6 __şıyfı 'ı- I Dünya Hüâdiseleri | İdam Mahkümu Bekliyen Âlimler Elektriklenerek ölen insanların t mukabil elektrik Bir Afekküâm cereyanile tekrar S’damd;'_-' hayata iade edi- onra dFi lip edilemiyecek- irse Tekrar| leri Amerika â'im- İdam Edil- leri arasında gü- meli Mi? nün mühim bir meselesi — haline gelmiştir. Bu iş için lecrübe tec- rübe üzerine yapılmakta, müspet bir netice almak peşinde koşul- maktadır, Bu fikir ilk evvel Kuva Hovn ismindeki âlimin kafasından çık- mış Derken buna Hiyuz isminde bir diğer âlim iltihak etmiştir. Birçok zaman yüzlerce köpek, tavşan, fare bu uğurda elektrik- Yendirilip öldürülmüş, nihayet elde edilen küçük bir muvaffakıyet Üzerinde esaslı tetkikler yapılma- ga başlanmıştır. Elektriğin âsap ve kalp üze- rine yaptığı tesirlerin mukabili olumak üzere bir cereyan temin etmenin bugün hemen hemen mümkün bir hale gelmiş olduğu söylenmektedir. Elektrikle öldürülen bir fare tekrar hayata iade edilmiştir. Yalnız insanların hayata iade edilip edilemiyeceğini — tecrübe etmek meselesi biraz güç olacak- tır. Çünkü tecrübe için bu uğur- da hayatını teslim etmek feda- kârlığında bulunacak bir kimse bulmak kabil olmamaktadır. Bunun için alimler son <za- manda hükümete müracaat ede- rek idam edilecek mahküm bulu- Bup bulunmadığını sormuşlar - ve eğer varsa elektrikle idamını riça etmişlerdir. Av bekler gibi idam mahkümu bekleyen alimlerin eline ilkevvel Şikago Valisini öldüren Joe Zingara isminde bir mahkümun düşeceği tahmin edil- mektedir. Hükümetten bü hususta bir müsaade çıkarsa alimler tecrübe- lerini yapmak için katili elektrik ile öldürecek, sonra da yeni buldukları usullerle hayata iade etmeye çalışacaklardır. Yalnız burada Joe dirildiği takdirde tekrar öldürülüp öldü- rülmeyeceği meselesi hukuki ve mühim bir mesele olarak alâka- darların önüne çıkmaktadır. Çün- kü bir cürüm için bir ceza tayin etmiş olan kanunun hilâfına bir eürüm için iki defa idam cezası vermeye hiç kimse - kendini salâ- hiyettar bulmamaktadır. x $ Lul döbua isminde bir Fransız | 100633 tane pulu bir ara- ya getirmek sure- lile?nıııdı meş- hur olan bir has- tahanenin resmini yapmıştır. (1) metre 70 santimetre genişliğinde we 1 metre 20 santimetre yüksek- liğinde olan bu resim renkli ve gayet güzel bir tablo halindedir. Lui döbua bu eserini vücude getirmek için tam 3124 saat ça- lışmıştır. Puldan tablo resmi makamata tevdi edilmiş ve alâkadarlarca bir kiymet seçilmesi için konu- şulmıya başlanmıştır. Bunun kıy- metinin yüksek olacağı ve Lui döbua'yı zengin edeceği tahbmin edilmektedir.. . i Sarayda Ah ç Cüzam denilen bastalık, tari- hin ilk devirlerindenberi teblikeli ve iğrenç görülmüştür. Banı mik- letler, cüzamlıları şehirlere, kasa- balara, köylere sokmazlardı, dağ- larda ve kırlarda süründürürlerdi. Bazı memleketlerde de o hasta- hğa tutulanlar, zararlı bir hayvan gibi, hiç acınmadan öldürülürdü. İstanbullulardan yufka yürekli bir zat, cüzamlılara acımış, Üsküdar- da Karacaahmet mezarlığı civa- Tarihi Müsa SON POSTA EeHİĞKENE ” G$r pi — Bu kimdir, hakikaten miskin midir? Bana duruşu acip geldi. Şeyhefendi ilkin sarardı. Sonra kr zârdı : — Bu, bir kızdır. Mekki zade konağına gönderilmiştir. — İiletli midir ? — İlleti olmasa gerek. Vebali gönderenlerin boynuna ! rında - o illete tutulanlar için - bir yurt tesis etmişti. Yakın günlere kadar “Miskinler Tek- kesi,, diye görülen ve gösterilen yer, işte o hayır yurdu iİdi ve ancak cüzamlıları - barındırmak maksadile vücude getirilmişti. Sığınacak yeri olmıyan, cemi- yetle alâkaları kesilen biçareler, bu tekkede otururlardı. Yiyecek- leri, içecekleri, bakıcıları temin olunduğu için etleri parça parça dökülünceye kadar orada kaygu- suz ömür geçirirlerdi. Bir gün İkinci Sultan Mahmut, tekkenin — önünden — geçiyordu. Miskinler de, demir parmaklıklı duvarın arkasındaki avluda gü- neşleniyorlardı. Hünkâr, kendile- rine uzaktan dahi me-haba deni- miyen bu cemiyet matrutlarının kılıklarını, — kıyafetlerini görmek istedi. Atını duvar dibine sürerek dikkatli bir temaşaya daldı. Manzara feci idi ve göz ya- şartan birşeydi. Fakat hünkârın gözü yaşarmadı. Çünkü miskinler arasında hiç te miskine benzemi- yen bir şahsı görmüştü. Bu adam, gençti. Yüz hatlarına bakılırsa güzeldi. Fakat saçları dibinden traş edildiği İçin - güzeliği ük bakışta — anlaşılamıyordu. — Ayni zamanda tekke arkadaşlarından pek farklı bir hali vardı. Çevikti, kıvraktı. Öbür miskinlerle temas etmekten korkuyormuş gibi yalnız başına dolaşıyordu. Hünkâr, bu görüş üzerine merak etti. Tekkenin şeyhini, mis- kinler mütevellisini çağırttı, elile o çiplak kafalı genci göstererek sordu: — Bu kimdir, hakikaten mis- kin midir? Bana duruşu — acip geldi ! Şeyhefendi ilkin — sarardı, sonra kızardı ve nihayet hünkâ- rın Üzengilerine yüz sürerek haber verdi : — Bu bir kızdır, Mekki zade konağından gönderilmiştir. — İlletli midir ? — İlleti olmasa gerek, Fakat öyle denildiği için tınmadık, ken- disini içeri aldık, vebali gönde- renlerin boynuna. - » Hünkâr atını sürdü ve © gece bakışlarında esrar agıayan kızı saraya getirtti. Kapısı, içine girenler için ancak mezara git- mek üzere açılan Miskinler Tek- kesinden irade ile kurtulan kız cağız yine irade ile hamama sokuldu, yıkanıldı, Üstüne yeni elbiseler giydirildi ve hekimbaşıya muayene ettirilerek illetli olma- dığı anlaşıldıktan sonra huzura çıkarıldı. İkinci Mahmut, bu temiz kılık içinde güzelliği âdeta tebellür eden meçhul kızı şöyle bir göz- den geçirdikten sonra sordu: —Söyle bakalım çocuk, o yere sen nice düştün? Saçsız kız, tekellüfsüz ve tek- lifsiz yere oturdu, anlattı: — Benim adım «Gülnihal»dir. Mekkizade kızı Şehriyar Hanımın halayığıyım. Evin efendisi Murat- zade Arif hocadır. Hanımım, aklı kıt bir kadındı, ne yaptığını bi- mezdi. Eline, eteğine de temiz de- ğgildi. Kocası evden çıkar çıkmaz sofrayı kurardı, başına bir. sürü kendini bilmezleri toplardı, vur- patlasın, çal oynasın diyüp yap- madık şey bırakmazdı. Kendisine Son Posta Yevmi, siyas! edle ve Halk gazetesi talçeşme sokağı, 25 Eaki Zabtiy İSTANBUL Gazetemizde — çıkan — yazı ve resimlerin bütün bakları mahfuz ve gazetemize nittir. ABONE FiATLARI TÜRKİYEYE ECNEBİYE Abone bedeli peşindir. Adree değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. Hânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İstanbul h;be ı Töki Zabıta Memuru öğüt verdim, olmadı. Yalva. —, olmadı. Huylu huyundan vaz geç- mez, derler. Doğru imiş. Bizim hanım da zilden, zurnadan ve zil- zurna olmadan bir türlü el çek- medi, Hele bir Zeliha Hanım vardı. Vasıf kızı derler bir şırfın- tı. O huysuz kadın eve geldimi kulaklarımızı tıkardık, gözlerimizi yumardık. İkisinin kahkahalarını, burun — sazlarını işitmemek - için saklanacak delik arardık. Bu Vasıf kızı bizim hanım- dan da üstündü. Feracesini çıkar- dıktan sonra efendinin binişini sırtına, kavuğunu başına geçirir- di, çediklerini ayağına takardı. | Sanki İstanbul efendisi imiş gibi salına salına sofaları dolaşırdı ve sonra yeni güveyler gibi kınta- rak Şehriyar Hanımın koltuğuna girerdi, başından çil akçeler sa- çarak odaya götürürdü. Halayık- da olsam namusum var. Bu ke- pazeliğe dayanamıyordum. Birgün ayranlığım kabarıverdi. Elime bir süpürge sapı aldım, Vasıf kızının üzerine atıldım, yüzsüz karıyı kan kusuncuya kadar dövdüm. Bunun üzerine Şehriyar Hanım kızdı, kendi doöstlarından iki zıpır ka- dına beni tutturdu, saçlarımı ka- zıttı ve geceleyin kayığa koyup Üsküdara geçirtti, miskinler tek- kesine kapaturdı. — Neye bağırmadın, çığırma- dın yardım aramadın? — Niçin hağırayım? O murdar evde oturup kirlenmektense Mis- kinler tekkesinde yatmak bana daha hoş geliyordu. İkinci Mahmut, barşısında el pençe divan duran adamlardan birine emir verdi: « — Divit getirin, kâğıt getirin! Yirmi dakika sonra «Şöhrei zaman» olan Mekki zade kerimesi Şehriyarın -kocası Vurdum duy- maz Arif hoca ile beraber- Miha- lıça, Vasıf kızı Zeliha Hanımın da Tekirdağına sürülmeleri hakkın- daki irade, Babıâlide okunuyor- du, Gülnihal - H. da Topkapı sa- rıyındaki — halayıkların — üzerine ahlak müfettişi tayin edilmiş bu- kunuyordu. Yerinde bir ceza ve yerinde | bir ikram!.. MT Nıı 20 &. Kari Mektupları — | Türkler, Türkçe Konuşmalıdır Trakyanın bazı — köylerinde oturan Pomaklar hâlâ Bulgar dil kullanmakta, — aralarında türkçe€ konuşmayı ayıp saymakta vt türkçe öğrenmemektedirler. Tamamen Türk olan bu vatam daşlar arasında türkçe kon:şuk masını ve bunların türkçe öğrem melerini temin etmek çok lüzum- ludur. Her halde Türk vatanında türkçe konuşulmalıdır. Türklerin türkçe konuşması değil, Türklerin bulgarca konuşması ayıptır. Po- maklar da Bulgar değil, Türk- türler. Lüleburgazda: Nalbur M. Kâmil Bir Saat Bulundu Kadıköyünde Yeldeğirmeninde bi rinci mektep başmunll ml ginden: Mektebimizin tam karşısında bulunan - Valfreda apartımanının biraz aşağısında talebelerimizden 265 numaralı Esat efendi bir adet kadın kol saati bulmuştur. Sahik binin mektebe müracaatları rica olunur. Bakkal Dükkânının Yanında Ahır Olur Mu? Burada halkın en fazla uğra- yıp geçtiği Ada caddesindeki bakkal dükkânlarının yanıbaşında müteaddit beygir ahırları bulun- makta ve bu sıcak havalarda çok pis bir koku neşretmektedir. Vızır. vzir kaynayan beygir sinekleri, yenecek şeyler üzerine konmakta, her tarafı bulaştırmak« tadır. Heryerde hayvan ahırları sapa yerlerde ve halkın uğrama” yacağı mahallerdedir. Memleketin sıhhatile alâkadar olan bu halin önüne geçilmesi tementi Olumur. Biga: H. Ş: Boyalı İspirto İçmemeli Köylerimizde içki — satıcıları yoktur. Fakat bazı tiryakiler baks kallarda satılan boyalı ispirtoyu — içerek tedricen zehirlenmektedir- ler. Sıhhat memurları, irşat heyet- leri, köy muallimleri bu hususta belki az çok müessir olabilirler. Köylüleri bu çabuk öldürücü zehirden bunaltıcı mahlülden kur« tarabilmek için acele tebirler — almak çok faydalı olacaktır. Gemlik M. Şevket Cevaplarımız Mehmet Ali- Beyi Namık Kemal mektebi yanında £3 aümarab evde — Babke ir. Efendim; 21/2/34 Tarihli mektubunuza cevaptır. Balkan harbinin hitamında müttefik — devletlerin her birile aramızda muhtelif tarihlerde mu- ahedeler olmuştur. Binaenaleyb Balkan harbine nihayet veren muahede bir tek değildir. Ve İstanbulda iki defa muahede yas pulmıştır. Bunların tarihlerini sırasile ya- zıyoruz, 8 Teşrinievvel 1912 de Kara- dağın Türkiyeye ilâmıharbi. 18 Teşrinievvel 1912 de Buk: garların tecavüze başlamaları. 3 Kânunuevvel 1912 de Buk gar, Sırp ve Karadağlılarla mü- tareke, f 17 Nisan 1913 ikinci mütareke 29 Eylül 1913 Bulgarlarla ya- pılan İstanbul muahedesi. $ 14 Teşrinisani 1913 — Atina muahedesi, a 29 Teşrinievvel 1913 İstanbul muahedesi. Cevap vermek için fazla ge