i k  —0 Sayfa ——ML e — ÇANAKKALE 'SON POSTA Tagiltere Hükümeti tarafından Gazl Hz. ne hediyo edilen eserin tercümasl. Çünki Anadolu Sahilinden Yapılacak Olan Türk Ateşınden Korkuluyordu Maamafih — plân teferruatına kadar tesbit edilmiş ve bütün kumandanlara vazifeleri tebliğ olunmuştu. Bunu takip eden günlerde, 29 uncu firkanın ihracı hakkında- ki plânda iki küçük fakat mühim tadilât yapıldı. Evvelâ Boğazın iç tarafından asker — ihracımın — imkânsızlığına karar verilmişti. Çünkü Anado- lu sabilinden — yapılacak Türk ateşinden korkuluyordu. Halbuki şimdi - Fransızların — Kumkaleye asker çıkarmaları tekarrür edin- €e, cenup — sahilinde — daha iki Ahraç noklası bulunabilirdi. Bu sa- yede hem daha fazla asker çıka- rılmış, hem de düşmanın müdafaa batları kırilmiş - olacaktı. Bu iki noktadan biri Adalar- denizi sahilinde (Y) noktası idi. Bu noktaya iki tabur çıkarıla- caktı. Şark sahilinde bir noktaya a zırhlı ile bir tabur getirilecek ve sandallarla Motro koyunun şi- mal ucuna çıkarılacaktı. Teferruatın tetkikına geçildiği zaman, donanmanın küçük nak- Liye vasıtalarından mahrum ol- duğu ve mevcut m:tör ve san- dallarla ancak üç bölük asker ,hakledilebileceği görüldü. Hattâ 'Hi cebeple (5) aabiline çkarıdlacak “taburun — dördüncü — bölüğ (Y ) sahil efradı meyanına ilâve edi- lecekti. Bu bölük sonra kıtasına iltibak edecekti. — Binaenaleyh, son tasdik edilen şeklile taaruz — plânının Umu- mi hatları şu idi: Bulayir ve Besika koyunda nümayiş yapıla- cak, Kumkale sahilinde düşman aldatılacak ve Kabatepenin şima- linden boğaza doğru ilerilene- cek, fakat ağıl taarruz yarım adanın cenubunda — yapılacaktı. 'Evvelâ (Ahibaba) sonra kilidil- ;bahir tepeleri işgal edilecekti. Cenuptaki beş ihraç noktalarına hemende ayni zamanda 4900 as- ker çıkarılacaktı. Bu miktar az sonra 2,100 ve biraz daha sonra ,da 1200 askerle takviye edile- cekti. Bu kıtaatın vazifesi, asıl ordunun ihraç ameliyesini himaye idi. Şimalde 7 sahiline çıkarılacak ilk imdat 1500 kişi idi, bu mik- tar desteroyerlerle — getirilecek 2500 kişi ile takviye edilecek ve Anzak mıntakası bu suretle 4000 kişi tarafından işgal edilmiş ola- caktı. Bu kıt'atın vazifesi sahile hâ- kim Sarıbayır sahasını işgaldi. Bu iş biter bitmez birinci Avustralya fırkasının mütebaki efradı ile, Yeni Zelând ve — Avustralya fırkalari da karaya çıkarılacaktı. Bunlar da gelibolu - Maydos ve Boğalı - Kocadere yollarının geçtiği saha ile Maltepe tepesini İşgal edeceklerdi. Anzak kolordusunun karaya ihracında takip edilen asıl gaye, Kilidtibahir tepesinin takviyesine mâni olmak ve Türklerin ricat hatlarını kesmek - suretile cenup İ 16 Temmuz Hakimiyedi Milliyo Bayramı Türk Maarif — Cemiyeti — rozet — tevzi artık — bütün ' Seddülbahirde İngilizlerin Heles abidesi taarruzuna yardım etmekti. Fa- kat kumandana, bu maksadı elde ettiği takdirde temin edile- cek menafiin Kilidülbahri işga- den daha mühim olduğu söylem- mişti. Taarruz plânında Boğazlara da donanmanın bu taarruzu tekrar etmesi de mevzubalhstı. Ordu bir defa sahile yerleştikten sonra, iki zırblı ile takviye kruvazörlerden mürekkep bir filo, kilidülbahire doğru ilerlemek için ona yardım edebilirdi. Bu sebeple donanmaya da ihra- cın ikinci günü Boğazlara taarruza geçilmesi ve ertesi gün de Boğaz istihkâmlarının bombarduman e- dilmesi emri verildi. Bütün Çanakkale harbi müd- detince İngiliz askerlerinin Ahi- babayı ışgıl edemedıklenne bu- kılırsa, 25 nisanda 29uncu fırka- ya ilk günü orasını işgal vazile- sinin verilmesinde hata edildiği anlaşılır. Bu sebeple karargâhı umumiyi bu noktanın ilk günde — zab- tedilebileceği kanaatına sevkeden sebepleri bilmek faydalıdır. Ahibaba tepesi bütün Çanak- kale harbi müddetince işgal edi- lememiştir. Ve bu kıtaatının elindeki toplarla zaptı mümkün olmadığı da tabakkuk etmişli. Burasını zapt için daha büyük — toplara — ihtiyaç: vardı. Fakat şurası — muhakkaktır. ki Türkler başlangıçta bu noktanın tabiaten haiz olduğu müdafaa kabiliyetini arttırmak için pek az şey yapmışlardı. [Ar'ını var ) Bir Amele, Guzellıgı Yü- zünden İşınden Koguldu k Amele Kadınlar Jozefe Âşık Olmuşlar | Ve Fabrikada Roma, (Hususi) — Fronsinoda bir kundura fabrikasında amele olan Jozef güzelliği yüzünden fabrikadan kovulmuştur. Fabrika Müdürü bir gün Jozefi çağırarak şanları söylemiştir: — Senden ve işinden son de- rece memnunuz! Fakat bir kaba- hatin var: Son derece giüzel bir adamsın. Bunun için seni fabri- kadan çikarmıya mecburum ! Bu garip sözlerle neye uğra- dığını şaşıran zavallı amele mah- kemeye müracaat ederek hakkını aramıştır. Fakat fabrikanın avı- katı mahkemede şunları söyle- miştir £ Jezef fabrikamıza geldikten sonra işler yarı yarıya indi. Sizin de gördüğünüz veçhile bu adam çok güzel bir delikanlıdır. Hal- buki fabrikamızın — amelelerinin yüzde sekseni kadındır. — Joyef fabrikaya gelip çalışmağa başla- dıktan sonra kadınların — hemen hepsi ona âşık olmağa başladı- lar. İşlerine bakacakları yerde, kıskançlık — yüzünden kavga et- meye, ah vah edip göğüs geçir- meye dılar. Billhassa — paydos saatinden sonra kadınlar fabrikanın dâhil ve haricinde âdeta meoydan mu- İşler Durmuştu Güzelliği yüzünden başına belâ gelen amele Jozel harebesi yapıyorlardı. Tabil bu sebeple fabrikamızdaki işler yüz üstü kalmıştı. Mahkeme, fabrikanın ve avu- katın iddialarını bir adamin işin- den çıkarmasına kâfi bulmamış- tır. Mahkeme - fabrikayı, — güzel amelenin boş kaldığı günlerin yevmiyelerini vermiye mahküm etmiştir. Fabrika mecburiyet al- tında Jozefi kabul edince, bu güzel amele için hususl bir daire açtırmıştır. amele kadın- lardan uzak bir hâlde yalnız ha- şına burada çalışmaktadır. tepenin o vakit ihraç | İKÂYE Temmuz 16 ——— ea —a Bu Sütunda Hergün YAZAN: Hüsegyin Zeki KESİK SAÇLAR İkisi de kuşların cıvıllıııla uyan dılar. Genç kadın uzun uzüun gerindi, Sonra yirmi bir yaşının hafifliğile karyolasından — sıçradı; pançorları açtı. Odaya mayısın bin bir koku ila karışan ılık ha- vası doldu. Genç adam henüz uyuyordu. İşine gitmeden evvel çayını, kah- valtısını hazırlamak lâzımdı. Fa- kat herşeyden — evvel îiyinıııeli idi. Doğru —aynanın karşısına geçti. Ta topuklarına kadar uza- nan altın saçlarını dağıttı ve kendi kendini seyretmiye başla- de Ahl! Bu altın saçlara, altın bir tarak nekadar da yakışacaktı! Kocası, Alâeddin Bey, bu altın saçları nekadar — seviyordu. Zaten bütün onu sevenler, ken- dinden ziyade saçlarımı seviyor- lardı. Şayet fakirlikle ortahallilik arasında olmasalar, zengin olsalar hulâsa kendilerini gösterebilseler Girizan, o uzun altın saçlarile, mutlaka bütün erkeklerin kalp- lerini bağlıyabilirdi. Fakat genç kadın kocasını seviyordu. Giyindikten sonra — kocasını uyandırdı. — Alâeddin, saate baksana, yavrum.. Alâeddin yastığının altından büyücek bir saat çıkardı. — Tamam vakit, kalkıyorum. ” edi. Saatini bir zaman elinde tut- tu. Bu büyük, çift kapaklı altın saat babasının — yadigârı — idi. Alâeddin mutavazı bir memur- du. Lâkin karunun bütün serve- tine altın saatini değişmezdi. Esasen hayatında onu alâka- dar eden üç beş şeyi vardı: Ka- rıisı, saçları ve altın saati... Fakat, | ahi bir kere şu saatine — lâyık ılhıı bir kordon alabilseydi; bu | siyah meşinden pek, sıkılıyordu artık. Gııııııı. kocasının — verdiği paradan hergün ne kalırsa onu kumbarasına atardı. Şimdi, —oturmuş — avucunda zayıf zayıf şıkırdıyan — paraları sayıyor ve birer birer atıyordu. Birden durdu. Elindeki son kuruş bir zaman Ööyle havada kaldı. Hatırına bir şey gelmişti. Yarın izdivaç günlerinin senci devriyesi idi. Hiç olmazsa şu kumbaradaki paralarla kocasının saatine bir altın köstek alabik seydi. Alâettin bir daha arka- daşlarının yanında saatini çıkar- mıya sıkılmazdı. Kumbarayı kucağına boşalttı. Bütün parasını saydı. Tamam altı yüz yetmiş dört kuruş... Dudağını büktü: “Bu kadar para ile alınır mı?,, Diye söylendi. Veelini çenesine koyarak düşün- miye — başlad.. Ansızın olduğu yerden fırladı; şapkasını başına, mantosunu sırtına geçirdi. Para- larını çantasına doldurarak evden dışarıya çıktı. İstanbula indi. Bir tramvaya atlayıp Beyoğluna çıktı. Caddede de bir aşağı bir yukarı dolaştı en süslü bulduğu bir ber- ber dükkânına girdi. Girizanı yaşlıca bir rum ka- dını karşıladı: — Buyurunuz küçük hatım |. — Saçlarımı satmak istiyorum. Şapkasını bir hamlede çıkar- mayli gibi, eksesinden topukla- rına doğru dökülüverdi. Madam bu güzellik karşısında evvelâ hayran kaldı. Sonra, kur- naz bir patron tavrile mırıldandı: — Çok güzell Çok güzell Lâkin ne istiyorsunuz? Genç kadın, mahcup önüne baktı. — Siz bilirsiniz, madam... — İhtiyacımız. yok; fakat... Mademki buraya kadar zahmet etmişsiniz,.. Biran daha düşündü, ilâve elti: — On beş lira verebiliriz. Girizan, çok utanıyordu. Bir« kaç lira almak için bu kadar zahmete — katlanmak, — hislerini keşfedemiyen, fikirlerini anlamı- yan kaba ruhlu bir kadın karşı- sında küçük bir mevkie düşmek ne müşkül şeydi, Yarabbi? * Pekil ,, der t el ök [lbl başını eğdi Saçları kuılip ılnıeldikmı sonra, ilk defa olmak — üzere aynaya baktı. —Gözleri doldu. Fakat bir şey hissettirmemek için gülümsedi. Madam: — Siz, dedi, saçla da güzelsiniz... — Teşekkür ederim, Madam. Girizan on beş lirasını alınca doğru İstanbul — tarafına — geçti. Çarşıda — kuyumculardan — birine girdi ve sevgili kocasının altın saatine yirmi bir liraya 'altın bir köstek aldı. Artık neşesi yerina gelmişti. Ortalık kararmış iken Alâeddin eve dündü. Girizan henüz lâm- bayı yakmamıştı. Odanın içi loştu. Elindeki küçük bir paketi masanın üzerine bıraktı. — Girizan! Niçin yak mıyorsun? Genç kadın şen bir kahkaha attıktan sonra cevap verdi: — Şimdi yakacağım, cicim.. Sana bir sürpriz hazırlamıştım da... irprizi? — No devriyemliz sonra böyle kesik Tâmbayı Yarın senei değil mi? — Evet amma... Girizan cevap vermedi. Esa- sen hazır bulunan lâmbayı çar- çabuk yakıverdi. Alâeddin şap kinlıkla karısının saçlarını henüz görememişti: Genç kadın siyah kadife kutuyu - masanın lizerine koydu ve açtı. — Artık arkadaşlarının yanın- da mahcup olmazsın, değil mi? Diyerek kösteği uzattı. Alâ- eddin birdenbire gözlerini karı- sının saçlarına çevirdi. Ayni za- manda, masanın Üzerine bıraktıği paketi açarakı — Ben de, dedi, bu altın tarağı altın saçlarına takmak için ü satmıştım... nulğ; zaman sessiz. durdular. Alâeddinin gözleri kıpkırmızı ol- muştu. Girizan yavaşça ayağa kalktı. Masanın etrafını dönerek koca- sının yanına sokuldu. — Üzülme Alâeddin, saçlarım yine uzar,. Tarağı sakla... O za- man takarsın! Genç adam cevap verdi: — Sen de kösteği sakla... Yeni bir saat alırsak o zaman takarsın! Ve hiçbir. kadının bü- tün hayatınca unutamıyacağı bir muhabbetle — karısının ıldıhı di. Altın saçlar, temiz bir. altın | baktı.