Moda Hasan B. Afa- cana sordu. — Söyle baka yam, en — müthiş tahrip aleti nedir Afacan?. Afacan verd't cevap — Moda baba., Hasan Bey, Afacanı kolundan tutmuş, köprüden geçiyordu. Bu #rada, kulağına bir ses çarptı: — İktisadi azizim, iktısat buhran geçiyorl.. Dalga Gaçmak Hasan Bey durdu ve konu- şanlara baktı. Bunlar, köprünün parmaklıklarına dayanarak aşağı bakıyorlardı. Hasan Bey merak etti, laştı, o da başladı: — Yahu, hani iktısadi bubhran!. İki adam, Hasan Beyin bu yak- denize | elimden tuttu, yavaş l Her Ha/ta Afauzndan İirr Hıkaqc I I ALİKLARİN PRENSE (Geçen haftaki nushadan mabat) Yolunuzu — gösterecektir efendim, dedi.. Küçük balık beni | divenleri çıktık. Dehlizin sonunda buhran geçiyor | bakmıya | safdilliğine karşı gülmiye başla- | dılar. gekti: Afacan babasının kolundan | — Yürü babo, dedi. İktisadi | buhranın yerine sen dalga geçi- | yorsun?.. Tenkit Hasan Beyle bir edebiyat ho- cası konuşuyorlardı. Afacan gazetelerden birini aça- rak, bir tenkide göz gezdirdi.. — Bakın, - dedi, Bey, .. Beyin kitabı için ne demiş? — Ne demiş!.. — Her insan hatalı olabilir, benim de hatam belki de vardır. oturmuş, | den Fakat bütün bunları hoş görme lisin?., — Acayip.. Acayip ya.. rire böyle şeylerde mı?. Bu sırada Afacan eğdiği başını kaldırdı: Münekkit, muhar- de yalvarır yanılarına ev kadar bü ve yuvarlak bir şeytan minaresinin önünde koca- man bir yenkeç oturmuş, kıskaçlı | ellerini havaya - kaldırmıştı.. tarafta da iri birer Morina balığı ellerinde mızraklarla nöbet bek- liyorlardı.. W ! yavaş mer- ı | | | | İki | | Işte bu muhteşem tahtın önün- de sarı - saçlı, 13-14 yaşlarında | bir kız oturuyordu. Başında altın | ve elmastan bir taç vardı.. Bana | yol gösteren balık tok sesile bağırd : — Türklerin Afacanı., Prenses Hazretlerini selâmlarl. Prenses — hafifçe — oynaşarak ayağa kalklı elini uzattı, ben de | Gözü Kararan ? Afacan sile bir yere deli vetliydi.. — Akşaml | Östü hazırlandılar B ve yola çıktılar... Ş Büyük cadde- sonra — sapal bir. sokağa sap- B mışlardı. — Afaca zifiri — karanlıkt babasına sordu — Baba bu ne B karanlık böyle? İ Hasan Bey, önündeki suya tan ayağını kal, | yarak cevap ver | düum, — Siz öonu anlamadınız baba,, | Malümya köprüyü geçene kadar. ——— — — lslandın. mı. baba 7.. — Görmiüyor — musun 7. — Yok, hayır. İ Bu yüğmuür ahmak u6siatan — Aldırına 0;- belediyenin B gözü kararmıştır. | çektirmek Afacan'ın yeni bir. kardeşi doğ- muştu.. Komşular. dan biri sordu! — Kardeşinin adı ne?.. j Afacan titizlen- di: Ben ne bi- | leyim?. Büyüdüğü zaman İsmini söy- | ler?. kemali hürmetle eğildim.. Pren- | ves, İnce ve cici sesile: — Hoş geldin, Türklerin Afa: | canı! dedi.. Sizi selâmlarım.. | Ve soora ayağa kalkarak beni W elimden — tuttu, meğebaşladi. İri balıklar, başlarındaki kt- lâblarla — önümüzde — eğiliyorlar, | ( FOYT OĞRAFÇIDA ) Afacan annesile fotoğrafçıya gittiler.. Hanımteyze iki Ffotoğraf | istiyordu. — Fotoğrafçı | onu koltuğa oturttu, yanına da Afa- can: yerleştirdi, poz aldı, ve mü- | dahale etti: — Biraz tebesessüm edermi- 1 siniz hanımteyze?.. Hanımteyze birdenbire sinirlendi: | —A, ço tugu şamartmak ni ısh)ors oğlum.? sarayını gezdir- kadınlan göğüslerindeki yıldız incileri, pırlantalariyle süzüliyor- lardı.. Prenses bunlardan birine ser lendi: — Afacan Hazretlerine madalyon getiriniz, dedi.. İncili bir madalyon getirdiler, göğsüme taktılar.. Prenses elimi sıkarak güldü: — Güle güle kidiniz Türkle- rin Afacanı! Sizi yine beklerim dedi.. Beni tekrar bir morina balığı- bindirdiler ve yavaş yavaş ilerlemeğe başladık.. Tam indiğim yere geldiğim zeman ortalık ka- rıştı ve ben morinanın sırtından yere düştüm.. bir na ıGelccck Ha!la Denizdeki Harj) Kitap ve Mektep Evde kitaplarının paha- hliğı konuşuluyore du.. Hasan Beyde pahalılığın — aley- — Bu ne belâ. dır efendim? Dört sayfalık bir kitap yüz mu?.. kuruşa — olur da söze karıştı: — Hakkın var baba, dedi.. Ben olsam, hem kitap almam, bem de Afacanı mektebe göndermezdim. Macın — Burada ııgıım meşe odunu var cınqöıl yeğmuru da... i mektep | ğoğuk Kıştı. O akşam yemekten son- | ra eve birmisafir gelmişti. Hasan | Bey misafiri içeri götürdükten sonra, dışarıda karısına halifçe şikâyet etti: — Çok hoşlanmam.. Hasan Bey tekrar misafirin yanına döndüğü zaman Afacan dı içeri girdi vo köşeye oturdu... Bu sırada gecen uzun bir sü- kütu bastırmak için Hasan Bey lâf olsun diye: — Oda soğudu! dedi... Afacan oturduğu — köşeden söze karıştı. — Efendi amcam gelmeseydi oda sıcak kalırdı babal... ÜÖküz Suresi Hasan Bey bir meclise Afa» canla beraber gitmişti. Bu sırada Abdullah Cevdet merhum mevzuu bahs ediliyordu. Hasan Bey soğuk — adam, hiç | anlattı: — Merhum eskidenberi softa düşmanı tanınmıştır. Bir gün sof- talardan birkaçile konuşurken, ağzından “öküz suresi, terkibi çıkmış, softalar derhal kızmışlar, “Sen Kur'anı azimüşşanı telvis ediyorsun! Diye bağırmıya baş- | lamışlar.,, Afacan bu sıra- | Üstat derhal onlara dönmüş: — Canım efendi hazretleri, bağırmayın. Ben surenin türkçe« sini söyledim. Siz o sureye, Bas kara, suüresi dersiniz, ben de öküz!.. Bu sırada Afacan söze karıştı: — Öküzlüğü başkasına verire ler mi onlar?. Ve PARAS]ZLIK Ortalık .M yamandır, Aman dikkat tetik ol, Suyun Üstü samandır, Aman basma tetik ol.. * Babam her * Ahi ,, çekişte, Odada tozlar kalkar, Eli vardığı işte, Bozulur, yürek çalkar ! * Bu dünya yuvarlaktır, Anladık evet amma, Paranın gözü aktır, Gönül yakar, ağlama l * Para para ah paral.. Sen beyaz, içim kara, Bütün dünya önünde, Olur sana maskaral.. AFACAN TATİL HATIRI İÇİN Birisi Afacana sordu: ö "Sön Döyüyünce nö olucak- sın- Afacan. * — Meb'u. — Neden.. — Tatili çok yar de oudan?: — Bak, halam beana bir davul — Ece, baban iş görürken darılmıyor mu 7.. — Neden darılacak.. Ben davulu o uyuduğu zaman çaliyorum: