İlNİPAZAR OLA Gözlüğü gözüme takınca geldim; Dünyaya ben diyar diyar bakayım.. Keyfimden çubuğu yakınca geldim, Şöylece etrafin me var bakayım?.. SAN BEY (l BAKMAM Bir güzel bulursam dünya viz — gelir, Gözleri yeşile karaya bakmam!.. Bu bunak göynüme o an hız gelir, Zayıfmış, şişmanmış. Daraya bakmaml.. Bir yanda coşmuşlar Yo-Yo derdile, eynıyor yedisi, yetmişi bile, Yine dipsiz ambar, yine boş kile.. Bu işten acap kim anlar bakayım?.. Peşinde koşamam, bırakmaz yaşım; Gözlerim kamaşır, döner hem başım; Meydana çıksin da gelsin onbaşım, Arayıp şuraya buraya bakmaml. Bir yanda bir âlem modaya tutkun, Hiç bir &öz kâretmez tutulur nutkun.. Ne cevap verirler hele bir dokun; Anlamaz bu kafa çok dar, bakayım. Ben avcı değilim, gitmem peşinden, Razıyım düşerse bir düşeşinden; Bu ara isterim bem beleşinden, Gözüm yok vallahi paraya bakımaml. Erkekler arslandı, söküldü dişiş Oynatır. elinde bak - şimdi dişi, Acayip Çin işi hem Japon İşi; Ne zaman değişir bunlar bakayım?.. Dediler, bu işler «ana has değil.. İnsanım ne olsa hiç kalas değil; Aynaroz sakini bir papase değil, Gönül bu gençleşir, Sıraya bakmami. — Hasas Bay, Yo-Yo-Ya Niçin b. kadar merak sarıyorlar, PAZAR OLA bir tüMlÜ anlıyamadım gitti.. — Basit bir şey azizim, bu zamanda herkesin işi gibi o da pamuk ipilğine bağlı da; onun için.. —— —- —e — HASAN BEY Bu öyle bir bilmece ki halle- denler — arasında kur'a çekilip birinciye yüz lira ikinciye elli lira otazuncuya kadar birer kitap, onuncudan ellinciye kadar da birer kartpostal.. Verilecek deye- ceğimi mi zannettiniz? hayır ve- rilmiyecek. Kazanacağınız mükâ- fat kartpostaldan da yüz liradan da kat kat daha büyüktür.. — Yüz değil de hra mı?. — Hayır. lira bin Bir lüks otomobil mi?.. Hayır!.. Bir Avrupa seyabatı mı? Hayır!.. Lüks otomobilden de, Avrupa #eyahatindeon de apartımandan da hepsinden büyük. — Peki büyük mükâfat ne?.. İşte o mükâfatı bilmeceyi halledince öğreneceksiniz... Sekiz harfli bir kelime bulun ki: Bu. kelimenin birinci ikinci Ve Üçüncü harfleri içine su ko- Bulan bir kabın —adı. olsun da birinci ikinci üçüncü ve dördün- Cü harfleri — sıkıntılı bir merakı ifada etsin. Dördüncü ve beşinci harf, haya manasına gelsin üçün- Ü dördüncü beşinci ve sekizinci harf para ile yapılacak işin adı Olsun.. Bildiniz mi, bilemediniz mi?.. apmayın canım.. Birax daha hat vereyim.. — Yenir mi yenmez mi?.. Sualine — Yenmez?.. — Canlı mi cansız m?.. Sualine de — Cansız! Desem yine bulamıyacak mı- Ho, Bir parça bir parça daha Üşünün yine mi — bulamadınız.. *n ne olduğunu söylemem.. SA Yakında — haftası , Tamarn ne - olduğu Sikar., — Fakat geliyor.. meydana bilmeceyi yalnız bilmek değil.. Bütün mı:ııîle de AVrayabilmek — icap eder. Bu k le oldu mu?, En büyük mü- at kazanmış olursunuz. Masan Bey Üçüncüye bir dolma kalem | Bin Bir İsim Hasan B. anlattı: — Arapçada devenin binbir tane adı olduğu gibi bundan sonra da Türkçede pazanın binbir | tane adı olacaktır.. Dinliyenler hep bir ağızdan sorduk: — Buna sebep ne?.. Hasan B. cebinden bir gazete çıkararak okudu: | — Museviler badema Türkçe konuşmıya karar verdiler.. 50 Kuruşa Hasan beyin karşısına bir di- lenci çıktı. Hasan bey açım bir öğle ye- meği yimem için bana elli kuruş verir misin ?.. —NAasil bir yemek yiyeceksin?.. — İyica karmımı doyuracağım. —AL elli kuruşu fakat yemek yiyeceğin lokantanın adresini de ver de ben de elli kuruşa karnımı doyurabileyim. Tayyare — Hasan Bey, sen söyle ba- kalım, vesaiti nakliyeden en emini hanğisidir?. — Tayyarel. — Amına yoptın Hasan Beyl. Tayyare emin bir vamtai nakliye olabilir. mi?. — Olurya, niye olmasın.. hiç kimseye çarpıp öldürdüğüuü duy- dunmu?, | mı? Karım — YALANCI. Birisi tramvayda yanındakine yüksek sesle anlatıyordu: — Karım benden bir saat evvel sokağa çıkmıştı.. Hasan B. kolumu dürttü.. — Ne var?, Dedim.. Konuşanı göstererek: — Şu adama bak dedi.. Müt- | hiş bir yalancı!.. — Nasıl keşfettin Hasan Bey? — Konuşuşundan, — duymadın benden yarım saat evvel sokağa çıkmıştı, diyor.. Hiç kadın kısmının tuvaleti bitip te erkekten daha evvel sokağa çıktığı vaki midir? — Sersemin biri yazı kale- mimi yine bir tarafa koymuş, arıyor, arıyor hulamıyorum. ea “EER Sinek Peyami Safa Beyle, felek Bur- hanettin Beyin aralarındaki mü- | nakaşa gittikçe alevleniyor.. Peyami B. bir yazısında Feleği sineğe benzetiyor ve diyor ki: * Benim yüz seksşen cilt eserim durürken bu sinek ne diye onları bırakıyor da, benim bir fıkrama musallat oluyor.,, Bu yazıyı Hasan Beye okudum.. Gel, dedi, seninle bir hesap yapalım. Bir sinek kaç gram gelir. — Ne gelecek bir gram.. — Felek kaç kilo ağırlığın- dadır?. — Aşağı yukarı seksen vardır. —Demek ki Feleyi birer sinek kadar küçük parçalara ayırsak meydana seksen bin tane sinek çıkacak. Bu sinekler Peyami Beyin 180 cilt eserine ve yazdığı bütün fıkralara musallat olduktan sonra yazacağı yazılar için de binlercesi artar. —a <— ——— Korkuiuk Hasan Bey bir bostanın önün- den geçiyordu. Bahçıvana: Başın- da yırtık bir kasket, arkasına alacalı bulacalı bir caket, kolla- rını iki yana açmış duran, kor- kuluğu göstererek şordu.. — Bahçıvan bostana bu kor- kuluğu niçin dikiyorsun?.. — Kargalar ektiğim tohumları yemesinler, diye Hasan Bey!.. — Demek ki kargaları himaye ediyorsun? — Anlamadım Hasan Beyl.. — Kargalar tohum yiyip ka- maları ağrımasın diye korkuluk dikiyorsun yal... Olur Ya! Bir muharrirden bahsediliyor- du.. — Hasan Bey, dedim onun yazdığı bütün yazıları başka biri- sinin daba evvel yazdığını hatırlı- yorum. Hasan Bey güldü: — Olabilir zavallı birkaç ra- mandır kendine malık değil. Hasan Bey lokantaların birin- de yemek yedi.. Garson hesap pusulasını getirdi. Yekün Hasan Beye mutedil göründü. Garsona: — İşte, dedi, pek tuzlu ol- mıyan bir hesapl. Garson kâğıdı Hasan Beyin elinden aldı.. — Bir yanlışlık olacak Hasan Beyl. Kitapçı Camekânında — yirmi — sekiz renkli kaplar içine saklanmış seksen çeşit kitap bulunan bir kitapçı dükkânına girdim. Kitapçı mangalın başına oturmuş, bir elini mangalda ısıtıyor, bir elile de yo- yo oynuyordu. — Pazarola kitapçıbaşı.. Dedim. — Eyvallah Hasan Bey. İltifatile beni karşıladı. Yer gösterdi, oturdum.. Aramızda şu muhavere geçti: — Ne var ne yok kitapçıbaşı, işler ne âlemde? — Hiç sorma Hasan Bey, kitaplar satılmıyor. — Peki amma siz de biraz ucuz verin de - satılaın. — Nasıl olur Hasan Bey, biz bu kitapları ne güçlükle bastı- rıiyorür. Camekândan bir kitap çıkardı: — Bak şunun kabı beş renk- lidir. Kabın klişesi için yalnız seksen lira.. Tab'ı için de kırk lira masraf yaptım. Kitabı elime aldım. Hakikaten güzel bir kaptı. Fakat bizim kitapçılar da yalmz kaba ehem- miyet veriyorlar. Sanki kitabın okunacak yeri kabı imiş gibi.. Fiatine baktım, elli iki buçuk kuruş.. Aklıma bir hikâye geldi: “Meşhur - bir istatistikçi ölürken talmizim yazına — çağırmış, ve ona mesleğinin sırrını öğretmiş.. — Her şeyi saymaya imkân yoktur.. Demiş, istatistiğe ait bir rakkam sorulduğu zaman akla yakın bir şey uydurursun. Fakat 1000 gibi 1500 gibi toparlak bir rakkam — olmasın — imeselâ bin beşyüz yerine bin dört yüz dok- san sekiz buçuk gibi bir rakkam söylesen bunu duyan da ne ka- dar dikkatle saymış — gibi bir his uyamnır, ve sana itimat eder- ler.. Her halde kitapçılarda da bu istatistikçinin düşüncesine uyup fiyatlarının dakik bir hesaba is- tinat ettiğini anlatmak ister gibi böyle akıllı fiatlar koyuyarlar.. — Pazar ola kitapçıbaşıl.. Pazar Ole