Yunan Bahriyğİi'leriniDün Samimiyetle Karşıladık! SON POSTA TOURAEKİ Nasıl doğda?.. <— İTTİHAT ve — Her hakkı mahfuzdur. — Ikinci Kısım No. 82 Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldâ?.. Heeeeeeyt Denizde Kaptan, Karada Sultan Var.Mı Bize Yan Bakan Heyyy..! Hele söz; kabine azalarına inti- kal edince: — Daha hâlâ yetmiş sek- sen yaşındaki adamlardan im- dat umuyorsunuz. Bu: nazik - za- manda bu yaştaki adamlar ne faaliyet gösterebilirler?.. Demişlerdi.. Bu söz, Sait Pa- Şanm en büyük evham damarla- rma dokunduğu için işi lâtifeye bozarak: — Acaba ben de , bu zevat Mmeyanına — dahilmiyim.. -Benim hakkımda ne fikirdesiniz?. Sualini sormuş ve Talât Bey- den: — Artık o ciheti siz mülâhaza hllyuı'm'sumıı. Cevabını alınca fena halde hoıulmu'!u. Sait Paşanın kısa kesmek is- tediği bu söyleşme, gittikçe uzu- yor.. Uzadıkça şümul peyda edi- Yordu... Söz harbiye ve bahriye hazırlarınin tarafı - padişahiden intihabı meselesine gelmişti. Sait Paşa, bir gün gelip te bu mesele hakkında hesap vereceğini iyice tasarlıyamamış olmalı ki, kanaat- bahş bir cevap veremedi. Sadece Zati şahanenin, ( başkumandan ) sıfatını baiz olmak itibarile Kara ve deniz askeri kuvvetlerine, ken- di vekili mahiyetinde birer zatı intihap etmesinde hiçbir beis olmadığını.. ileride âyan meclisi açıldığı zaman bu — meselenin orada tetkik ve tefsiri mümkün olabileceğini söylemekle — iktifa etti. Mükâleme hitam bulduğu za- man, iki taraf ta uzun bir imti- han geçirmişler gibi terlemiş ve üzülmüşlerdi. Hasıl olan netice ise şu idi: Sait Paşa.. şimdiye kadar geçen resmi hayatında, yalnız bir tek Abdülhamit ile bir ip üs- tünde oynamış.. fakat, bir ipte iki cambaz oynayamıyacağı için bazan Abdülhamidi yavarlamış ve bazan da kendi yuvarlanmıştı. Fakat şimdi.. bir tek Abdülha- mit yerine, birçok Abdülhamitler karşısına çıkmışlar, bu ipe tır- Manmışlardı. -Hem de bu tırma> han acemi cambazlar, cüretkâr ve hayatı hiçe sayan insanlardı. Tabiidir ki, Sait Paşa bunlarla Yyapamıyacaktı... Lâkin Babiâli çeşmesinden henüz bir tas su bile içmemiş olan bu görgüsüz adam- lara meydanı bırakıp kaçıvermek de onun, destan olan zekâ, dira- yet, fetanet ve bilhassa umuru devleti ondan başka kimsenin idare edemiyeceğine dsir halkta hâsıl olan kanaat ve şöhreti sar- sacaktı. Şu halde yapılacak yal- nız bir iş vardı. Şimdilik cemiyet erkânının gözlerini, bir kabine tebeddülü oyunu ile oyalamak ve sonra bir uslübu hakimane ile işin içinden sıyrılmak... Cemiyet —erkânına gelince.. Bunlar da şöyle düşünüyorlardı: Sait Paşanın bir meşrutiyet hü- kümeti reisi olabilmesine imkân ve ihtimal yoktur. Buna binaen bu zatı makamından ürkütmeli ve yerine daha başı yumuşak.. şöhretine d az n çemi- Saraydan çıkarılan ve sürgüne yol- Tanılan hususi yaverlerden Çerkes (sakallı) Mehmet Paşa yet için en korkunç bir şahsiyet olan Abdülmamitle daha az - içli dışlı olmuş bir zat getirmeli... Netekim, bu mülâkatın ertesi | günü, sabık Maliye nazırı Ziya Paşaya giderek vaziyeti bir da- ha istişare ettikleri zaman bu fikirlerini — birer birer — söyle- mişler; ve şu zamanda sada- ret makamını idare — edecek zatın, ancak Kâmil Paşa olabile- ceğini ileri sürmüşlerdi. Sait Paşa, kendi aleyhindeki cereyanları işitiyor, görüyor.. Fa- kat artık bunların önüne geçmek kudretini gösteremiyordu. Şimdi onda, yalnız bir fikir temerküz etmişti. O da, sadaret mevkiin- den, şeref ve şöbreti. tamamen zail olmadan çekilmekti. Gariptir ki, Sait Paşa bu arzusuna mu- vaffak olamıyor.. Tali ve mukad- deratı üzerine çöken bir şeamet onu gittikçe müşkül bir mevkide bırakıyordu. Temmuzun yirmi üçüncü çar- | şamba günü — idi. Kapalıçarşı, hincahinç . kalabalıktı. — Çarşının Nuruosmaniye - kapısından — dört bahriye neferi girdi. Bunlar, ya- yaş yavaş ilerledi. Başlarındaki sıfır numaralı fesler birer tarafa eğrilmiş; kırmızı kuşaklarının üs- tündeki palaskaya asılı martin kasaturaları tehditkâr bir vazi- yette sallanmakta idi. Bu nefer- ler, kavaflar tarafına gelince durdular. Aralarında kısaca ko- nuştular. Ve birdenbire, bellerin- ki enli yüzlü kasaturaları sıyır- dılar. Uzun ve dehşetli bir nâra sadası, herkesi olduğu — yerde durdurdu... Bu neferlerden biri: — Hayt... denizde kaptan.. Karada sultan.. Var mı bize yan bakan... Bize derler yaman gider tersane köleleri.. Heyyyyy !.. İ Zafiyeti umumiye, iştihasızlık ve kuvvetsizlik halâtında büyük faide ve tesiri görülen: FOSF ark Ş kullanınız.. Her HULÂSASI | bağırdı: Diye bağardı. İkinci nefer, ayni şekilde bir nâradan sonra, birincinin sözlerini tamamladı: — Heyyyyy!,. Bize, Bahriyeli Ahmet Paşa çıplakları derler... Karşımıza kim çıkarsa, yakarız... Ey ümmeti Muhammet !.. Siz, ne biçim adamlarsınız be ?.. Hürriyet var diye bar bar bağırıyorsunuz da, Bekirağa bölüğü zindanların- da yatan askerleri gidip kurtar- mıyorsunuz... — Hapishanedekileri çıkardılar da bunları neye çıkars | miyorlar.. Bunlar ana, baba ev- lâdı değil mi ?.. Bu nasıl hürri- yet.. Kahrolsun böyle hürriyet... Söz buraya gelince, dördü birden tekrar ettiler : | — Kahrolsun, hürriyet... Kadınlı erkekli kalabalık bir halk kll!lc.ıi. bu dört bahriye ne- ferinin etrafında geniş bir çem- ber çevirmişlerdi. İlk sözleri sü- künetle dinleyen bu halk çemberi, kahrolsun hürriyet diye bağırılmasını | işitir işitmez, biraz daha genişle- di. Herkes, birer adım geri çe- kildi. Neferlerden biri, elindeki | parlak ve heybetli kasaturayı ba- şının Üstünde savurdu. Ve tehdit- kâr bir tavurla halka bakarak — Ne düruüyorsunuz, be.. Siz- de bağırsanıza... Kahrolsun, hür- riyet... Halkın gittikçe hayreti artı- yor.. Ve herkes, ne yapmak lâ- zim oldeuğunu yanındakine soru- yordu... Neferler, büsbütün teh- ditkâr bir tavur almışlardı. Dör- dü de bir sıraya dizildiler, Yüz- lerini Beyazıt kapısına çevirdiler. Karşılarında halka: — Haydi bakalım.. Düşünüz önümüze... Bekir ağa bölüğüne gideceğiz.. Kapıları kıracağız. O- rada mahpus olan arkadaşlarımızı kurtaracağız. Diye bağırdılar... Halkın ara- | sında bulunan işsiz, güçsüz güruh | ile bazı ayak takımı, derhal bun- lara taraftar oldu, Bunlardan bir çokları: — Aşkolsun heriflere.. Yer- den göğe kadar haklari var.. Bu nasıl hürriyet?.. , ( Arkası var ) Yurtdaş! Bol zeytinyağlı ve zeytinli bir domates salatası yazın yene- bilecek en ideal bir yemektir. İnanmazsan doktoruna sor, Milli iktısat ve tasarrut cemiyeti ai yer aü ğümi ATLİIİ Malt eczanede satılır. | Misafirlerimiz çay ziyafetinde ( Baştarafı 1 İnci sayfada j nutuk söyledi; davete icabetlerin den dolayı teşekkür etti ve hü- lâsaten dedi ki: — “Birkaç senedenberi Bal- kan memleketleri arasında bir birlik yapmak için her tarafta büyük bir arzu vardı. Bu arzuyu 1930 senesindeki Balkan konfe- ransında sağlamlaştırdık. Bu teş- kilât içinde bulunan Balkan Tica- ret odası ve deniz şubesi Birliğe çok hizmetler yapmak maksadını takip etmektedir. Memleketlerimiz arasındaki samimiyet ve dostluğu takviye edecektir. Memleketlerimiz halkının yekdiğerini tanıması için birkaç hafta evvel Yunan Darük- | fünun talebesinin İstanbulu, Türk Darülfünun talebesininde Yuna- nistanı ziyaretleri, Balkan Hafta- ları hep aramizdaki münasebeti takviye ve müşterek gayemize vyarmamızı temin etmek içindir. Bu vesileyi ibzar ettiğinizden do- layı size tekrar teşekkür ve Yu- nanistanın taalisini temenni ede- rim.,, Mektep — gemisi - kumandani €avaben irat ettiği Fransızca nut- kunda: Bu İ ve samimi cüm- leler için Birlik reisine teşek- kür etmiş ve Türkiye top- raklarında birkaç — saattenberi buluşuyoruz, hakkımızda çok ne- zaket ibraz edilmiştir. Bu münasebetler aradaki dost- luk ve samimiyeti takviye ede- cektir diyerek Türkiyenin taalisi- ni temenni etmiştir. Atina, 12(A.A.) — Gazeteler Aris mektep gemisinin İstanbulu - ziyareti münasebetile Türk matbuatının yü- rüttükleri hararetli mütalâ&alardan ve sütunlarına geçirdikleri samimi yazı- lardan dolayı sevinç duymaktadır. Hükümet taraftarı Proja gazetesi bilhassa diyor ki: *Yunan filosunun yarınki zabitleri yakın şarkta birdenbire husule gelen büyük tarihi tekâmülü ve inkişafı İstanbulda bulundukları sırada iyice anlıyacaklar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluğun ve mesai işti- rakinin yakın şarkta herkes İiçin ne kadar hayırlı neticeler doğuracak yeni bir sulh devresi yarattığını tak- dir edeceklerdir. Aris mektep gemisi ee eee a DN Harp Malülleri ile Şehit yetimlerine dağıtılacak ikramiye paraları hakkında ilân: — M. M. Vekâletinden: |1 — 1485 numaralı kanuna teyfikan Harp malüllerile şehit Letımlcnne verilecek ikramiye parasından şehit yetimlerine ait olan asımının 21 Haziran 933 tarihine tesbit edilen 38997 şehit yetimle- rine de dağıttırılmasına başlanmıştir. 2 — Bundan başka 930, 931, 932 senelerinde ikramiyesini alamıyan 6332 şehit yetimlerine de o senelerde emsaline — verilen nisbette ikramiye verilecektir. 3 — Bu ikramiyelere ait havaleler ziraat Bankası tarafından icap eden 4— mahallere gönderilecektir, 22 Haziran 933 tarihinden sonra ikramiye talebinde bu- lunan şehit yetimlerinin hakları 934 senesinde yapılacak tevziat ta verilecektir. ' 5 — Malüllere ait ikramiye ılı:ı malülleri tesbit edildikten sora araları tefsir kararmna göre Harp ay zarfında verilecek ve keyfiyet ayrıca gazeteler ile ilân olunacaktır. “3130,, *2910,, İstanbul Belediyesi İlânları Kaymakamlığından: Şehzadebaşında Kalenderhane mahallesinde kâin Darülhadis medresesi ankazı yirmi gün müddetle ve kapalı zarf usulile müzayedeye konulmuştur. Şartnamesi her gün görülür. Talip olanların ihale günü olan 3/8/933 perşembe günü saat on dörte kadar teklif mektuplarım encümene vermeleri ilân olunur. —“3247,, bi HDi —