Gâvur Mehmet Kars Yürek Çetesi Eaı;ilc;r Sefarethane Em- > Tefrika No. 67 rine Teslim Edildi Gâvur Mehmet: Ben pıdfşahın iradesine itaat etmiyeceğim diye bağırdı Zaptiye Müşiri Pepe Mehmet Paşa, —sadrazamdan gelen bu tezkereyi okuduğu zaman başına bir topuz yemiş gibi sersemle- mişti. Tabüdir ki, iradei seniyeye karşı gelemezdi. Büyük bir mec- buriyetle, emrolunan maddeleri tatbik etti. Bir taraftan, mevkuf canileri sefaret ve konsoloshane memurlarına — teslim — ettirirken, diğer taraftan da Gâvur Mehme- di Zaptiye kapısına getirtti. Hu- zuruna celbetti: — Oğlum!.. Gösterdiğin ya- rarlıktan dolayı, yerden göğe ka- dar memnunum. Alemin başından büyük bir belâyı kaldırdın. Ta- büdir ki, mükâfat beklemek, hak- kındır. Ancak, bu dünyanın aca- yip halleri vardır. Bazan bekle- nen şeylerin aksi zuhur eder. Maamafih, bu da taliin bir cilve- sidir. Böyle bir aksilik zuhurun- da sabretmeli, talihin değişmesi- ni — beklemelidir... Bu — sözleri söylemekten maksadım, şudur. Ben; ( Acaba ne — mükâfat edelim de, şu çocuğun hakkını ödiyelim) diye düşünürken, iş başka türlü bir şekil aldı. Sefa- rethane, senin hakkında şikâyet etmiş; cezalandırılmanı istemiş... Şimdi, efendimiz ferman buyuru- yorlar; şu andan itibaren zabıta mesleği ile ilişiğini kesiyorum... Sonra da, galiba hakkında bazı sual cevap olacakmış, onun için de seni mahfuzen Beşiktaş kara- koluna gönderiyorum... Ne yapa- hm?.. Hepimiz, padişahımız efen- dimizin kuluyuz. İrade, kendileri- nin... İsterlerse bir anda ihya, bir anda da imha ederler. Bizim borcumuz, boynumuzu — büküp, iradelerine itaat etmektir. Dedi... Gâvur Mehmet, hay- retle zaptiye müşirinin sözlerini dinliyor; dinledikçe başı dönüyor.. Adeta, şuurunu kaybetme dere- celerine geliyordu. Birdenbire elini kaldırdı. Sert ve kat'i bir hareketle: — Ben.. Padişahın bu irade- sine itaat etmiyeceğim. Diye bağırdı. Zaptiye müşiri Pepe Mehmet Paşa, bu sözlere karşı evvelâ, afalladı, Adeta kulaklarına inan- madı. söylenen sözü anlamamış gibi, başını — sallıyarak Gâvur Mehmedin yüzüne baktı. Gâvur Mehmet, ayni metanet, ayni cür'et ve ayni kat'iyetle bir daha: — Ben:. Padişahın.. Bu irade- sine, itaat etmiyeceğim, Diye bağırdı. O zaman, Mehmet Paşa, ye- rinden fırladı: — Aman oğlum!. Ne söylü- yorsun.. İkimizi birden Köprü- başına asarlar.. Ben, çoluk co- cuk sahibiyim.. Karşımda, böyle şeyler söyleme.. Bu sözleri ne sen söylemiş ol. ne de ben işitmiş olayım.. Gâvür Mehmet, büyük bir pervasızlıkla sözüne devam etti: — Paşa Hazretleri.. Sir, is- L 5 terseniz işitmiş olmayın.. Fakat | | ben, bu sözü burada değil, her yerde tekrar edeceğim. Ve bu- günden itibaren bir Kara Yürek çetesi de ben teşkil edeceğim.. Mademki, bu kadar cinayet ce- zasız kalıyor.. Mademki zabıtanın bu kadar emekleri berhava oluyor.. Mademki, herifler kalkıp, yabancı memleketlerden buraya gelerek adam öldürüyor, kasalar soyuyor, herkesin masum kız- cağızlarını yataklarından kaldırıp kaçırıyor ve sonra da, hiçbir ceza görmüyor. Şu halde, size, bana bütün zabıta memurlarına ne ihtiyaç var?.. Mehmet Paşa, gittikçe telâş ediyor, fakat şu mütcessir zama- nında Gâvur Mehmedide kırmak istemiyordu. Parmağını dudağına dayayıp sesini alçaltarak yal- vardı: — Aman evlâdım, sus... Yerin kulağı vardır, derler... Zaten sen ateşe yandın.. bari benim başımı da nara yakma. Gâvur Mehmet, artık teessü- rün son haddine varmıştı. Tehev- vürle sözüne devam etti: — Ne olursa olsun Paşa retleri... Benim heba olduktan sonra, isterse dünya batsın, yıkılsın... Hem, bunu ben.. bizzat yapacağım. İşte huzurunuzda yemin ediyorum ki; konsoloshanenin hapishanesine kadar gireceğim.. bu adamları, birer birer bıçaktan geçireceğim. Haydi paşam.. işte şimdi beni tutturunuz. Ellerimi bağlatınız ne- reye gönderecekseniz gönderiniz. Fakat şundan emin olunuz ki, üzerime kırk tane kilit vursanız, yine beni zaptetmiye muktedir.... Gâvur Mehmet, sözünü ikmal edemedi. Birdenbire kapı açılarak içeri bir hünkâr yaveri girdi. Gâvur Mehmet geriye, kapının yanma — çekildi. Gelen yaver, mahmuzlarını — şakırdata şakır- data — ilerledi. Mehmet Paşa- nın önünde durarak selâm verdi. Ve sonra: — Paşa hazretleri !.. Başma- beynci paşa hazretlerinin mahsus selâmları var, Bendenizi şifahen bir iradei seniye tebliğine memur buyurdular. Dedi. Mehmet Paşa, ( iradei seniye ) sözünü işitir işitmez der- hal yerinden fırladı. Arkaya doğ- ru attığı fesini, kaşlarının üstüne getirdi. Ellerini .göbeğinin üstün- de — düğümledi : — Ne ferman — buyrulüyor?. Söyle bakalım evlât!.. Dedi... Yaver, sözüne devam etti: — Efendimiz buyurmuşlaz ki: Bir iki saat evvel Sadrazam tara- fından Zaptiye Müşiriyetine bir tezkere gönderildi. Bu tezkerede Gâvur Mehmet isminde bir zabıta memurunun — hemen — meslekten tardile mahfuzan Beşiktaş kara- koluna — gönderilmesi emredildi. Bu emir, ancak ecnebilere karşı bir gösteriş yapmak içindir. Bu adamın, zahiren kaydını silsinler, ( Arkası var ) haz- bunca emeğim | | | | | $ON POSTA F A Resminizi Bize Gönderiniz ! , A Size Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon ile gönderiniz. Kupot diğer sayfamızdadır 41 Kırşehrinde Sabih B,: Çocuk- seye İUZuna — göre p yaramaz değil- * dir ve yumu- şak — başlıdır. Kanaatkârlığa temayül eder. İntizam kuyu- datına alâkası kuvvetli değil- z dir. Menfaat- lerini yalnız n2fsine hasretmez. M 45 Erzarva Hakkı Müteşebbi ve azimkârdır. İş üzerinde titiz olur, Gözü bü- y yükte ve bü- ? yüklükte dir. e Arkadaşları DA7 b arasında geri kalmak ve di- v le düşmek is- * P 5 temez. İzzeti nefis — masailindi hassasiyet gösterir. Çabuk ' kızar ve alınır. Kendisine ehemmiyet verdirmek üzere hususi vaziyet- ler almasını bilir. ı 44 Lüleburgaz'da M, Muharrem B.; Ağır başlı ve hesabını bilir. Mes'uliyet ten korkar, bilme- diği şeylere so- kulmaz, kariş- maz. — Parayı daha — ziyade | biriktirmek is- ter. Boğazına, cahatına ehemmiyet verir. Çabuk ahbap ve lâübali olmaz. Sakıp B.: 5 538 Mustafa Ziya B.: Zeki ve alay- adır. Kadın ç bahsinde — ve P ev idaresinde ği uysıl olur, serkoışlik yap- maz, — hususi- yetleri — hak- kında hesap vermekten en- dişe eder. Ce- saret meselc.erinde medih ve tak- dir edilmekten haz duyar. Teşci ve teşviklere kapılabilir. Arka- daşlığı sıkıcı değildir. Güzele, gü- zelliğe karşı hassasiyeti vardır. #ARSELENENeRAK ee LEKe NK AA KrNAemENEEEmEENRE AAA eğeseneremeKEna SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazelesi İki Eski — Zapti: İdare: Üetaleemnaok RİNDRS Telefon — 20203 Posta kutusu: İstanbul — — 471 'Telgraf : İstanbul SONPOSTA vesererenasscecadAN ABONE FİATI '1('llklîl; I_-'l'xl-îl!i n mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara (6) kuruşluk pul ilâvesi lüzumdır. ilmesi (20) kuruştur. Üazetemizde çıkan resim ve yazıların bütün hakları mahfuz ve gazetemize Aitlir. y Saşla (D g-— -— — — ee İ Temmüz 287 " Â YE Bu Sütunda —Herglin Lq—— Nakleden : Hatice KÂBUSTAN SONRA Şefkat, bir elile perdeyi ara- lamış, alnını cama dayamış, he- yecandan kızarmış bir çehre ile onun geleceği yola bakıyordu! Şefkat sekiz senedenberi bu adamı seviyordu. Kocasının ölü- münden sonra bütün hayatını dolduran insan o idi. Genç kadın bu adamın aşkı için bütün izdi- veç tekliflerini bilâ tereddüt red- detmişti. Hatta çocukluk arka- daşı Kâmilin talebini bile, Sami genç ve her kadının ko- layca hoşuna giden bir adamdı. Bu hotbin insanı Şafkat bütün kalbile çılgıncasına seviyordu. İkisinin de serveti olmadığı için Sami genç kadınla evlenmeyi hiç düşünmemişti. Fakat şefkat onu bir gün büsbütün kaybede- ceğini hiç tasavvur bile etmek istememişti. Halbuki — işte, bir dostundan, Saminin zengin bir kızla bu hafta içinde evlenmek üzere olduğunu iki gün evvel öğrenmiş bulunuyordu. Bu sabah Sami telefonla ona bugün geleceğini haber vermişti. Muhakkak onun bugün bu gelişi Şefkata hakikati söyliyerek, on- dan ayrılmıya mecbur olduğunu anlatmak içindi. Şefkat büyük bir cebri nefisle onu güler yüzle karşılamıya ha- zırlanmıştı. İlk önce tatlılık ve muhabbetle onu bu izdivaçtan vaz niye uğraşacaktı. Fakat buna muvaffak olamazsa o za- man... Evet Şefkat karar vermişti. Samiden büsbütün ayrılmak onun için ölümden daha acı bir şeydi. O halde karar verdiği şeyi yapmakta tereddüt bile et- mek lüzumsuz bir şeydi! Belki de o kendisine yalan söylemekte devam edecek, hiçbir - izahat vermiye lüzüm görmeden ondan ayrılıverecekti! Eğer böyle olursa Şefkat kararını iyice vermişti. İşte köşedeki sedirin yastıkları arasında duran küçük tabancanın H içindeki kurşunlar Samiye kâfi gelecek miktarda idi. J Samiyi büsbütün kaybetmek tehlikesi karşısında Şefkatin bü- tün mantığı, bütün kuvveti bir an- da mahvoluyordu! Sekiz sene sü- ren bir hayalin, bir ümidin böyle beklemediği bir zamandaki sukutu onu deli ediyordu. Samisiz bir hayat tasavvur bile edemiyordu.. bu ölümden bile daha acı bir şeydi! | * Sami onun elini her zamanki gibi muhabbetle öptükten sonra sedirin üstüne, onun yanına otur- du. Ve, Şefkatin heyecanını hiç fark etmedi. Ona uzun uzun şundan bundan bahsetti. Şefkat Saminin bu lâkaydisine hayret ediyordu. Nasıl olmuş ta bu sekiz bir insan olduğunu anlıyamamıştı? | Şimdi karşısında gördüğü bü | hodgâm — gözler, bu — kayıtsız tebessüm bile Şefkate yahancı geliyordu. | Ehemmiyetsiz — şeyler — anlat- | makta devam eden Saminin sözünü, genç kadın birdenbire keserek, kısık bir sesle sordu: — Sami bana daha mühim | söyliyecek hiçbir şeyin yok mu? Genç adam bir lâhza tered- dütten sonra cevap verdi: İile YÜSİEEZ WwüRAMÖN | sene içinde sevdiği adamın nasıl | FEl a z — Hayır! Hiçbir şey! Şefkat elini ipek yastıklarının arasına sokmuştu. Küçük taban- cayı avucunda sıktı! — Yemin eder misin? Diye sordu. — Ne çoçukluk yavrum? Bu kadar saçma bir şey için yemin edilir mi? Şefkatin başı döndü, gözleri karardı! Her şeyin bittiğini hisse- diyordu. Tabancasını yastıkların arasından çekmek itedi. Fakat birdenbire bütün iradesinde deh- şetli bir zaaf hissetti. Bir elile gözlerini kapıyarak yavaşça: — Sami artık git! Dedi. Çok sinirliyim.. yalmız kalmak istiyo- rüm. Sami cebri bir alâka ile: — Fakat nasıl olur yavrum? Dedi. Seni bu halde bırakıp da nasıl gidebilirim? — Çok rica ederim beni yal nız birak! Saminin bu hal hayretini mucip olmuştu. Şafkatin kolunun vaziyeti, eli- nin yastığın arasında durmasında bir gayri tabülik vardı. Birden içinde iyice anlıyamadığı bir en- dişe duydu. Fazla israr etmeden Şefkati birakıp gitti. * Şefkat yalnız kalınca uzun uzadıya ağladı. Ne kadar korkak ve cesaretsiz bir mahlüktu! o ha- inin cezasını vermiye cesaret edememişti! Kendi kendisinden iğreniyordu... İşte Sami ile artık herşey bit- mişti. O hotbin adam öteki ka- dınla evlenecek, kendisini artık düşünmiyecekti! Ah buna mani olmak için onu öldürmek lâzım- dı! eğer cesaret edebilseydi... Ya onu öldürdükten sonra ne olacaktı? cinayet işitilecek, tev- kif olunacaktı! dava, istintak re- zalet mahkümiyet! Şefkat birdenbire yastıkların arasından göz yaşlarile sırsıklam olmuş yüzünü kaldırdı! yarabbi bu şeylere nasıl ihtimâl verebil- mişti! adam öldürmek! bu Şefkat için kabil mi idi? yoksa deli mi olmuştu? böyle müthiş bir uçu- rumun ta kenarına kadar gelmiş olması bile pek korkunç birşeydi! iki ellerile başını sıkarken bu şeyin dehşetli bir kâbus olduğu- na kendisini inandırmıya uğraşı- yordu! Oh hiç şüphesiz bu sadece bir kâbustu! Genç kadın Şörinden fırladı. Göz yaşlarını silerek geniş bir nefes aldı! bütün kederine rağmen serbest — olarak, mah- bus olmadan, - suçlu olmadan yaşamak ne hoş, ne güzel bir şeydi. Doğruca tuvalet odasına koştu. Yüzü sapsarı idi. Yıkandı, boyandı, ihtimamla kendini güzel- leştirdi. Biraz evvel inanılmaz bir çılgınlıkla kaybetmek - tehlikesini geçirdiği hürriyetinden istifade edecekti. Henüz o kadar geç değildi. Çay vakti geçmemişt. Deniz ke- narındaki — gazinolardan birinde çayını içmiye karar verdi. * Gazinoya girmesi âdeta bir hâdise oldu. O kadar güzel o kâ- dar zarif ve bilhassa ©o kadar Devamı 11 inoci saylada ) — — — f 2 ASAi