SONCPOTSA — Şey Hanımefendi - sizmisiniz?., — Benim efendim, ben de görür görmez tanımıştım; Siz şey Bey de- #ilmisiniz?.. ! n ; j ;l'ıblo alırken I velese ee anr eemanşmmAageks n l Yeni zengin bir tablo ala- caktı. Meşhur ressamlardan biri- nin tablosunu istiyordu. Antikaci aradı, buldu. — Tam, dedi, beş yüz sene- lik bir tablodur, en meşhur İtal- yan ressamlarından biri yapmıştır.. Size altı bin lirayar veririm.. Yeni zengin tabloyu evirdi çevirdi, baktı: — Parasının ehemmiyeti yok amma, çok eski sakın arkasında tahtakurusu yuvası bulunmasın.. yatak odama asacağım da:.. Ağır yemek Lokantada karşılıklı oturmuş- lardı. — Sen ne yiyeceksin? — Ben bir dana istiyorum.. — Ben yemem, ağırdır.. — Canmım dananın da neresi ağırl.. — Daha ağır bir şey varımı da?, — Var ya.. fill. Bilmem Dostum bir otomobil almıştı.. — Nasıl, otomobilin sağlam mı? Diye sordum — Bilmem dedi, henüz bir yere çarpmadım ki anlıyayım... Ödemiyecek miydi Kadın kocasına darıldı: yemek — Bugün maaş aldın, cebin- | 'de yine beş para yok. Kim bilir, [ bütün param ne lüzumsuz yerlere sarfetmişsindir. : — Vallahi karıcığım, hepsini senin terzi borcuna verdim. — Ben demedim mi işte lü- zumsuz yere sarfetmişsin. İariğl — Kelebek avlamağa çığacağımıza €rkek Aaylamağa çıksaydık, şimdiye kadar kaç tane yakalamıştık!.. Düşündüm Hükümdar has- talanmıştı. En meş- hur doktor geldi; muayene etii: Ameliyat lâ- zım.. Başlin, knrtnlüş çaresi yoktü, — hü- kümdar çatr naçar umeliyata razı oldu. Doktör — ameliyatı muvallakiyetle ba- çardı. Bir kaç gün geçti. Başmabeyn- ci dektorun evine Bitti: — Efendimiz 20- ruyorlar, — hizmeti- nize mukabil bir nişan mı istersiniz; yoksa bin m Doktor meye daldı: — Yarm cevap versem olmaz mi?. — Hay ba; Ertesi gün ma- düşün- rar- verdiniz mif, — Düşündüm karar verdim. Ne bişan isterim ne da bin Tirat Ve I — İki bin lira isterim, — Saatlerdir. peşinizden sizi kovalıyorum.. — Beyhude yorulmuşsunuz? Ben kaçmıyordum ki Ne olur beni dinle, Hele şu yaz geçmeden.. Ayrılmasak seninle; Hele şu yaz geçmeden.. — Söyle bakalım oğlum, Fatih gemilerini niçin Dolmabahçeden Ha- liçe kızaklarla — indirtti?.. — Köprü ;açık :değildi de ondan efendiml.. Âşık Oldum Nasıl güzelleri ben, Seviyorum bilseniz.. Çallarnsınız gülmekten ; Kederli değilseniz.. Beni sarmıyor beyaz.. Darnılmayınız bana; Esmerden bıkim bu yaz, Güneşte yana yana!. Dün baktım bir âynaya.. Gördüm bir âlü surat; k oldum olur ya Kendi kendime fakat.. Gezsek Kalamış, Moda, Heybeli, Büyükada ; Daima sen kolumda, Hele şu yaz geçmeden.. | ——— Hele Şu Yaz Geçmeden Ali Beyle Veli Bey kıra çık- mışlardı. Ali Beyin burnuna bir at sineği kondu.. Veli Bey elile kovdu.. Ali Bey sordu: — Burnumdaki ne idi?.. — At sineği.. — At sineği de nedir.. — Atlara, eşeklere konan bir sinek!.. — Ben eşek değilim!.. — Olabilir, fakat sinekleri de aldatamazsın yal.. — Yazısı da okunmarki? Acaba hava fena olursa gelmem mi demiş, yoksa gelirim mi demiş! Baksalar berkea bize, Bayılsa keyfimize, Giriversek denire; Hele şu yaz geçineden.. ağlıyorsun?, — Kocam beni döğdü.. Kocasmı buldu- — Karnı niye döğdün? Dediler.. adam- cağız şaşırdı.. — Döğmedim.. — Döğmesen bu kadın döğdü der mi?.. — Döğmedim, yalnız şöyle men- dilimle yüzüne vur- dum.. Kadma döndü- ler.. — Sen de fazla ileri — gidiyorsun, mendille vurulunca insanın ağlayacak kadar cam acımaz. Kadın yine ağlı- yordu : — Onün mendil dediğini siz biliyor musunuz., Herke- sin mendili — gibi mendil kullanmaz, maz burnunn elile siler |.. Kim kanşir kim ne der" Birleşince - gönüller.. Yaşayalım beraber, Hele şu yaz geçmeden.. Mizahçı | — Bu ne — dalginlik tanımadın mı?.. yahu beni — Şey, affedersiniz, tanıyamadım! — Ah affedersiniz. benrzetmişim!.. Var Mı Hiç birdenbire Okadar güzel vardır ; Bence kaç gönül varsa.. Göncüller bil ki yardır; Ayni telden çalaraa.. Kimi der, yandım beyaz ; Tltifat et bir kere, Kimi de dayanamaz ; Cilveb bir esmere.. Düşünme derin, derin, Birdir. tavuk ve piliç.. Bu işte erenlerin, Sağr sola var mi hiç!. Fuat Edip — Güya Necminin parasını yi- yormuşum, benim gibi — nezaketle para isteyip alan kadın acaba öm- ründe gördümü?.. j ““Hangi Yaşta __]ı_ Çocuk babasına şikâyet etti: — Bu nasıl iş baba, arkadaş- larımla hırsız polis oynamak iste- rim bırakmazlar. Elektrik lâmba- larma taş atıp kırmak — isterim bırakmazlar, bahçedeki çiçekleri yolmak isterim bırakmazlar, per- delere asılıp tırmanmak isterim bırakmazlar, annemin şapkasın- daki kirazları toplayıp reçel yap- mak isterim bırakmazlar, hangi yaşıma geldiğim zaman bütün bu istediklerimi yapacağım.. — Hiç kimse, bütün bunları | yapacak yaşa kadar yaşıyamamış- tır. oğlum!.. Boşuna Tiyatroda, doksan yaşındaki müellifin eseri oynanıyordu. Bir gazeteci koşa koşa müellifin bu- kınduğu locaya girdi ; — Aman üstat.. Sizinle gö- rüşebilmek için bütün gayretimi | sarfedip koştum geldim. İhtiyar mücllif gülümsedi : — Boşuna acele — etmişsin evlât, henüz yaşamaktan bi madım. Berberde Berber yeni gelen müşteriye | söyledi: — Sizi bir defa daha traş etmiştim değil mi? — Hayır, yüzümdeki çizikler bir otomobil kazasında oldu. Görmiyeli İki eski dost karşılaştılar: — Ne tesadüf yahu ben sizi görmiyeli tam altı ay olmuştu. — Ya ben seni görmiyeli se- kiz ay olmuştu yal.. pi * — Yanmaktan — korktuğunuz - için mi yüzünüzü — göstermiyorsunuz?.. ——— — Hayır yakmaktan — korktuğum