vermişler: — Karın Emine, hizmetkârın Mehmetle görüşüyor, onunlâ iyi mana — verilmeyen — arkadaşlık yapıyor. Mehmet bu sözlere İnanmak istemiyor “gözlerimle görmeyince inanmam!,, Diyor. Fakat bu arada | dedikodular devam edip duruyor. Hava yaz olduğu için Mehmet karısını yaylada bırakarak köye gidiyor. Maksadı geceyi köydeki evinde geçirmek, ertesi sabah yaylaya gelerek İşe başlamaktır, Fakat gece vakti yüreğine kurt düşüyor. Köyde kalmadan yaylaya dönüyor. Mehmedin yay« | lada karşılaştığı manzara aklını başından alıyor. Bahçeden yaka- ladığ balta ile yayladaki çarda- ğa giriyor. çardaktan — bir Bu esnada feryat kopuyor, Eminenin kocası Mehmet, karısını sekiz senelik hizmetkârile — yanyana görünce zerlerine yürüyor. Hizmetkâr Mehmet, çevik bir dollkıılı olduğu için ağasının Üzerine atılıyor. Aralarında bir boğuşmadır, — başlayor. Mağlüp olacağını, ağasının bıçak darbe- leri altında can vereceğini hisse- den hizmetkâr yarı çıplak kıya- fetile feryada başlayor. Komşu- lardan Nizam oğlu — yetişerek onları ayırıyor. Hizmetkâr Mehmet, canını kurtarmak — için, © — vaziyetle dışarı firliyor ve — soluğu dağlarda alıyor. Bu vaziyet karşısında karısını öldürmek istiyen adam, yetişen- lerin yalvarmalarile bundan vaz geçiyor. Aradan günler geçiyor. Meb- medin yaylade bulunduğu bir gün, Emine Hanımın aşığı hirmetkâr Mehmet köye geliyor. Hamza iz- minde birini buluyor: — Git Emineye söyle, çama- şırlarımı versin ve beni İstiyorsa kocasını yanına koymasın, Diyor. Emine, gönderdiği ce- vapla “Ne yapayım, her ikisin- den de vaz geçemiyorum,, diyor. Eminenin bu sözlerini haber alan kocası, karısını köye getiri- yor. Fakat artık muhakemesi de Işlemiyor, mütemadiyen düşünüp duruyor. Tecssürü çok taşkın olduğu bir gecede Mehmet karısının ya- mına gidiyor, bu arada neler geç- tiği, neler konuşulduğu tesbit edilememekle beraber, çok sev- diğini söylediği karısını kama ile — vücudunun — muhtelif — yer- lerinden yaralamak suretile ök dürüyor. Kemalpaşa müddelumumlliği, bu gözü kanlı katili İzmir Ağır tezasında — muhakeme — edilmek üzere göndermiştir. civar I Bugünün Meselelerinden I Şehrin Bir Kısmını İlga Et- mekten Başka Çare Yok' (Baştarafı 1 inci sayfada) “ Belediye — relsi Muhlddin beyin, İstanbulu güzelleştirmek, daha doğrusu en yeni Garp şehirlerine — benzeyen — mükem- mel bir İstanbul şehri kurmak hususundaki Iıııuılye! ve gayreti çok yerindedir. Fakat girişilmek istenilen lşlı ıorlıı ve büyük- lüğü de Bana ka- hrsa asrl âlr İıtıılıııl pllıu hazır- lanırken buügünkü Istanbul unu- tulmalı, sanki Istanbul şebri yok- muş gibi hareket edilerek kâğıt üzerine yepyeni bir şebir çizilme- lidir. “Tabiat İstanbula birçok güzel- likler vermiştir. Fakat bugün bu güzelliklerden şehirliler hiç istifa- de edemiyorlar. “Mııolı. bütün dünyanın bayıl- aziçinin — birçok zel =£ıılınno'boın boş duruyor. Buna mukabil havası fena ve yeri bi- çimsiz birçok mahalleler — tıklım hllıı doludur. " İşte şehir plânı hazırlanırken Istanbulun bu kısımları edil- meli, orada oturanlar, bu, bom boş duran güzel yerlerde kurulacak yeni yeni mahallelere nakledilme- Hidir. * Bir : Ben T " ve g ebile- ceğine de inanmam. Yeni plân © şekilde yapılmalıdır ki tatbik esnasında buradaki halk mecbur! hicrete tabi tutulmalı, yeni kuru- lan ve esasen kendiliğinden gü- zel olan mahallelere hicret ett- rilmelidir.,, İleri sürdüğü fikir temamen kendisine ait bulunan bu okuyu- cumuz netice olarak diyor ki : “ Eğer yeni plân bu esasa göre hazırlanırsa İstanbul bele- diyesi masraf noktasından da bir li kazanacaktır.,, (santim) sayılır.. —— 3, Bir şantimde — vansti (8) kelime — vardır. 4 İnce ve Balın gazılar İytacakları göre gantimle öiçülür.