Şamil Sarığının Arasından Bir Şey Cıkardı Ve Dünyariye Verdi Dünyari DE Kesesının lçınden Bir Şey Çıkardı Ve.. Her hakkı mahfuazdtur. Hasan Sabbah , ağır ve ha- lâvetli bir tonla seslendi: — Yaaa, Şamil!. Şamil, titriye titriye başını kaldırdı. Hasan Sabbahı o — vazi- yetto görür görmez; — Seyyidena.. — Seyyidena.. Mevlâna... Diye haykırdı, tekrar secdeye kapandı. ( Hasan Sabbah ) n ağır ve hâkim sadası, yine Şamili ça- ğırdı: — Ya, Şamil!.. Kalk,. buraya gel Şamil, yavaş, yavaş harekete geldi. Titriye titriye, dizlerinin istünde sürüne sürüne ilerledi. Yü- zünü, ( Hasan Sabbah ) 19 ayakla- rının üstüne koyarak inledi: — Seyyidena... — Seyyidena... Mevlâna.. O zaman Hasan Sabbah eğik di. Sol elile onu omuzundan tuttu. Önünde diz çöktürerek oturttu. Sağ kolunu, yukarı kaldırdı. Uzun yeninin — içinde saklı duran küçük bir hançeri meydana çıkardı. İki elile tuta- rak, Şamilin dudaklarına uzattı. Şamil, hançere baktı. Birden- bire, mecnunane bir iman ve in- kıyat ile ellerini uzatarak (Hasan Sabbah) n ellerini kavradı. Du- dakları, bu hançer Üzerine ka- pandı. ( Nişabur ) çarşısında ( Süley- man Dünyari) ismindeki kumaş taciri, dükkânın içinde birkaç kadın müşteri ile alışveriş eder- ken, dükkân kapısınin önünde iki adam durdu. Bunlardan biri | (Nâsır) diğeri de (Şamil) idi. Bunların uzak bir yoldan ge- diği anlaşılıyordu. Dükkânm cep- hesini ve kapısını bir müddet göz- den geçirdikten sonra, kapının önünde oturan bir adamdan bu dükkânın kimin olduğunu sordu- lar. Sordukları adam cevap verdi: — Burası, Selman rinin ticaretgâhıdır. Nâsır ile Şamil, aralarında gizlice kısa bir müşaverede bu- lunduktan sonra dükkâna girmiye karar verdiler. * Bu esnada, dükkândaki müş- teriler de işlerini — bitirmişler, çıkıyorlardı. — '" Müşterilerin çıkmasını müte- akıp, yavaş yavaş dükkâna gir iler.. Dünyari, bozulan kumaşların toplanmasını çıraklarına terkede- rek çekmecesinin başına — otur- muştu.. Nâsır ile Şamil; içeri girdiği zaman kemali dikkatle onlara baktı. Ve, ne istediklerini sordu. Nâsır, Dünyariye doğru ile- rileyerek önünde durdu. Sağ ayağının ucunu sol ayağının par- makları Üzerine koyarak vücudu- nun yukarı kısminı hafifçe eğ- Sti K e a BAA K S el c aü eeei e | kapattı. 1 uzattı. Dünya- | çEki — giber dikten sonra sağ elini kalbinin üzerine koydu. Başparmağı ile küçük parmağı elinin iç tarafında kalmış, üç parmağı açık bir hal- de görünüyordu. Ayni zamanda Nâsır ; hafif bir sesle ve esra- rengiz bir tavır ile : — Esselâmü aleyküm ya dai.. Dedi.. Dünyari, adeta bir elektrik cereyanına temas etmiş gibi tit- redi. Fakat derhal vakur - bir tavır alarak sağ elinin üç par- mağını hafifçe kaldırdı ve cevap verdi: — Aleykümüsselâm ya ahi!.. Dünyari, bemen ayağa kalktı. Oturduğu sedirden indi. Dükkânm sağ tarafındaki küçük bir kapıyı açtı, içeri girdi. Nâsır ile Şamile de kendisini —takip etmelerini işaret etti. İçeri girdikleri zaman, kapıyı Ve dik bir vaziyette durarak her ikisini de bir daha gözden geçirdikten sonra sordu : — Nereden geliyorsunuz ?.. Nâsır, ayni derin vaz'ı ihtiram ile sessizce ona geldikleri yeri anlattı. Şamil, başındaki külâbını çıkardı. Külâhm üzerine sarılmış ince bir sarığı çözdü. Sarığın ucunda bir. düğüm vardı. İtina ile bu düğümü de açtı. İçinden çıkardığı — bir şeyi - Dünyariye Uşakta HÜSAMETTİN E£. ; Müdekkik ve konuşkandır . Zevkı — selimi vardır, intiza- mı sever, Ka- dın mevzuları- lara — lâkayt kalmak — iste- mez. — Vazife ve mes'uliyetten çekinir. Usul haricine çıkmaz, işinde | temizlik gösterir. H ALÂETTİN AHMET B. (Fo- tuğrafının dercini istemiyor) Şen ve - hayalperesttir. Bazen müba- l.iıyı sapar, alay sever, elbise- sini dikkatle İntihap ve - istimal eder. — Şıklığa özenir, kendini gösterici hareketlerde bulunur. & FROTİBA H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Samimi ve uy- saldır. Teşvike kapılır, ve kanar. Olduğu gibi görünür, hile ve şeytanet — yapamaz. İntizam ku- yudatile fazla meşgul olmaz. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. Resminizi Bize Göm!erı'niz, * KA N Size Tabiatinizi Söyliyelim... na ve heyecan veren macera- FN BAA L Yazan: A. R. Dünyari hemen elini koynuna soktu. Bir para kesesi çıkardı. Kesenin — içinde —küçük diğer bir kese vardı. Bu küçük kese- nin içinden o da bir şey aldı. Sonra büyük bir dikkat ile bu iki şeyi birleştirdi. O yarısından mubtazamen — kesilen iki paranın birleşerek biribirini | ikmal ettiği görüldü. (Bu, — İsmaililerin, — muhtelif maballerdeki maslabatgüzarlarına, gizli dailerine mahsus bir işaretti. Hazan Sabbah tarafından gönde- rilen vazife eshabını tanıtmak üzere verilmiş gizli bir parula, bir itimat alâmeti idi. ) Dünyari, artık Şamil ile Nâ- Sıra tamamen itimat etmiş oldu- gu cihetle onlara eğilerek yavaş bir gesle sordu: — ( Mevlâna ) dan ne emir getirdiniz ?,, Şamil ile Nâsır, ayni gizli tavırlarla, Hasan. Sabbah tara- fından telâkki ettikleri emri, ifa | | memnun olmadığımı söyledim. edecekleri vazifeyi anlattılar. Dünyari, büyük bir dikkatle dinledikten — sonra, doğruldu. Kaşlarını çatarak düşündü. Başını hafifçe sallıyarak : — Pekâlâ.. Hüküm kadar, yerini bulsun. Dedi.. ( Arkası var) *e — mahçup- | alınır ve sitem yapar. Hüsnü ; muameleden çok - hoşlanır, daima — neşeli değildir. Daha ziyade — dert- Teşmek ister, Solnılgındır ve Te- ç Mizliği sever, ; hisi ve hayal ! eder, neşesiz değil- f dir. Nikbinli- | ge mütemayil- ) dir. 3 Arkadaşla- SA aei rile şakalaşır. u 12 Aksarayda BEDREDDİN Ef, (Fotoğrafının dercini — istemiyor.) Sokulgandır. Oyunu fazla sever, ve elebaşı olmak ister, Eli açık- | tır. Para ve eşyasını hor — kulla- nir, Menfaatlerinden başkalarını da istifade ettirmiye mütemayildir. #T TENAR A K cAŞ zaman, | N dür. — Çabuk | $< Bugünün Bana — gösterdiğiniz. — büyük alâkaya, bütün minnet ve şük- ranlarımı ibzal etsem yine - kâfi değil. Eğer bana bundan daha fazla bir minnet yükü tahmil etmek istemezseniz, rica ederim, benim için hiç üzülmeyiniz. Sizin iyi bir yere yerleştiğinizi haber Idiğiım gün, en mesut günüm olacaktır. Hürmetlerimi, —lütfen kabul buyurmanızı rica ederim muh- terem Hikmet Bey... Kevser * Bu mektubumu henüz bitir- miştim; kapı çalındı. Hizmetçi kız bir mektup getirdi. Zarfın üzerine bakar bakmaz, Amca bey- den olduğunu anladım. Biraz sonra güldü, hemen mektubu açtım. Amca bey, henüz bitiremdiği işleri hakkında epeyce izahat verdikten sonra * uzun - uzadıya beni soruyor. Nerede çalıştığım- dan, yerimden memnun olup ol- madığımdan malümat istiyordu. Hazır masa başında bulun- duğum için sıcağı sıcağına ona da bir mektup yazdım. Fakat | hakikati ondan tamamen sakla- dım. Çünki son hâdiseyi yazsam, yine işsiz kaldığımı söylesem, her - halde onun üzüleceğine emindim. Yalnız bazı tevillerle, işimden Bilhassa, burada manen çok bahsederek yalnız olduğumdan kendisini dört gözle beklediğimi ilâve ettim. * Vaziyetim, yine fenalaşmıştı. Bittabi param yoktu. Halbuki masrafım, eskisine nisbetle daha — | çoktu. Aksi gibi şu aralık kar- | deşlerimin de bazı mühim ihti- yaçları vardı. Artık hocam (S) Hanıma git- miye de yüzüm kalmamıştı. Ge çimsiz bir besleme gibi sık sık kapı değiştirmeden ben bile bıkip usanmıştım. - Artık ona ne- yüzle gidip te: — Hadi, bana yine iş bul... Diyecektim ?... 5 Teşrininani Yer, demir, gök, duvar kesil- di. Gazetelerdeki ilânları takip ettim. Hepsi de esassız şeyler. Hatta pek çoğu, tuzak.. Genç kız tuzağı.. Bir iki kârlı iş gö- ren, yabut, kendine zararsız bir eğlence bulmak istiyen, muhak- kak bir daktilo arıyor. Ayda otuz lira, nereye gitmez?. Şöylece Be- yoğluna çıksa, iki saatte sarfedile- cek bir para. Halbuki bu para ile bir ay eğlenmek, şüphesiz daha kârlı bir iş.... Galiba züğürtlük arttıkça, tasarrufa mecbur | olan kadın meftunları bu yeni — usulü keşfetmişler. Bu usul, kendi he- saplarma belki kârlı olabilir.Fakat bu işte, bizim, zavallı daktiloların maddi ve manevi ne büyük zarar- larımız olduğunu düşünüyorlar mı?. * Bugün kardeşlerim — gelmişti. Zavallı yavrucuklar, — istedikleri şeylerin alınmadığını görünce pek mahzun oldular.. Mektep — idare- leri de tuhaflaştı. Parmak kadar çocuklara öyle masraf kapıları - açıyorlar. ki... Bunların velileri acaba bu isteni- S L l ğke e ç Te a Ce D l e a len şeyleri tedarik edebilir mi?. Mali vaziyeti buna müsait mi? Bunları hiç düşünen yok... Çok.. Pekçok) muztarıbım... En son paramı kardeşlerime ver- dim. Hiç olmazsa onları kısmen | memnun — ederek ııekteplerine; gönderdim. Şimdi de, bir iki| güne kadar oda kirasımı ver- mek icap ediyor. Bilmem - ki, | onu nereden tedarik edeceğim.îi © Teşrinisani < Dün akşam, Hikmetten mektabu almıştım: j (Muhterem Kevser Hanım; — Mektup yazmadığımı, ihtimal HlP sizi ihmal ettiğime hamletmişsi- nizdir. Halbuki bilâkis, yı sizinle meşgul oldum. Vakitli vı-,J' kitsiz mektup yazarak sizi oyala- | maktansa, teşebbüslerimin neti- cesini bekledim. Bu mektubumla, | size buügünkü — muvaffakıyetimin hulâsasını bildiriyorum. ; Sizin için(....) idaresinde vazife bulmıya ınuvıffık oldum. Yarın saat on ile on bir ırıııudı» oraya gidiniz ve doğruca Müdü g Umumi Beyefendiyi görünüz. Öyle | tahmin ediyorum ki, derhal i e başlatacaklardır. Müdür Umumi e yalnız isminizi söylemek kâfidir. Fazla tafsilâta hacet yoktur. İcap eden sözler, kendisine söy- lenmiştir. — Neticeden — beni dıl haberdar etmenizi rica eder vı..)’ ; j ğ : a af P JAŞ çirkin bir adam deı'ıldL a Avni, belki de dünyanın en g »» â erkek modellerinden biri idi. Zük - bahar Beyin çehresine gelince, en müşkülpesent kadınları bile mem- nun edebilirdi. Fakat bunl, kalpleri, biçbir zaman simalarır nin güzelliği ile alâkadar değildi. Bakalım, şimdiki halde Hikmet bunların - hiçbirine — benzemiyor. Çok korkuyorum ki, bir gün ge- lecek onun da yaldızı dökülerek altından paslı bir teneke çıkıve- — ryecek. Bunun için mümkün olduğu kadar ondan uzak yaşamak, yak nız onu — hayalimde yaşatmak istiyorum. * Geceki düşüncelerimin en Bı-'_ şında şu sual vardı: — Acaba, yarın idareye ne kıyafette gideyim ?.. S Şöyle, hanım hanımcık, kapalı örtülü bir şekilde mi ?.. — Yol ü biraz taşkın bir tuvaletle mi ?.. — Yabut, serbest ve lâübali bir sporcu kıyafetinde mi ?.. ü En son fikrimi kabul ettim... Tecrübelerim bana öğreti ki, bu gibi ilk müracaatlarda birden hiçbir. şeye — muvaffak miyor. Erkekleri — en celbeden — kıyafet ve vaziyet te şüphesiz, — sporcu — kıyafet vaziyeti... Şkkr ya