Aşk ve macera romanı — 60 Bu Başı Ne Yaalımj. Kİ Jems elinin geçirdi: — Sonra bir gün sokakta kendi kendime gezerken ona rast- geldim... Bu Breslava geldiğimizin ertesi günü idi. Öyle değil mi?.. Biribirimize rast gelince ben onu selâmladım. Selâmıma — gülerek mukabele etti. Ona hatırını sor- dum.. cevap verdi... Yine üzerim- | de bej bir manto ve elinde şu | çanta vardı... Şu menhus çanta... | Benimle beraber biraz yürlüdü. Viner kafenin önüne gelmiştik... Beraber kahve — içmeyi teklif ettim... Konuştuğumuzdanberi çok müteheyyiç olduğunu hissettiğim genç kadın bu teklifim Üzerine saatine bakarak: — Bugün saat altıda istikba- lime yeni bir mecra verebilecek olan bir teşebbüsün — neticesini öğreneceğim. — Fakat saat daha beş, altıya çeyrek kalaya kadar sizinle oturabilirim. O zaman kalk- sam altıdaki randevuma yetişi- rim ,, bunun Üzerine elindeki bu çantayı ben aldım. Beraber kah- veye girdik kahvede ikimiz de neş'elendik. Fakat genç kadın yine bana nereye gittiğinden ve İşinin ne olduğundan bahsetmedi. Git- mek saati gelmişti. O kalkıyordu. Birden lâf olsun diye: "Gidece- ğiniz yerde uzun müddet mi ka- lacaksınız dedim, Sonra sizi gö- rebilir miyim beraber yemek yer- dik,, bunu lâf olsun diye söyle- dim.. biliyorsun değil mi lâf olsun diye söylediğimi... Metresimden yeni ayrılmıştım, kadınlardan nef- ret ediyordum. Doris beni bütün kadınlardan soğutmuştu. Ben hiç bir kadınla aramda samim! bir münasebet istemiyordum, Fakat © akşam yemeğini benimle be- raber yemeğe — pek — hevesli | imiş, pek hahişkermiş, bana: “işim Ççok uzun sürmeyecek, dedi.. Belki saat altı buçuk yediye | kadar orada kalırım. Sonra dokuz | buçuğa kadar serbestim.,, “Dokuz | büçüğa kadar mı, diye sordum. | Neden dokuz buçuğa kadar ? , * Çönkü —dokuz buçük — treni ile Berline — gidiyorum, — diye güldü. Baksanıza çantam elimde İ bile! Bugün saat dörtte odamı | terkettim. Besbelli bir gecelik | daha para vermemek için erken- kenden çantasını almış ve otelini bırakmıştı. Şimdi de akşam ye- meğini benim hesabıma yemek te hoşuna gidiyordu. Tam Berlin- li Bohem bir kadındı: “Yarım saat, pek pek Üç çeyrek sonra gelirim,, dedi. Sonra benimle bu- luşmayı tahtı emniyete almak için olacak': “Ne olur. dedi. Çantam da sizde kalsın, oraya kadar taşımı- yayım.,, Jems elile koltuğun — uzerinde açık duüran çantayı — işaret edi- yordu. tersini ılnmdın I | diklerini Yazan Suat Süzan — İşte... Ona “peki,, dedim.. Sen de olsan, kim olsa - “peki,, derdi. Çanta yanımda kaldı. Fa- kat ona:“Ben sizi Wiener Kafe'de beklemem, karşıdaki Manpe'de beklerim, dedim. Beraber çıktık. Ben Manpe'ye girdim. O da ö- nümden uzaklaştı, gitt. Ben iç- miye başladım. O söylediği gibi yarım saatte, Üç çeyrekte gelme- mişti. Halbuki ben oradan ayrilamı- yor, onu bekliyordum. Beklerken de can sıkıntısından içiyordum. Me- ğer can sıkıntısile on bir buçuğa kadar içmişim, gelmediğini gö- rünce oldukça da sarhoş bir hal- de eve döndüm. Çantayı da be- raber getirdim. O gece keyfim pek yerinde idi değil mi?.. Adam öldürmüşe pek — benzemiyordum değil mi?, Üzerimde kan lekesi, gözlerimde, feci bir Kadına pansiyonumu- bahsetmiştim. İzi var mıydı.. arasında — bizim zün — adresinden İşin uzun sürdüğünü gören kadın çantayı gelip Mampeden almak- tan vazgeçmişti. Ben ertesi gün bize uğrayacak diye tahmin edi- yordum. Yahut birisini yollayıp çantayı aldıracak zennediyordum. Jems bir az sustu. Sonra ar- kadaşına yaklaşarak: — O gece beni sen gördün dedi. Halimde bir - gayritabitlik var mıydı? Keyfi yerinde bir cer- hoştum., İnsan ne kadar < | fena olursa — olsun, bir” canavar bile olsa öldürdüğü zaman.... Öldür- mek... Beni senelerdenberi tanı- yorsun. Bir zamanlar Karpantiye- nin burnunu kırmış olan Jems, yabancı sıska bir tavuk kadar cılız ve körpecik bir kadın öldü- recek 'ha... Jems'e Tevfik: — Halbuki ertesi gün... Hayır daha ertesi gün gazetelerde müt- hiş bir cinayeti okuduk. Kimsa gelip çantayı da almamıştı... O gâarip garip bakan zaman polise gidip o kadını son | görmlüş olan bir şahit sıfatile bil- söylemek viedani bir borç değil miydi? — Cinayeti bildiren gazetede, mücrimi polise teslim edene yirmi bin mark mükâfat verileceği ya- zılıyordu. Bunu kazanmak istedim. Hattâ evvelâ sen de bu fırsatı iyi buldun... Ve çantayı beraber açtık, içinde genç kızın çamaşırı ve tuvalet takımı arasında bir isim, bir adres., Onun veya katilin ismini, hüviyetini adresini bildirecek birşey aradık, halbuki çantanın içinde bir pijama hem | de hazır değil evde dikilmiş bir pijama vardı. Bir tarak, evde g -— TAKVİM 5— Gün CUMA Hızır !l_ 3 Ağustos 0934 90 Arabi Üi Ruml 21 Rebahar 1358 » Temmnuz - 1350 |* sa, 12 20| Yatsı 16 15 | lnsak Öğle 4B İN 16 İktadi T sı|3 4 n ae ei aü ea M Fik | örülmüş terlikler, pudra, kolunya bir havlu, bir yün bilüz, bir iç çamaşırı, hepsi bu.. Bir de ma- lüm olan siyah muhtara defteri.. O zaman neden sen beni ikaz etmedin. — Hakkın var © zaman ben de seninle birlik bu şeyi sakla- mayı ve tek başimıza tahkikat yaparak katili meydana çıkarmayı hem eğlenceli hem de bize müfit sahnenin | lâkırdı | | Beyin ölümünden duyduğumuz derin gördüm. Fakat o zaman senden şöphe etmiyordum. — Teeddy bu ithamda ısrar | bu andan itibaren aramız- | etme.. daki dostluğu ölmüş bil. — Jems bana bunun akelni isbat edinceye kadar her namuslu insan gibi böyle bir hâdise kar- şısında hassas olmaklığım icap ediyor. Jems yumruğunu sıktı: —Teddy zevahir beni bu kadar itham etmeseydi. Tek elli olmak- lığıma ve senin benden çok daha kuvvetli oluşuna rağmen bu haka- retini yumruğumla ta gırtlağına tıkardım. — Jems kabahatli olmadığın taktirde bu hiddet ve hassasiye- tini çok haklı ve çok yerinde buluyorum. Fakat bunun aksini düşünememekte de ben mazurum. ( Arkası vıı) Tışolıkllr Zevcim Samsun Meb'uzu Emin acıya telgraf, mektup yollamak ve bizrat — tariyede bulunmak - süretile iştirak zahmetinde bulunan değerli arkadaşlarına, vefalı eş ve dostları- miza ayrı ayrı teşekküre teessürümüz mani olduğundan muhterem gazete- nizle şükran ve hürmetlerimizin iblâ- gını rica ederim efendim. Samsan Meb'usu merhum Emin bey refi: Belkis ADAPAZARI Türk Ticaret Bankası ——— T. L 1.200.000 130.000 Sermayesi : Thtiyat MERKEZİ ADAPAZARI Şubeleri: BANDIRMA, BARTIN, BİLECİK, BİGA BOLU, BOZÜYÜK, BURSA, DÜZCE, ESKİŞEHİR, HENDEK, İZMİT, KARA- MURSAL, — KÜTAHYA, — MUDURNU, M. KEMAL PAŞA, GALATA, GEMLİK, GEREDE, — GEYVE, — SAFRANBOLU, TEKİRDAĞ, ÜsKÜDAR, — YENİŞEHİR 6 İstanbul Şubesi? 4 üncü Vakıf Han. Zeminkat Tel 22042 Galata — şubesi: 43201 ÜDsküdar şubesiz — 60590 © Müsait şartlarla: — Tahaile senet alır- İkraz muamelesi yapar-Havale ve mevduat kabul eder. Mevdnat faizleri müdiriyette görüşülerek tesbit edilir. Komisyon ve ticaret kısmı Her nevi ticaret emtiası sutışına delâlet eder. Tel 23623 iİTİMADI MiLLİ Bankanın kendi sigortasıdır, Tel 4193 Tepebaşı Belediye Bahçesinde Bu akşam saat 9? de LÜKÜS HAYAT Karonbut Setediyesi ŞehirTiyatrosu M LI [ D Yağınurlu günlerde londa vorilir. (Baştarafı 1 incl | — Sayfada ) | öğrenmek, — va- ziyeti Islah müm- kün olup olma« dığını anlamak istedik. Şirketin selâhiyettar er- kânından birine müracaat ettik. Bu zat, bize, aşağıki dikkate eni « — Musiki sahamız, mem- leket noktasın- dan gittikçe da- ralıyor. Yeni ya- pılan eserler, adet itibarile çok azdır. Bun- ların hepsi de radyoda okuna- cak vaziyette telâkki edilmiyebi- lir. Bazı şarkılar vardır ki, insan onları belki bir saz yerinde din- | lemeği arzu ederamma, kendi aile muhitinde işitilmesini istemez. Fakat mevcut eserlere nazaran alaturka — musikiye — radyonun ayırdığı.yer bile lâyıkile doldu- rulamamaktadır. Radyonun vazi- fesi, mevcutları neşir ve tamimden ibaretir. Yoksa, bir mektep gi- gi yeni eserler yaratmak — vazife. leri haricindedir. Gönül ister ki | bizim musikimiz de, dünya musi- kisine daha yakın bir halde iş- tirak — etsin! Binaenalayh, bugln için rad- | yonun vazifesi Türk musikisi diye teammüm eden musikinin eleman- larını İyl seçmeye gayretten faz- la bir şey değildir. Yapılan neş- riyattan sık sık - işitilen şikâyet- lere gelince; Bunun sebebi aşikârdır. Her- kesin zevki —şüphesiz, — ayrıdır. Kimisi alturkayı daha fazla se- ver, kimisi alafrangayı berikin- den Üstün tutar. Şu hanendeden hoşlanan, ötekini hiç sevmez. Biz, hergün yüzlerce mektup alırız. “Şu hanende pek - gü- temsiller loşlık sâ. FAlaturka Müusiki Sahast Gittikçe Daralıyor Radyodan Şikâyet Edenlere, Radyo Şirketi Bu Cevabı Veriyor Radgonun çok sevilmiş iki siması: I, Galip Bey ve Halide H. (Habibe Molla) zell ,, diyenler ayni kimse" için «ÂAman radyonun zevkinl kaçırıyor, daha İyileri varken onu tutmakta hiç mana yoktur ! » şeklinde mü- talea yürütenler de az değildir. Birinin beğendiğini diğeri beğen- mez. Binaenaleyh radyo şirketinin burada vazifesi, arzuları - telife çalışmaktır. Aksi takdirde herke- sin zevkine yetişmeğe — Imkân yoktur. Fakat şu da muhakkak ki; her millet, her memleket kendi radyosundan şikâyetçidir. Viya- nada pek yakın vakte kadar, radyo yüzünden bir haylı uzayan gürültüler koptu, neşriyatı şiddetli tenkide uğradı. Herkes haklıdır, fakat radyo şirketini de haklı görmek şartile ? Şunu da memnuniyetle ilâve etmek isterim ki; son operetler vesilesile halkta armonize edilmiş musiklye karşı büyük bir alâka mevcuttur ve biz de bu alâkadan istifade ederek mühim sayılabile- cek işlere giriştik: Garp musiki- sinden adapteler yaparak Türkçe güfteler vücude getiriyoruz. Bu tarz, alafranga dediğimiz —musi- kiye yabancılık gösterenleri alış- tırmak ve sevdirmek iİçin güzel ve emin bir vasıta teşkil ediyor.,,