24 Ağustos 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

24 Ağustos 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.:14 Güzel Hilda.. a... Marmara Denizinin Durgun Suları Üzerinde Iki Kadirga Birer Marti Bana tevdi buyurduğunuz gizli vazifeyi ifa ederken hissettiğim şereften daha ziyade vicdan azabı duydum. Türklerin asil ve civan- mert ruhuna temessül etmiş olan Pargeli İbrahim, bana hükümda- rının huzurnnda pek acı bir ders verdi. Türklere karşı, ancak mert ve açık kalpli olmak şartile on- lardan — yardım ve — muavenet bekliyebiliriz. Bu ciheti nazarı dikkate alarak — göndereceğiniz sefaret heyetini burada bekliyo- rum. Bu heyetle gönderilecek hediyelerin de pek kıymettar ol- masını unutmayınız... » Diğer mektubu yazan, genç bir kızdı. Lui Griti'nin en sevgili gözdelerinden olan Hilda ismin- deki bu Macar kızı, bu gecenin bir saatini, başı manın dizlerinde olarak — geçir- mişti. Padişahın avdetinden sonra yorgun olduğunu bahane ederek odasına çekilmişti. Fakat yata- ğına girmeden evvel derhal kü- |çük bir masanın başına oturmuş, | şu satırları yazmıya başlamıştı: « Haşmetpenah !. “ Uzun zamandanberi hazırlanan ziyafet nihayet bu gece verildi. Bu ziyafete bizzat sultan ile onun en büyük veziri geldi... Tertip edilen bir çok harikulâde eğlen- eelerin sonunda, mahut piskopos sultana takdim edildi. Bu esnada saklandığım perdenin arkasından konuşulan sözleri tamamen İşit- mekle beraber, bunları kâmilen zapta muvaffak olamadım. An- cak, hiç tereddüt etmeden şu hakikati arzedebilirim ki; pisko- pos Plisye, kırali Fransuva na- mina, — sizin aleyhinizde ittifak teklif etti. Sultan o kadar azamet- liki, bana cevap vermeye bile tenezzül etmedi, Fakat Gibi İlerley l ı Sultan — Süley- | el veziri, sultan namına söz söyliyerek bu | ittifakın resmen teklifi için Fran- suva tarafından gönderilecek se- faret heyetinin hüsnükabul göre- ceğini bildirdi... Piskoposun ifa- desine nazaran bu heyet yakında buraya gelecektir. İradenize mun- tazırım haşmetmaap.,, * Ertesi günü, muhtelif zamalarda İstanbuldan iki kadırga hareket etmişti. Marmara denizinin durgun suları Üzerinde, birer marti gibi seken bu kadirgalardan birincisi, Fransız bayrağını hâ- mil bulunuyor. Monpolye Pisko- posu Plisyenin yazdığı mektubu, Fransa kıralı birinci Fransuvaya götürüyordu. Ceneviz bayrağını taşıyan ikinci Kadirga işe, Hildanın mektubunu imperator Şarlkene bir an evvel yetiştirmek için büyük bir istical gösteriyordu. * Fransuvaya gönderilen mektup, kıralı Italyada (Milan) şehrinin on beş-kilometre cenubunda (Pavi) müstahkem şehrinin önünde bul- muştur. Birinci Fransuva, Şarlkenin burada bulunan bir ordusunu dört aydanberi muhasara altında tutu- yordu. — Ispanyollar fena halde sıkışmışlar, artık teslim olmak istidadı göstermiye başlamışlardı. İmperator Şarlken ise, Hilda- a mektubunu alır almaz öfke- ip Gidiyorlardı .. sinden çıldırma derecelerine ge- miş, ordusuna derhal hareket emri vermişti. Ayni — zamanda Papayada şu mektubu gönder- mişti: Mukaddes peder! Fransuvanın, din düşmanlarile gizlice ittifaka teşebbüs ettiği artık tamamen sabit olmuştur. Bu mürted ve sefih kıraldan, mukaddes kilisemiz hiçbir hayır ve menfaat bekliyemez. Takdis ettiğiniz kılıcımla onu tedibe gidi- yorum. Hayır dua ve teveccühiü- nüz, yardımcım olsun. Mukaddes kilisenin sadık evlâdı Şarlken Papa — yedinci Kleman bu mektubu aldığı zaman Şarlken, muazzam — bir ordu ile Birinci Fransuvanın karşısına dayanmıştı. | Fakat Fransuva düşmanını tam bir kahramana yakışacak surette karşılamış.. — Şiddetli bir harp başlamıştı. — Fransız — topçuları, Şarlken ordusunun saflarını —bir orak gibi biçiyor, İspanyolların baş ve kolları, — çırpına çırpına havalarda uçuyordu. Düşman ordusunun sarsıldığını gören Fransuva, atının üstünde özengilere basarak ayağa kalk- miş, elindeki kılıcı sallıyarak: — Hey Allahın günü... Ced- dim Filip Dö Dövaluva, Kresi harbinde İngilizlere aslanlar gibi hücum etmişti. Biz ne duruyoruz. Haydi.. İleri!... Diye bağırmış.. Ve atıni mah- muzlamıştı... Kıralın ortaya atı- ması üzerine Fransız topçuları ateş kesmiye mecbur kalmışlardı. | O zaman İspanyollar derhal ken- | dilerini toplamışlar, Birinci Fran- suvanın etrafını almışlardı. Her taraftan ergiboz kurşun- ları yağıyor, kıral gittikçe dara- lan ateşin bir çember içinde kalıyardu. Bir kurşun, birinci Fransuvanın atını cansız olarak yere yuvarlamış.. kıral, yaya kal- mıştı.., Fransanın birinci şöval- yesi, artık kendisini yalın kılıcı ile müdafaa ediyor, omuzundan akan kanlarla yavaş yavaş tabü tüvanı kesiliyordu. Nihayet güneş gurup ederken birinci Fransuvanın artık müda- faaya hal ve mecali kalmamış.. elindeki kılıcı fırlatıp atarak etra- fını çeviren İspanyol şövalyelerine melül va mağlüp bir nazarla bak- mişti... Bu kahramanlık karşısında şaşırmış bir hale gelen İspanyol şövalyeleri, bu şerefli mağlübu selâmlamışlar: — Fransa kıralı birinci Fran- suva, teslim oldu. Diye bağırmışlardı. Şarlken'in karargâhına getirilen mağlüp kıral, herşeyden evvel kâğıt kalem istemiş. Annesi (Lu- iz Dö Savva)ya hitaben şu kı: mektubu yazmış ve göndermişti: Madam; Hayat ve namusumdan başka, her şey mahvoldu. Fransuva * Pavi'de bu suretle mağlüp olan Fransa kıralı birinci Fransuva, derhal Madride götürülmüş.. Mad- rid surlarının dibindeki şatonun korkunç kulesine hapsedilmişti, (Arkası var ) ——iemia benim için «bütün dünyam sensin!,» Derdin. rafya bilgisini arttırmış olabil Dünya İktısat Haberleri Yunanlılar Üzümden Şeker |(Çıkarıyorlar Yunan hükümeti ihraç edilmi- yen — üzümlerden şeker istihsali im- kânını aramakta- dır. Malüm olduğu üzere Yunanistan bir müddet ev- vel ekmek, pasta ve saireye üÜzüm karıştırılmasını emretmişti. Kısa tecrübelerden sonra halkın üzümlü ekmek yemek istemediği anlaşıl- mıştır. Bundan dolayıdır ki şimdi de üzümden şeker istihsaline tevessül edilmektedir. Üzüm şekeri diğer alelâde şeker gibi bilümum —mü- esseselerde ve evlerde istihlâk edilecektir. Üzümden şeker — istihsalinin muvaffakiyetli bir iş olduğu tah- min edilmektedir. Bu sayede Yu- Üzümlere yeni bir sarf yeri tının da bir haylı azalacağı tah- min olunmaktadır. * Romanyanın iktisat gazetele- rinden Petrolifera bu memleketin — ma- denkömürü, liğnit ve antrasit istihsa- Romanyanın maden kö- mürü istih- salâtı lâtı hakkında neşretmektedir. Bu rakamlara göre 1932 ge- nesinde Romanya bu maddelerden 1,651,683 ton istihsal etmiştir. 1933 senesinde bu mıktar azalmış ve 1,508,332 tona düşmüştür, Maden Briket ve Kok gibi maddelerin istihsal mıktarları olarak ta ayni gazete şu rakamları vermektedir. 1912 1938 Ton Briket — 43019 127214 Kok 7500 3.0na Bu istatatistik umumi istihsal miktarının azalmasına rağmen ma- den kömürüne bağlı sanayiin bilâ- kis inkişaf —etmekte olduğuna işaret etmektel " Yeni Neşriyatı Demiryolları Mecmuası — On senedenberi — İstanbulda — neşredil. mokte olan bu güzel mecmtua, Nafia Vekâletinin teşebbüsü ile - Ankaraya nakledilmiştir. Ankarada ilk defa ola- rak basılan 113 - 114 üncü sayısı, de- miryollarımıza ait birçok yazı ve re- simleri havidir. Alâkadarlara tavsiye ederiz. Yeni Adam — Pazar intişar etmekte olan haftalık — Yeni Adam gazetesi 85 inci nüshadan itiba- ren perşemba sabahları çıkacaktır. Yeni Türk — Halkevi tarafından y neştedilmekte olan “Yeni Türk, yasının 24 numaralı nüshası Baş- vekil İsmet Paşa Hazretlerinin Büyük Millet Meclisinin bu devresinde başarı- lan işler hakkında nutukları ve birçok makalelerle çıkmıştır. Kadın — İki sene evvel, sen | — İki senede bir insan coğ- | nanistana vaki olan şeker ithalâ- | Romania | resmi istatistikler | kömüründen yapılan | 'azartesi günleri | ——— —— ea eei ” eee —— HİKÂYE KA Bu Sütdnda Hergün Yazan: Firdevs — İsmail HAYAT HER GURURU KIRAR Hafif solgun #Üzünde uzun, kıvırcık — kirpikli” iki iri siyah gözle kalp şeklindeki kıpkırmızı dudakları derhal göze çarpardı; | ince vücudu pek mütenasipti. He- nüz yirmi 'yaşında Oolan bu güzel kız, kendisine ilânı aşk eden bütün — gençlert — kahkahalarla gülerdi. Fakat, ilk zamanlar biricik kızının — güzelliğile iftihar eden annesi uzun seneler geçtiğ halde kızına kur yapan birçok gençler arasında birinin bile izdivaç tek- lifinde bulunmaması ihtiyar ka- dınt hayli düşündürmiye başla- mıştı. Hattâ bu düşünce ile keyfi kaçtığı bir gün hırçınca bir tavırla; —Sana yaklaşan gençlerle alay ederek — uzaklaşmalarına — sebep oluyorsun.. diye Çıkıştı. Güzel kız yine güldü, avttunu kapıyarak annesine doğru Elini Uzattı ve: — “Bütün erkekler buradal Yalnız bir tane eksik..-» dedi, Ev- | lenebileceği erkeği bulmak mak- sadile en şık, ©n güzel ve en zengin — gençlerden — bazılarının randevularını kabül etmesi d müs- bet bir netice vermedi. Nihayet, genç bir mektepli ile ,Sonra da yine genç bir zabitle nişanlandı. Yirmi ikl yaşını bitirdiği zaman, | etrafında dolaşan gençlerin birer birer çekilerek güzel olmıyan, ken- | di halinde kızlarla evlendiklerini teessüfle fark edincte bu sefer oda annesine mahzün mahzun boynunu bükerek sordu: — “Niçin hiç kimse benimle evlenmek İstemiyor 7? Bundan, — Suadiyede — tanış- tıkları — şehbender Macit Be- yin oğlu —Semihi istisna et- mek lâzımgeliyordu, Fakat bu izdivacı, yine Müneyver isteme- | mişti. * Seneler geçti. Münevver ara- dığı tipteki genci bulamadı. Bir gün annesi, kızltı simsiyah, dal- galı saçları arasında bir şey arar- ken gördü. — Ne yapiYorsun Münevver? — Hiç saçlâarım sArıya boyar mak istiyorum. — No 07? Yoksa Saçların mi ağarıyor? Genç kiz — annesinden hakikati saklâtıya çalıştı, — Yok câtim. Şimdi herkes saçlarını sarıyâ boyayor. Yine bir başka gün aNtesi: — MünevYer kızım * dadi- ben yanılıyor mıyıf bilmemki bu gece hesap ettim Stn otuz yedi yaşına basalı tam ÜÇ ay Olmuş. Münev- ver kaba, hırçin bir hareketle annesini suslurdu. | — Aman anne, elbette yanı- | liyorsün. — Küzüm, — Allahaşkına : buna benzer saçmalarla başımı şişirme, bu Birkaç gün Sönrâ Mmerhum şehbender Macit beyin — oğlu Semihten gelen bir mektup nev- mit ana Ki neşeye garketti. Semih kısaca; Her zatan için Müneyvverle evlenmeğe #made olduğunu yazı- yordu. İlk İşleri telgrafla muva- fakat cevabini vermek oldu. Ara- dan epey zaman geçtiği için Münevver, Semihi pek İyi hatır- layamıyordu. Anneşinin eski re- simler içitden Dbulup çıkardığı müstakbel zevcinin resmine dik- katle baktı. Alçak şesle: — Fena değil, dedi, fakat bariz bir — istihfafla — dudağını bükerek ilâvede gecikmedi: — İstediğim — tipte de — hiç değil. O, güzeldi. Kocasının da kendi gibi güzel olmasının isterdi. Zaten otuz yedi yaşına kadar kimse ile evlenememesine sebep güzelliğine, kendine hiçbir erkeği lâyık görmemesi değil mi Idi? Fakat artık bekleyecek yaşta değildi, naçâr razı oldu. — Ahneciğim, beni ne kadar sevdiğini şimdi anladım. Yirmi Üç sene benimle evlenmek için bekliyen zavallıya acıyorum. El- bette ben unutulmıyacak kadar güzelim ya ! Semih geleceği günü telgrafla bildirdi. O gün, her kapı çalınışı Münevverin şiddetle kalbini çarptı- rıyordu. Nihayet akşama doğru hızla çalınan kapı Münevverin heyecanını büsbütün artırdı. Fakat hizmetçi Semih Beyin oğullarının geldiğini haber verince hayretten dona kaldı. Bu ne demekti? Se- mih Bey hiç evlenmeden yirml üç sene Ümitle yaşıyan Münevve- rin en eski âşıkı değil mi ldi? Telâşla salona girdi. Birbirinden güzel en büyüğü yirmi yaşındaki gençlere hayretle bakarak : — Affedersiniz. Yanıldığınızı zannediyorum. Biz sizl değil Se- mih Beyi bekliyorduk. Onlar üçü bir ağızdan: — Biz de yabancı değiliz Ha- nımefendi : Oğullarıyız, Pedı den her zamas methinizi işitiyor- duk. Sizi görmek- için bizleri kendi gönderdi. Sizi tanıdığımızdan ha- kikaten pek memnunuz. Dediler. Bu sırada kapı tekrar çalındı. Hizmetçi Semih Beyin geldiğini haber verince, Üç genç Münev- verin elini sıkarak ayrıldılar. Biraz sonra Semih bey kapıdan gö- ründü. Eski — sevgilisinin evine gelmekten — mütevellit — sevinçle ağzı kulaklarına varıyordu. Mü- nevver: — Ooo, Semih Bey, hoş gel- diniz. Dedi. Demek 20 sene be- nim hatıralarıma sadık kaldınız ve başka kadın aramadınız. Ba- na karşı olan alâka ve sev- ginlzi anladım. Semih Bey şaşırmıştı. İşidil- miyecek kadar hafif bir sesle: — Fakat şey... Diye kekele- di. Ben iki defa evlendim. imiz- Münevver de zaten bu sözü söyletmek için böyle bir serze- nişte bulunmuştu. Bu acı birşey idi ve intikam almak lâzımdı Mü- nevver hızla salondan çıktı ve birkaç fotoğrafla geldi. Fotoğraf- ları masa üstüne yayarak: — İşte dedi. Bu gördüğünüz beş genç, benim nişanlılarım idi. Münevver içi sızlayarak yap- tığı şımarıklıklar yüzünden bu sonkısmetinini de kaçırmak İste- miyerek başını önüne eydi. Semih Bey fotoğraflara bakı- yordu ve bunları tehlikeli görü- yordu. Nihayet kararını vererek Münevver yaklaştı: — Evvelâ kuracağımız yuva- ya bu gençlerden hiçbirin gel- miyeceğine söz vermenizi isterim, dedi. Ve 37 yaşındaki o eski mağ- rur Münevver, Semih Beyin her şartını kabul etti, ve ancak on- dan sonradır ki evlendiler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: