Dünya Hüdiseleri ’ Bir I Yumurta Hazinesi Cenubi Amerikanın garp sa- hilleri — bilhassa Sİmat ada- aşağı kısımda drindadır. | EaYAUN “se va gin ve kuw:üıw kuş gübresine, maliktir. Guvano | | | Ba hazine ismi verilen bü gübre deniz kuş- larının ve martilerin sahilde ve sahile civar adalarda tünemeleri neticesi hasıl olur. Her sene bir- | çok vapurlar bu adalardan dün- yanın muhtelif taraflarına gübre taşırlar, Cenup Amerikasının bu gübre zenginliğine mukabil şimali Rusyanın yeni Zembl adaları da dünyanın en zengin kuüş yumur- | tası ve kuştüyü membaidır. Sırasında bu kuşların 20 - 30 kilometrelik bir sahayı kapladık- ları çok görülür. Bunların yere iniş | ve kalkışları kuvvetli - fırtına ve meddücezir gürültülerini andırır. Hele bu kuşların içinde Gilmo ismi verilen bir cins vardırki bu- nun yumurtası bir tavuk yumur- tasının iki misli hnyüHanh Lezzeti de tavuk. yumurtasından farksızdır. Her sene bu mıntakada bu kuşların bıraktikları yumurta- lardan (300) ilâ (400) bin kadarı toplanır, Fakat cinsi bekaları üzerinde bu hâl hiç bir tesir yap- maz. Yine bu mıntakada toplanan kuş tüyleri birçok balyeler tutar. Sovyet hükümeti şimdi — yeni Zembi adalarına bir sefer heyeti göndermektedir. Bu heyet bu se- neki yumurta ve tüy mahsulünü toplayarak dönecektir. * Girit Adasında yapılan eski eserler araştırmaları ne- ticesinde dünyanın ş en eski tiyatrosu en eski meydana yçılıı üe tiyatrosu | mıştır. Bu araştır- maları yapan bir İtalyan heye- tidir. ve on senedenberi ça- hşmaktadır. İddiaya göre bu tiyatro milâttan on altı asır ev- vel inşa edilmiştir. Bu tiyatro, sahne vezifesini gören büyük ve beyzi bir salondan ibarettir. Aktörler, bu sahneye iki taraflı taş merdivenlerle çıkı- | yorlardı. Bu merdivenler hâlâ mevcuttur. — Fakat — geyircilerin oyunları — nereden — seyrettikleri benüz tesbit edilememiştir. * Dünyanın Amcrikının İçwa Üniversitesi resimle yapılan dera öğe tecrübele- ni telşizle tele- retme vizyon — neşriyatı yaparak genişletmiye başlamıştır. Eğer netice iyi çıkarsa Amerikan üniversiteleri televizyonlu dersler göstereceklerdir. Amerikan âlim- leri, öğrendiğimiz şeylerin yüzde | (83)ünün bakışla, geri kalan yüz- de on Üçünün de kulakla elde edildiğini düşünerek bu nevi te- levizyon tecrüberinin çok fayda | vereceği kanaatini besliyor. | eee ssLeree 5i AĞA KEMADEN eierlüt ae -— TAKVİM — Gün PAZAR Haızir $0 24 Haziran 934 2 Ruml Arabi H Rekkevel 1868 Dodi » Maziran- 1380 ——— Wakit | Ezanl|Vası Vakit l Güneş DS | 4 29/ Akışam z — |19 e Öğle —— 431 12 16| Yatsı | 204 | 21 40 İktadi | 832 16 17 İmsak (6 246 /2 08 | Oteller Mahallesi: Sirkeci Uyumak Üzere.. Saat Dokuz! Sirketi — Buçuk.. Dükkânlar Yavaş Yavaş Kapanıyor.. Işıklar Sönüyor.. —Dün Gece Ne Yaşadık Be, Ha?. İçkisi, Kadını, Eğlencesi, Çalgısı Hepsi Vardı, Hepsi Yedi Papele.. . kapı vuruldu. Feraceli Hanım Sultanlar, kayıkla geçen, delikanlılara gerdan kırıp- göz süzüyorlar.. Arkadaşım etrafa odanın tek pençeresini gösterdi: — Güneş buraya nereden doğuyor acaba?.. Gülerek cevap verdim: — Senede bir defa, duvarın birini kaldırır, odayı güneşlendi- rirler, Arkadaşım henüz soyunurken Yanakları yağla karışmış - kipkırmızı bir — surat, başını uzattı: — Yemek isteyügüz mü beğüm?, Hayır.. — Gayfe? — İstemem. — İlimonada getirem mi? — İstemez dedik a, baba! Ortalık adamakıllı kararmıştı.. bakarak, | benziyen, bilmem ne rit, cıgara kutularına beyaz cam fenerler.. | öteli, bilmem ne oteli.. ne gelmiştik.. yukarı kattan bir gramofon sesi geliyordu.. içeri girince, kâtibi telefonla konuşü- yor bulduk: — Evet efendim, evet, burası. ha a a aa Ahmet Bey.. hoş geldi- niz. Ne zaman geldiniz?. Bu ak- şam mı?, Olur, olur. Ayni oda., merak etmeyin, hazırlatırım.. baş- Üstüne., eyvallah, güle güle.. Sonra bize döndü: — Bir emriniz mi var? — Oda istiyoruz.. İkinci katta odamız yok, birincide var. Fakat sizin istedi- Liz gibi değil.. maamafih beye- Oteller mahallesi Sirkeciden dört görünüşı Sabahları pencere safası, beş V. yol ağzında birkaç otel, bir otel, odasında gezmiye hatırlık ve ğ vapurdan inenler otele girerlerken Elektrikler yanmış, dışarda gece _' Alaca karanlıkta otelin dar antresine — girince, — kapıcılardan biri önümüzü kesti: — Yüksek mi, alçak mı, ucuz | mu, bahalı mi?. — Ne?. — Odal.. Arkadaşım yere bıraktı: elindeki — bavulu — Yahu nefes almak ta mı yok? — Kusura bakma beyim.. Ne yaparsın!.. “Peşinden odayı tutun da sonra sıkıntı olmasın! Arkadaşım Mersinden geliyor- du. Bana yazdığı mektupta: «Şöyle ucuz, rahat, temiz bir #tel belle de, geldiğimde beni sıkıntıya sokma!, diyordu. Hal- buki ben böyle “ucuz, rahat, temiz bir ötel» ne aramış, ne de sormuştum. — Geldiği gün onu laalettayin bir otele götürdüm. Ve bize gecesine 75 kuruşa bir oda verdiler.. Bir karyolalık, küçük, amma çok küçük, sandık odası , gibi bir şey.. Duyarlar, renkli kâğıtlarla kaplı.. Köşede minimini, kibrit kutusu kadar bir koemodin, bir el aynası kadar ayna.. Üstünde üç tane şişe.. | İçinde kolonya yerine su dolu.. Kılları dökülmüş bir fırça.. Ay- nada da eski güzellerden birinin resmi: Et yığını, şişman, toplu bir. hanımcık, narin parmakları arasına bir gül almış, gözlerini süzerek koklıyor. Duvarda eski “biçim, matbu ve renkli bir tablo.. Kâğıthane deresinde — yaşmaklı, * başlamıştı. Arkadaşım. “ Yorgu- num!,, diyerek şöyle bir uzanmak istedi. Fakat yorgamı kaldırır, kaldırmaz, korkuyla bağırdı: — Bu ne?l, — Ne? — Ordu, tahtakurusu ordusu! U..L.a..nl.. Yuva yapmışlar, karar- gâh kurmuşlar?!. Yorganın altın- da, yastığa yakın bir yerden bir sürü etli, simsiyah, üzüm tanesi kadar tahta kuruları çil yavrusu gibi etrafa dağlıyorlardi. Arka- daşım sitemle, öfke ile yüzüme L bakıyordu: — Beyendin mi — yaptığını?.. Beni bu otele getirmek doğru mu? — Şey.. Ne bileyim.. Vallahi hani.. — Kalk.. Ben burada yata- mam.. 100, 150 lik bir otel bula- hım. b Arkadaş tekrar gitti. Eşyasını bavula doldurdu. Ve merdivenler- den inmeğe başladık. Otel kütibi hayretle yüzümüze bakıyordu: — Ne oldu beğim, gidiyormunn?. — Öyle gibi.. bizim —odayı boş dedinizdi hani.. içi kum gibi dolu.. 4 — Kim?. Nasl Kim var. — Tahta kuruları. * kum kibi?. Sirkeci uyumak Üzere. — saat dokuz buçuk.. dükkânlar yavaş kapanıyor. Işıklar sönüyor.. kö- şedeki sinemanın elektrikleri cad- denin ta nihayetine kadar uzanı- yor. Otel kapılarında küçük, kib- nürsiniz.. — Geceliği? — Lira mı?. — Evet.. — Daha aşağı?. — Bizde — pazarlık beyciğim. Yüz geti döndük.. büyük otel- leri görmeden geçiyorduk.. — orta oötellerden birinin kapısına gelince arkadaşım durdu, yüzüme baktı: — Artık paydos.. yorgunluk- tan ölüyorum. Mutlaka ne baha- sına Olursa olsun girip yatma- lıyım. Otel kâtibi, camlı, küçük oda- da uyuyordu. Ayak patırdısından uyandı, yerinden şöyle lütfen bir oynaştı: — Oda istiyoruz. — Var beyim., havadar, gü- meşli- bir odâ: — Ne kadar vereceğiz.. yoktur 1 Resminizi Bize Gönderiniz . * Size Tabiatınızı Söyliyelim Resminizi kupon ile gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. Avedis Efendi: Mütee tevazı, kanmatkür ve 57 İstanbul: samimi bir işçi hüsus siyetlerini — muhafaza eder. Fırsat buldukça rine kanışmak Parası -olmadığı man mübitine kargı çekingen ve — tatuk davranır. Elbiselerini temiz ve muntazam kullanır, zü- - 56 İstanbul: İrfan Bey: Ağır başlı | ve düşüncelidir. Gelişi Büyük otellerden birinin önü- | güzel parlamaz, ma- nâsiz ve halif hare- ketlerde — bulunmez, | tahatını, boğazını se- ver, herkesle eyi ge- çinmeye — taraftardır. Arkadaşlarının -emni- |. yet ve itimadiımı ka- zanabilir. İdari vazile- lerde muyaflfak - olur. Müessir olduğu işleri sulhan halletenek garelerini arar. « 55 İstanbul: M. S. Bey: (Fotoğrafımın dercini letemiyor, ) Eyi konuşur ve muhatabını — ikaâ | edebilir. Fikirlerinden pek fedakârlık yapamaz, iddiayı, münakaüşayı sever, münakaşada, oyunda, ve sairede maği lâbiyeto tahammül — edemez. Galebâ çalmak çarelerine baş vurur. - 52 Kadıköy: "S 5,, Hanım: (Resmlala dercin! Istemiyor ) Şen ve şakraktır. Dostlarım — güler yüzle, samimi ve gürültülü — seslerle karşılamaz, karşısındakine icrayi! tesiğ etmek için hususi vaziyetler — almmuzy lisanı hâlile ve tabii tuvur ve edalarile #trafını derhal meşgül edebilir, Giydik Bini yakıştırir. ve eşyasımı temiz kule $0 Trübüoni MK, Beyi ( Resminin dercini lstemiyor ) Olduğundan ve bildiğinden fazla Bözükebilir ve bu hareketini müvaffaf kiyetle idare edebilir. İçtimalar, |teşek, küller haricinde kalmaz. — Her yer$ sokulur, şöhret ve ikbali sever, emrete mekten her geye karığmaktan zevk dayar, —e AA ASA G en eee eneaREĞ| — Bir buçuk., — Fazla.. — Nereden geliyorsunuz? Sonra çiviye asılı bir anahtat yerdi, Zile baatı, Hademe bizi yukarı çıkarıyora du. Merdivenleri çıkarken, küçük kapılı odalardan birinden bir seş geliyordu: — Dün gece ne yaşadık be, ha?.. Ne idi o âlem.. — Kaç lira sarfettin? — Yedi.. amma değdi hal, İçkisi, kadını, eğlencesi, çalgısı hepsi vardı. Bir kat daha çıktık.. önündey geçtiğimiz bir başka odadan da, başka bir ses: — Yedi düzine fanila 550 deiy 3850, on düzine çorap, 240 dan 2400, on düzine kravat 960 dan 9600.. tamam..? — Çok para verdik. İnce, tatlı, müstehzi bir kah- | kaha: — Çok — para amma.. — Haydi hayırlısı., Odamıza girerken, karşı kom« şumuzun sesi geliyordu: Mademki vardı. hicran, Seni benden ayıran.. *