25 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

25 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SONWPOS'I'A— Kamıl Paşa İle Ebülhüda Arasındaki Ahbaplık Düşmanlığa İnkılâp Ediverdi Abdülhamit, Ebülhüdanın Vefatından Çok Müteessir Oldu Muharriri XÇ — | Her Hakkı Mahfuzdur ı Bit e Bu iki asli vazifeden sonra ; bir de fer't vazife verilmişti ki o da, gerek davet ve gerek ziyaret suretile İstanbula gelen ( Arap rücsasını bizzat Ebülhüda misafir etmek ve bunların efkâr ve te- mayülâtını doğrudan — doğruya Abdülhamide rapteylemek... Bu Üçüncü vazife verildiği zaman artık ( Abbasağa ) mahal- lesindeki küçük ev, Ebülhüdaya kâfi gelmiyordu. Buna binaen, evvelâ Yenimahallede ve sonra da Serencebey yokuşunda ken- disine büyük bir konak tahsis edildi. Artık Ebülhüda işini yoluna koymuştu... Sabahleyin erkenden konağın kapıları açılıyor; Ebü- hüdanın salonları, Arabistan çök lerinden gelmesi beklenen Arap rüesasından — ziyade; İstanbulda yaşayan, ikbal ve istikbal peşinde koşan bin bir çeşit insanla dolup boşalıyordu. Bunların — arasında çok mühim mevki — sahiplerile birçok vükelâ ve vüzera da vardı. Harikulâde —zekâsı ve sehhar Llâkatı lisanile Abdülhamidi ta- mamen teshir etmiş olan Ebul- hüda, istediği zaman huzura gi- rip çıkıyor, mütevaliyen nail o- duğu teveccüh ve iltifatlar hase- bile, mubitindeki ( mensup ) lar kütlesi de arttıkça artıyordu. Ebülhüda bir taraftan vazifei esasiyesine bakmakla beraber, diğer — taraftan da bazı işlere karışmıya — başlamıştı. Onu en ziyade sinirleştiren, memlekette ecnebi imtiyazatına delâlet eden kimselerdi. Bunları haber - aldığı zaman fena halde kızıyor ve derhal Abdülhamide bunlar aley- hinde arizalar vererek ( İmtiyazatı ecnebiye — çoğaldıkça, — ecnebi müdahalâtının da artacağından ) bahsediyordu. ( Arap İzzet ) henliz saraya İntisap etmeden evvel, Ebülhüda konağının en hararetli müdavim- lerindendi. İzzetin zekâsı ve son- ra da arap olması Ebülhüdanın takdir ve muhabbetini celbetmişti, Onun yazdığı lâyihayı Abdülha- mide takdim ve kendisini sureti hususiyede tavsiye eden, Ebülhü- dadır. Fakat, İzzet saraya intisap edipte kendisine kuvvetli bir mevki yaptıktan sonra bilhassa ecnebi imtiyazlarile meşgul olmağa başlar başlamaz araları açılmış ve bu açıklık gitgide bir müna- feret halini almıştı. Abdülhamidin garip bir hu- susiyeti vardı. Mabeyne mensup olan mühim şahsiyetler, biribiri- ne samimiyet gösterirse bundan endişe eder; fakat, aralarına bir münaferet girerse, büyük bir memnuniyet hisseylerdi. Buna da sebep, tabil — biribirini kontrol ettirmekti. Ebülhüda ile Arap İzzetin arası açıldıktan sonra, Abdülha- midin bu iki muhibbi, artık bi- ribirinin hasmı canı kesilmişler- di. Her vesile ile yekdiğerini çekiştiriyor ve biribiri aleyhinde Abdülhamide jurnallar, arizalar ve lâyihalar veriyorlardı. x Kâmil Paşanın Ebülhüdayı (Masdar 1 şer) — diye — tavsif etmesine gelince... Ebülhüda İstanbula - gelip te sarayda nüfuz kesbettikten sonra mahza — vakıf işlerinin yolunda gitmesi için Kâmil Paşanın (Ev- kaf nazırlığı) ile İstanbula gelme- sini temin etmişti. Kâmil Paşa, İstanbula geldi ve Evkaf nezaretine yerleşti. Lâkin, Ebülhüdanın istediği şekil- de iş göremedi. Hattâ bilâkis birçok müşkülât ihdas etti. İhti- mal ki bu müşkülât, kanun ve nizam icabı idi, Bundan dolayı aralarında bir burudet hasıl oldu. Bu burudet gittikçe büyüdü. Ara- ya birçok dedikodular da ka- rıştı. Nihayet aralarındaki vaziyet, bir adavet halini aldı. Bu esnada, Kâmil Paşa azle- dildi. Azline sebep olan hâdise- lerden biri de ( mahut, tevatür beyyinesi ) meselesi idi... Bu me- selenin, Ebülhüdanın bir jurnali- le meydana çıktığı iddia edildi. Hattâ bu şayiayı bir Fransız ga- zetesi de bu şekilde sütunlarına geçirdi. Kâmil Paşa bundan mü- teessir oldu. Bu husus için Ab- dülhamide yazdığı arizada Ebül- hüdaya bu sıfatı kondurdu.. Lâ- kin, sonraları iş anlaşıldı. ( Te- vatür beyyinesi ) hakkında jur- nal verenin (Babımeşihate) men- sup bir zat olduğu tahakkuk etti. O zaman İzmirde bulunan Kâmil Paşa, Ebülhüdaya bir mektup yazdı. ve özür diledi. Aralarındaki eski münasebet yine düzeldi. Onun içindir ki ( 10 tem- muz ) inkılâbından sonra meşru- tiyet sadrazamı olan Kâmil Paşa, © zaman pek düşkün bir mevkide olan Ebülhüdaya birçok muave- netler gösterdi. Abdülhamit ben- degânının — devlet hazinesinden aldıkları tahsisat ve maaşlar, ( İttihat ve Terakki) hükümeti tarafından kâmilen kesildiği hal- de, Ebülhüdanın aldığı beş bin kuruş arpalık tahsisatına ilişilmedi; vefatına kadar muntazaman tedi- ye edildi. (Arkası var ) Sivrisinek Mücadelesi Bir Kız Çok Faydalı Bir Alet İcat Etti Paris, 22 ( Husus! ) — Marsil- yalı bir genç kız, sivrisineklere karşı çok faydalı bir alet icat etmiştir. Gurdon'dur. Bu bir nevi hava borusudur ki elektrik lâmbasının yanına takılmaktadır ve elektrik süpürgesi gibi lâmbaya yaklaşan sivrisinekleri derhal içine çekmek- tedir. Bu âletin tecrübesi yapıl- dığı zaman iki buçuk kilogram ağırlığında — sivrisitek — topladığı görülmüştür. Bu miktar, Paris Tarihi Tabit Müzesi Müdürü Pro- fesör Següviyeye göre — miktar itibarile 3,400,000 sivrisinek - tut- maktadır. İspanya Kıyamcılarının Muhakemesi Madrit 24 — Büyük bir ka- labalık sabahın alaca karanlığın- da cümhuriyet aleyhtarı kıyam- cıların muhakeme edileceki adli- ye sarayınının önlünde toplanmıştı. Birçok kimseler yerlerini merak- hlara para ile satacaklardır. ş : srşeseyesar AAA SAA AAA AAA AA BAA SAAS AAA AAA AA ASA SAA AN $ * RADYO * aa lasereren A raLArAA AA AAA VAA AAA AAA AAA AAA AAA MA A 25 Ağustos Perşembe İstanbul — (1200 metre ) 18 gra- mofon, 19,5 birinci kıstm alaturka sazx Fehmiyo Hanımın iştirakile 20,5 1 mofon, 21 ikinci kısım alaturka Vildan Niyazi Beyin ve Fikriye Ha> nımin iştirakila 22 orkustra. Bükreş — ( 804 metre ) M,J konle- rans, 20,45 şarkı konseri, 21,10 konser. Belgrat — ( 499 motre ) 20,30 Dok- torun tavsiyeleri, 91 Salzburg tiyatro- sundan (A metcs ) 21,9) gv kadı- 2145 uııfoıı! 22,30 nser. Viya (517 metre ) 2 Salzburg tiyatrosunda verilecak olan 9 uncu könser, Şubert'in ( H. Molt) senfonisi, 28 akşam ko t Peşte — ( 500 metre ) 20 Napoloon hakkında bir konlerans, 90,30 Macar halk garkıları, 91 küçük bir komedi. Varşova — (L14L1 motre) 21 halif gşar- kılar, 22 dans havaları. Beclin — (1683 matre) 20 Memlekot hubarlori, Zi Viyanadan aakil. 26 Ağustos Cuma İstanbal — ( 1200 metre ) 18 Gra- mofon, 19,5 alaturka sar Bediâ Riza ve Cennet Hanımların — iştirakile, — 20,5 gramofon, 21 alaturka saz İnci ve Bel- kıs Hanımların — iştirakile, 22 tango orkeatrası . Bükreş — (30 motro) 20 Çello kon- geri, 20,5 konfarana, 20,45 - piyano konseri, 21,15 koman konseri. nıı.nı ( 429 metre ) 21 akşam konseri, çilte piyano, * konseri. Roma — ( Ad1 mı 21,45 karışık kotiser, 23 yeni gari Prağ —( 488 metre ) 20 mandolin konsari, 20,53 Brünodan nakil. Viyana — ( ÖL7 metre) 20,15 köylü konseri. Peşte — ( 530 metre ) 20 cazbant 21 haricl siyaset, S1,15 şarkı konderi, koman konseri. arşova —( 1411 metre )) 21 senfoni, 22,15 konaer, 28 dans havaları. Berlin — ( 1683 metre ) 20,15 daktor run tavsiyeleri, 21 halk sazları ve Kora, “Ağustos 25 | Çok Eski Devirlerde İstanbul ı Eskiden İstanbuldaBir ok Doktor Dü kkanları Vardı (Baş tarafı | inci sayfada ) çok benzer. Evvelâ — Araplar, sonra da Avrupalılar tıbbın ve eczacılığın esaslarını bu Anado- lulu putperest Türkün meşhur ki- tabından almışlardır. Biz şu kısa | malümatı verdikten sonra İstan- bulun bundan üç asır evvelki doktor ve eczacılarını tanıyalım. Medreselerde Tıp Tahsili Bundan tam üç yüz sene evvel, İstanbul medreselerinde, Diyosko- ridis'in ve ibni Baytarın tıbba ve eczacılığa ait kitapları okutu- liyordu. Fakat İstanbula o zaman doktorluk ve eczacılık yapanlar tamamen alaydan yetişme kimse- lerdi. Bununla beraber eski de- virlerde İstanbul halkı efsuncu- larla tasvircilere çok rağbet gös- terirlerdi. İstanbulun, Dördüncü Murat zamanında yaşamış meşhur bir (Hoca Mehmet Çelebi)si var- dır. Hastalarını Mahmutpaşa çar- şısındaki dükkânında kabul eden bu afsuncu ve falcı çelebinin muska ve afsun düğümleri bin bir derde deva olarak telâkki edilirdi. Dükkânının — önü hergün binlerce halkla — dolup boşa- lırdı. Bu kurnaz çelebi gönül ve sevda hastalıklarına bile deva | bulurdu. Gelen hasta evvelâ çe- | lebinin elini öper, sonra bir akça Bu genç kıizın adi. Jermen | olan tedavi ücretini vererek kar- şısında diz çökerdi. Doktor çe- lebi hastalığın cinsini güya teşhis ettikten sonra duvardan, içerizi resim dolu bir kitap indirerek hastanın bahtına bir sayfa açar, sonra şunları söylerdi: * — Cenk ve cidal mi, Yusuf Zeliha mı, derdü derman mı, Leylâ ve Mecnun mu, Ferhat ve Şirin mi, iş ve nuş mu?, Bu tekerlemeyi müteakıp çe- lebi bir efsun düğümü yaparak suda eritir, sonra bunu hastaya 'du. On Çeşit Doktor Bu falcı doktorlar zamanın esnaf teşkilâtıma — dahildiler. O zaman İstanbulda adetleri 3295 i bulan on çeşit eczacı ve doktor vardı ve bunlara şu isimler veril- mişti: İspençiyariler yani ot yolucu” afyoncular, hekimbaşı teşkilâtı, hekimler, yağcılar, ilâç şerbetçi- leri, cerrahlar, göz doktorları, tutyacılar, macuncular. Ot Yolcular İspenciyari denilen ot yoluculuk teşkilâtına mensup eczaıların mu- ayyen günleri vardı. Bunlar İs- tanbulün — mühtelif — semtlerinde pazar kurarlar, buralarda dağ- lardan ve bayıalardan - topladık- ları bin bir çeşit ot ve kökleri satarlardı. En çok sürümü olan kökler şunlardı: Lâbada, sığırdili, gari- kon, meyan, zater.. Ot yolcuların, yani eczacıların pirleri Lokman Hekimdi. Altyoncular Afyon ve afyoncular Osmanlı tarihinde mühim bir yer tutar. Bunların Süleymaniyede müstakil bir çarşıları vardı. Buna ( Tirya- kiler çarşısı ) derlerdi ki şimdiki ismi de öyledir. Bunlar sancılara, mide ve diş ağrılarına ilâç ve- rirlerdi. Her dükkânın önünde bir çığırtkan vardı. Bu çığırt- kanlar gelen geçen — yolculara şöyle bağırırlardı: — Hııkkıkı afyon tenavül eden, zamirşinas, nüktedan ve zarif olur. ,, İlk Atyon İnhisarı Bu çarşı o devirde afyonkeş- lerin bin bir çeşit kepazeliklerine sahne olmuştur. Aradan bir müd- det geçtikten —sonra padişah Üçüncü Selim, tarihte ilk defa olarak afyonu inhisar altına ak dırttı ve bir afyon eminliği ihdas etti. Afyon inhisar idaresi o za- man hazineye senede dört buçuk milyon altın lira miktarında va-« ridat temin ederdi. Macuncular İstanbulda ( 300 ) macuncu dükkânı ve ( 500 ) macuncu es- nafı vardı. Bunlar tunç havanlar- da besbase, kebabe, tarçın, da- rifülfül, kakule, havlican, udülka- hir, zencefil döğerler ve gümüş hokkalar içinde müşterilerine ar- zederlerdi. Cerrahlar Eski devirlerde — dişçiler de cerrah esnafı arasında dahildiler. 3 asır evvel İstanbulda ( 400 ) dükkânda (700) cerrah çalışı- yordu. Başlıca aletleri mengene, küskü, testere, erre, minşar, mil- kat ve eğe idi. İlâç Şerbetçileri İlâç şerbeçtilerinin Bayazıt, Hocapaşa, Meydancık ve Galata da (500) dükkânları vardı. Bun- lar sığırdili, hindiba, göknar, nane zater gibi otların ve köklerin imbikle sularını çikararak renk renk şişelere doldururlar ve sa- tarlardı. Deva Yağcıları Deva yağcılarımıü (8) dükkân- ları vardı. (14) te ustaları bulu- nuyordu. Bunlar ceviz, badem, servi kozalağı, fındık, yasemin, sümbül ve gül yağları yaparladı. Göz Dokltorları İstanbulda — kehhal — denilen (80) göz doktoru vardı. Bunlar dükkânlarında sürme satarlar ve ve birçok millerle göz hastalıkla- rını tedavi ederlerdi. Tutyacılar O devirde ayrıca (l(l)) kadar tutyacı denilen seyyar eczacılar vardı. Bunların dükkânları yoktu. Ayakta koruk tutyası, çiçek tutyası, peygamber sürmesi sa- tarlardı. Hekimlar İstanbulda( 1000 ) kadar hekim vardı. Bunlar dükkânlarında has- talarını tedavi ederlerdi. Muhtelif semtlerde (700) dükkânları vardı. Dükkânlarında tıbbi aletler, ilâç hokkaları, hap şişeleri bulunurdu. Hekimler ayni zamanda eczacılık yaptıkları için derhal hastalarını muayene eder etmez ilâçlarını da hazırlarlardı. Hekimbaşılık Teşkilâtı Istanbulda Hekimbaşılık un- vanı altında bir de resmi dev- let teşkilâtı vardı. Hekimbaşı ayda beş yüz akçe alırdı. Tekir- dağı şehri bunların arpalığı idi. Hekimbaşı daha ziyade padişaha ve saray hastalarına — bakardı. Bitlis'te Yılmaz kitap evi ve pazarı Sürat, Intizam, ehveniyet

Bu sayıdan diğer sayfalar: