30 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

30 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I Dünya Hâdiseteri '_ ça Geçmişle Bugünün Bir Mukayesesi Sir Vilyam Orjen ismindeki Arada Fark | meşhur karika- Yok Gibi türisti, 1919 da sulh — konferansı toplandığı — sırada son derece meşhur altı resimden mürekkep | bir seri karikatür yapılmış, o zaman, —bu karikatür — serisi sönderece derin bir tesir hu- süle gelirmişti. Bunlardan bir | tanesi, bir ziyafet — masasını gösteriyorda. Bu, masanın ba- şında iri karınlı ve katmerli enseli bir takım politikacılar otur- muş, durup dinlenmeden atıştırı- yorlardı. Ziyafet masasının karşı- sında ise, hayal şeklide püjmerde kıyafetli bir muharip resmi vardı. Karikatürün altında şu cümle yazılı idi: “ Ne düşünmüştüm, ne görü- yorum?,, Yine bu serinin meşhur bir sahnesi de bir takım politikacıların beynelmilel hâdiselere işaret ol- mak üzere ağızlarında sabun kö, balonu yapmakla meşgul okKıükîınıını gösterir. Karikatürist bu seriyi on bin İngiliz lirasına satmıştır. İngiliz gazeteleri, ayni karika- türlerin bugünkü Londra konfe- ransının boş mesaisine ve entri- kah manevralarına bir işaret ol- mak üzere aynen neşredilebile- ceklerini yazmaktadırlar. * Dünyıdıki iktısat buhranmın başlıca tesirlerinden biri de çocuk ölümlerin- de hasıl — ettiği fazlalık ta görülü- Buhran Ve Evlenmeler İstanbulun Köşebucağı Çingene Çerkelerinde Neler Görürsünüz? Heyyyy Kara Aliş.. Abe DomuzunKızı!. Semersiz De Gelsin Çerkeye! Benim bir mektep arkadaşım vardır.. Beni çok sever.. Bana mevzu çıkarmak — için çırpınır, iki de bir de matbaaya gelir, telefon eder, adam gönderir, yazılacek bir yazı için bana akıl ve mevzu vermiye çalışır, velhasıl didinir, durur. Geçen cuma da beni yakaladı. — Gel, dedi. Sana ne mevzu ne mevzu!. Sayfa dolusu yazsan, yine doyuramaz- sın.. Haydi işin yvar mı?.. Yok mu?, Gel, zaten ben de oraya gidiyordum.. Yü- rü, Edirnekapı tramvayı geliyor. Gel buna bine- lm.. Nedir, ne oluyor? Demiye vakit kalmadan kolumdan çekti, tramvaya bindik. O helecanla mak- sadını anlatıyordu: Meğerse — bir Çingene ile ah- baplık peyda et- miş. Fabrikaya iki yüz kadar el maşası lâzım olmuş, yolda or. Buna mukabil, evlenme vu- ıunlı artmıştır. Çocuk vefiyatı şa- | yanı hayret olarak bilhassa Ame- rikada göze çarpmaktadır ve niş- | beti yüzde yetmiş beşi bulmuş- tur. guna mukabil evlenmelerin en fazla azaldığı memleket Al- manyadır ve nisbeti yüzde ellidir. Faşist rejiminin aile teşkili hak- kındaki, gayretlerine, bu hususta çocuk primleri tesisi, doğumları para mükâtlarile teşvik etmesine rağmen — evlenmelerin — azaldığı memleketlerden biri de İtalyadır. Sırası, Almanyadan sonra gelmek- tedir. Çocuk vefiyatında fazla zayiat veren memleketler Ameri- kadan sonra Fransa, İngiltere ve bazı baltık devletleridir. * Amerikılı tayyareci Willi Post dünya etrafında bir tur yap- mak Üüzere ge- çenlerde Nevyok- tan kalktı: Berline geldi, — Moskova yolile Sibiryaya geçti, Kabarovsk denilen Sibiryanın şimal nokta- sından Groenlanda — havalandı, Makine Adamlar İş Başında bu Çingen:y: sipariş etmişler, herif bizim arkadaşa kul köle oluyormuş! “ille bir cuma bizim çerkeye gel, bir acı kahvemizi iç. seni sıkmayız, eğlendiririz..., | diye tutturmuş., bizim arkadaş da kaç cumadır beni arıyormuş.. ni- hayet bulmuş muş,. gitmeli imişiz.. * Ne yapalım gittik. Edirnekapı- dan sonra Yedikuleye doğru in- dik.. Balıklı panayırı önünden, apaçık, dümdüz ovacığa çıkmca, ta karşı tarufın taşh - topraklı tümseğinden korkunç bir köpek havlaması başladı.. biz. henüz tümseğe yaklaşmadan karşıdan esmer, karakayış, sakalı bıyığına karışmış ihtiyar bir adam çıktı, elini gözleri östüne siperler siper- lemez avazı çıktığı kadar: — Hölelli, hölelli diye bıâı— rıp bize doğru koşmıya başladı.. Arkadaşım: — İşte, bu adam!. Dedi ismi de Sülü dür.. yabancı yabancı durma.. gül, konuş gevezelik et,.bak neler gösterir bize bu adam... — Ah Sami Bey, abe sen geldin, yüreciğimi ferah eyledin.. şimdi de Amerikaya varmış bulu- nuyor, Alaska üstünde geçirdiği bir kaza neticesinde pervanesini parçalamasına rağmen kendisine yetiştirilen yeni bir pervane ile roğramını tamamlamış bulunu- ypoı. Willi Postun teşebbüsündeki fevkalâdelik, beraberinde maki- neden bir robota bulundurmuş olmasıdır. Berline kadar, tayyareyi he- men daima bu robota idare etmiş, Post da onun vaziyetini kontrol altında bulundurmuştur. Berline inen tayyareci duş yapıp traş olurken tayyaresinin hazine- lerine benzin — dolduruluyordu. Fakat o işini bitirdiği halde ben- zinin pompalanması hâlâ bitirile- memişti. Canı sıkıldı, bizzat ken- disi benzini pompaladı, sonra tekrar havalandı. Willi Post'un bu seyahati tayyarelerde makine adamların kullanılmasını tecrübe noktasından son derece mühim- dir. ollara dizildi gözümüz... Abe ha ugün, ha öğür gün gelecek diye bekler, dururuz. Sefa geldi- niz, siz efendi iseniz, biz de Alla- hin kulcağızıyız. be.. buyrun, şu yoldan buyrun... Kayiş yüzlü ihtiyar adam bizi birkaç dolaştırdıktan sonra, be- yazı kaybolmuş, işten simsiyah ve pis bir hale gelmiş, bir çadır önüne getirdi.. amma ne çadır.. buna çadır değil de, köpek kulü- beciği, hayvanatı ehliyeden biri- nin meskeni demek daha iyi olacak.. etrafta da tıpkı bunun gibi, bundan daha kötü çadırlar var.. don parçalarından çuval dilimlerinden — yapılan bu acai çadırların direkleri bile ipüıceciE dut dallarından birer şey... İhtiyar çingene bizi ayni saf ve süfli iltifatile çadıra soktu: — Abe siz de gün gördünüz; beyceğizlerim.. —Açan — duşmez kalkmaz bir Allah derseler bile inanmayın siz.. Birer hasır iskemleye çöktük.. İhtiyar Çingene bizim arkadaşla SON POSTA konuşmiya başlamıştı ki, dışarı- dan, saf yaz züzgârlarının püfür anüı estiği odacıktan ince bir adın sesi aksetti ; Başımda siya-hım var, Güzeller -de âhım var Kimse bana yar olmaz, Benim ne günabım var.. Geeel, gecel, gel üzme artık beni, Gecel, gecel, gel keviyor gönül seni Bizim arkadaş gülerek siga- rasını çıkardı * — Sülü dayı, hoşsun, - eyisin. Israr ettin, geldik.: “ Bir acı kah- vemizi iç!, dedin, içeceğiz.. Fakat böyle kuru kuruya oturmak ta ha-| ni bilirsin ya, can sıkar, şu sizin keman çalanlarınız, şarkı söyle- yenlerinz, oyun — oynayıp fala bakanlarınız. ortaya çıksa da marifetlerini görsek.. Değil mi ya? Hem bizim bu arkadaşı da biz bununla kandırdık.. İhtiyar îiıngene başını hu çeker - gibi iki tarafa salladı: — Abe sen et emrini be Sa- mi Beyceğizim. Taki dinlemedim bir anki vakıt seni.. Heyyy... Kara Aliş.. Abe domuzun kızı, Çağrın şu Kara Alişi.. Semersizde oracıklarda ise, diverin, gelsin çerkeye., Bizim arkadaş seslendi: — Fabrika galiba birkaç gü- ne”kadar yeni maşalar sipariş edecek Sülü dayı, gözün aydın.. Dün muhasebeci senin maşalar- dan alınmasını kararlaştırdı. İhtiyar adamın gözleri açıl- mıştı.. derhal paçaları — sıvadı. dışarı fırladı, öteye beriye “Abe eşşoğluları, abe domuzlar, abe piç gelmeleri, abe tabanı düzler!,, diye bağırıp çağırdı, ağzın ve aklın alamıyacağı galiz küfürleri bu adam nereden bulür da çıka- rır?... Şu sayfaların nezahetine biraz uygun olsa, sırf bu galiz küfürleri orijinalliği için birkaçını yazıverirdim... * &rkeye evvelâ allı morlu, çiçekli benekli şalvarile, esmer dilberi bir çingene girdi ve girip bir köşeye oturdu.. ondan sonra elinde rengi siyahlaşmış kemanile kara kuru bir çingene delikanlısı lip Çöktü. Arkasından da patlak â:fini sallıya sallıya sipsivri bir adam.. Sülü dayı anlattı: — Te buncağızlar Allaha şü- kürki, geçinip giderler... Artık macun satmak — ta — etmez oldu para... Şehirde bir anki düğün bir anki zevk olursa çağı- rırlar — buncağızları... Beş — on paracık çıkar bu düğünlerden... Çerkinin önü, çırçıplak, kap- kara, şiş karınlı oğlanlarla dol- muştu.. hepsi de, sanki acayip mahlöklar imişiz gibi bize bakı- yorlar, sümüklerini yiye yiye, sal- yalarını akıta akıta kuru değnek- İi kapıda birikiyorlardı.. Sülü dayı, kara Çingene kızı- na döndü: — Kalk bakalım kız.. bir çif- te telli oyna da beyler görsün.. hadi ulan semersiz, çal şu zım- bırtını... Karagözlü, esmer tenli Çingene kızı, allı, morlu - şalvarını kıvıra kalktı, çatlak bir keman Üsesi, ve bir def ahenğile fikır fikir oynami- ya başladı.. on- sekiz örğülü saçla- rı, arasıra ar- kasından önüne doğru — savrulu- yordu.. bu Çinge- ne ahengi de ne ahenkti — böyle.. bu das daracık | çadır, sanki yıkılıp | uçacakmış — gibi oluyor, kapı önün- | deki — çocuklar, 'dalâk olmuş ka- rınlarını -oynata oynata sırıtıyor- lardı... Bu arahk Çingene —kazı, beyaz dişlerini göstere göstere bir şarkıya baş- Tadı: n Konaktan indirdiler, Kır ata bindirdiler On beşime girmeden, Kocaya gönderdiler. Sevdiğim kızlar aman Yaram var sızlar aman.. Allı, morlu Çingene kizı, omuzlarını çarpıta çarpıta kıvrı- hyor, sıska kemancının çektiği yaya ayak uydurarak dönüyordu. Kaleden utladılar, Kamayı sapladılar Yetişin ahbablar, Beni bıçakladılar. Bir aralık bir şıkırtıdır başladı, Çingene kızı habire dönüp kıv- or, Sülü ağa da el şakırtılarile empo tutuyordu.. Sıra fala gelmişti.. Bu saçma sapan şeyin mahiyetini siz, bir de çingenelerden dinleyin.. Çingene demek fal demektir. laşanın, ıskaranın da Çingene olduğunu elbette birlirsiniz,.. Arkadaşım elimi tuttu, ve kara çingene kızına doğru uzattı: — Bak bakalım bu delikanlı- da neler var! Dedi,. Sülü Ağa da emretti: — Abe bak beyin avucuna.. Genç kız, kmalı parmaklarile elimi tutarak başladı: — Ne diyeyim sana.. Senin sarımı desem, kumral mı desem yar bir angi sevdiceğin... Fıra- kından kalmış üksüz... Sen bir azacık maz edersin ona amma, gönülcüğün sevecek tazeyi.. Bir ay mı, bir sene mi bir yıl mı desem, sen bu kızı yâ alacaksın, ya bırakacak.. Lâkin bu işte var bir angi şeytan işi.. Aranızda geçmiştir bir kara kedi.. Sen di, esmer, ben diyeyim buğday ren- gi, bir delikanlı ister ki bu kız sevsin onu,, ÂAma kız sana vu- rulmuştur. Gönülcüğü çırpınır kuş kanadı gibi.. Ama ve lâkin... * Dönerken o çatlak keman sesi, ©O yayık Çingene kızımın şarkısı surlara çarpıp çarpık dökülüyordu: Konaktan indirdiler.. Kır ata bindirdiler.. İskenderiye 51 Sene Evvel Yakılmıştı Kahire (Hususi) — Mısırlılar temmuz ayını pek sevmezler, zira Mısır istiklâli yıllarca evvel bu ay içinde sarsılmıştır. Filhakika tam elli bir sene evvel, yani 1882 senesinin temmuz ayında Ahmet Arabi Paşa meselesi çıkmış, bu meselede — İngiliz donanmasının İskenderiyeyi yakması ve işgal altına alması neticesini vermişti. Her sene olduğu gibi bu se- ne de bu istilâ gününün yıl dö- nümü münasebetile Mısır gaze- teleri matem makaleleri yazmış- lardır. (Elbelağ) gazetesi ise 16 sayfalık hususi bir nüsha çıkar- mış ve bu nüshayı İskenderiye bombardımanına ve bu yüzden Mısırın düştüğü siyasi vaziyete tahsis etmiştir. Bu gazetenin yaptığı hülasaya öre 1882 uueığdğı Ahııîl bi Paşa Hidiv Tevfik Paşa- nın kabinesinde o vakitki tabirile £Cllut) nazırı yani Harbiye nazırı ulunuyordu. Arabi Paşa o za- man ordudaki bazı Çerkes za- bitlerin İngiltere lehindeki hıya- netlerini keşfettiği için meclisi askeriden bunların aleyhinde hü- kümler alarak tasdik için Hidive arzetti. Ve meclisi mebuasanın toplanmasını da istedi. Hidiv Tevfik Paşa bu teklifi kabul etmiyerek Abdülhamidin Babı- | âlisine yazdı. Bu sırada Fran- sanın Kahire konsolosu hüküme- tine Arabi Paşanın niyetini bil- dirdi: — Arabi Paşa meclisi mebu- sanı toplıyarak Hıdiv Tevfik Pa- şanın azlini temin edecek, dedi, Bunun Üüzerine — İngiltere ve Fransa hükümetleri müşterek bir donanma teşkil ederek İskende- riye limanına gönderdiler. Bu sı- rada Arabi Paşanın Harbiye na- zarlığını yaptığı başvezir Mahmut Sami Paşa istifasını verdi. Fakat ordu Arabi Paşanın Harbiye ne- zaretinden ayrılmasımı — protesto etti, isyan vaziyeti takındı. Esa- sen Arabi Paşa da meclisi meb'u- samı toplamış, Hıdiv Tevfik Pa- man azlini konuşuyordu. Tevfik Fışı vaziyetinin tAeJırl:IĞeyeP düş- tüğünü mce ü Paşayı Harbiye g::.;_ırlığındı ipka etti. Diğer nazırlar tamamen çekilmiş- lerdi. Arabi Paşa Mısırı bir dik- tatörlükle idare ediyordu,işte tam bu sırada Abdülhamit Mısıra mü- şir Derviş Paşanın riyasetinde bir heyet göndererek Arabi Pa- şanın İstanbula dönmesini teklif etti. Eğer Arabi Paşa İstanbula dönmezse kendisine Hıdiv Tevfik Pş. ile uyuşması teklif edilecekti. Askeri hizbin de bu suretle tekrar Hıdive sadakati temin edilecekti. Bunu temin edince de İskenderiye limanındaki — İngiliz ve Fransız donanması çekilip gidecekti. Derviş Paşa Eeyeü Mısirâgel- di. Arabi Paşayı kabul ederek İstanbula dönmesini teklif etti. Ret cevabı alınca isyan vaziyeti- ni bırakmasını istedi. Arabi Paşa bunu da kabul etmeyince vaziyet erginleşti. Abdülhamit bütün Sevletlere İstanbulda bir konfe- ransın toplanmasını teklif etti. Bu konferansa Almanya ile İtal- ya muhalefet ettiler. Binaenaley toplanma fikri akim kaldı. * Nihayet 1882 senesi temmu- | zunda bir sabah İskenderyede bulunan bir Maltalı Mısırın İngil kosolosu Sir Gökson yamı i biraderinden (1) lira harçlık a- mak için giderken arabacıya az para verdiği için kosoloshane- nin önünde bir münazaa çıktı. Konsoloshaneden kurşunlar bo- şandı. Esasen firsat bekleyen İngiliz donanması bunu Arabi Paşanın bir isyanı gibi göstere- ( Devamı 11 inci sayfada )

Bu sayıdan diğer sayfalar: