Muharriti: A. R. Büyük Tarihi Roman No:2 Perde — Arkasındaki 034 Mahlük .. —esrer Bu Bir İnsandı.. Bir Adım İlerledi. Kıralın Önünde Büyük Fir Vekar İle Eğildi .. Dünkü kısmın hülâsası: (Fransa Kıralı Birinci Fransuva, (Pavi) harbinde Şarikene — esir düşmüş ve Madrit'te bir şaloya hapsedilmişti. Fransuva, ılık bir bahar gecesi mahpus bulunduğu | şatonun balkonundan — dışarısını seyrederken etrafındaki nöbetçi- lerden birisinin bir şarkı söyledi- ğini duydu. Şarkıyı sonuna kadar dinledikten sonra, beşinci asırda orta Avrupayı çiğaeyip gaçen Türklerin Şarikace hücum etme- lerini tamin ederek kendisinin ba felâketten — kurtulması imkânını düşündü. Sadık oda hizmetcisi Basinyak'la beoraber konuşmağa | başladılar., Fransuva: y ı — Azmmeme gizli bir mektup gön- dersek. ve emin bir vamta buk sak.. Dedi.) İ — Bırak şu ahmağı... yolda güzel bir köylü kızı görür gör: mez, bizi de, mektubu da unutur, — E, Kont Esse?.. — O da budalanın biridir. Bu sıcakta eline ikl şişe Anjo şarabı l | | | | | geçerse... — Ya, kont Jarnak?.. — Ohiç olmaz... Parise gi- der gitmez — derhal Veliahtın metresi — Diyan — dö — Pvatye nin eteği altına girer.. artık biz burada cevap bekleyip duralım... | - Hey allahın günü.. bir adam.. sadık, candan bir adam.. hadi Basinyak.. git, rahat et... Bu gece sen de düşün, ben de düşüne- yim.. bana öyle geliyor ki, bütün mukadderatım.. bütün Fransanın | mukadderatı yalnız bir adama | bağlıdır. Düşünelim.. — arayalım.. ı bir adam bulalım. O anda pencerenin ağır per- ı desinin bir ucu kımıldadı. Azim- | kâr bir ses: Düşünmeyiniz, — haşmet- maap.. o adam hazırdır.. işte. ben.. diye bağırdı. Gerek * kıral ve gerek sadık oda hizmetçisi, birdenbire kork- muşlar, birer adım geri çekilmiş- lerdi. Kıral ortadaki masayı siper aldı. Basinyak elindeki gümüş şamdanı bu adamın başına atmak için bazırlandı. İkisinin de kork- makta hakkı vardı. Çünkü her tarafı demir parmaklıklar, — çelik mızraklarla çevrilmiş olan bu şa- tonun yüksek kulesinde, esir kı- ralın yatak odasına kadar giren, perdenin arkasına gizlenen, ve son- ra da kırala bu suretle cevap ve- ren mahlük, bir insan olamazdı. Bu, mutlaka bir cin, bir peri idi. Kıral, boğazında düğümlenen bir sesle: — Sen, kimsin? Dedi. Perdenin arkasından çıkan adam bir adım ilerledi. Kıralın önünde büyük bir vekar ile eğildi: — Ben.. Şövalye Cem, metpenah... Cevabını verdi... Kıral keke- ledi: — — Cem.. Şövalye Cem... Hani şu Napolide (Kabo) şatosunda can veren Türk şehzadesi.. sakın sen onun hayali olmıyasın?.. — Hayali değil Haşmetmeap onun bizzat oğlu... * Kıral karşısındakinin nihayet bir insan oğlu olduğunu anlar an- lamz bir dereceye kadar müsterih oldu. Masaya dayanarak büyük bir merakla sordu: — Fakat burada ne ıııyorıun?l haş- | zarafeti — Sizi arıyorum, haşmetmeap. — Beni mi?, Beni ne yapa- caktın ?. — Öldürecektim. Bu kısa vc açık cevap, oda | hizmetçisini titretmiş, cesur kıra- ha vücudünü hafifçe ürpertmiş, derin bir süküt ile neticelenmişti. Kıral, masaya daha kuvvetli da- yanarak bu cevabı anlamamış gibi şövalyeye bakıyor, gittikçe hayreti — artıyordu.. “Karşısında dimdik duran bu adam, genç ve olgun bir kadın kadar güzeldi. Koyu vişne çürüğü rengindeki kadife ceketi, önünde kısa iki hançer sarkan kalın meşin ke- meri, — şövalyenin — endamındaki gösteriyor; fakat onun mağrur ve pervasız. duruşu, bu zarif vücuda bir tunç heykel hissi veriyordu. Beş on saniye süren süküt içinde, şu vaziyete hiçbir. mana veremeyen İharal, başını iki tarafa salladı. Şövalyenin yüzüne baka- rak mirildandı. — Beni öldürecektiniz. öyle mi?.. Fakat, siz bir cellâda ben- zemiyorsunuz. — O şüphesiz haşmetmeap... Eğer bir cellât olsaydım, karşı- nıza iki hançerle çıkmazdım. Ve sonra da şu efendi ile konuşma- nıza hiç karışmazdım... Burada, siz uyuyuncıya kadar beklemek.. Ve sonra da göğsünüze bir han- çer darbesi indirerek işinizi bitiri- vermek kâfl idi. — Peki, siz ne yapmak isti- yorsunuz ?. — Bana verilen emir, sizi bir hamlede — öldürmekten — ibaretti. Halbuki ben, bunu yapamıyaca- ğımı anladım. Yanıma iki hançer aldım, Sizi düelloya davet etmeye karar verdim, Euraya o maksatla geldim. Bu samimi itiraf, kıralın pek hoşuna gitmekle beraber, onu biraz da kızdırmıştı. Omuzlarığı sarsa sarsa gülerek cevap verdi: — Hey Allahın günü.. insan neler de işitiyor?. Fakat düelloya davet edeceğiniz adamın bir kıral... bir Fransa kıralı.. bir Fransuva dö Valva.. bir.. bir.. Fransa- nn birinci şövalyesi olduğunu düşünmediniz mi?. ( Arkası var ) Ayni Dert: Moda.. 5”ç Te TU — Ay, bu ne çıtkırıldım ol« muş böyle ? — Elbette, baksana kocasının aldığıcici bici şeylere... ' — Fakat o güzelim şeyleri hiç te yakıştı ! Dünya İktisat Haberleri Dünya Titaret Filosü —| Fransız deniz inşaatı sendikası tarafından dünya vapur inşaatı hak- DA kında dikkate yapılıyor ? değer bir - tetkik neşredilmiştir. Bu rapora göre dünya memleketlerinde vapur ya- pılması günden güne azalmakta- dir. Her senenin Kânunusani ayı nazarı itibara alınmak üzere dün- yada yapılmakte olan vapur mik- tarı ton hesabile aşağıdaki — ista- tistikte tesbit edilmiş Gayrisali ton Bütün düya — İngiltere 1936 3.110.880 1.560.254 1931 2.326.086 908.902 1927 1.403.795 400.505 1933 765.720 225497 1934 957277 331.141 Bu istatistik dünya — vapur inşaatının geçirdiği buhranı çok | güzel meydana - koyuyor. 19309 | senesinde yani dünya iktısat buh- ranının başladığı sıralarda — yarısı Ingiltere'de olmak üzere dünya deniz inşaat ve tezgâhlarında bu- | lunan vapurların gayrisafi tonilâ- tosu 3 milyona geçiyordu. -Buhranla beraber bu faaliyet düşmiye başlamış ve bu azalış nisbeti dünya işlerine kıyasla İn- gilterede daha çok kendini göz- termiştir. 1931 senesine kadar iki yıl içinde Üçte birine düşen bu inşaat onu takip eden 1932, 1933 senelerinde hemen hemen durma derecesine gelmiştir. 1933 senesi vaziyeti 1930 senesine nazaran yüzde seksen daha noksandır. Bu nisbet bu sanayi sahasındaki buh- ranın diğer kısımlara nazaran da- ha şiddetli olduğuna işaret eder, 1933 senesi sonunda — sukut hareketinin nihayet bularak bir salâh devrinin başladığı görülmüş- tür. Alâkadarlar bu yükselmenin sebeplerini bir yandan dünya ti | caretinde meydana gölen hare- kette ve diğer taraftan İng'lllırı hükümetinin bu sanayi müssesele- | rini korumak için yaptığı yardım- lar ile inşaat şirketlerinin birleş- ı mesinde buluyorlar. Akit — Sabık — esozayıtıhbiye mü- ten hhidi i — Mehmet Kâzım Muzaffer Hanım ile f Doktor Sezai Mahir Beyin akitleri Beyoğlu evlenme memurluğutda ya. pılmıştır. Saadetler temenni ederiz. MUHASiP ARANIYOR! Türkçe ve İtalyancayı iyi bilen tecrübeli ve mustakil bir muhasip aranıyor. Tıllclırln “Üsine 1934,, rumuzile Istanbul 176 posta kutusu adrosine tahriren yazılması, | olan komşusu Fanzelle Bu Sütunda Hergün Fransızcadan tercüme eden: Hatice Hatip TAHLİSİYE GEMİSİ Granboam — kızı Norinı bir denizci kıı idi, İnce solgun ve | biraz da durgun oluşu kendisine bir küçükhanım hâli verirdi ki, babası bundan son derece iftihar duyar ve bazan denizin haşin vahşiliğini bırakarak onu, zengin bir koca bulmak ümidile şehre götürürdü. Norine henüz on yedi yaşında bulunuyordu. Annesi bir hayli za- man evvel ölmüştü. Hayatta hiçte yüksek şeylerde gözü yoktu. Ye- güne istediği şey sevdiği bir in- sanla evlenmek ve... Ve anne olmaktı. Kendisinden beş yaş büyük onunla beraber büyümüştü. Evvelleri iki kardeş gibi sevi- şen bu çocuklar, büyüyünce bir- denbire —birbirlerini başka bir muhabbetle sevdiler ve bir gün deniz kenarında Fanzelle ona: Norine seni — seviyorum. Karım olmak istermisin? Diye sordu ve Norine ona: — Evet, dedi. Ve sonra elele tutup Granbo babaya gittiler. Fakat daha ilk cümlede, kızını illâki bir zengine vermek isteyen baba hiddetle Fanzelle'i koğdu ve: — Norine kızım, bir kere kendine — bakmıyormusun, diye kızını tekdir etti... O fakir denizci ve gen... Norine çok — yalvarıyordu. Fakat babasının kalbi yumuşa- madı. * Babanın bütün mümanaatına rağmen âşıklar gizli, gizli birbir- lerini görmekte devam ettiler. Norine 20 yaşında olmadığı için muhakkak ki - izdivaçlarına Granbo babanın muvafakati lâ- zımdı. — Babanın nmzasını almak için onu mecbur — etmek İlâzım geliyordu. Fakat ilk teşebbüs — ademin muvaffakiyetle neticelendi. Köyde bir rezalet çıkarmak — emelile Fanzelle kayıgına Norine ismini takmıştı. Bütün memleket dediko- du yapıyordu. Fakat Norine'nin babası bu sözlere ehemmiyet bile vermiyordu. Bu hal aylarca devam etti ve nihayet sabırları tükenen âşıklar bu işe bir netice vermiye karar verdiler. * Bir gün henüz güneş doğma- dan evvel Fanzelle'nin Norine ismini —taşıyan sandalı sahilden açıldı. İki nişanlı sandalın içinde idiler. Her şeyin iyi gideceğini tahmin ediyorlardı. Fakat maalesef Allah Aşıklara yardım etmemişti. . Pek güzel olacağı tahmin edilen hava birdenbire bozulmuş- tu. Şiddetli bir kasırga çıkmıştı. Dalgalar gemileri karaya doğru sürüklemeğe başlamışlardı. Pek az sonra köyün bütün isadınları sahile — toplanmış ve Norine'yi kurtarmak için tedbirler almakta olan erkekleri seyrediyorlardı. Granbo tahlisiye gemisinin reisi idi. Fakat her zaman olduğu gibi kendisi gemiye binip yanına da en kuvvetli ve en cesaretli insanları toplayacağına bu sandalı kurtarmıya daha hafif bir gemi sevketmişti. Bu, gayri tabii bir haldi ve bu hal etrafta fısıltılar ve adeta homurtular — yaratmıştı. Hafif gemi ilerleyememiş ve yine sahile dönmek mecburiyetinde kalmıştı. Sahildekilerden birit — Bu da nesi, diye bağırdı. Granbo baba — boğulanların imdadına gitmiyor mu? Ihta; adamın kıpkır- mızı o= ve hlrdenyn:: k tah- lisiye gemisine atladı. Yanına da yine kendi gibi birkaç kuvvetli insan aldı. Herkes sahilden Norine'nin çır- pinışıni seyrediyorlardı. Tahlisiye gemisinin dalgalarla mücadelesi sert ve uzun oldu. Gemiler ancak deniz adamlarına has olan metanetle dalgaları yendiler ve Norine yetiştiler. No- rine batmak üzere bulunuyordu. Fanzelle suların için gömülmüş olan genç kızı tutuyordu. Gran- bo bin zahmetle onları gemiye aldı. Fanzelle. — Eğer Norine ölmüşse siz de beni öldürünüz. demiş ve bayıl- mıştı. * Rüzgâr aynı şiddetle esiyordu. Fırtına korkunçtu. Haysiyeti rencide olmuş baba, geminin bir kenarında - kolları göğsü Üzerinde kavuşmuş, nazar- ları bir noktaya dikilmiş, dimdik bir heykel gibi hissiz orada du- ruyordu. Adamlardan biri: — Granbo geç dümene hay- di bizi idare et yoksa mahvoldu! Diye bağırdı. O zaman tahli- siyecilerin reisi mağrur bir eda ile evvelâ denize sonra gemi mll- rettebatına baktı ve: — Ben kendi vazifemi yaptım. Artık bitti dedi kazazedeleri kur- tardım. Siz de canınızı kurtarınız. Muvazenesini kaybeden gemi ı:ılgılır arasında bocalamakta idi. Adamlar - birbirlerile istişare ettiler ve sonra ona: — Kızın ve onun âşıkı üzerinde elbette bir hakkın vardır, dediler. Fakat bizden, bizim hayatımız- dan ne istiyorsun? Bu kurtarmak için hayatlarını tehli- keye koyan bizleri ne hakla ölü- me sevkediyorsun? Tam bu arada müvazenesini büsbütün kaybeden gemi bir ya- na yıkıldı. Tabit Norine ile Fan- zelin yerde yatan vücutları da ay- nı tarafa kaydı. Bu şaşkınlık içer- sinde onları ayakları altında yö- ren gemiciler tekmelerle başka tarafa ittiler, ve gayri İhtiyar! yı:hklırı bu hareketle gemi ye- niden müvazenesini buldu. Tam bu arada yediği sademe- nin tesirile Norine gözlerini aç- mıştı.. Bunu gören — Granbo kendisini görmüş olan ve kolla- rını kendisine muhabbetle uzatan kızına doğru eğildi: — Baba... Babacığım. İhtiyar gemicinin sert derili yanaklarından iki damla — gör- yaşı aktı. Ve o daha bu yaşlar kurumadan yerinden doğruldu ve dümene geçti. * Gemi sahilde bekleyenlerin sevinci içinde dalgaları yarıyor ve her dakika biraz daha sahile yaklaşıyordu. Fanzelle de ayıl- mıştı. Fakat o da genç kız gibi sesini çıkaramıyordn. Babanın hiddetinden korkuyorlardı. Acaba bu macera nasıl bir neticeye varacaktı? Gemi artık sahilde idi, Şimdi hepsi çıkacaklardı. Acaba Gran- bo baba ne yapacaktı? Kuvvetli adam her bir kolile gençlerden birini alarak yerden kaldırdı, sonra omuzlarından tu- tup biribirlerine doğru iterek: — Mademki sizi öldürmedim. Artık biribirinizi öpünür. Çünkü sizi nişanladım, dedi. Deniz ve denizin tehlikesi Granbo babanın, kızını bir zen* gin kocaya vermek için duyduğu arzuyu öldürmüştü.