: | , | » 07 Sayfa Dünya Hadıselerı Amerika Sefilleri Kurtuluyor Nevyorktan yazılıyor: Ameri- kanın dört bir tarafından Vaşing- ton Üzerine yürüyen açlar ordusu, felâkete uğradığını <tannederken âdeta büyük bir nimetle karşı- laşmıştır. Uzun müddet Vaşington şeh- “Tinin en güzel bir caddesini ve caddedeki binaları işgal eden bu kafile, Cümhur Reisinin em- rile ve asker kuvvetile şehirden çıkarılmıştı. Çünkü Cümhur Re- isi, bunların arasına komünist unsurların girdiklerini görmüştü. sefalet İçinde - ve büyük - bir astırap ile yola koyulan bu kafi- leyi, zengin bir Amerikalı kadın “himayesi allına almışlır. ve bir dolâr mukabilinde bunlara ga- yet büyük bir bahçeyi satmıştır. Amerikan açları, bu bahçeyi aralarında taksim edebilecekler, ev yapabilscekler ve ayıracakları arazi Üzerinde de ziraat yapabi- keceklerdir. ** Amerikan sefillerinin - böyle bir nimete konduklarını haber alan diğer arkadaşları kafileye iltihak etmek Üzere dört bir taraftan hareket etmişlerdir. Zengin Ame- rikalı kadının bir dolâra sattığı muazzam par ariland vilâye- tinde kdâindir. Lüdviğin Bir Sözü (1914 temmuz ) ismi altında yazdığı eseri (Son Posta) ya tefrika ettiğimiz Alman tarih- şinası Emil Lüdviğ ailece mu- sevidir. Bugünlerde ise Alman- ,yada bir musevi düşmanlığı kay- namaktadır. Fazla olarak Lüdviğin yazdığı eserler de milliyetperver- lerin hoşuna gitmemiştir. Binae- naleyh bu meşhur muharrir ha- yatının tehlikede kalması ihtima- “lünden korkmuş, Almanyayı bıra- karak — İsviçreye geçmiş, İsviçre tabiiyetine girmiştir. Bu zatın, bu karar münasebe- tile söylediği cümle şudur: — Bir volkanın üzerinde ça- lışmayı sevmem, bu sebeple Al- manlıktan vazgeçtim. Yalnız şurası var: Lüdvig gene kitap yazmakta devam ede- cek — ve eserlerinde terkettiği milliyetinin lisanını kullanacaktır. Karilerimize haber - verelim: Emil Lüdvig büyük muharebenin iki senesini İstanbulda yani topa ve tüfeğe maruz kalmıyacağı bir “yerde geçirmiştir. Komünizmin On Beşinci Senesi Soviyet büzümeti teşrinisanide Iktidar makamına geçmesinin on beşinci yıldönümü münasebetile muazzam — merasim — yapacak ve bu merasimde propaganda- da ne derece mühim — oldu- ğu malüm olan sinemaya büyük , bir yer verecektir. Eğer Avrupa | gazetelerinde — çıkın — haberlere inanmak — lâzımgelirse — Sovyet hükümeti bu münasebetle komu- nizmin nasıl başladığını, nasıl inkişaf ettiğini ve şimdi ne hal- de bulunduğunu göstermek üzeer busust bir filim yapacaktır. Bu filimde bizzat Stalin'de görüne- cektir, ——— —x7 — YERLİ M MALLAR SERGİSİNDE | SON POSTA Mobılyacı Kızdı:. Ambala_ımı Yaptırıp Devlethaneye Gönderelim Mi? Bir Hanım Soruyor: “Camgobegı Var Mı Serginin bah- çesine — girmek için — insandan örülmüş bir du- varı yıkmak lâ- zım. . Arkadaşım, benden becerik- siz olduğu için Ç, biraz arkada kal- mıştı. Bana uzak- tan seslendi: — Azizim... biz. yanlış yere geldik ! — Neden ? — Etrafına baksana.. Galiba bir çalgılı kahvedeyiz.. Vakıâ, Yerli Mallar Sergisinin kurulduğu Galatasaray bahçesi ilk mazarda bir mesire yerini andırıyor : Radyoların şakrak — şakrak havalar — çalması.. Kadınlı er- kekli, omuzomuzu sökmez bir kalabalığın etrafa neşe saçarak güle oynaya dolaşması.. Çeşit çeşit satıcıların, her geçene: — Buyrun beyim! diye ses- lenişleri... Minimini köşklerde hep ağız sulandırıcı şeyler: Buzlu gazoz, buzlu ayran, buzlu süt, buzlu bira, hatta buzlu çikolata... Tayyare piyango bileti satan bir yahudi - kızı - önünden yam- Gazinonun bir köşesi hp ta biri geçmesin - hemen ça- ğarıyor: — Yeliniz efendi... Ev yuzel bilât burasi satiyor.. Kim ki biz- den aldi, epsi kaza;di! Adım başında - bir el ilânı uzatıyorlar. — Falanca —marka — çorabı alınız ! — Falanca — ipekliyi tercih ediniz!... — Falanca daireyi - ziyaret etmeği unutmayınız!. Geçen ve evvelki senelerde, ziyaretçilere — ufak tefek bazı hediyeler veren müesseseler, bu sene, avucunuzun — içine birer kartvizit — tuluşturmakla — iktifa ediyorlar. Serginin içi hıncahınç.. varlarda şu ihtarı okuyoruz: — Daima sağı takip ediniz! Hanımın biri yolunu şaşırmış; kendi kendine söyleniyor: içtür gördüğüm yerlerin önüne çıkıyorum!.. Sevabına yol gösteren de yok a dostlar... Polis memuru tarif etti: — Şu koridoru dolaş.. sap. Yürül Kadın yürüdü. Bizim arka- Du- Sağa Serginini gaznosu ve ziyaretçiler daş, baktım, yolun sağından değil, hep solundan gidiyor. Lâvhayı gösterdim : — Bak, sağı takip ediniz diyor ! — Aldırma, dedi, o bize göre değil.. — Neden? — Malüm ya.. Erenlerin sağı solu olmaz! Sergide alış ve- riş yapanlar da var amma, asıl kalabalığı teşkil eden sınıf, şöyle bir bakıp geçiyor. Hanım- larda fiat öğrenmek merakı fazla: — Krep birmanları bir gö- reliml.. Kumaşlar, renk renk, çeşit çeşit yığın hâlinde önlerine seri- lince aralarında bir fısıltı: — Sen sorl.. — Olmaz, sen sor... Bu bir türlü soramadıkları şeyin, kumaşların fiati olduğuna tezgâhtar, anladı: — Birmanlar, Hira, Hamımefendi! “Allah demek - istiyen bir bakışla, ku- maşları son defa gözden geçi- rerek uzaklaşıyorlar. İpekliler dairesinde bir hay- kırış : — Aman, şu sabah güneşinin güzelliğine bakın! Ve kulağa çarpan muhavereler: — Cam göbeği var mı sizde? — Filâfil istiyoruz.. Gömlek- — Jorjetten geçen sefer ah dık.. — Krepton verelim o halde... Küçük benzin ocakları satılan yerde genç bir adam, tecrübeler yaptırdı. Tezgâhtaki kızı, yarım saat kadar uğraştırdıktan sonra yüzünü buruşturarak: — Ötekilerinden farklı değil! dedi. Kız sordu: — Siz nasıl birşey istiyor- dunuz? Başını sallayarak çekildi. Onun yerine bizim arkadaş cevap verdi: — Nasıl birşey mi istiyordu? Besbelli bedava tarafından bir ocak bulursa benzinini kendisi dolduracaklı! Ya şu arsız çocuklara ne dersiniz?: — Efendi amca... yelik bir şişe ver! Gözleri, on kuruşa küçük kolonya şişelerinde.. Adamcağız, belki def'i dört buçuk bize hedi- satılan belâ kabilinden birer tane verecek amma füzuli taleplerin arkası sökün etmesinden korkuyor: — Parasız şişe yok! On ku- sahibine bağışlasın, Sizde ?,, ruşa bir tane... Tütün İnhisa- rının sergi için hazırladığı siga- ralar, kapış ka- pış gidiyor.. Çocuğun biri tanesi on yedi kuruşa — satılan likörlerden — bir tanesini hemen oracıkta — açıp ayak Üstü mide- ye boşalttıktan goDra; ağzını şa- pırdattı : — Naneli imiş bel.. Eli tespihli bir ihtiyar, ho- murdandı : — Hele şunun yediği naneye bakın!. Mobilya dairesinde bir ziyaretçi hasır koltuğa yerleşmiş, keyif çatıyordu. Kalkmak niyetinde ol- madığını gören mobilyanın sahibi; nezaketle sordu: — Ambalâjını yaptırıp dev- lethaneye gönderelim mi? — Ne münasebet? — Devlethanede rahat otu- rursunuz da... Yerli karyolaların bulunduğu kısımda, şa ihtar göze çarpıyor: — Madeni eşyaya el sürme- yiniz!.. Bizde, bu ihtara daima lüzum B R Sergiden dönenler vardır. Elimizle dokunmadığımız şeyin kıymeti hakkında bir türlü fikir edinemeyiz. Mutlaka elimizi sürüp muayene etmeliyiz. Yerli Mallar Sergisine, kun- daktaki çucuğile gelenler de var. Çarşaflı bir hanım, durmadan viyaklıyan yavrusuna traş bıçak- larını gösteriyor : — Bak, cızl. Cız yapacak seni?.. Oyuncak — kısmında — bir- fil Bzerinde pazarlık: — Yahu.. Sahici &il ııı sa- !ıyoııun'f Oyuncak sahibi gülüyor: — Sahicisi bu kadar da et- mez. Bu zamauda fil besliyecek babayiğit kaldı mı? Siz bu fili abn.. Ekmek istemez, su istemezl Yerli Mallar Sergisinde girilen kapıdan çıkması yasak.. Ben, yanlışlıkla ayni kapıya başvurunca bir memur önüme dikildi: — Buradan çıkamazsınız ? İhtimal ki bir giren bir daha çıkmak - istemediği için böyle bir usul koymuşlar... Sergi, bu sene, her senekinden — güzel.. Gidip görmiyenler acele etsinler., *k Ağustos 10 İskân İşlerine Dair Mübadil olduğumdan 929 se- nesinde bir eve iskân edildim. Bilâhare “ evin sahibi bir firarl rumdur, bunun için ahliyesi ve sahibine iadesi icap eder ,, diye- rek bana evi tahliye — ettir- diler. Hükkmete müracat ederek — diğer bir ev — veri- mesini istedim. —“ İzmir, İstan- bul hariç olmak üzere iste- diğiniz — vilâyette iskân edileb- lirsiniz ,, diye cevap verildi. İstanbulda iş güz sahibi ol- dum. Burasını terketmek benim için mümkün değildir. Benim gibi herhangi bir mıntakaya veya vilâyete yerleşmiş olanların istihkaklarının yine o vilâyet da- hilinde verilmesi mümkün değil midir? Eğer bu imkân hâsıl olur- sa kurduğumuz işleri bozmak suretile mutazarrır olmayız. Nasliçli — Süleyman Hüseyin Edirnekapıda merhum Rilat çavu- şun zevcesi Sabiha Hanıma: Yazdığınız mektupta Adli ve hukukt bir meseleden bahsedi- yorsunuz. İddianızın doğruluğunu mahkemede ispat etmiye çalışı- niz. İspat ettiğiniz taktirde oğlu- nuzu tekrar serbest - birakırlar. Mahkemeye düşmüş ve henüz ne- ticelenmemiş bir meselenin leh ve aleyhinde yazı yazmamız doğ- ru ve kanuna '!km değildir. Mağdur. ialebo götderen gençlere * Mektubunuz. çok mühim bir meseleye temas ediyor. Gazeteye geçirmek kanunen muvafık de- gildir. Siz meseleyi etraflı bir şekilde Maarif Vekâletine yazıniz, misal gösteriniz. Bunları Vekâlet tetkik eder ve icap eden şeyi yapar. * Ankarada Cana Keramet Beye ; Bahsettiğiniz meselenin gaze- tede yazılmasını muvafık bulma-« dık. Doğrudan doğruya bir mek- tupla ailesine müracaat ediniz. imzasile mektup Beylerbeyinde «N> imzalı mektup gönderen Hınınıa: Bahse mesele resmi mahiyette . Hususi ma- hiyettedir. F henüz zamanı değildir. Daha epey vakit var. x Ackara: Şengül hamamı civarında Aciciye sokağı numara 18 Tayyare monitörü Şefik Beye: Bahsettiğiniz mevzua yakında temas ve yazınızdan istifade ede- ©e ü » Beyazıtta *iki gönç s#eyyah arka- daş> imzalı mektup sahibine, Yeya devrialem — seyahatine çıkan ıeyyıhlınıı çoğu parasız seyahat ederler. Bunlar her yol- cu — gibi —pasaport — muame- lesine Mbıdıı'ler. Geçinmelerine gelince, bunlar her ııltıkluı memlekette kahve, gazino, lo- kanta, birahane gibi umumi yer- lerde dolaşırlar ve ellerindeki kartları satarlar. Bu kartlarda seyahat ettikleri yerler ve gide- cekleri — memleketler- — yazılıdır. Bunların maişetlerini temin ve seyahatlerini idame ettirmeleri ancak toplıyacakları paralara bağ- hdır. Bu itibarla açlık tehlikesi de vardır.