—— — Tavukçulukta Muvaffak : Olmanın Sırları x Umumi harptenberi ziraatin muhtelif şubeleri büyük bir inki- ııh mazhar olmuştur.:Bu, hepi- mizin malümudur. Bu arada fenni | * tavukçuluk ta, gördüğü dikkat ve uğradığı takip sayesinde fazla | kâr getirici — bir faaliyet şubesi olmak üzere tanınmış, bu yüzden de Fransa ve Belçikada, hükümet kontrolu altında — büyük tavuk çiftlikleri tesis edümiştir. Ameri- kalılar, İngilizler Felemenkler gibi diğer milletler ise, bu işle daha evvelden meşgul olmiya başla- mışlardır. — Binnetice, — oralarda “tavukçuluk daha — ileri gitmiş, yüksek mektepler, kuruslar, — tec- rübe istasyonları, fenni çiftlikler açılmış, bilgi ve tecrübeler hayli ileri götürülmüş, — bu sayede de yumurta — satımı, bu — memle- ketlere milyonlar temin etmek- te — bulunmuştur. Bizde ise bir tek tavukçuluk enatitlisli var- dir. Hükümet parasile kurulan bu müesseseden, para mukabi- linde dahi köylü ve şehirli icap eden istifadeyi temin edememek- tedir. Bu yüzden bütün teşebbüs- ler şahsi sahada kalmakta ve mevcut bilgiye rağmen zamanla sönüp gitmektedir. Başka yerlerde, günden güne artan ihtiyaç, tavukçuluğu muhte- lf şubelere ayırd etmektedir. Me- selâ bir kısmında bu işle yumurta verimi — noktasından uğraşıldığı gibi bazılarında ise et ve süsleyici — tüly verimi noktasından çalışmayı — mücip olmaktadır.. Şu - halde, oralarda, tavukçuluk — fi'len üç — şubeye ayrılmıştır. Binnetice mik- — tarı mütemadiyen artan bu hay- — vanları korumak, — sıhhatlerile — Meşguül olup sırasında icap eden tedbirleri almak bir zarurettir. Bu cihetlere ehemmiyet ver- miyen bir femni tavukçu — veya amatör, kısa bir zamanda piliç — ve tavuklarının azaldığını, — bir — müddet sonra ise seneler mahsulü olan çalışmasının meyvalarından <eektir. Bunun böyle olmaması fenni tavukçuluğa atılan hir kim- seye, bu kazançlı san'at yolunda kılavuzluk yapacak, bilgisine bilgi katacak fenni bir müessesenin bulunmamasıdır. ki bu — müessif neticeyi doğurmaktadır. Binaenaleyh tavukların ııhlııh, j gidası, — seçimleri, kadar bir tavukçuluk mücasese- sinde tatbik edilecek Idarenin de muvaffakiyet için mühim bir mevki vardır. Biz, bu noktadan bu sütundaki yazılarımızda, mev- ortada bir şey kalmadığını göre- | için | büyütülmeleri | | | cudiyetini gördüğümüz bu boş- | luğu doldurmıya 4 çalıştık ve çalı- şıyoruz. Fena bakım, kuraklık, rutubet, fazla yağmur, çok rüzgâr hararetin derecede değişmesi, şiddetli hava cereyanları, yem rejiminin ani de- ğgişmesi, sarmıç ve birikmiş su vermek tavuklarda hastalık doğ- masının mühim — âmillerindendir. Bu osaslara riayet eden bir amatör veya fenni çiftlik, tavuk hastalığına nadiren tesadüf eder. Şu hal gösterir ki hastalığı ilâçla tedavi etmekten ziyade hastalığın muvafıktır. . (Bu münasebetle, gelecek yazım- — da mevsim — hastahklarının — başında — gelen âdi tavuk ishalinden buhsede- — ceğim.) Erenköy Bereket Tavuk Çıftliği —H (!) Tavak ve Tavukçuluğu ait çlan Mlşküllerinizi — sorumnuz, mülehasıs sire — Gavap verecektir. birdenbire ve mühim | | de Bir Radyo x- SON POSTA Brkar he Raılyo -Katil, Bramoloıı Malıtııll.. Bir Zamanlar Bütün Evleri Saran Gra- Aksarag Üü mofon Sesleri,Artık KaldırımlaraD üştü ? Bir İstanbullular PlâkaDiye Bir | Şey Aldıkları 'Yok, Evlerin- v Var Mı Ta- mam.. Çevir Düğmeyi Bul * Avrupayı,Çe- vir Düğmeyi g Bul Şantoz- Gramofonların sesleri artık sokağa düştü Ne idi bir zamanlar?. Her evden ciyak ciyak bir gramofon sesi gelirdi. Gramofon, tuz ekmek gibi bir şey olmuştu. Hatta, gra- mofonu ben biraz da çocuğa ben- zetirdim. Doğması ve avazı çıktığı | kadar cıyaklamsı âzımgelen bir şey.. Evin demirbaş eşyası.. O hengâme sıralarında Ana- dolulu bir. dostum — anlatmıştı: Gramofon köylere kadar uzanmış, hattâ atını şehre getirip sattık- tan sonra köye gramofonla dö- nenler bile varmış. Geçenlerde bizim Yenipostane önünden geçerken, — kepenkleri örtülü bir dükkân önlünde bir sürü plâk gördüm.. Çorap kiri yüzlü, çığırtkan biri avazı çıktığı kadar bağrıyordu; — Beyefendi, buraya bakma- dan geçme- beyefendi!.. Burada müthiş bir cinayet var beyefendi!, Radyo gramofonu öldürdü. Plâk- lar. öksüz kaldı beyefendi. Bir buçuk liraya aldığın plâkı burada ( 40 ) kuruşa bulacaksın beyefendi.. yorulmuştu. Yağlı yenile alnındaki terleri sildi: — Sokağa düşmiyen kaldı mı ki beybaba?, — Hani bununda — modası | geçti mi diyecektim!. — Aldırma beybaba, — onu varsın modacılar düşüpsün!.. İhtiyar sormakta israr edi- yordu. — Evlâdiım, —soruşum — hani merak saikasiledir. Acap grama- fona rağbet etmiyorlar mı şimdi? Seyyar plâkçı yere çömelmiş, bir sigara yakmıştı: — Canın dertleşmek mi isti- yor Bey baba?.. — Onun gibi birşey.. — Hih, yanaş ta dertleşelim.. Galiba senin evde de modası geçmiş şeyler var? Canlı “ize kötü şeydir, bir türlü satamazsın! İhtiyar, bu gizli alayı anlama- mıştı : — Neden gramofonun modası geçti ? Z — Neden — olacak!.. Radyo A"f'n yarabbi, o ne rağ- | ortalığı sarınca, gramofon nalları | betsizli Gelip geçenler, baş- | kayaya dikti. “Hani — Anadolü larını / çevirip - şöyle, tenezzülen | Glmasa; fabrikalar işi — çoktan bile — bakmıyorlar.. — Adamcağıza| bırakırlardı. Bereket versin Ana- avazı — çıktığı — kadar - bağrıyor, doluya.. Bizim Galatada bir 2a- kaldırım üzerine koyduğu bozuk | manlar Sabunvan kumpanyası düzen gramofon makinesine dur- madan plâk koyuyor, — tangolar, fokstrotlar, — valslar çalınıyor, hicazdan, kürdiden, sabahiden doğmamasına çalışmak elbette ki | gARNlap GEEmeiii Adamcağızın etrafını bir sürü işsiz çevirmişti. Ekseriside musiki meraklısı olsa gerek! Bedavadan şarkı dinliyorlar.. Nihayet içlerin- den bir mütekait, kelimeleri yu- varlıya yuvarlıya sordu: — Evlâdım bunlar damı 80- kağa düştü? Seyyar plâkçı — bağırmaktan diye bir tiyatora vardı.. Mığırdıç —— -— TAKVİM —— Gün 31 Hızır 60 ÇARŞAMBA 4 Temmuz 934 Arabl Ruml 2i Rebevel 1353 F N1 -Haz Vaklt ı..ı.ıwvı._ıı' Val D4 39 A2 18 Yat İçladi | 834 | 'I"î Ef. diye de bir cinayetçi aktör.. şanoya çıktı mi : — Aman yarabbim, - — ne'er görüorum. Ayakta bir maktul, yerde bir katil!.. diyem ayvazlık ederdi. Bizim plâklar da böyle., Radyo katil, gramofon maktul oldu. İhtiyar içini çekiyordu: — Vah vah vah!. Cidden esef' ettim.. — Ne edersen et Bey baba, iş böylel.. Ben vaktile şu karşı | yoldaki fabrikada çalışırdım. Hoş o zamanlar efondi evlâdı idik ya, ne ise.. Fabrika harıl harıl işlerdi. Şarkıcı karıların biri gelir. biri | l L nn karile giderdi. Küpe şarkı söyler gibi geçerler bir makinenin karşısına, ver ederlerdi çığlığı.. O zaman- lar mağazadan — müşteri eksik olmazdı. Biri gelir bilmem hangi hbanımın plâkasından on tane, biri bilmem kimin şarkısından yirmi tane alırdı. Şimdi öyle mi? Bir kere İstanbullular plâka diye bir şey aldıkları yok. Evlerinden telli bir radyo var mı tamam, çevir. düğmeyi, bul - Avrupayı, çevir düğmeyi bul şantozları !.. Sonra yaslan şilteye, dinle babam, dinle!.. Yok plâka bozulacak makina duracak, fren kırılacak, iğne bitecek korkusu yok. İhtiyar mütekait hep içini çekiyordu.. Bu sırada seyyar plâkçı kızdı, yanı başında duran çırağına okkalı bir küfür savurdu: — Ulan ne duruyorsun, ba- ğırsana ulan! Sonra, makinedeki plikı de- giştirdi, bir başkasını — koydu, Çatlak, kalın bir erkek sesi: * Mâüâhitabım cemâlin görmek hardın oldu medeceet'. Yamak avaz avaz bağırıyordu: | — Yepyeni plâklar (40) kuruşa beyefendi.. Bir daha sefere alırım deme beyefendi. Bunları bula- mazsın beyelendi!.. : Bu defa, yüzü çorap kiri Park âzım Belediyede, halkın hakkındaki şikâyet ve temenni- lerini tetkik ve mazarı dikkate almak üzere bir büro teşkil edil- miş, Bu, şimdiye kadar çoktan düşünülmesi lâzımgelen — mübim bir mesele idi. Bu büronun ilk nazarı dikkatine arzedeceğim şu ikl meseleyi ehens miyetle derpiş etmesini rica ede- ceğim. | — Aksaray çivarı çok ke-« &f bir halk kitlesile dolu olması- na rağmen ne bir park ne de te- miz bir eğlence yeri mevcut de“ ğildir. Halk çocuklarını tozlu yol- larda gezdirmek mecburiyetinde- dirler, Tramvay deposunun önün- deki bostanlar mahalli Aksaray- Klar için mükemmel bir park hâ- line getirilebilir. 2 — Yenikapı deniz kenarı bir toz deryâsi halindedir. Tren köprüsünden deniz kenarına ka- dar pek az mahal olan burasını- da hiç değilse arnavut kaldırımı ile yaptırmak bütün o civar halkı için çok büyük ve unutulmaz bir hizmet olur. İ Şükrü a belediye Aksaray Muratpaşa mahallesinden: Cevaplarımız Kastonudaân M. S, Adanadan Hü- sametlin, İstanbuldan F. K, Ankara- dan Tevfik, Adanadan Hilmi imza ve Timizet Sarih adres ve İmzayı ihtiva etmiyen veyahut yalnız imza ile gönderilen mektuplar nazarı dik- kate alınmaz ve cevap verilmez efedim. * Amasırada sakeri müteksitlerinde n İ binbaşı Fazıl Beye: İ Mektubunuz - sarih — olmadığı J için maaşların ne şekilde tevhidi istenildiğini anlıyamadık efendim. | * Pertevniyal lisesinden Bu bahiş etrafında icabeden neşriyat yapılmıştır. f * Emirdağından Yusut Zülat Beye: Yevfik Elye: Şiir neçretmiyoruz. elendim. * Adapazarında makeri mütekaitlerden Şelik Beyer Mütalâanız alâkadar makam- larar bildirilmiştir. efendim. yeni yeni mi alıyor sunuz? — Amma yaptın, yeni yeni | plakları kim verir.. Elbette eski- leri., Fabrikanın Anadolu müşte- tileri vardır. Onlar getirir, ucuzca satarlar, fabrikalar da bize verir, biz de satarız.. — Demek *radyo gramofon: renkli satıcıya ben sordum: — Bu plâkları nereden bulu- yorsunuz allasen? Herif tuhaf - tuhaf baktı : — Ne diye soruyorsun bıyıııı? — Merak buü ya! Satıcı başını sallıyordu: yüzüme meraklılar gelir, bir yağlı müşte- rinin uğradığı yok. Nereden mi buluyoruz ? Satın | — Allah Allah, bize de hep î alyoruz. — Nareden? — Çadırcılardan, mahalle ara- larında — dolaşan — eskicilerden, gramofon fabrikalarından.. — Gramofon fabrikilarından öldürdü ha?. — Ne diyorsun beyim, öldür- mek te lâf mı ya. Tâ can evin- den zıbarttı. Bir daha da dirile- mez.: Radyo daha ucuza, kolaya mal oluyor.. Takımı, taklavatı yok Ha diyince çalıyorsun? Seyyar” plâkçı, muhabbete nihayet verdi, yine Aayni sert, çatlak sesle bağırmaya başladı: — 150 ye plâk alma beye- İ | fendi.. d0 kuruşa bizden al, ala- İ | hınıııı da, alatürkası da var beyefendi! Bu sirada bozük plâklardan biri alabildiğine — bir — fokstrot 'çalıyordu. — W