—— FT A Japonyava Gıden Ve Leyahatname Yazan Emin Bey Mabeyinci Olmuştu Tahir Ve l&qçuk Tahir Paşalar Kimlerdi ? Müuharrirl X Her Hakkı Mahfuzdur A Hünkâr buna öfkelendi. Bekir Beyi azil ve belki de nefyedecek- ti. Fakat araya Arif Bey girdi. Arkadaşına şefaat etti. Abdülha- midin gayzının önüne geçti... Bu hâdiseden sonra Bekir Bey evinde ikamete memur edildi. Bir daha meydanda görünmedi. Bir müddet sonra da tecennün etti. ( Mabeyinci Emin Bey ) e ge- lince: Bu zatın da saraya intisap etmesi, ancak zekâ ve irfanı sayesindedir... Emin Bey, aslan ( Dağıstan ) lı olup ( Marsilya ) da ikamet ederdi. Bir aralık mühim bir sinir buhranına tutulduğu için doktorlar, kendisine uzun bir seyahat tavsiye etmişlerdi. Bey Marsilyadan kalktı. Japonya ve orta Asyada büyük bir seya- hat yaptıktan sonra İstanbula geldi. Bir müddet ikamet et tedi... O zamanlar büyük seyahatler yapan ar az olduğu için İstanbulda görüş- tüğü bazı kimselerin nazarı dik- katini celbetti. Bunların teşvikile- bir seyahatname yazdı, ve o za- man Maarif Nazırı olan Münif Paşaya yolladı. Paşa, bu seyahatnameyi oku- du. Çok enteresan buldu. Ve der hal Abdülhamide takdim ederek intişarına müsaade istedi. Seyahatname, is- henü de olarak Japonyayı gören, orta Asyanın çöllerinde seyahat eden bu müslüman seyyahını görmek ve onu bizzat dinlemek için Saraya celbetti. Emin Beyi huzuruna ka- bul ederek uzun uzün söyletti ve dinledi. Sonra da onun zekâ ve irfanından . istifade etmek kendisine mabeyincilik verdi. Emin Bey, sarayda bulunduğu için müddet zarfında tamamen bitaraf | Ne jurnalcılık etmiş |* yaşamıştır. vo ne de irtikâp ve iftişada bulun- muştur. Yalnız, kuvvetli fransızca- sile Abdülhamide romanlar yazmış; biraz da inşaat işlerile meşgul olmuştur. Böyle olmakla beraber onu da çekememişler ve muhtelif şekillerde Abdülbamide jurnal etmişlerdir. Bir arahk Hünkârla aralarında bir soğukluk — hâsıl olmuşsa da bunun Emin Beye büyük bir zararı dokunmamıştır. (Tahir Paşa) lar Büyük Tahir Paşa, Abdülha- midin şehzadeliğindenberi hizme- tinde bulunan (hususi bende- gân ) ındandır. Herkesi, kabiliye- Bne göre işlerde — kullanmayı bilen — Abdülhamit, padişah olur — olmaz Tahir Paşa- ya da (tüfekçibaşı ) lık vazi- fesi vermişji. Bu adam cahil, basit ve görgüsüz bir Arnavuttu, Buna rağmen efendisinin ruhunu ve hissiyatını okadar iyi anlamıştı ki, bu her zekâya müyesser olan Emin | Abdülhamidin | © R M ü yeköi kayalin " gi Dç delk | civarda dehşetli ahlâksızlık bir keyfiyet değildi. Buna binaen Abdülhamit nefsinin muhafazasını ona tevdi etmekle beraber her sözüne itimat eder ve batta bir- çok işlerde onun tavsiyesile ha- reket eylerdi. Tahir Paşa, tok adamdı. Mevki ve ikbal hırsile verilen jurnallara pek kızardı. Onun için bazan, bu dedikodu- lardan — hâsıl öfkesini Abdülhamitten acı sözlü bir olan çıkarır ve sözlerle hafiyeler aleyhinde ba- | ğırir, çağırırdı. Saraydaki — dairesinin — kapısı herkese açık olduğu halde, ev yıkan ve hanüman söndürmekle ikbal kazanmıya çalışan ahlâk- | sızlardan hiçbirini dairesine ya- klaştırmazdı. Tahir Paşanın sarayda pek büyük — imtiyazı vardı. — İstizan etmeden Abdülhamidin - odasına girer ve en mühim şeyleri bilâ- perva arzederdi. Yegâne kusuru hemşerilerine karşı çok himaye- | kâr davranmasıdır. Sarayın en şımarık bir unsuru olan tüfekçi Arnıvıı!lnr, hukeıe Hapishane Kaçkınları Nevyork, 16 — Granit ha- pishanesi mevkuflarından 23 kişi firar etmiye muvaffak olmuştur. | Bunlardan dördü tevkif edilebil- miştir. Şerirler firarları esnasında ve münasebetsizlikler yapmışlar, oto- mobil yolcularına taarruz etmiş- lerdir. Ruslar Bir Japon Cemisine Ataş Ettiler Tokyo 16 — Riyushi Maru vapurunda bulunan beş - balıkçı yanlışlıkla bir Rus adasıma ya- naşmışlardır. Rus sahil mubafız- ları tarafından balıkçılar üzerle- rine ateş edilmiş ve balıkçılar lcvkıf edilmişlerdir. kırşı sert | | ve kaba muameleler gösterdikle- ri halde kimse bunlardan - şikâ- | yet edemez ve şikâyeli de aklın- dan geçirmezdi. Tahir Paşanın Abdülhamide karşı olan rabıta ve muhabbeti | o derece fazla idiki, efendisine adeta perestiş ederdi. Onun en büyük zevkı; etrafına toplananla- ra Abdülhamidin şehzadeliğine ve hususi hayatındaki/ fevkalâde- liklere dair menkıbeler — söyle- mekti Abbülhamide karşı küçük bir hizmette bulunmak - bile onu fevkalâde sevindirirdi. Bir gün Tahir Paşa, ( haremi humayun) kapısınin önüne gelmiş, orada duran tüfekçilerle konu- şuyordu. — Birdenbire ( Çit kasrı ) na çıkacak yokuş bir gürültü koptu. Başını — çevirdi, baktı. Siyah elbiseli, siyah melon şapkalı bir adam koşa koşa geliyor, bir- | kaç kişi de bu adamı koşarak tarafında | takip ediyordu. Şapkali birdenbi- | | yetlere istinat eden birkaç mad- | denin bugün kıymeti kâfi derece- re döndü.Elindeki revolverle ken- dişini takip edenlere ateş etmiye başladı. Orası birdenbire karıştı. (Arkası var) l HARİCİ TELGRAFLAR Yahudi Kongresi Cenevre, 16 — Burada top- lanan Yahudi Kongresi mesaisine devam — etmektedir. Konferanş, Musevi aleybtarlığının kanun ha- rici addedilmesi hakkındaki pro- | jenin tetkikine başlıyacaktır. Alman Gemisi Yüzebilecek Mi? Kiyel 16 — Geçenlerde batan Niyobe ismindeki Alman mektep | gemisinin yüzdürülmesine - çalışd- maktadır. Şimdi 16 metre deri liğinde bulunan gemi romorkâ limanına — kadar çekilecek — ve geminin içindeki cesetler çıkar- | lacaktır. 4 ; #4 SeşaseseescAseRAAAAA AAA RAL AAA AAAAALERAA ASA LARAKECE Y AA n üN İ RADYO * 4, srİarer ee rea a samare e y rA A YeRA AAT RA AA AAA A LA c A LAsAİ LA $ 17 Ağustos Çarşamba lstanbul — (1200 metro ) 138 gra mofon, 19,5 alaturka aax, 1 Numan Böoyin - iştiakile 30, fo 4 Münir Nurettin Bey estra. Bükreş — ( 304 metre )80 Tarnlımu ser Vagner'in operası. at — (490 metre) 21 ( Munih - gramo- konsari, ten nakil. Roma Kosi operası. - (483 metre 9 Voldan g (BL7 metro C 4AL Mabtre )YL Mözarin 20 şarkı kon: akbim 33,10 dana; hâ Peşte motre | 20 M kıları, 21,15 İta ten Die Moimtor 28,15 grame Varşova — ( 1411 metra garkıları, 22 edobiyat bahisleri, £2,15 Düeto. Berlin — (1695 motrs) 21 Muniliten naklen Kosti oporası. | 18 Ağustos Perşemba' İstanbul | mofon, 19,ö birinci kıtım alatorka w 21 ikinci kanın alaturk ( 1200 melre ) 18 Gra Erainolo | Baz, S2 orkestra. Bükreş ( BD4 melre ) 90 senfoni, 1,15 senloani - | kömedi, 22,10 konser. 22 operadan (AM metre ) nakleri Mazsenot'in ( Manon ) operası Prağ — (488 metre) 20 askeri bun do, Si piyauo ko Viyana BU metre) 21 ( Va riste bir son ) serlevhâlı akşam konseri . ner)in | hikâyesi, Poşle gepesi, 29,15 Çigan orkestrası. Vargşova — ( 1411 metre ) 21 hafit musiki, 23 da0s havaları. Berlin — ( 1633 metre ) £0 Momleket haberleri, 2Ü,30 gen gece, 22,10 Vag- ver'ia bir bikâyosi. | olmuştur. | ipekler vakt | fazla fiat buluyordu. | Avrupa esans fabrikalarımın daima | bahçede, | | şehirlerinde yetişen | Kapta (Cenubt Afrika) ayni de- | tikleri temin ettiği için Ankara | tiftikleri artık aranmaz oldu. | larını elimizden çıkardı. lerle G metre derinlikteki Kiyel | | bicret | kündü, elzemdi. Çünki bu madde | iktısadi muvazenede en ağır ba- | nedense metre ) 21 altan mark | Sanayi Mi, ' Günün Meselelerı'nden ı Ziraat Mi? Zirsat Sahasında Terakki. Va İnkişaf Makine Sayesinde Mümkündür (Baş tarafı | inci Meselâ Bursada, civar kozalarından — işlenen Liyon piyasasın- da daima tercih ediliyor, batta Bu bir hu- | susiyetti. Belki Bursanın suları, belki Bursa köylerinin havası ko- | zalara, yahut kozadan çekilirken ( ipeğe bu aratıcı vasfı veriyordu. Meselâ Ankara ve civarında, bir taraftan Ahıdağı, Kütahya, Af- | sayfada ) köylerin | yon Karahisarı, Konya, diğer ta- raftan Haymana ovası ve Kırşe- hir hudutlarile çerçevelenmiş mın- takada, tiftik — yetişir. Vaktile dünyamın hiçbir yerinde misli o- miyan bu hayvan derisi o hava- linin müstesna bir imtiyazı idi. | O sayede memlekete — mil- yonlar — giriyordu. Milyarlar da girebilirdi. Meselâ Konya ile An- talya arasında Burdur ve İsparta havalisindeki — gül bahçelerinde fazla kıymet verdikleri bir cins gülyağı istihsal edilirdi. Meselâ Trakyada müstesna bir töütün mıntakası vardı. Kokulu ve nefis tütünlerini — başka hiçbir nevile mukayese etmek mümkün değildi. — Meselâ — Anadolunun yeşil rutubetlice — birçok meyvaların ve nefaseti harikulâde idi. Bugünkü Vaziyet Bu mahalli ve coğrafi hususi- de kalmamıştır. Bursada eski nefis kozalar yetişmez oldu. Em- vali metrukeye intikal eden dut bahçeleri kozacılıktan ve ipekçi- Tikten hiç anlamıyan muhacirlere verildi, söküldü, yakıldı, tarlaya tahvil edildi. Tiftik derisinin dokumacılık şanayiündeki echemmiyetini anlıyan illere uğraşa uğraşa nihayet rili hayvanlar yetiştirmiye mu- vaffak oldu. Cinsi bir kat daha ıslah edilerek Avrupa dokuma fabrikalarımın ihtiyacımı Kap tif- Gülyağları Bulgaristanın re- kabetine uğradı. Bir taraftan da çok para kazanmak hirsile taklit edildiği için nefaseti hakkındaki şöhret kırıld. Tütün de feci bir alıbete duştl'ı. Meşum - bir muharebe çok iyi tütün mıntaka- Memleketin diğer aksamında © iklimlerin ve o tabil şartların müuadilini bularak o yerlerden etmiş vukuf sahiplerini kuvvetli yardımlarla iskân etmek ve bunlara telâfi ettirmek müm- san ihracat maddelerinden biri idi. Onu kaybetmemiye, kaybolur- | sa bir tedbir ile tazmin ve telâli mecburiyet vardı. Her yapamadık. Meyvacılı- ğımız da nakliye ve tazeliğin | muhafazası için lâzım olan tesi- sat noksanından dolayı semeresiz | kaldı. Ne Yapmak Lâzım Geliyor? Demek ki mevi ve nefaseti etmiye İ | memleketimize mahsus bir imti- İ yaz teşkil eden istihsalâtımız kal- mamış gibidir. Vakıâ Ankara ve | Konya buğdaylarının İzmirde yeti- şen üzüm ve incirlerin şöhreti ve | piyasalarda mevkü vardır. Fakat | bunlar biçbir. zaman bu nevi ziraatleri memlekete daha ziyade temin ve genişletcrek hâkimiyet tamim etmiye bizi sevkedemez. Hakikatte, kandimizi ğumuz gibi görmek şartile, teslim etmek lâzımgelir ki,tmemleketimizin bilü- mum ziral — mahsulâtı dünya piyasalarındaki emsalinden yük- sek değildir. Mahsulâtın nevi ve nefaseti itibarile memleketimize temin edemediğimiz hâkimiyeti ucuzluk itiba temin edebilir- mi yiz? Buna da imkân görün- müyor. İstihsal masrafı ancak büyük ziraatte azalabilir. Halbukl memleketi:nizde küçük köy ve tarla ziranti vardır. Bu şartlar altında mahsulâtımızı müşterilere lercih ettirecek derecede ucuz vere meyiz.Şu halde yeni baştan iklimle. rimizde yetişebilecek maddeleri tayin ederek bunların istihsal usullerini. memleketimizde tesis edeceğiz. Bir taraftan da mevcut ziraat maddelerini ıslaha ve faz- lalaştırmıya çalışacağız. Ancak bu suretle bir ziraat memleketi haline geleceğiz. Bo kadar himmet sarfına mecbur oldu gumuz halde nihayet dünya iktısa- dıyatındaki mevkiüimiz ne olacak ? Bir müstemleke mevkdi !.. Ziraat Memleketi Neresidir ? Esasen ziraat memleketi ok mak için bir memleket her nevi ziraat usüllerini son derece ıslah etmek, topraktan ve iklimlerden | azami istifadeyi temine çalışacak- tır. Bu çalışma nihayet sanayle varır. Ziraatte terakki herkes bilir ki evvelâ makine ile başlar. Makine yine herkes bilir ki, kü- çük ziraati ortadan kaldırarak büyük çiftlik usulünü tesis eder. Ferdi ziraat yerine ziraat şirket- lerini koyar. Bu, yavaş yavaş ziraatin sanayileşmesi demektir. Bu derece terakkiden sonra ise artık ziraat değil, zirat sanayl | vardır. Tarlalar birleşmiş, büyük çiftlik fabrika haline gelmiştir. Her kisim ameliyatta insan kuvveti yerine makine kaim ol- muştur. Eken, biçen, süren, har- man eden, demet yapan, savuran yıkıyan, temizliyen odur. Zürra amele olmuştur. Çiftlik sahibi yok- tur, toprakta işliyen bir sermaye, ve bu sermayeyi teşkil eden bir şirket vardır. Bu, sanayileşmiş ziraattir, Ziraatten Sanayle.. Teşkilâtında böyle olduğu gibi, mevzuunda da ziraatin terakkisi sanayie doğru istikamet alır. Bağı cılık, şarapçılığa ve içki fabrikalar rıma; keten ve pamuk ziraati, do- kuma fabrikalarına; pancar, şeker fabrikalarına yol açar. Bu suretle zirai sanayi teşekkül ettikçe tar- lalardaki mahsul de iptidaf madde ismini alır. Bu, tabil bir cere- yandır.Bu izahat ispat eder ki, te- rakki etmiş hiçbir. ziraat memle- keti olamaz. Terakki ve medeni- yet ancak sanayile kaimdir; ve ziraat memleketleri dahi terakki leketi olurlar. Biz bu hakikate karşı nasıl kendimizi ziraat memleketi addedebiliriz?. Türkiye Asyanın Fabrikası... Bizim dominyanlarımız, müs- temlekelerimiz — yoktur. Fakat memleketimiz çok geniştir, ve her nevi iklimleri, her nevi zira- ate müsait kabiliyetleri vardır. Mütemeddin devletlerin müstem- lekeleri ile yaptıkları muvazeneti biz —ıyıdeu ziyade — ziraate müstait yerlerimizle tesis ede- biliriz. Binaenaleyh Tirkıy., ziraat memleketi değil, sanayi memle- keti, yani medeniyet memlekeli olacaktır.. Fakat iktısadi muva- zemesini temin edecek olan ziraat için de memleketin müsait yerlerin- de muhtaç olduğumaddeleri yetiş- tirecektir. Asyanın geniş ve mümbit ovalarından ucuz iptida! maddeler getirerek fabrikalarımızı bunlarla işletebilmek imkânını bulduğumuz gün memleketimiz ziraati kâmi- len sanayie kalbedebilecektir. Bu halde Türkiye Asyanın mu- azzam bir fabrikası olıcılıbr î: vıı)