Kızına Tecavüz Eden Bir Ahlâksız Paris, |B (Hususi) — J: Lökleş isminde ellilik bir ahlâk- sız, on yedi yaşında — bulunan kızına tecavüz — ettikten sonra yükte hafif pahada ağır evindeki eşyayı alarak ortadan kaybol- muştur. Bu fena ahlâklı baba, Üç gün Üç gece zabıta tarafından boş yere aranmış ise de bulu- namamıştır. Fakat üç gün sonra ve kim- senin Ümit etmediği bir sırada Jan Lökleş tekrar evine gelmiş ve yine yalnız bulduğu kızına taarruz etmiştir. Kımn feryadı Üzerine haydut herif sopa ile bi- çareyi öldürmiye teşebbüs etmiş- tir. Çinui kadar komşunun şid- detli bir mücadeleden sonra zap- tetmiye muvaffak oldukları serse- ri zabıtaya teslim edilmiştir. Bir Şahri İstilâ Eden Arılar Nis, 8 (Hususi) — Bir kilo- metrelik bir sahayı kaplıyan birkaç yüz arı kovanından kaç- mış. Sürüler şehrin bütün bir | mahallesini istilâ etmişlerdir. Bü- | tün bakkal dükkânları anlar tarafından işgal edilmiştir. Sürü- nün geçtiği yol üzerinde bulunan Nis plâjında yıkananlar, suya dalmak suretile muhakkak bir ölümdon kurtulmuşlardır. Arı sü- rüleri bir saat sonra ortadan kaylLolmuşlardır. Lindbergin Çocuğu Nevyurk, 7 (Hususi) — Tayya- reci LindLorgin çocuğunun kaçırılma sına ail xell takibatın durmadığı, yapılan yeni bir tevkiften anlaşı- maktadır. Filvaki — Pensilvanya eyaletinde kâin Jonstovn Müddei- umumisi Klarans şşıık isminde bir balıkçıyı tevkif etmiştir. Bu adam, civardaki yüksek dağlarda ikamet ediyordu ve birkaç aydan beri de ortadan kaybolmuştu. Klarans Şenk bir balıkçıdır ve Lindbergin çocuğu kaçırılan Hopvet kasabasında bir dükkân sahibidir. Bu adam, geçen tem- muzun on dokuzuncu günü silâhlı ve meçhul adamlar tarafından dükkânından alınarak — Jonstovn dağlarında metruk bir mandıra- ya hapsedilmiştir. Bu mandıra, Lintberge karşı dostluk besliyen ve bu münase- betle küçük Lindbergin kaçırıl- ması hakkında şahsi ve hususi surette tahkikat yapan bir kim- seye aittir. Balıkçı Şenk, bu mandırada yetmiş gün iki müse- Jâh adamın nezareti altında yaşa- mıya mecbur olmuştur. Bu adam- lar tevkif edilmişlerdir. Bir Amerikan Mühendisinin Keşfi Vaşington,8 ( Hususi )—Ame- rikan mühendislerinden Barbovun tayyare harbine ait mühin. bir keşfini Sovyet hükümetine sat- mak için müracaatte Lulunduğu haber veriliyor. Bu keşif, 1500 kilogram ağır- lığında bir hava torpilidir. ki yukardan — aşağıya büyük — bir zahmetle atılarak hedele isabet | ettirilebilmektedir. Bu — mermi, koca bir mahalleyi baştanbuaşı. tahrip edebilecek kuvvet v. La- biliyettedir. Mühendis Barbov umumi harpte, deniz altından atılan geayet tesirli bir torpil icat etmiş ve bu torpil ile Alman deniz altlı gemilerine büyük zararlar verilmişli. Kazalı Bir Müsamere Sidney, (Hususi) — Avust- tralyanın en mühim ve zengin hayvan — sürülerinin sahibi - olan Sir Sidney Kidnanın şerefine tertip edilen koşulu bir müsa- mere, balkın önünden geçirilen hayvan sürüleri şaşırıp Ürkerek halkın Üzerine saldırmışlar ve birçok insan sürü hayvanlarının ayakları altında ezilmişlerdir. 130 yaralı vardır. Kırkı ağırdır. SULTANAHMET PARKINDA “Ağam, Kaçma, İçeriye Buyur. SON POSTA Acar Delikanlı Hiddetle Bağırdı: “Ne Olmuş Öttü İsem. Bu Rakıyı Erkek Olan Zıkkımlanır..,, — Safa geldin kızım. — Safa bulduk toyze... — Gülüzar yanında yok u? — Gelmedi.. Onlar günübir- liğine Sarıyere -gittiler.. Artık son Lafurla dönerler... Yaşlısı sordu: — Doğru söyle.. Karnın aç mı? Tazede bir çekinme: — Yedimde — öyle amma... — Hadi hadi.. Şurdan birer simit alıp geveleriz.. Hiş... Simit- çi... Bize tazesinden üç tane si- mit ver... Sıralardan birine geçip otur- dular. Ayak ayak üstüne atarak simitlerini bir güzelce yediler. Sultanahmet parkının — gyece âlemi honüz başlamıştı. Yaz mev- mi şerefine sabaha kadar açık duran kumsallarında ayak sesleri gittikçe çoğalıyor. Kapının önü bir sürü satıcı ile dola.. - Fındık, fıstık, çikolata, sandoviç, gevrek, ne ararsanız, hatta ne aramazsa- çıktımdı nız var.. Halinden yabancı oldu- | gu anlaşılan kır sakallı bir adam, parkın içine şöyle bir göz atarak satıcılara sordu: — Neva burda? Oyun mu ki.. Gülüştüler: — Oyun var, oyun... Alicen- giz oyunu... Anlamadı: — Sinema mı, tiyatora mı? — İkisi de... Vo bağırışmıya başladilar: — Buyursunlar efendim.. Düm- büllü İsmail E£, komik Şevki B. Şamram Hamım... Kantolar, dü- etolar, kuvartolar... Hepsi burada.. Ben yanlarında olmasam, bel- Li dc açıkgözlük edip adamca- gızlan bilet parası almıya kak kacakıardı. Uzak bir kır âlemine çıkar gibi koltukları altında sec- cadeleri, Yelleriide destileri ile mahalle kadınları birer ikişer sö- kün ediyorl..c: — Ayşe kız.. Etrafına göz kulak oluver. Bizim Hatçe aca- iptir, nerde münasebetsiz bir yer yvarsa gider, oraya oturur. Dikkat ediyorum: - Sultanah- | met parkının gece seyrancıları, hep kuytu yerleri intihap ediyor- lar. Ağaçların arkasında, ağyarın gözü erişmiyen köşeler — pek rağbette... z İ Burada hangi sıraya şöyle bir sokulsanız, memleketin bir başka kasabasında konuşulan — lehçeyi duyarsınız. Meselâ, şu sıra belli ki Arapkirli kasap çıraklarının köşesi... Lred B Ka Di 3 * | tam şey alınıp burun deliklerine ' götürüyor. Bu birer tutam şeyin ne olduğunu söylemiye lüzum yok: Ya kokaindir, ya eroin.. Zorlu dalgaya tütulmuş viran bir gemi gibi parlıyan zilzurna bir sarhoş, ağız dolusu küfürler savurarak içeri girdi : — Dinim Rabbena hakkiyçün, üç kadehçik içtim be.. Ulan ölüsü kandill.. Bu dünyaya te- mel çivisi ile kazık mı çakacak- sın.. Saçına kır. düşmüş, hâlâ uslanmamışsın Allahaşkına efendi ağabeyciğim bende — sarhoşluk varsa söyle.. O terese 'yapacağı- mı bilirdim amma, dua etsin Bize.. Çocuklar, meraklı bir şey temaşa eder gibi sarhoşa git- Sultanahmet parkından ikli manzara Üzerlerine sinen kanlı et ko- kusu, birkaç metre uzktan duyu- layor. Kadın gördüler mi, hemen hir yılışma: — Ehmet... Abulamın cılbah iyahlarını gördün mu? Gar, ya- nında çamur kimin galır biliyon.. Öteki haddini, hududunu daha iyi biliyor: — Var git eşine... Sırtımız- daki bu çaputla bize kim ba- kar ki... Genç bir kadın, çarpık topuk- lu iskarpinleri üstünde güç taşı- dığı ağır vücudunu hoplatarak bir ağaç altı seçti, oturdu. Vay sen misin, erkeklerden ayrı oturan.. Etrafına hemen top- landılar. Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstünedir, derler. Bunların da sekiz on çift lâfları yar, hepsi de bu tek başına par- ka gelen kadının Üstüne.. Durup durup taş - atıyorlar; kadın bundan memnun desem yalan, memnun değil desem, yi- ne yalan... Kulağı, onlarda... Fa- kat gözünü çevirip bakmak is- miyor. İşte şu köşeyi de Petürkeli boyacılar işgal etmişler: Vernikli, cilâli, bir sohbet kaynatıyorlar. Hepisinde sakal, fırça gibi uza- mış.. Yüz göz, simsiyah boya içinde.. Bulmuşlar, bedava bahçeyi.. sıralara yan gelip yerleşmişler.. Oh kekâ.. Arada bir müşterek paket açılıyor. Birer sigaa.. Ve yine arada bir, bu pek mahrem olu- yor, bir küçük şişeden birer t bir müddet #söylendikten sonra korkunç bir haber verdi: — Saim., Oğlum ben öte- İ tikçe sokuluyorlar sarhoş, böyle im.. Arkadaşı, bunu duyunca ken- disini alıp —bahçenin karanlık bir tarafına götürdü. Öğürme sesleri, bir müddet devam ettik- ten sonra kesildi. Sarhoş, tekrar yalpalıya yalpalıya, iki kişinin koltuğunda, dünüyor: — Amma da öttüm be.. Gülüştüler : — Eh. Demin o kadar ho- rozlanmayaydın — şimdi — böyle ötmezdin. Kızdı: — Ne olmuş öttü isem.. Bu rakıyı, erkek olan içer I. Kısa kesmiye mecbur oldular: — Onun orası öyle.. Sultanahmet parkının — gece gezintilerinde Alman çeşmesinin mübim bir rolü var. Çeşmenin etrafı, Aşıkların daimi bir karar- gâhı. Artık Haceri Esvet gibi tavaf eden edene.. Çeşmenin Üstüne şarkı bile çıkarmışlar. arkı şöyle başlıyor: n yarimi severim, Yar değildir farkında.. Her gece buluşuruz, Sultanahmet parkında.. Şarkının son — kısmi, manalı : Gözümden yaş akıyor, Alman çeşmesi gibi... Muslukları — koparılmış — ve bağrı yanık Alman çeşmesini, za- mane Aşıklarının hayali göz yaş- larına benzetmek te, hani güzel bir buluş doğrusu.. yş dahâa Yazicılarımızın — ellerinde bir tesbih var: Okuyucunun alâkasız- lğı. Bu lâkaydiyi ortadan kak- dırmak ve okuyucuyu meraklan- dırmak için bir sergi açılıyor. Allah müteşebbislerinin gayret- lerini arttırsın. Bizden de bir vazife, bir borç telâkki ettiğimiz takdir ve tebrikler. Fakat kitap panayırı açmakla beklenilen neticeye erişileceğini zannetmiyorum. Çünkü dört gün- lük panayırı gezecek meraklılar, kitabın bir — kelimelik — ismine kat'iyyen iltifat etmezler. Ve onun karşısında bir tereddüt anı ge- çirdikten sonra boş elle çekilip gideceklerdir. Bu hususta en mühim vazife yine yazanlara düşüyor. Her “ye- ni kitaptan okuyucuyu haberdar etmek.. Ve onun alâkasını uyan- dırmak.. Bu alâkayı — uyandıra- bilmek için de muhakkak bir edebi, ilmi mecmuanın sahifeleri lâzım değildir. Bu şerefli vazifeyi lâzımgelen en birinci vasıta, y-vmi gazetelerimizdir. Fakat haftada bir tahsis edilen üÜç, beş sütun kâfi değildir, —hergün birkaç sütun günün en adi neşriyatile bile alâkadar olmalı; bunu oku- yuncuya bildirmelidir. O zaman... Belki... Fakat okumayanlardan şikâ- yet ederek okutmak istiyenler açılan kitap panayırı münasebe- tile kaç satır yazı yazdılar? Aca- ba 1200-2000 arasında işitilen kitaplar “ Seçilmiş — şiirler ,,, “ Leonardo Daviniçi ,,, “ Pire Avni,, lerden başka adı kaleme lebilecek — eserler yok mu? Bİ.ı.. bir vasıtayla neşriyat âle- minin — faaliyetinden — haberdar olamıyan okuyucu bu vasıta ile olsun beş on kitap ismi öğ- renemez mi? Greta Garbonun hayatına, yaşayışına, yemek yeyl- şine, giyinişine, bıkıp usanmıya- rak sahifeler tahsis eden gazete- lerimiz panayıra dair kaç sütun yazı neşrettiler? Acaba gazetelerimiz okuyucu- larınının, Türk gençliğinin, Türk milletinin bu sergiye bir İsveçli- nin hayatı kadar olsun ehemmi- yet vermiyeceğini mi zannedi- yorlar ? Niçin gazetelerin bir sayfası değil, bir nüshası sergiye tahsis edil miyor ? Acaba vur abalıya kabilinden hemen alnına “Lâkayt efendim!,, damgası yapıştırılacak olan oku- mıyanlar mı ? Hayır... Yüz defa, bin defa hayır... Alnına kayıtsız damgası vu- rulmıya lâyik olanlar yazıcılardır. Bursa: 4. Bedi Polisten Bir Şikâyet Edirnekapıda halamın yanına âtmekliğimi eniştem her nedense görmemiş ve beni Karaglm- rük polis karkoluna şikâyet et- miş. Bunun Üzerine koldan davet edildim. Komiser Beyin huzuruna çıktım. Burada maale- sef fena bir lisan, —usulsüz ve kanunsuz bir muameleye marus kaldım. Alâkadar makamın na- zarı dikkatini celbetmenizi rica ederim. Hüseyim Kadirganın Tozları Kadirga meydanı hiç sulan- mamaktadır. Bu yüzden bu civar halkı pencerelerini açmamakta ve şu sıcak günlerde terden ve bavasızlıktan bunalmaktadır. taşımas