Kara Cehennem Her llal;ln Mahiuzdur Tefrika No, 1 ha Aç Diyorum Sana, Güzel Kız!. Fotiin Bir Şeye Dikkat Etti: Doğanın Se- sinde Tatlı Bir ahenk Vardı Ellerini kaldırdı. Tıpkı kilise- deki azizlerin tasvirleri önünde yaptığı gibi niyazkâr bir tavır aldı. Penceredeki gölgeye yalvardı: — Git., allahaşkma git... Gö- rürler. Duyarlar, sonra, sana da.. bana da kıyarlar. Gölge, bunları duymıyor, duy- mak istemiyor.. Parmağınm tır- nağile, yine o hafif hafif darbe- lere devam ediyordu. Dakikalar geçtikçe Fotininin astırabı artıyor: — Ne yapmalı.. Ona nasıl anlatmalı?... Diye etrafına bakınıyordu. Birdenbire — gözüne — sandık ilişti. Hemen — gitti; — sandığı yavaş yavaş sürükliyerek pence- renin altına getirdi. Sandığın üzerine çıktı; fakat pencereye yetişemedi. — Etrafına — tekrar göz gezdirdi. Eğer sedef işle- meli mum iskemlesini de ko- yarsa, boyu kâfi gelecekti. Ve, geldi... Artık, onunla arasında incecik bir cam vardı. Ve camın arkasındaki de Doğandı. Şu anda ne yapacağını, ona ne söyliyeceğini bir türlü kestire- - miyordu. Sanki dimağı bir anda boşalmış, kafasının içinde hiçbir şey kalmamıştı. — Doğan, dışardan dudaklarını cama dayamış, yalvarıyor: — Korkma.. Aç şu camı... Allahaşkına aç.. Sana bir tek sözüm var.. Onu dinle... Ondan sonra, ne İstersen yap. Diyordu. Fotini, daha halâ düşünü- yor, yapacağı şeyde tereddüt ediyordu. — Aç diyorum sana, güzel kız... Vallahi billâhi bana kıya- caksın. Burada ne büyük tehlike içindeyim, bilmiyorsun. Bu sözler, Fotininin şuuruna bir kamçı gibi çarptı... Sağ eli, birdenbire — kalktı. — pencerenin mandalına uzandı. Cam, hafif bir gıcırtı ile açıldı. Heyecan ve ha- raretle taşan iki nefes, biribirine karıştı. x Doğanın söyleyeceği bir tek söz, bin çiftirde geçtiği halde, halâ bitmemişti... Fotini, kendi hayat ve macerasını Doğana makletmiş; onun da kim olduğunu öğrenmek istemişti. Doğan buna kısaca şu cevabı vermişti : — Ben mi ?.. Doğrusunu is- tersen, onu ben de pek iyi bi- miyorum, Sultanahmette, Nakılbent ma- hallesinde, Arasta denilen bir sokak vardır. Gözümü, bu dar ve karanlık sokağın çirkef çukur- ları arasında açtım. Yeşil sarıklı, uzun sakallı, daima tütün ve rakı kukan bir adama : — Baba... Diyordum. Bu adama, kes te: — Baba.. Haydar baba... p “Diyordu... Anami hiç- bilmi- yordum. Biraz büyüdükten sonra, her- babama sordum. Bana kisaca şu cevabı. verdi: — Gerçekler diyarına gitti. Bu, (gerçekler diyarı)nın ne- resi olduğunu bilmiyordum, Tek- rar sordum: — Gelecek mi?. Baba, derin derin içini çekti: — Oraya giden, bir daha gelmez. Dedi.. Bu cevap, bana kâfi geldi.. Tıpkı, çöplük karıştıran | tavuklar gibi sokaklarda büyü- düm. Fakat, daha çocukluğumda bile kuvvetli ve gürbüzdüm.” Bü- yüdükçe, buü dar sokaktan civar mahallelere taşıyor; kendime daha geniş yerler arıyordum. On beş yaşına geldiğim zaman, Sultanah- met civarında dayağımı yemeyen çocuk kalmamış gibiydi. (Babam ) dediğim Haydar baba, ara sıra kayboluyor; beni yalnız bırakıyordu. Artık o zaman büsbütün ele avuca sığmıyor; bir yerlerde rahat duramıyordum. Şunu da söyleyeyim ki: Ben daima haksızlıklara kızıyor.. Hep kendimden büyük çocukları dö- güyordum. Bütün cıyar halkı, benden şikâyetçi idi. Haydar Ba- banın yine böyle kaybolduğu bir zamanda beni hükümete şikâyet etmişler. Günün — birinde beni asesler tuttular, Tomruk ağasına götürdüler. Orada güzel bir fa- laka çektiler. Doğru tersaneye göturdüler. Terbiye olmak üzere Akdenize gidecek gemilerden bi- rine miço verdiler. Bu iş, hoşuma gitti. Açık denizler, adeta bana bir şifa gibi geldi.. Altı ay, de- nizlerde Çalkandıktan sonra, İs- tanbula dönerken, artık kolu bü- külmez bir delikanlı baline gel- miştim, İstanbula gelir gelmez - ilk işim, gemiden kaçmak ve Haydar babayı aramak oldu. Onu bula- madım. Ve ondan sonra da ha- yata atıldım. Bir aralık Rumelihi- sarındaki topçulara yamak yazıl- dım. Birgün oradaki zabitlerden biri enseme haksız yere bir tokat vurmak istedi. Fakat daha o elini kaldırmadan onu belinden kavra- dım. Bir saman çuvalı gibi üç adım öteye fırlattım. Bu zabite, (Kara Cehennem) derlerdi. Sura- tının asıklığından herkes tiril tiril titirerdi. Artık burada barınamı- yacağımı anladım. Beykoza gel- dim. Bu oturduğumuz yalının sa- hibi Mehmet Beyin çiftliğinde koruculuğa başladım. Mehmet Bey bir gün misafirlerile çiftliğe yeldi. Orada benim ata binmemi, nışan atmamı, kılıç kalkan oynamamı beğendi. Beni buraya getirdi. Dört aydanberi buradayım. İş- te, benim de hayatır. Fotini, bütün bunları dinler- ken, yalnız birşeye dikkat etmişti. O da, Doğanın sesindeki - tatlı ahenkti. Bütün korku ve tehlikelere rağmen, hemen her gece birle- şiyorlar.. Tan yeri ağarıncıya ka- dar, bol bol sevişiyorlardı. ğ ( Arkası var ) bir kadınla konuşurken insan evvelâ şapkasını çıhrk! Mekteplilerin' Suallerine Cevaplarım Edirnede Hasan ve arkadaşı 'Dıvül Beylere: Yine müdüriyete — müracaat | ediniz. Aynı mektepten aldığınız tasdikname ile mektebe girebilir- siniz. | * Çanakkalede Muhterem Beyet Halkalı Ziraat mektebine gir- mek icin Ortamektep mezunu ol- mak, yaşı 19 dan yokarı bulun- mamak, arazi sahibi ve çiftçi ev- lâdı olmık_ hüsnühal sahibi ve | tamüssıhha bulunmak lâzımdır. | Halkalı Ziraat mektebi, lise de- recesinde meslek mektebidir. * , İzmirde Şudan Hanıma: Orta mektebe girebilmeniz için İlkmektep mezunu olmanız ve yaşınız 12 ile 16 arasında bu- lunması lâzımdır. İbrahim Hilııi'Bı—ş-e: ü Konuservatuvarda —şan — dersi alacaklar için yaş mevzubahs de- gildir. Ancak 11 yaşından küçük talebe alınamaz. * Konya'da Bursa lisesi talebesinden Timoçin Beye: Askeri Tıbbiye Müdürlüğüne bir mektupla müracaat iniz, Şeraiti öğrendikten sonra vesaiki hazırlarsınız. Bu müracaatınızda bütün şeraiti öğrenirsiniz. Fatihte M. S. Beye: San'at mektebi mezunları hak- kında nasıl bir muamele yapıldı- gı bilmiyorum. Herhangi bir liseye müracaatla vaziyeti anla- yınız. Maktepçi ee O ŞAK kizela e Londra konleransı mektup- dari: Ankarada neşredilen Ülkü mec- muusı tarafından çıkarılan küçük eser- lerin Sinci numarasıdır. Muharriri Palih Rifka, Halkevi — Eskişehir Halkevi tara- fından neşredilen bu namdâki mecmu- adıf Temmuz nüshası çıkmıştır. Fiati 10 kuruştur. Yaş Tüvrkletan — Türkistanın milli kurtuluşu — etralında — neşriyatta bulunan bu mecmuanın Ağustos nüs- hası çıktı. ÜUlkü — Ankara Halkevi tarafından veşredilen büu meomuanın — ikinci cilt T7 aayı numarasını taşıyan Ağustos nük- hası intişar etmiştir. Fiatı 85 kuruştur. Mülkiye mektebi mecmuası— Bu kıymetli idare mecmuasının 28 inci nishaası Lozan müzakeratı ve muahe- desi etrafında' muhtelif şeyanı dikkat yazılarla intişar etmiştir. Fiati 295 kuruştur. At Türkiye atlı spor kulübü,, j bulunun bu mecmuanın be- şinci sayısı — Çıkmıştı. — Nüshası 25 kuruştur. İstihbarat bülteni — lulisarlar | ] Umam Midi tarafından — neşredi- lJeâ bültenin H üncü sayım dolgun haberlerle çıkm enr. . Yebr R: yi SAĞ ğ y HİKÂYE Bu Sütun'dwaMHergün Almancadan : Tercüme Eden : Hatice Tam Saat Beşte İki gündenberi ıeııımh Ham- burg limanında idi. Bu gece on ikiden dörde kadar benim nöbe- tim vardı. Sakin ve sessiz gecede, “ Sen Pavli ,, yi temsil ederek nöbet beklerken, çarhçı başımız Herr Predöhl gemiye avdet etti. Kendisi kısa boylu, şişman, pos bıkıklı ve keçi sakallı bir adamdı. Bana yaklaştı, elile omuzuma tutunarak; “ Sana gülecek bir havadi sim, var! Dedi. Ben nişanlandım! ,, Hayretim okadar büyüktü ki gülemedim. Çünkü bizim çarhçımız meşhur bir kadın düşmanı idil Onun evlenmiye kalkışması en inanılmıyacak şeylerdendi! Her yeni bir limana girişimiz- de bize saatlerce konferaslar ve- rir, kadınlardan sakınmamızı tav- siye eder, onların ne tehlikeli mahlükat olduklarını bize anlat- mıya uğraşırdı. Predöhl'ün bu kadın düşman- lığı eski kaptanı Herr Baumann' n başına gelen bir felâketten sonra başlamıştı. Kaptan Baumanın düğününden on dört gün sonra karısı tarafından müthiş surette aldatılmış, zavallı adamcağız bu gülünç Felâketin karşısında, ke- derinden Avusturalyaya giden bir gemiye geçmiş ve orada pek müthiş bir ölümle ölmüştü. Bu hikâyeyi bütün bahriyeli- ler bilirdi. En küçüğünden en bü- yüğüne kadar... Fakat hiç kimse bu şeyi, Predöhl kadar feci tara- fından almamıştı! Tabü, şimdi ben, çarhçımızın evlenmiye karar verdiğini öğren- diğim zaman fevkalâde mütehay- ür olmuâtıun. : lakika içinde bu hari- Beş kulâde havadisi gemide duymıyan kalmadı. Ve sabah olmadan bü- tün liman bu şeyi öğrendi. Ertesi gün bir pazar günü idi. Hepimiz Predöhlün etrafını aldık ve kendisini hararetle teb- rik ettik, Sonra kapdanımızın aç- tıği şarap şişesinin etrafında top- lanarak, çarlçımızın büyük bir neş'e ve saadetle anlatmıya baş- lıdıgı hikâyesini dinledik: “Benim bu izdivaç kararını vermekliğime sebep geminin ke- disi, “Frida olmuştur!,, dedi, Bunun ne münasebeti vardı? Geminin kedisi Frida üç gün- denberi ortadan — kaybolmuştu. Muhakkak gemiye gelip giden- lerle beraber sandala girmiş, ka- raya çıktıktan sonra bir daha gemiye avdete imkân bulama- mıştı! Predöhl hem kedileri pek severdi. Fridaya karşı fevkalâde bir zaafı vardı. Onun ortadan kay- boluşu — kendisi için — büyük bir felâket olmuştu. Yeni nişanlı hikâyesine devam etti: “Ferida kaybolunce gazeteye şu 'mealde bir ilân verdim: Frida isminde, gümüşi tüylü, beyaz kuyruklıı. bilhassa - pirinç lâpası yemesini seven kediyi bu- lüp getirene mükâfat verilecektir, 573 nmumara. gazeteden alınmak Üüzere. — Acaip, neden böyle yazdın da kendi adresini vermedin!.. | — Canım benimle arkadaşla- | yım alay etmesin diyel İ Ay bu ı.llıı cevıp alabildin . ŞRP L mi? Predöhl mes'ut bir tebes- sümle önündeki bardağı bir yu- dumda boşaltarak: — Tabit ya! diye haykırdı. Gazeteden - verdiğim numaraya gelmiş mektubu elime verdikleri zaman şevincim nihayetsizdi ; Prodöhl cebinden bir noht' çıkardı ve bize okudu: Efendim, Sizi gayet iyi anlıyorum, Hale» kınız var. en büyük saa- deti merbut olduğu sevgili bir mahlüktan ayrı kalmamaktadır. O halde bu akşam saat beşte “Bismark,, heykeli yanında bulu: şuruz. Beni tanımanız için elimde kirmızı bir. gül tutacağım, Frida Mayer Saat tam beşte randevu ma- halline gittiğim zaman orada, mahçup bir tavırla dolaşan şeker gibi bir kadın buldum. Elinde kedi yoktu amma, bir kirmizi gül vardı. Yanına yak- laştım. Selâm verdim ve kendimi takdim ettim. İlânıma o kadar çabuk ve o kadar hoş bir cevap verdiğiniz için size teşekkür ede- rim ,, dedim. Kıpkırmızı kesildi, Ve gözlerini önüne eğerek: “İnsan benim kadar yalnız olursa!.. ,, diye mırıldandı. Çok şeyl..Bu da ne demekti? Birdenbire anladığımı zannettim, kediyi yanında tutmak istiyordu. Canım sıkılmıştı. Hemen - kedi- min nerede olduğunu — sordum. Hayretle yüzüme baktı ve daha fazla kızardı. Gözlerini yere indirerek kekeledi: — Ne kedisi?... Ben sizin kedi değil evlenmek için bir kadın aradığınızı zannediyordum. Bu sözleri o kadar tatli bir sesle söylemiştiki bu güzel kadı- nın karşısında bir an içinde bü- tün iradem mahvoldu. Ve heye- canla: —"“Siz ne emrediyorsanız ben onu ararım! ,, diye haykırdım. Yan gözle yüzüme —bakarak tebessüm etti. Ve kaşının bir ucunu kaldırarak: —-“Fakat bıyıkla sakalı muhak- kak tıraş etmeli! ,, diye mırı- dandı. Meserretle - ellerini avu- cuma aldım ve öptüm. Kendimi son derecede bahtiyar hissedi- yordum, Hâlâ da du saadete ina- nıyorum. Şunuda iyi biliniz ki size dahi gazeteden bana yanlış bir mektup — verdiklerini itiraf edecek değilim! ,, Gülüşerek Predöhl'ün etrafını aldık.Kendisini — tebrik — ediyor, nişanlısının sıhhâtine, ve her iki- sinin saadetlerine içiyorduk! * Birkaç gün sonra * Sen Miha- elis ,, kilisesinde sakalı ve bıyığı tıraş olmuş, ellerinde beyaz eldi- venler, dudaklarında dünyanın en mes'ut bir tebessümile papas efendiye Predöhl evetl Dediği saatte, yine geminin kedisi Frida, gittiği gibi habersizce gemiye avdet etmiş bulunuyordu. Matbuat Cemiyeti tarafından tertip edilen 1933 MATBUAT ALMANAĞI çıktı. Her kitapçıda bulunür. #ati X diradır. *B A LİPY Kai