İK SÖON POSTA Tefrika No. 49 İTTİHAT ve TERAKEİ — Her hakkı mahfuzdur. — Nasıl doğda?.. Nasıil Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. Koca Rumeli Elden Gidiyor Da Kimse Aldırmayor.. Ah.. Ah! Üçüncü — kampana da çalmış, trenin hareketine iki dakika kalmıştı. Koşa koşa bir yüzbaşı geldi. Elindeki mendille aloının terlerini sildikten sonra dışarıdan trene bir göz gezdirdi. Trenin bütün mevkileri dolmuştu. Her pencereden birkaç baş uzanıyordu. Bu esnada Talât B. de posta vagonunun penceresine dayanmış, —dışarı bakıyordu. .. Trende yer” bnlamıyacağını aklı kesen yüzbaşının Fena halde canı tıkılmıştı. Olduğu yerde duruyor, son bir Ümit ile vagonlara göz gezdiriyordu. Nazarları, yayaş yavaş posta vagonuna kadar uzandı; Talât Beyin gözlerile karşılaştı. Yüzbaşı, bir an içinde kalbinde doğan bir his ve ümit ile posta vagonuna doğru bir ikl adım attı. Niyazkâr bir sesle: — Bey birader.. Trende yer yok.. Acele Manastıra gitmek mecburiyetindeyim. Bir iki istas- yon sonra yer açılmak - ihlimali var. Beni muyvakkaten yanınıza misafir alabilir misiniz? Diye yalvardı. Posta vagonuna memurlardan başkasının binmesi, yasaktı. Fa- kat buna rağmeu Talât Bey derhal — vagonun — kapısını — açtı. * Yüzbaşıyı içeri aldı. Bu anda da tren kalktı.. İki genç karşı kar- gıya oturdular. Tren Selânik ova- sının derinliklerine doğru süzü- Kürken, *bunlar da — konuşmıya başladılar. Söz, tabidir ki şikâyetle — açılınıştı. — Yüzbaşı, kumpanyanın — inlizamsızlığından, hükümetin 'bu gibi işlere kar- gı daima gösterdiği kayıtsızlıktan bahsediyordu. Talât Bey, sabredemedi. Mu- kabele ettti: — Rica ederim, yüzbaşı Bey.. Hükümet hangi işle alâkadar?.. Koca Rumeli elden gidiyorda, kimse aldıramıyor... Ah.. Ah.. O (Kayserili) yok mu?.. Bütün kababat ondadır. Onun vücudu | kalkmadıkça, bu hükümetten bize hayır yelmez. Dedi.. Yüzbaşı, merakla scrdu:| — Kayserili mi dediniz... Kim bu adım... —Kim olacak, — Ay, Sultan Hamit, (Kay- serili) midir? — Değilmiya.. Cismen değil- | se de, ruhan Kayseriliden Kay- serlidir. , Bu sözleri söylemek, o devre göre (emsalsiz bir — cesaret)ti.. Yüzbaşı, bu sözleri söyleyen ada- min yüzüne baktı. Onun siyah we sabit bakışlı gözlerinde hu- dütsüz. bir. cür'etin pervaszlığı “ rardı. İ — İsminiz nedir efendim?. — Posta memuru Talât... Ya sizinki?.. —Selânik asker! rüştiyesi fran- sızca muallimi(Naki) ... Birkaç da- kika, süküt ile yeçti.. İkisi de vagonun penceresinden bak yor- lardı. Ağaçlar, telgraf direkleri, arada sırada bekçi kulübeleri, süratle geçiyor, tren mütemadi- yen düdük çalarak ileriliyordu. Naki Bey yavaş yavaş - başımı çevirdi. Tekrar bizibirlerine ba- kışlılar: u * Sultan Hamit. | — Galiba.. Siz de, bizim gibi dertlisiniz?.. Bu sual, Talât Beyl coştur- mıya kâfi geldi.. O; söyledi, söyledi. Kalbindeki hicranın bü- tün zehirlerini dökünciye kadar samimt bir veda ile ayrıldılar. Ve birkaç gün sonra, Selânikte buluşmayı kararlaştırdılar. * Talât Beyle Naki Bey, artık dost olmuşlardı... Talât Bey, Se- lânikte kaldığı. günler pek çok zamanını Naki Beyin yanında geçiriyor. Bu vesile ile onun di- ğger arkadaşlarile de tanışıyordu. Bu gençler, bazan evlerde, bazan da kule kahvelerinde top- lanıyorlar, Arasıra şundan bun- dan; fakat daha çok, (vatan) dan bahsediyorlardı... Talât Bey, Av« rupada (jön Türk) ler tarafından çıkarılan gazeteleri kolaylıkla eline geçiriyor ve arkadaşlarına geti- riyordu. Tenha köşelere çekilerek bu gazeteleri okuyan genç zabit- ler, kalplerinde hergün yeni bir heyecan düyuyor, vatanın sürük- lenmekte olduğu uçurumu daha vuzuh ile görüyorlardı. Bu hal, böylece bir müddet devam etti.. Nihayet ( 318 senci aş ustosunda | bir cuma günü Se- lânikte ( Çavuşmanastırı ) denilen seyir yerinde şu arkadaşlar, bir- leşmişlerdi. 1 — Posta Seyyar memuru, Talât B. 2 — Selânik Rüştiyesi Fram sızca Muallimi,Yüzbaşı Naki B. 3 — Selânik Redif Fırkasına mülhak Yüzbaşı Nuri B. 4 — Redif Livasına Mülhak Mülâzimevvel Kemal B. 5 — Selânik Redif Taburu Birinci Bölük Yüzbaşısı Asım B. 6 — Selânik Mülkiye Mektebi Muallimlerinden Bayram Fehmi B. 7 — Selânik (Darülmuallimin) Müdürü İsmail Mahir Efendi. Çınarların serin gölgeleri altına hasırlar yayılmıştı. Bu yedi arka- daştan bazısı, hasırlara uzanmış, bazısı da alçak sandalyelere otur- muşlardı. İçlerinde, rakı içenler de vardı. Dereden tepeden ko- nuşurken, Talât B. durdu. Beş, on dakika, düşünür gibi oldu va sonra şu teklifte bulundu: — Arkadaşlar.. Ne zamandan beri, bir şey düşünüyorum. Bunu da bugün size söylemek istiyorum. Parise bir mektup yazsak oradaki İttihat ve Terakki cemiyetine biz de dahil olsak nasıl olur?.. İsmail Mabir Efendi, hafifçe sakalını kaşıdı. Elile, başmdaki sarığı yokladı £ — Fena olmaz.. — Fena olmaz değil.. Hatta, çok iyi olur. Burada, böyle on- ların gazetelerini okuyup içimizi çekmekle vakit geçireceğimize... ( Arkası var ) Suriye'dğ Gün Gaçtikçe Açların Sayısı Artıyor ( Baştarafı | inci sayfada » yük bir nümayiş tertip ettiler, resmi makamlara baş vurdular, aç kaldıklarını, ekmek istedikle- rini bildirdiler. Hükümet bu nü- mayişi zabıta kuvvetile dağıttı. Berut muhitinde böyle bir açlk nüma nin vukuu, Suriye'da aç | ve sefil insanların çokluğunu is- bat edecek mahiyettedir. Diğer bir misal: Bayram mü- nasebelile elli kadar amele bu- radaki işlerini bırakıp kamyon- 1 Suriye'deki ai'elerinin söyledi. Nihayet, (Manastır) a gelmiş lerdi. Kırk yıllık iki ahbap gibi | | larla şima | | Bu akşam saat k'—':âl Belediyesi | gisoda — ŞehirTiyafrosu O SaRI ÇŞ ZEYBEK Opereti UMUMA GAVR.LIDİS E, SADETTİN Yarın gece T. A I. OPERA Gnemasnlda OTHELLO Bu akşam Dünva siklet Yalnız 2 gün Halk ; ecesi HAVA KART/LLARI - VORTLAKLAR muvazene şamriyonu K. ZUPEL FERAH sinemada Alelâmum mevkiler 30, localar 100 kuruştur. Ayrıca muntahap filimler. yanlarına bareket — etinişlerdir. Kamyonlar yarı yolda eşkiya taarruzuna —uğramış, — haydutlar elli ame'lenin teker teker üzerle- rini aramışlar, Fakat ele geçen paranın azlığı karşısında hayrete düşmüşlerdir. Çünkü bayram ta- tilini memleket'erinde geçirmek istiyen bu elli amelenin üzerinde ancak altmış lira bulunmuştur. Hâdisenin asıl feci tarahı şudur ki bu haydut kafilesini teşkil edenlerin hepsi kıtlık çeken köy- lülerden ibarettir. Pek yakında —— Asri sinemada leyoğ'un'da birire' defa olarak Lü-fl! yuk beyaelmilel varyete eğlenceleri: Wortle,'lar- - Uçan Tespez - Hokkibaz ROLF HANSEN * Top Kaptten ZOREL vemiredir. ym zamandat DON JOSE MOJİKA tarafından temsil edilmiş SON AŞKIM Yarın akşa— e B n eee | Miatlerinde eczacıların Knunusaâni 30 Dünkü F _ut_bol_MElan İstanbı;l—s—por Fenerbah- çeye 0-6 Yenildi Dün şebrimiz- de iki taraflı fut- bol maçları yapı- dı, Taksim stad- yomunda, Anka- radan şehrimize geleon Çankaya takımı ile Rum- ların Pera takımı karşılaştı. — Kas dıköyünde de İs- tanbalsporun üç takımiyle Fener- bahçenin üç tak- mi arasında Üç müsabaka seyre- dildi, Taksimdeki ma- çin neticesi şu- dur: Çankaya O, Pera 4 İstanbulspor-Fenerbahçe birinci takımlar maçından bir enstanlane çıktığı vakit seyirciler zevksiz Bundan sonra iki klübün B bir müsabaka seyretmek mahkü- | takımları karşılaştı. Fenerbahçeli miyetine kurban olduklarını an> | çençler daha oyunun başlangıcında lamakta gecikmediler. Taksim sohası artık stadyomluk- tan çıkmıştır. Orada bir hafta evvel çamur artıklarını bıılıı’ı.lş—ırl-uuıdlr İşte dünkü maç böyle bir sahada başladı ve bitti. Çankayalı genç- ler sabhanın pisliğine — rağmen enerjik bir oyun oynadılar. Fakat sahaya karşı acemi oluşları ken- dilerine muvaffakiyetli bir netice temin edemedi. Böylece maç 4-0, Peranın galibiyetile - veticelendi. | Kadıköyüne gelince; Kadıköy, stadında dün evvelâ İstanbulspor, ve Fenerbahçe Üüçüncü takımları karşılaştı, küçük oyuncular hayli zevkli bir oyun gösterdiler. Neti-| cede Fener küçükleri 2-0 galip geldiler. hâkimiyeti ele alarak İstanbulspor kalesini sıkıştırdılar ve neticede 4-0 gibi yüksek bir Farkla galip geldiler. Bundan sora birinci takımlar karşılaştı. Herkes İstanbulsporun genç oyuncularının Fenerbahçe karşısmda bariz bir mukavemet göstereceğini zannediyordu. Far kat böyle olmadı ve Fenerbahçe Ümit — edilmi; bir hâkimiyet gösterdi. Oyunun daha başlangıç dakikalarından ilibaren başlıyan bu hâkim vaziyet, Istanbulsporun fena bir mağlübiyete uğraması gibi mühim bir tesir gösterdi. Fenerbahçenin dünkü maçta ak aldığı netice 6-0 gibi ehemmiyetli bir farkla galibiyettir. Mazhar Osman B. Ecza- cıları Müdafaa Ediyor (Boştarafı 1 inol sayfala ) şu son dört sene içerisinde uzun uzadıya tetkik etmiş ve bütüa meslektaşları bu direktif dahilin- de harekete davet etmiştir. Bina- enaleyh bu yoldan ayrılan bir meslektaşımız — olacağını tahmin etmiyorum. Hele lüzüum olmadığı balde lüks ilâç yazan hekim hemen, hemen kalmamış gibidir. İlâçların pahalılığı cihetine gelince; bunu başka sebeplerde aramak lâzım- gelir. Bu bususta bir tetkikim oktur. n Doktor Mazhar Osman B. ise şu fikirdedir: “— Doktorlar — hançi - ilâ; pabalı, hangisi değildir, bunu bilmezler. Hangisine itimadı faz4 la ve hban,isi zihnine — gelirse onu yazar. İlâçların hemen bepsi bizim degil, Avrupanındır. ilâç vicdanına itimat etmek lâzımdır. — Çünkü ilâçların fiyatı fabrikaya göre değişir. Ayni reçete iki eczanede —— GUSTAV FROEHLİCH - LİANE HAİD Bu sevimli ve büyük iki artisti Kim Olduğunu Bilmek İstemiyorum Artistik Rejisör: Geza von Belvary - Musiki: Robert StoİZ: Mükemmel operetinde Pek yakında ayni fiyatla yapılmazsa hemen ihtikâra bükmetmemeli, ilâçların yapıldığı fabrikaların başka, baş- ka oluşu düşünülmelidir. Eczacların pek çoğunun — ka- zancı en adibir mahalle bakkalının kazancına — nisbetle pek azdır. Birahanelere, lokantalara, eğlen- celere, - çörük kumaşlara avuç dolusu para verilirken bir fen adamının üç, beş kuruş kazanma- sın: çok görmek doğru değildir. Bence ilâçlar pahalı değildir ve eczacılar ihtikâr yapmamaktadır.., Diğer taraftan ismini bildirmi- yen bir doktor, büsbütün ayrı bir iddia ortaya atmaktadır. Bu zat diyor ki: | “— Ben ecac ların fazla para aldıklar na kanaat getirdim. Çüm kü ıçinde bir gram asit salisilik bulunan bir gargara reçetesini eczacılar elli kuruşa yapıyor. Halbuki bunun eczaneye maliyet fiâtı, şişesile beraber beş kuruş- tan fazla değildir. Buna pahalılık denmez de ne denir?,, sinemasında göreceksiniz.