21 Mart 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

21 Mart 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TÇ T 6 Sayfa — .©- — ı Dünya Hüâdiseleri ——— Yeni Dünyada Yeni Yeni İsimler Siyasi hırslar, bu hastalığa tütulanlarda garip tecelliler ç ös- teriyor. — Faşist İtalyada, — komü- nişt Rusyada ve diğer bazı mem- ve Komü- İtalya Ve Kusya'da Garip Adixı leketerde Faşizmin nizmin Üder isimlerini yeni do- ğgan çocuklara takmak, bu nevi- den bir hastalıktır. Meselâ son zamanda, bir İtalyan kadını bir doğumda dört erkek çocuk dün- yaya getirmiş. Bunlara Piyo, Vittöryo, Benito, Romano, İsim- lerini vermiş. Baştan başlıyarak Papa, Kıral, M. Musolini. ve Romaya işaret eden adlar. Ayni hal Rusyada da göze çarpmakla beraber orada, daba garip adla- ra tasadüf ediliyor. Meselâ Len- maren” gibi. Len Leninin,. Mare Marksı, en de Eügelse - işarettir. | Birnevi komprimoe isimler, hap balinde yutulan ilâçlar gibi. lmanyada, komünistler le Musevilere karşı - tatbik Yahudi edilen muamele, tikçe sert Düşmanlığı gi geşiNce bir şekil alıyor. Çünkü Hitler hükümeti, AL- man'yanın büaügünkü dahili xza- ifliğini, fırkalar — arasındaki kavgadan —doğan — karışık — va- ziyetin mesulü olarak bunları biliyor. Onun içindir ki bir taraf- tan komünist fırkasının azaları her vasıta ile kapı dışarı edilir- ken Musevilere de memlekette duramıyacak — vaziyetler — ihdas olunuyor. Son zamanda, Münihte geçen bir hâdise, buna güzel bir misaldir. Münihli Musevi bir tacir, her« hangi bir sobeple zabıta taraf.ın- dan tevkif edilmiş. Bu adamın akrahasından bir avukat varmış. Vekâletini almış, icabeden müda- faayı yapmak ve maznun ile temas etmek için Milis kuman- danıma — müracaat etmiş, Milia kumandanlığında bu avukata mü- kemmel bir dayak atıldıktan son- ra pantolonu diz kapaklarından, elbisesinin kolları da yarısından kesilmiş, ceketi lime lime bir hale konmuş ve bir eşeğe bindirilip sokaklarda gezdirilmiş, boynuna asılan yaftada ise şu cümle oku- nuyormuş: *“Hiç olmazsca bu adam şikâ- yet etmiyecektir. Almıyıdıkl dahili vaziye- tin ne kadar feci bir şekil alınış — olduğunu, Belçikadan gele- rek budutta güm- rük memurları ve adliye tarafından yakalanan bir kaç sandık silâh m: sinden öğrevebilmek mümkündür. Bu silâhlir Almanyanın Erfurt fabrikalarinda Rayhsver askeri kıt'aları için yapılmış 1908 mo- deli tabancalardır. Bu tabancalar, esrarengiz bir surette sandıklara konarak Belçikaya sevkedilmiş ve sanki Belçikadan bir Alman silâh tacirine — gönderiliyorlarınış gibi yola çıkarılmışlardır. Haki- katte silâhlar Belçikada yapılmış değillerdi. Bu hâdiseyi müteakip tahkikat yapildığı zaman görül- müştür ki Belçikadan bu silâhlar namına gönderilen silâh taciri hakikatle mevcut değildir. Bun- dan da — silâhların — komünistlere gönderildiği ve böyle bir kurnazca hattıhareket takip edilmek sure- tile vaziyetin kurtarılmak istendiği Almanyada RBir Silâh Kaçakçılığı yem | | müahakkak! BÖN POSTA TARİHİ MUSAHABE -— Mârt 21 Arap Âleminde Hamit Devrinde Ramazaniye Suriye'de Ve Diş Kirası Fasılları İkinci Abdül- | hamit idaresinin en koyu istibdat günlerini idrak etmiş — İstan- bul matbuatının, “devri dilârayi mesadet pirayı cenabı şehriyarı azami,, diye tav- sife mecbur kal- dıkları devirler- de bütün devlet memurları, ordu ve donanma; *ramazaniye, bay- ramiye, kurbani- ye» namlarile Üç ve “cülüsu meya- meni me'nusü haz- reti mbani,, ile " vilâdeti — pür- mes'adeti cenabı tacidarı ekdesi ruzu firüz, lar şerefinden iki ki cem'an yekün, senede beş maaş almak — “bahtiyarlığına mazhari- yetle begâm ve dilsir. buyuru- lurlardı. O devrin maaş verilmesi Adeta günün en mühim ve en | büyük bir hâdisesi olurdu. Payi- taht — gazeteleri; — “Şerefhalülile umum ricali devlet, memürini hü- kümet ve asakiri şahane kullarını ve cümle tebaai ziri destan ve me- rahim nişanı — zıllullahili va- yedarı fahru mesar eylesin. Cülüsü meymenet me'nusü cenâbı padişahi hürmetine umumi Bbir maaş ihsan ve itası karihai ilham sabihai me- liktariden şeref efzayi sünuh ve sudur buyurulan emrüferman ina- yetbeyanı şehinşakt cümle cemilei | bendeperverilerinden olmakla Ma- liye Nezareti celilesince tedarikâla başlandığı ve tertibatın ikmalinden sonra tevziata mübaşeret edileceği kemali meserret ve memnuniyetle istihbar kılınmıştır.,, Gibi, — zincirleme terkipler, tamtıraklı cümlelerle — süslenen bentler yazarak maaş verileceğini halka müjdelerlerdi. Fakat bu müjdelerden sonra uzun bir süküt devresi başlar, yine gazeteler; “perşembe gününe yetişmediği — takdirde cumartesiye * diye günlerce ke- hanet — savurdutan sonra niha- yet bin bir müşkülâtla verilirdi. Umuml man; ril naaş verilmesi, vak- ll_n İ_ıır_ Maliye Nazrı için çetin bir imti mühim bir dönüm l. .Lhı'n olan para taşradan gehl!e. maaş tevzi edilir, aksi takdirde — valiler, — defterdarlar azlolunur, hatta Maliye Nazırı da yuvarlanırdı. Bazan alınan bü- tün tedbirlere rağmen para nok- san gelir, o zaman Osmanlı Ban- | kası, Reji idaresi gibi müessese- lere el açılarak ağır şartlarla istikraz yapılır ve aylık dağtı- lırdı. Senesini hatırlıyamadığım bir ramazan arifesi idi. “Zatı şaha- hane,, den “ramazaniye,, diye isim verilen maaş için ferman çıkmış ve başta Maliye Nazrı | Mahmut Paşa olduğu halde bü- tün Maliye erkânını korku almıştı. İşin en müşkül tarafı, rama- zan maaşının diğerlerinden farklı oluşunda idi. Çünkü, ramazanın başından sonuna kadar - Yıldız Sarayının — iftar — davetlilerine, “memurini devlet, ricali aske- riye ve cünudü zafer mev'udü padişahi ,, ye yemekten sonra “diş kirası,, namile birer maaş ta iftar bahşişi verilirdi. Devlet hazinesi tamtakır kuruduğu bir telâş ve maaş | | buyuracaklar, selâmı mırada sarayın bu israf'a annesk- nin devamını temin için İse ra- mazan maaşı tahsisatını bir misli arttırmak icap erliyordu. Ramazana Üç gün kalmıştı. Fakat ortada maaş verileceğial işaret eden bir alâmet belirme- mişti. Gazeteler bermutat balon uçuruyorlar, “yevmi pazar mü- nasebetile baunkaların mesdut bulunmasına binaen vilâyatı şahaneden — havaleten — gelen nukudü kestre, mebaliği vefire | alınamadığından mauaşı umu- minin çarşamba günü tevzi kı- lınacağı..,, diye hazırlık neşriyatı yapıyorlardı. Ramazandan bir gün evveldi; sarayda nöbetçi idim; vakit yat- s.ya yaklaşıyordu; İkinci Mabeym ci Hacı Ali Beyin çağırdığını söylediler. Hacı Ali Beyin yanında Ma- liye Nazırı Mahmut Paşa oturu- yordu. Her ikisinin de suratları asıktı; dalgın dalgım düşünüyor- lardı, odaya girdiğimi bile far- ketmemişlerdi. Geldiğimi anlat- mak için: — Beni emretmiİşsiniz? dedim. Hacı Ali Bey beni görünce: — Sen misin evlât? Diye yerinden fırladı. Çabuk Beşik- taştan İstimbota bin, Üsküdara geç, Şirketi Hayriye Müdürü Umumisi Hüseyin Hâki Efendiyi al gell Hünkâr İstiyor.. Şimşek gibi gidip getirmelil.. Meseleyi — deri kavradım: Ramazan maaşı için Şirketi Hay- riye yere vurulacaktı. Yarım saat sonra “rütbei bâlâ ricalinden atufetlâ Hüseyin Hâki Efendi hazretleri, nin ka- pısını çalıyordum. Hüseyin Haki Efendi ile karşılaşınca, adamcağız, “Hayrola?,, Der gibi yüzüme ba- kıyordu. — İradei — şahanoyi — tebliğe memurum! diye söze başladım. Şevketmaap efendimiz bu gece sarayı hümayun tiyatrosunu teşrif şahaneleri var.. Zatıalinizi de istiyorlar. Bu yalamı yolda gelirken dü- şünmüştüm. Çünkü — adamcağız hakikt sebebi anlasa haklı ola- rak kafa tutar, bastalık, falan bahane ederek gelmemiye kak- kardı. O takdirde ise eli boş dönünce bütün gazap yıldırımla- rınn benim başıma patlıyacağı şüpbesizdi. Hüseyin Hâki Efendi bu ya- lana ya iİnandı veyahut elimden kurtulamıyacağını anladı; naçar: — Pekalil Diyerek yanıma katıldı. Hüseyin Hâki Efendi ile doğ- ru ikincl mabeyn- cinin — odasına çıktık. Maliye Na- zırı. Mahmut Pş. bâlâ orada idi. Fakat zavallının rengi uçmuş, haye- canmdan boyalı sakalı bila titrk yordu. Bizi gö- rünce — yerinden gsıçradı; — solgun dudakları cebri bir gülümseme ile — aralıklandı ve yerlere kadar eğilerek Hüseyin Haki — Efendiyi karşıladı. Biraxz #onra — hükârın yanından Hacı Ali Bey de geldi. Ben, korldorda dolaşıyor ve ko- nuşulan sözleri tamamile İşide- biliyordum. İkinci mabeynci, Selâm ve tevcihatı şabane mukaddemesin- den sonra: — Taşradan üç yüz bin lira havale verildi. diye — meseleyi açtı ve şöyle devam etti: — Ancak telgraf hatları bo- zuk olduğundan Bankı Osmantye havale verilemedi. Hulülile mü- gerref olduğumuz ramazanı şerif münasebetile — maaşatın — tehiri merhameti seniyyel mülükâne ile kabili telif olmamakla beraber yarlı ağyara karşı da pek çirkin bir vaziyet basıl olacağından üç, dört gün içinde iade edilmek üzere Şirketi Hayriye veznesinden iki yüz bin lira temin buyrulursa mahzuziyeti vefirei şahaneyi mu- cip olacağı derkârdır. İkinci ma- beynci sözünü bitirirce Mahmut Paşa nefes, nefese ilâve etti: — Telgraf hatlarınn tamirl bir gün meselesidir. yarın, öbür gün havale gelince mubakkak iade ederiz. Himmetiniz bizi bü- yük bir müşkülden kurtaracaktır. Evvelâ hafiften başlıyan bu ricalar, Hâki Efendi İşi ağır aldıkça yalvarma şekline döndü. Fakat Şirketi Hayriye Müdürü bütün bu ricalara hep kaçamaklı cevaplar — veriyor, yarım ağızla olsun vaat tarafına yanaşmıyor, Maliye Nazırı ile ikinci mabeyi- cinin yalvarmalarına karşı: — Efendim, diyordu. Kulu- nuz, idarede faili muhtar vazi- yette değilim; Meclisin kararı olmadan bu gibi işler benim salâhiyetimin baricindedir. Maa- mafih, yarın meclisi toplar, yola erkâna uydurmağa çalışırım. Hüseyin Hâki Efendinin bu kestirme cevabı üzerine mabeynci Hacı Ali Bey Abdülhamidin ya- mnına girdi. On dakika kadar kaldıktan sonra elinde iki küçük kutu ile döndü ve kutuları Hü- seyin Hâki Efendiye uzatarak: — Efendimiz sizi birinci Os- mani nişanı ve refikanız hanıme- fendiye birinci şefkat nişanı hu- mayunu ile taltif eylediler. “Hi- seyin Hâki Efendiyi aözünün eridir; yarın bu İşi bir neticei haseneye bağlıyacağı şüp- hesizdir.,, ferman buyurdular. Dedi. Hüseyin Hâki Efendi çarnaçar yarım vaatle avdete ha- zırlandı. Hacı Ali Bey bana: — Yaver beyl dedi. Efendi hazretlerini müreffeben devletha- nelerine götürmiye memursun, Geldiğimiz - vasıtalarla Üskiü- Haydutluk Çoğalıyor Berut, (Hususi) — Suriye ve Lübnanda — büyük — bir — açlık hüküm #sürmektedir. Açlık mi- teaddit eşkiya çetelerinin teşek- külüne sebep olmuştur. Bu çete- lerden dört kişilik bir grup Nw mannebi köyü civarında dört kişilik bir kafileyi, T kişilik bir grup Suriye yolu Üzerinde mü- teaddit otomabilleri soymuşlardır. Bundan başka 6 kişilik bir çete —Aynülbeyza civarında bir kafileyi, Üç kişilik bir çete 13 yolcuyu soymuşlar, bir çete de Mekser köyüne hücum ve yağma etmişlerdir. Yine 6 kişiden mürekkep bir çete Elbiriç ile Hüseyniye arı- sında 30 kişilik bir kafileyl se- yulmuştur. Berüt ile Şam yolu arasında da bir otomobil soy- muştur. Şaförler Grevi Berut, (Hususi) — Ayın alt- sında başlayan - şoförler — grevi devam etmektedir. Lübnan ve Suriyede bütün otomobiller ga- rajlarda — durmaktadır. — Hariçle münakalât durduğu gibi dahilde de seyrösefer yapılmamaktadır. Berut ahalisi bir gün bir ge- ce ticarethanelerini kapatmak suretile grevcilere müzaheret et mişler ve şoförleri taleplerinde haklı bulduklarını ilân eylemiş- lerdir. Grevciler talepleri kabul edilmeden grevden vazgeçmiye- ceklerini bildirmektedirler. Grev münasebetile hergün komünist beyannameleri intişar etmekte, şoförler ve halk komünistliğe teşvik olunmaktadır.. Bu beyan- nameleri dağıtmaktan suçlu ola- rak 25 grevci tevkif edilmiştir. Sahillerimizde Yahalanan Berutlular Berut, (Hususi) — Türkiye sahillerinden gelmiş 18 Berutlu- nun derdest edildiği bakkında Sön Postada çıkan haber bura- da ehemmiyetle nazarı dikkatı celbetmiş, gazeteler fevkalâde komiserliğin bu hususta izahat vermesi — lâzımgeldiğini yazmış- lardır. Dünya Güzeli Filistinde Berut, (Hususi) — Dünya gü- zeli Keriman Halis H. Flistinl ziyaret edecektir. Berutlular dün- ya güzelinin Berutu da ziyaret et- mesi için muhtelif telgraflar ve davetnameler göndermişlerdir. dara çıktık. Hüseyin Hâki di, yolda: — Alırlar, vermezler. Verdk ğimizi almak için Maliye Nazırı» vın kapısında dilemci gibi döner, dururuz. Diye şikâyet ediyordu. Sabaha ku; döndüğüm za- man Mahmut Paşanın azlini ve yerine "Hazinel Hassa, Nazırı Agop Paşanın “ilâvei memurl- yetle, tayin olunduğunu haber aldım. Zavallı Mahmut Paşaya çok acıdım. Çünkü, Hüseyin Hâ- ki Efendi vaadini tutmuş ve bir gün sonra maaş verilmişti. Hüseyin Hâki — Efendi ile bayramın birinci günü sarayda karşılaştık. Selâm verdim. Fa- kat —Hâki — Efendi — kaşlarını çattı; yüzüme dik dik bak- tıktan sonra sert bir hareketile başını çevirdi ve geçti. Ben bu dürüşt muamelenin manasmi ko- laylıkla kendime izah ettim: Anlaşılan, Hüseyin Hâki Efene di hâlâ telgraf hatlarının tamk rine intizar ediyordu. Nakleden: Ahmat Naim en-

Bu sayıdan diğer sayfalar: