HA' M HAYA T ö MACER asan Sabbah Dedi Ki: Ömer Hayyam Misafirimizdir, Onu Ölc_lürmiyeceğiz! Hayyam Cennet Ve Ceh Her hakkı mahfuzdur. Yürüyeceklerdi. Fakat Hasan Sabbah onu kolundan tuttu. Tek- rar kulağına eğildi... — Bunu da, bu büyük sırrı da görmek ister misin?... Dedi. Ömer, bir lâhze tereddütten sonra baçile tasdik etti... O zaman Hasan Sabbah, onu kolundan tuttu yan koridorlardan birine soktu... Mehtap ta onları takip edi- yordu. Hasan Sabbah döndü, Meh- taba baktı ve çok müstehzi bir tavırla: — Ey Şamilin hemşiresi... Bi- zim, bilmediğimiz ve bilemiyece- ğimiz hiçbir şey yoktur... Sahi- | | | binizin hayatından endişe etme- | yiniz. Biz, bir hayatın sönmesini murat edersek, mevki ve mesa- fenin ehemmiyeti kalmaz... Sahi- biniz burada bizim misafirimizdir. Barada kudret ve kuvvet ise, bi- zim elimizdedir. Biz o kudret ve kuvveti burada bizden zayıf olan- lar hakkında - kullanacak kadar namert değiliz... Siz müsterih olur nuz. Ve burada kalınız. * Hasan Sabbahın bu sözleri © kadar müessirdi ki Mehtap ol- duğu yerde kalmıştı. * Hasan Sabbah, Ömer Hayya- mı kolundan tuttu. Dehlizin boş- hukları arasında kayboldu. — Beraberce yürüdüler. Birkaç dehliz. geçtiler. Hasan Sıb!ııl!, bir odanın kapısını açtı-.. Girdi- ler. Bir pencerenin önüne ge.l- diler. Hasan Sabbab, pencerenin kapalı duran kapaklarını araladı. vardı. Burada sık — bir kales, Ömer Hayyamı, pencerenin önü- me çekti; — Bal Dedi. Ömer Hayyam, baktı. Gördü- ğ içinde ğü manzaradan hayretler - içim kaldı. Şimdi önünde, (Hasan Sab- bah) n ( Cennet) i vardı. — | Hayyam, gördüğü bu b:bedıe_ manzaraya — karşı meftuniyetini saklayamıyarak: — İşte.. Hakiki (Cennet) bu- dur. Demekten kendini alamadı. * Ömer Hayyam, derin birbay- retle her tarafa bakmakta devam ederken bir mermer — havuzun kenarında, binlerce renk ve çi “çekler erasında, en ağır H_iııı di- balarından elbiseler giymiş bir genç gördü. Bu genç. .'!'k.j' durüyor, yanındaki — munis dilberin gözlerinden neş'e puse- ler topluyordu.. Hasan Sabbah, Hayyamın ku- lağına eğildi; — Bak.. kimdir?... Dedi. Üa Hayyam, dikkatli baktı. - ve tanıdı. : Dikkatli bak, bu | ——— ü iGönek — Evet, tanıdım... Bu, katle- dilen vezir Nizamülmülkün köleıi: O zaman Sabbah onu geri çekti. Pencereyi kapadı ve ce- vap verdi: — Evet, odur... (Müstehziya- ne gülerek) (Muradı ilâhi)nin hu- sul bulmasına vasıta oldu ve mev'ut olan (Cennet) mükâfatına kavuştu. Ömer Hayyam, büsbütün bay- ret içinde kalarak bir şey sor- mak isterken, Hasan Sabbah, onu susturdu... Ve tekrar ko- lundan tuttu. Çekti; — Gell... Diye, başka bir koridora sevketti. * Burada bir kapı açtı. Uzun bir dehliz vardı. Bu dehlizin niha- yetine kadar gittiler. Orada da kapalı bir pencerenin önünde dur- dular. Hasan Sabbah, bir yaya bas- tı. Kapalı pencerenin ortasında, ancak bir gözün — görebileceği kadar küçük bir delik açıldı. Hasan Sabbah, işaret etti. Ömer Hayyam — delikten baktı. Gördüğü manzara onu - titretti.. Tahammül — edemiyerek, — geri çekildi... Hasan Sabbah müstehziyane gülerek Hayyamın yüzüne baktı. Yavaş yavaş elini kaldırarak de- | —0 . Hiği kapadı. — İşte, burası (Cehennem)dir. || Resminizi Bize Gönderiniz, Orada işkençe içinde inliyen Adam kimdir, biliyor musun?... (Muradı ilâhi) ye karşı, beşeri bir zaaf gösterdiği için — vazifesini ifadan âciz kalan, senin kölen.. Şamildir.. Hayyam en derin nefret ve istikrah ile titriyordu. Kendini zaptedemiyerek sordu: — Fakat Hasan, soruyorum sana... Bu kadar zulme ve iftirasa sebep ne?... Hasan Sabbah, daha müsteh- zi bir hâl alarak cevap verdi: — Ah benim aziz filozofum.. Eğer bütün insanlar, senin kadar ginayı kalbe — malik olsalardı. dünyada cidal namına hiçbir şey kalmazdı... Fakat şunu iyi bilmiş ol ki, insanlığın yeğâne zevk ve lezzeti, ihtirastır. * Ömer Hayyam tahammül ede- medi. Çöünkü onun en âli ve en Çocuğunuzun sıhhi, Fenni bir terbiye almasını istiyorsanız Kadıköy Kinder Garten'e Göndermenizi Tavsiye Ederiz enneme Hayretle Bakıyordu Yazan: A. R. necip hislerine, bir darbe indirmişti. * Sultan, harem — dairesinden gelmiş.. divan salonuna girmiş.. fakat, henüz yerine oturmamıştı. Musahiplerinden biri geldi. Hasan Sabbaha Ömer Hayyam, avdet etti. Hu- zura girmek istiyor. Dedi. Sultan, derhal huzura girmesine izin verdi. ( Arkası var) — Hergün Bir Rübai: Sarhoş — olmadığım — zaman, zevk ve eğlence benden kaçıyor. Sarhoş olduğum zaman ise aklıma halel ve noksan geliyor. Sarhoş- lukla ayıklık arasında bir hal vardır ki, ben ona meftunum. İşte bence asıl hayat, odur. b l SizeTabiatinizi Söyliyelim. $ Hassas ve mah çuptur. Herşeye müdahale etmez. | Daha ziyade tır | tuk ve çekingen ? rağbet etmez. İn tizamı ve temiz- liği sever, ne Şesini belli et mağmumdur. Osman El. Gözü pektir. Ak hna — koyduğu geyi yapmak is- ter, çller * geye ehemmiyet ver mek - we - kulak asmak — İslemez. Müstağni davra nır. Herkesle ça> buk ahbap — ob- © maz, Kendisini, - ü ve bareket- lerini beğenir, temizliği we — intizau İ sever. Fotoğraf Taklil Kıı'onıını 11 inci Sayfamızda bulacaksına. Hasan Sabbah | gönderilen | 13 Şubat Dün akşam Hikmete cevap yazmak için oturdum. Fakat sa- atlerce ugraştığım halde istediğim gibi bir şey yazmıya muvaffak olamadım... Ayni zamanda mektup yazmayı da mahzurlu buldum. derecede kanaat ver- Hikmet, kendisini vahi ona kâfi mezse, | sebeplerle redettiğime zahip ola- cak, bu da onun gurürüna ve izzeti nefsine dokunacak... İyisi mi, yarın akşam onu (mulatiye)ye çağıracağım, orada büyük bir dürüstlük ile bütün hayatımı an- Jattıktan sonra, bizim gibi mazi- leri büsbütün ayrı ve birbirine zıt insanların birleşmesi iİmkânı olmadığına onu ikna edeceğim. 1$ Şubat Ne yapayım ? Ben ne müm- künse yaptım. Fakat, ( takdir ) denilen meçhul kuvvet te, bizim | hakkımızda düşündüğünü yaptı. Dün akşam Hikmet ( mulati- ye ) ye geldiği zaman, gözlerinden sevinç akıyordu. Benim bu dave- timden pek büyük ümitlere ka- pıldığı halinden anlaşılıyordu. O- nu böyle görür görmez, birden- bire içimi çektim : — Zavallı Hikmet.. Bir az sonra bütün hayallerinin birer birer kırıldığını işitince kim bilir nekadar müteessir olacaksın.. | dir, Mesuliyeti | ve tehlikeyi da- | vet eden — işlere Dedim... Yarım saat kadar, afaki şeylerden bahsettikten sonra aramızda, derin bir süküt hâsıl oldu. Bu süküttan, arltık maksada dair görüşülmek vaktinin hu'ül ettiği anlaşılıyordu. Ben, elimdeki çatalı hafif hafif tabağın kenarına sürüp ö- nüme bakarak ağır bir ses ele: — Hikmet Beyl.. Dedim. O, hiç cevap vermedi. Hayalinde — hazırladığı saadetin büyük müjdesini lâyikı veçhile karşılamak için hafifçe bana doğ- ru eğildi. — Hikmet Beyl.. Sözlerimi bitirinciye kadar beni dinlemenizi ve ondan sonra benim hakkında bir hüküm vermenizi rica ederim. Diye söze başladım. Ve, taa, tütün deposundaki ameleliğimden, tutturarak hayatımın bütün mace- rasını anlattım. Hikmet, hiç birşey söylemeden en küçük bir hareket gösterme- den büyük bir dikkatle beni din- liyordu. En nihayet, son söz ola- rak dedim ki: şahsan tamamen masum olsam | yanıyordu... bi'e, yine maceralı bir. kadınım. Evinizi, evinizdeki annenizle hem- şirelerinizin hangi terbiye ve zih- miyetle yaşadıklarını — gözlerimle gördüm. Sizin evinizde, kirli bir çamaşırın tertemirz — çamaşırlarla ayni bohçaya konulmasına imkân yoktur. Buna nekadar imkân yoksa, gibi serbest hayat yaşamış bir insa- nın yaşamasına da ihtimal mevcut — DAKTİLO Bugünün Romanı KP Yazan; Z, Şakir | başkalarının imalı Cünkü, mektupta yazacağım şeyler | Siz orada beni herkese karşı: (annenizin temiz idealini bozmayınız — a mis gibi temizlik kokan yurdu- nuzu - kirletemem... Sonra, sizin — gençlik ve afiflik vakarınızı da haraketlerile rencide ettiremem. Yarın siz beni kolunuza alacaksın'ız. Karınız sı- fatile âlemin içine çıkaracaksınız. bi ĞA — Karım... * Diye t.kdim ederken, birçok- — ları da arkanızdan manalı tebes- — sümlerle biribirinin kulağına iği- lerek ; — Bizim daktilo... ğ Demiyecekler mi?... Vazgeçi- — niz bu fikirlerden Hikmet Bey,.. Ebediyen dost kalalım ve bu dostluğu, hiç bozmıyalım. Eski — Fransızlar: ” — Dostluk şaraba benzer.. — Eskidikçe kıymeti artar, Derlermiş. Biz de sadece bu — dostluğu eskitelim, ve kıymetini — arttıralım. Size tavsiye ederim onun göstereceği saf ve bütün manasile bakir bir kıza elinizi — uzatınız, beni de kendi hayatımda kendi — maceralarımla başbaşa bızakınız. ; Dedim ve derin derin içimi çekerek süküt ettim. y Hikmet, düşündü. Dirseğini ma-« saya, çenesini de avucuna dayamış — olduğu halde, pek uzun düşündü, | Ve sonra birdenbire başını kakk — dırıp elini elimin üstüne koyarak: — Kevser Hamım.. Bunları, bu söylediklerinizi tamamen bi- — liyordum. Emin olunuz ki, size | | | | değldir. Hayatın iğrenç rifosları, | suratıma kadar sıçramadise bile, h'ç olmazsa, eteklerime - bulaştı. Bu, bulaşık — eteklerle, - sizin — Görüyorsunuz ya Hikmet ı ediyor musunuz ?.. Bey.. Gerek bütün şu hayatta, ben | ©o pak insanların arasında benim l hyacaksın. Şüphesiz ben de bun körükörüne bağlanmamıştım. Tah- — Ki edemediğim bir hisle benin üzerimde —alâka uyandırdığınız — gündenberi sizinle, sizin mazinizle — meşgul cldum. Siz bana, haya- — tınızın fena cephelerini anlattınız. — Halbuki ben bunların iyi, hem d — çok iyi tarafları olduğunu da bi- liyorum. Bütün bu söylediğiniz — hakikatlere rağmen sizin vuhen ve vicdanen dürüst bir insan ok — manız kâfidir. Bakımız, benden — hiçbir şey saklamadınız, mazini- zin en mahrem sırlarına ka'ar — her şeyi anlattınız. Doğruluğa ve bilhassa berim düşündüğüm na- muskârlığa buğkadar sadık kalan bir kadın, feda edilemez. Mazi- nizin, size/ biçbir mes'uliyet tah- — mi! etmediğine kat'iyyen kanaat — hâsıl ediyorum ve sizi, serbest — hayata bir tek adım bile atmamış — bir kız gözile görüyorum. İşte 6 sıfatla da elinizi tatarak soruyorum — — Benimle — izdivacı kabul DA Baktım, Hikmetin eli ateş gibi — Yapma Hikmet Bey... Bu fikirden vazgeç... Emin ol, seni — mes'ut edemiyeceğim. Bu sevgi günlerinin pek Çabuk geçmek — ihtimali var. O zaman benim ma- — zimi batırlayacak ve beni mad- deten değilse bile, manen b tahammül edemiveceğim. Belki sana nankörlükle mukabele e: ceğim, Bırakalım. Yanlış başlı bu iş, burada kalsın... f Diye yalvardım. 4 ( Arkası var)