TTTT Dünya Hâdiseleri Dünyada 6 Milyon Esir Var Londradan bildiriliyor: Dün- yanın esaretle mücadeleye başla- dığı günün Üüzerinden tamam 99 sene geçmiş bulunuyor. Bu mü- cadeleyi açanlrın başında Vilber- for isminde bir | vardı. O gün, bugün, tam bir asır geçmiş olmasına rağmen, insaniyet bu belâdan — hâlâ kurtulamamıştır. Çünkü bugün, Cemiyeti Akva- mın istatistiklerile sabittirki, dün- yada tam altı milyon esir ve köle mevcuttur. İngiliz kiliseleri, insam insanlıktan aşağı bir dere- coy düşüren ve bir nevi hayvan menzelesine indiren bu — ticaretle daha ciddi mücadele edilmesi için yakımnda —bütün insaniyete hitaben beyannameler neşrede- ceklerdir. İstridye Muhabbetine Dair Şu — Amerikalılar — hakikaten akla durgunluk — veren — işler ya- parlar. Bakınız Vera Köring isim- li dilberin aklına ne gelmiş, bu hammefendi, istridyeleri çok se- ver, Bunları meze olarak - atıştır- maya - bayılır. Fakat ayrıca, bu hayvana karşı büyük bir de kal- bi zâfı vardır. İstiyor ki istrid- ye yiyenler, bu hayvancıklara izi- yet — etmesinler. — Canlı, — canlı ateşe göstermesinler. Bıçaklarının gcunu iki kabuğun arasına soka- rak onlara ıstırap vermesinler. Ameliyat yapılan hastalar gibi, evvelâ — hassasiyetleri giderilsin, sonra yenilsinler. Vera Köring fatridyelerin — hassasiyetlerini gi- dermek için şu usulü tavsiye | ediyor: Bir parça asitborik, bir parça- | da asit lâkik. | Maamafih asıl kalbi dileği bu hayvancıkların — büsbütün rabat bırakılmaları, el sürülmemesidir. Fakat unutuyor. ki boynunu süs- liyen inciler için çok sevdiği is- tridyeler, er geç yine onun keyfi | Bğrundu. kurbat - jideceklerdiz. 1000 Metre Deniz Dibinde Londradan yazılıyor. Profesör Vilyam Bib, şimdiye kadar hiç- bir kimseye nasip olmıyan bir muvaffakıyet elde etmiş, deniz altında 1000 metre derinliğe in- miye muvaffak olmuştur. Profesör Bib bu muvaflukıyeti, hususi sürette inşa ettiği bir aletle iemin etmiştir. Bu alete, profesör Pikarın havalara çıkmak için kullandığı aletin aksi olarak Batisfer ismini vermiştir. Hitlerj Yine Hasta İmiş! Berlinden yazılıyor. Müli Sos- yalist Fırkası Lideri Hitlerin ciddi bir sinir hastalığına — tutulduğuna dair ortaya çıkan şayialarda kuv- vetle israr ediliyor. Bu iddialara göre Hitler, mütemadi surette doöktor nezareti altında bulun- | maktadır. Onun, bu hastalığının | en büyük delili, son manda | irat ettiği nutuklardan “birinde Reisicümhur Mareşal Hindenbur- gün yakın bir. ölümüne işarette bulunmasıdar. Hitlerin hastalığı- nin bir sebebi de, barı fikirlerinin arkadaşlarınca kabul edilmek is- | tenmemesidir. Çünkü Hitler, son wâziyetinden sonra, milli sosyalist fırkası basımlarının her vasitaya müracaat ederek ortadan kaldır- mak fikrini müdafaa etmiştir. Fa- kat firkanın umuümi temayülü, kanuni yollardan ayrılmak olma- dığı için, bu mukavemet te Hit- Terin sıhhati üzerinde derin bir tesir yapmıştır. Sen Posta: Bu haber ve malümat, bit- tabi, büyük bir Ihtiyat kaydile telâkki edil- mek İkzımdır. | | | | yirmi bir yıl, RI_Hİ MUSAHABE - (SON POSTA Bahçıvanlıktan Yetişen Üfürükçü Softa Ortalığı Kasıp Kavuruyordu Bu Adam İstanbuldaki Maymunları Bile Haraca Kesmişti 1574-den (1595)e kadar geçen Osmanlı tarihinin facialar ve garibelerle dolu bir devresidir. Bu uzun yılların he- men ber gününde acıklı bir hâ- diseye veya gülünç bir vakıaya tesadüf olunur. Lir taraftan ka- dınlar, diğer turaftan hocalar 'za- yif iradeli — Padişahı, Üçünçü Sultan Muradı pençelerine almış- | lar oyuncak haline getirmişlerdi. O sabahtan akşama kadar he- caları ve akşamadan sabaha kadarda kadmları dinlerdi. İki yularla idare olunan bir biçare vaziyetinde idi. Ve kafasını sik- kipte bür kalmayı bir dakika olsun düşünmiyordu. Fakat halk, için için ıstırap ve hayret taşıyordu. Kadın nü- fuzu devlet haysiyetini baltalı- yordu. Hocaların her işe burun sokmaları milli vakarı incitiyordu. Ordunun, umumi kırgınlığa ter- | cüman olarak, — yaptığı birkaç hamle, saray kadınlarile hocaları korkutmuş olmakla beraber sin- dirememişti. Onlar yine sazlarını çalıyorlardı, — parsalarım — topli- yorlardı. Bu nağmeler arasında neler yoktu! Rüşvet, sarhoşluk, sefahat siyasi amiller ve iskandallar, peş- gibi gelişi revsiz. zurna ahengi , güzel kulakları tırmalıyordu. Bu- nunla beraber — kadınların ve hocaların gülünç olsun, — acıklı olsun, hâdise yaratmakta mahir olduklarına ve ortaya koydukları | eserlerin orijinal şeyler bulundu- | ğuna da şüphe edilemezdi. Onlar müptezel vadilerde — dolaşmıyor- lardı, kepazelikte adeta mucitlik gösteriyorlardı. Saray vaizi Şüca, facia ve mütbike icadında bilhassa te- meyyüz etmişti. Manisada âdi bir bahçevan — iken mezbahalardan Raziye Hatunun muhabbetini ka- zanmak ve bu sayede de - os- yada henüz veliaht olan - Sultan # Muradın muvsahipleri arasına so- kulmak yolunu bulan Molla Şü- ca, kâhinlik, müneecimlik, rem- mallik yaptığı gibi çapkınlığın her nevinde de Ostat idi. İstan- bulun dört köşesinde birer bah- çe edinmişti ve bunların hepsini bülbül yuvası haline koymuş- tu. — Onun bülbülleri — boy- lu poslu — insancıklardı. — Halis Türkçe — konuşurladı, kalgı (1) yaparlardı, şarkı okurlardı, şarap içip sarhoş olurlardı. Vâiz Şüca, mahir bir mürte- kipti de! Padişaha fal açıp aldığı atiyyelerle, vezir aylığını geçen tahsisatile iktifa etmezdi. Memu- riyet satıp para kazanırdı. Bu sebeple dile düşen, halkın nefre- tini kazanan saray adamlarının ön safında bulunuyordu. Kendisi- de bu noktayı anladığı için ara- sıra dindarlık kisvesine bürünür, bid'atlar aleyhinde söz söyler ve bazı âdetlerin lâğvi için alenen propaganda — yapardı. Türkçesi perhiz ile lâhnayı birlikte kulla- nırdi! İşte bu iki yüzlü adam birgün Rumların mavi, Ermenilerin mor, Yahudilerin sarı ipekten süslü ve kiymetli serpuşlar kullanmalarını, Müslümanların da büyük sarık sarmalarını dini esaslara muğayir gördü, Müslümanlığın ilk devir- lerinde böyle israflar bulunma- dığını ileri sürerek ve islâm dininde olmıyanların da bu di- yarda © dilin hükümlerine uy- maları — lâz.mgeleceğini — söylü- yerek bir ferman yazdırdı. Rum- ların, Ermenilerin, Yahudilerin kirr mızi birer mendil sarınmalarını ve Müslümanların gayet ufak sa- rık taşımalarını. kanun — baline koydurdu. Hatta Türkiyede ilk () Kalgı, dana damektir. O mana He bilhassa Rumeli lehçesinde kulla- mlr. —Bu kelime bize, — Taketan da, danstan da munle geliyor | - | kurulan — rasathanenin — kıymetli müdürü Nakıyeddini, kavuğundaki kalın sarıktan dolayı sokak orta- sında azarladı, saray müezzinba- şısınin sarığımı da — kendi elile parçaladı. Molla Şücaım başlık meselesile alâkası bu icraata inhisar etmedi. Mayınunların da, insana benze- yişlerinden dolayi, başlarına mut- laka- bir şey geymeleri icap edeceğini söyledi ve yeni bir irade ile - o sırada maskaralıkla- rile İstanbul sokaklarını şenlen- diren, adetleri de yüzleri bulan - maymun tayfasına birer kırmızı | takke geydirdi. Onun maksadı, elbette anla- şılmıştır ki, israfı kaldırmak değildi Başlarına mendil sardırdığı kütle kütle halkı sızdırmaktı. Nitekim bir, iki ay sonra Patrik ve Haham efendilerin delâletlerile büyücek bir pata aldı, kırmızı mendil sarmak- meeburiyetini — kaldırttı, sarıkların — hürriyetini de — iade ettirdi ! Fakat — maymunların — takke giymeleri devam ediyordu. On- lardan kolay kolay rüşvet alına- mazdı. Kendileri gibi sahipleri de dönen dalâverayı anlamamışlardı. Bu kayıtsızlık ise Molla Şücai sinirlendiriyordu. Üç beş yüz maymundan bir iki bin altın ala- mamak herifin hiddetini tahrik ediyordu. Böyle bir sırada çarşıda bir düzine maymuna rasigeldi. İçle- rinde birkaç tanesi takkesizdi. Minimini başlarını serbestçe ha- valandırıyorlardı, — veşeli neşeli oyun yapıyorlardı, halkı eğlendi- rip güldürüyorlardı. Molla Şüca, bu manzaraya tahammül edemedi, hemen atıldı, hançerini çekti, masum hayvan- lardan ikisini elile öldürdü, öbür- lerini paniğe uğratıp kaçırtlı. maymunların sahibi olan iki dilen- | €i arap, katil hocanın nüfuzlu bir Teşrinievvel 4 Kari Mektuplar: [ Emci Mi Sağaltıcı Mı Diyelim? Gazetenizin bugünün ( mesele- lerinden) sütununda Profesör Car fer oğlu Ahmet Beyin ( İlaca Em Doktora Emci demek mümkün- dür.) serlevhası altındaki yazıla- rını okudum. Muhterem profesö- rün her halde serlevhayı teşkil eden misallerini hiç te iyi intihap - edememiş olduklarını — gördüm. Çünkü ilâca Em denince belkif eczacıya Emci demek mümkün olabilir. Çünki © yalnız ilâçla müşte- gildir. Fakat doktor böyle midir? Her halde muhterem profesör doktor — tabirinin manasnı iyi kavrıyamamışlardır. Çünkü doktor ilâç nevilerini ve sureti istimal- lerini bilir, Fakat onun ile iştigal etmez. Halbuki (Ci) edatı nihar yetine ilâve edildiği isme meslek izafe eder. Halbuki doktor ya- zacağı — ilâç reçeteleri ile ok duğu kadar operasyonlar - ile de birçok bastaların hoyatla- rını kurtarıyor. İlâçtan ziyade sözlerile her meslek erbabın* dan — ziyade — hakikatine — nü- faz ettiği ruh hastalarmı tedavi ediyor. Onun görünüşü, bazan can çekişen hastaya bile yaşamak fümidini telkin edebiliyor. Ahmet Beyafendinin lisanı türkçeleştir- mek bahsile iştigale hakları ok masa gerektir. Muhterem profesör, doktora türkçe İsim takmak istiyorlarsa (Emci) den ziyada (Sağaltıcı) ta- — biri daha çok yaraşacaktır. Doktor E. M Cevaplarımız Samsunda Mehmet Hasaf Beye: 43 talebenin sınıfta kaldıkla* rını ve 3 talebenin sımıf geçer bildiğini yazıyorsunuz. —Muallim ve heyeti talimiyenin daima vic- dani kanaatlerile hareket eden uzuvlar olmaları icap ettiğinden, bu işte mutlaka bir haksızlık ves ya ihmal bulunması lâzım değil- dir. Eğer sir bu kanaatınızdâ ısrar edecek deldil ve vesaiktt malik iseniz hemen Vekâlet He- eti Teftişiyesini vaziyetten bar ğeıdıı ediniz. adam olduğunu bilmiyorlardı, ken” disini tanımıyorlardı, bu sebeple haklarını müdafaa etmek - istedir ler, vâizın yakasına - sarıldıları sürüye sürüye kubbe altına gö" türdüler, sadrazam Siyavüş Pat şanın huzuruna çıkardılar, * ada” let isteriz! , Feryadile katilin mw* hakeme edilmesinde ısrar göstel diler. M Şarşı halkıda, işlerim? bırakip, oraya gelmişti, bu garip davanın ne şekil alacağım merak edip Bekleşiyordu. - Zavallı sad razam, maktul maymunların nni tazmin ettirmek için nefsinde kudret, ne kanundi sarahat bulabiliyordu. Yüzlerct dinleyici önünde birşey yapam mayı ise haysiyetsizlik sayıyord! Bu sebeple — düşündü, — taşımı para kuvvetile gürültüyü örtm ten başka çare bulamadı, - mây? mun sahiplerine kesesindent e8 altın verdi, maktüllerin dağdağ sızce gömülmesini çavuşlara i vale etti ve müştekilerle seyir© leri dağıttıktan sonra vâiz Şücâf döndü. v — Ebsem ol - şeyhim, y bu da bir dava idi, geçti! **