BŞ L UK B SAPAYLAPINDA M M * MACYI;D ALARI HesiTâfafı Bomboş Olan Odada Yalnız Bir Kandil Yanıyordu Akik Renklı Macün Kasesını Her hakkı mahfuzdur. Hasan Sabbah, sözlerini bitirir bitirmez, ayağa kalktı. Birdenbire, saz, büyük bir velvele ile başladı. Bütün sazlar- dan muttarit ve lerzan bir nağme boşanıyordu. Bütün müritler — Ya İmam.. Ya İmam.. Diye, inliye, inliye secdeye kapandı. x * Hasan Sabbah, yavaş yavaş yürüdü. Mihrabın kenarına geldi. Sağ elini yavaş, yavaş kaldırdı. Son iki parınağını kapadı. Açık kalan üç parmağı ile müritlerinin Bzerine Üüç defa takdis işareti yaptı ve bunları yaparken, du- daklarının arasından mırıldandı: — Allah... Muhammet... Ali... Müritler * Ayin hitam bulmuş.. de dağılmıya bzıhımışlı (NME ) SA SA leoike iki genç mürit, mabedin arka tarafındaki avluya doğru yörüdü- ler. Burada bir kapı vardı ki ; sadece (Dâi) ler girip çıkarlardı. Bu iki genç mürit, o kapının yanında durdular ve beklediler. * Kapı açıldı. ( Dâiler ) yavaş, yavaş çıkmıya başladı. Önde (Dâii Azam ) bulunu- yordu. * Şamil ile Nâsır, hemen ( Dâüi Azam ) ın önüne koştular ve ayaklarına kapandılar. Dâü Azam, sordu : — Ne istiyorsunuz, müminler ? Şamil cevap verdi: — Sizlere her şey malüm ol- duğu gib; fakir gönüllerimizin muradı da malümdur.. Dünyanın Tevsi içinde çalkanan — vücutleri- mizi, Mevlânanın emrine kurban etmek istiyoruz. sadık Daji azam, azametle — tekzar sordu: — Bundan muradınız. - nedir? İkisi birden inliyerek cevap vwerdiler: — Cemali Pâke vâsıl olmak... Bu söz üzerine daüi azam ile, arkasında duran diğer iki dâi, sağ ellerini kalplerinin üzerine koydular. Derin bir rükü variyeti aldılar. Üçü de hafifçe mırıldan dılar: — Mevlâna, rehberiniz.. net, makamınız olsun... Cen- * Dâü azam, yanındaki dâilere emretti: — Bu, kurbanlık - canları âlı- nız."Hücrei pâke götürünüz. Dedi. Hemen Düâiler, Şamil ile Nasırın koluna girdiler. Hücrei .pâk tarafına doğru yürüdüler. * Hücrei pâk tesmiye — olunan yer, çırçıplak bir odadan iba- retti. Hiçbir tarafa —açılmış bir penceresi olmiyan bu karanlık odanın tavanından bir tek kan- dil sarkık odıyı gayet hafif ve sarımtırak bir ziya saçiyordu. KB- —e aa -— (9 — şenin birinde, sade ve ziynetsiz bir mihrap vardı. Mihrabın iki tarafındaki buhurdanlıklardan ha- fif ve muattar dumanlar tütüyor, ruhu uyuşturan bir koku neşre- diyordu. Odanın zemini ve duvarları, bomboştu. Yalnız, mihrabın ö- nünde, geniş bir seccade bulu- d eei eli Mlesiamğin nuyordu. Küçük bir kapı açıldı. Dâi göründü. Dâiyi, Şamil ile Nasır takip ediyordu. İçeri girdiler, Hürmetkârana | bir tavırla mihraba doğru yü- | rüyorlar. | Dâi, mihraba geçti. — Şamil | | ile Nasıra, Seccadenin üstüne oturmalarını işaret etli. bir saz sadası geliyor.. dâi de ağır ve ahenktar bir sesle dua ediyordu. * Bu esnada, derinden ve hafif ı Derinden gelen bu saz sadası | | | | ve sonra.. buhurdanlıklardan ta- şan o sihramiz koku, Şamil ile Nâsırın ruhuna kadar nüfuz ede- | rek her ikisinin âsabı üzerinde uyuşturucu bir tesir husule getı- riyordu, —— ğ 5 (Dâi), dua okumakta devam ederek elini mihraptaki hücreye uzattı. Oradan billür bir kâse aldı. Bu kâsede akik renginde koyu bir macun vardı, * Düi, sol elindeki macun ça- nağım göğsünün üstünde tuttu. dua okumakta devam ederek ya- vaş yavaş mihraptan indi. Nâsırla Şamilin yanına geldi. Diz çöktü. Okuduğu düayı, macunun üstüne üfledi. Sağ elinin şahadet parma- ğinı macuüna dıldıvdı Bır p'ırmak Resminizi HULÜS! BEY: Konuşkan ve aculdür. Ses- sizliği sevmez, O uysal — olur, | muamele sine hile ve riya karış tıra maz, dar olmak ister. Fili mücadele- den müçteniptir. z 39 ILGİN HANIİM: ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Hassastır. Ça- buk müteessir olur; hâdisata, elem ve kederlere mukavemeti azdır. Sevgiye temas eden mev- zuları hayalinde zenginleştirmesini bilir. Gücendiği zaman hırçındır, fakat iğbiran devamsızdır.. ken- disine ehemmiyet verilmesini ister. Bize Gönderiniz, * x» * ç : ş % Size Tabiatinizi Söyliyelim... Aldı Ve.. Yazan: A. R. macun aldı. Şamilin ağzına verdi. Ayni suretle bir parmak macun da Nâsıra yedirdi. Ve sonra: — (İmam) a, secde ediniz.. ( Cemali pâk )i gözünüzün önüne getiriniz. Dedi. * Dâi, geri çekildi. Yine mih- raba geçti. İki elini, cübbesinin yenleri içine sokarak başını önü- ne iğdi ve süküt etti. Saz devam ediyor, Şamil ile Nâsırın şuur ve hisleri yavaş ya- vaş eriyor ve sönüyordu... Biraz sonra macun, lâzımgelen tesiri yapmıya başladı. Secdede bulunan Şamil ile | Nâsır, sık sık nefes almıya, şid- detli ihtilâçlarla sarsılmıya başla- dılar. Ve gonra, birer tarafa devrilerek, öylece kaldılar. (Arkası var ) —— Herg“:n Bir Rübai: 7 _'ğı',a),/e_'.n el EN .ı" -ı-/ı._.v ı,yu ;u ul..v' b/l,, ıcıı,'__,)v'_ Nihayetsiz olan bu dünya üzerinde, bahtiyar olan iki zümre halk vardır. Bunların bir. kısmı, bütün iyilik ve kötülüğü bilenler, diğer | kısmıda ne kendini ne de hiçbir şoyı bılntyeıhrd.ı ıuıvıd- NAKİYE H. ; Ne- inatçı olur. n 38 GÜLSELİ HANIM: ( Fotoğra- fının dercini istemiyor ) Dikkatli- dir. Çabuk görür, kusur bulur, fakat musabakârdır. Pek sıkıntı- ya gelemez, usul ve merasimden sıkılır. Tevazuu sever, sadeliği tercih eder. Geçimsiz değildir. Yalnız gücendiği zaman çabuk affeimez. beni bir defa sinemaya, bir defa yeni gelen bir operet kumpan- yasına, bir defa da (Ünyon Fran- sez) de bir konsere davet etti. Üçüne de itizar ettim, gitmedim. |Bunun için de gayet kıskanç büyük | bir erkek kardeşim olduğunu ile- | | | | ri sürdüm. Müdiri Umuminin bana karşı olan muamelesi değişir gibi ol- du. Vakıâ yine eskisi gibi sık sık odasına çağırıyor. Fakat artık kadın ve aşk mektubu komedya- sı oynamıyordu. Şüphesiz, bu oyunların benim üzerimde bir tesir yapamadığına kani olmuştu. Biraz kendimizi toplamak lü- zumunu — hissettim. Ve — bunu, Hikmete de hissettirdim. Fakat Hikmet, temiz ve mert yaradı- lışlı bir çocuk.. Evvelâ, hususf hareketlerinden hiç kimseye he- sap vermek mecburiyetinde ol- madığına kanaat ediyor; sonra da aramızda samimi bir arka- daşlıktan başka hiçbir şey olma- dığına güveniyor; bunun için de tabii vaziyeti değiştirmiye Küzum görmüyordu. Nihayet bugün... Hikmet, yi- ne bizim odaya gelmiş, masamın | önünde durmuş, elindeki kâğıt- lara bakiyor, bakıyor, yazılacak uzunca bir rapor hakkında iza- hat veriyordu. Birdenbire kapı açıldı. Mü- diri umuminin başı, içeri uzandı. Bütün odaya göz gezdirdikten sonra evvelâ Hikmete ve sonra bana baktı. Pis, müstehzi bir gülüşle : — Maşallah. Bu ne hama- ratlık... Dedi. Ve kapadı. Hikmet, hiç aldırmadı. Fakat ben, fena halde bozuldum. Hele kızların manalı bir surettc” yüzü- me bakışlarından büsbütün sıkıl- dım ve derhal şunu anladım ki, bizi takip eden ve Müdiri Umu- miye haber veren biri var. Hikmet edadan henüz çıkmış- tı ki, uzun, uzun zil çaldı. Müdiri Umumi, beni dikteye çağırıyordu.. Hemen - kalemi, defteri - elime aldım. Zorla imtihana giren bir mektep talebesi gibi halecanlar içinde Müdiri Umuminin adasına yollandım. Odaya girdiğim zaman mü- diri umumi, masasının yanındaki rahat koltuklardan birine uzanmış ayağını ayağının üstüne atmış, gazete okuyordu. Bu vakte kadar onu bu vazi- yette —görmemiştim. — Sonradan görme bir adam olduğu için da- ima kullandığı sahte azamcte rağmen yine bana karşı hürmet- kâr buluniyor gibi görünür, bu hareketile de kadınlara hürmet- kâr olan kibar bir salon adamı olduğunu göstermek isterdi. Ben, odaya girdim. Masanın önüne gittim. Ve onun elinden gazeteyi atarak masasının başına geçmesini bekledim.. Üç dakika.. beş dakika.. on dakika.. - öylece bekledim. O, biç aldırmıyor, sadece — pek — meraklı — birşey okuyormuş gibi — gazeleden gözünü — ayırmıyordu. — Hafifçe öksürdüm; buna hiç ehenimiyet ver- usullacık — kapıyı Ayni zamanda, müdiri umumi ; I medi. Masanın ” üstündeki pres | papiyenin — yerini — değiştirdim; işitmemiş gibi hareket etti. Ve sonra, birdenbire gyaze- tenin başka bir sayfasını çevirir- | ken geniş geniş esniyerek: — Ha. Siz bekliyorsunuz değil mi? Gidiniz. Bir şey dikt ettirecektim amma, vazgeçtim. — Dedi... Bu, sarih bir surette çirkin —bir hakaretti. Müdiri | umumi, bu vaziyetle bana me! kümi bildiriyor. İstediği zaman | beni böyle huzuruna çağırarak dakikalarca karşısında durduktan sonra nazikâne bir şekilde ko- vabilmek kudretini haiz olduğu- nu ihsas ediyordu. Artık anlıyorum ki kıskançlık bu adamın bütün erkeklik vah-. şetini harekete getiriyor. Bıııüııı böyle. Henüz sakin ve ıııııtulih Fakat yarın, kudüran ve ağ-i zında salyalar akan bir hay- van gibi Üzerime ıaldırmıyıcağı ne malüm?... 22 Teşrinlevvel f İşte — yine bugön, en fena güönlerimden birini yaşadım... — Bugün, pazardı. Sabahleyin kalktığım dakikadanberi — içimde büyük bir sıkmtı vardı. Hem biraz hava almak, hem de pek çok - özlediğim (Harıka)yı bir. sürpriz yapmak için Kadıköyüne geçmiye karar verdim.. Ogledıni sonra tramvayla köprüye iıdıı.w Vıpıırı girdim. Hava güzel oldu-. ğu için vapur pek kalabalktı. Otaracak yer ararken, arka sıra- lardan birinden Hikmet kalktı. Elile beni çağırdı. Yanında ç bir yer vardı. Allah biliyor ya, birdenbi içime bir ürkeklik geldi. Burada enun yanında oturmayı, ııkıdu-v | lardan birinin görmesi t den daha ziyade, onunla başba- şa kalmamak için istemedim. Vakıâ — Hikmetten- — kol yoktu. Onun asıl ve ciddi dos! gunun hiçbir. zaman bu hud tecavüz etmiyeceğinden emindim. Hatta onun - içitdir ki, —şim: kadar ona erkeklerden başka nazarla bakmış ve büsbütün bı.v ka bir paye vermiştim. Fakat ne de olsa, şeklen ol- sun o da bir erkekti. Bu itibar- la bende bir tereddüt hâsıl et- mesi tabii idi. Böyle olmakla be- raber, onun yanına gitmiye Y oturmıya mecbur oldum. 2 Hikmet, beni her zamanki sükünet ve vekarile karşıladı. Hür- met ve dostlukla elimi sıkarak yanma aldı. Oturdum. Şuradan buradan — konuşmiya — başladık. Ufak tefek dedikodular yapıyor, gülüyor ve söylüyorduk. a Birdenbire gözlerim, ilerdeki sıralardan — birine — ilişti. Müdürü umuümi, başını çevirmiş yiyecek gibi bize bakıyordu. Tamamen gözgöze geldiğimiz için derhal mütebessim bir çekre alarak onu selâmladım. Oda mukabele etti. Filhakika gülüyordu. Fakal bu gülüşte acı bir bissin manası da görülüyordu. 1 Kolumla Hikmeti dürttüm ve: — Müdürü Umumiyi gördü- nüz mü?, Ni ( Arkası var) —