Bir cuma günü Afacan, Cingöz, Cingöz ile Tavşan Ahmet ga- Tavçan — Amet — yemeklerini— ahp | vi D Cüzel masasına geçi; kıra gittiler ve uzakta bir gazino * RER gördüler. yemeklerini serdiler. Afacan: — Ziyanı yok, ben de bu fe- na masada yemek yerim! Dedi ' birdenbire karardı. rine katan (Sam yelij) dedikleri rüzgârın eseceğine alâmetti. Hay- Deve Kini | vanlar biraz daha hızlı yürüdüğü bt kzadleri takdirde, az ötedeki — vahaya “H.ırl':k "'ı: ::Yh:lnne"ı:;l:- yetişip — felâketten — kurtulabile- Messlki —mayeöın ve ..ıı; ceklerdi. “ Hasune , — deynekle taklitçi, kedi nankör, kl;:epksıı- vurup, onları koşturmak istedi. dık, keçi ve merkep inatçı, do- Fakat “Mazlum,, bir türlü muz aç gözlü, develer de kincldir. Şimdi hikâyemize gelelim: Afrikanın ( Südan ) çölünde, “ Hasune , isminde bir deve sürücüsü vardı. Bu adam hayvan- larile tüccarların mallarını taşırdı. “Hasune,nin “Mazlum,, ismin- de bir devesi vardı. yürümüyordu. Adamcağızın artık sabrı tükenmişti. Ahlâksız deveyi güzelce dövdü. Artık vahaya — gelmişler, © re, mola vermişlerdi, “Hasune,, devenin kendisinden intikam al- masından korkuyordu. Fakat isminin aksine olarak, Zavallı adamcağız emniyetle | mazlum' değil, pek zâlim — ta- uyku uyumak için, kendi esvap- biatli idi. — Güreş esnasında has- | Jarının içine ot doldurup, takke- sini debu mankenin başına geçir- mini öldürünciye kadar uğraşırdı. di, Sanki deveci yerde “Hasune,, hayvanın bu tabia- he tini bildiği için, ona mümkün mertebe iyi muamele ediyordu. Bir gün, bir tüccarın malını nakletmek için, bütün develer yola — düzüldü.. Fakat — çölde güneşin batmasına yakın, ufuk HAZIR CEVAP! ma ağaçlarının arkasına gizlendi. Deve biraz sonra yerde yatanı sahibi zannederek, Üstüne çıktı ve yarım saat onu çiğnedi. Bunu gören sahibi bu hain hayvanı kesip kurtuldu. ve nurlu olur ! Afacan — Öyle ise, siz çocukken çok tembelmişsiniz ! DEVRİ ALEM SEYAHATI İ I Afacanın Tefrikası: 7 Güverteden denize baktığım zaman, suyun Üzerinde beyaz dağlar gördüm. Herbiri bizim vapurumuzdan —üç, dört misli büyüktü. Ne yalan söyliyeyim; ben bunları kayalık zannettim. Yanımdaki bir adam: — Oğlum! Bunlar buzdur, dedi, kutuplardan kopup, yüze yüze buraya kadar gelmişler. — Ne ziyanı var, dedim, var- sın yüzsünler, bu da korkulacak bir mi? xîım güldü ve telüâşlı telâşlı şu sözleri söyledi: — Bunlar eğer gemimize çarparsa, bizi bir anda parçalar, Denizin içindeki kısmı, üstünde- kinden altı misli büyüktür. İşte bak, en büyüğyü bize doğru Bu, sahradaki kamları biribi- - geceyi su başında geçirmek üze- | mış gibiydi. Hasune hemen hur- | | ”xv | sak! Sarmı Her yeri örtülmüş, bak. Onu saklıyor toprak! Tanıdin mı: Sovanın Kardeşidir sarmısak | x Şaşırdım, bu nasıl iş, Katkat gömlek giyinmiş! Yumruk vurdum başına; Hemen ayrıldı diş, diş! * Keskin bir kokusu var, Rengi beyaz ne kadar! Dışında beyaz kabuk, İçinde ince bir zar! x Size ederim yemin : İçinde var “vitamin,, ! Faydalıdır.. Diyerek, Bir avuç yedim demin!.. BİR BOY OLMAK İÇİN Papağan gmına.ııı lâf söy- lemekten, balık — gibi — susmak hayırlıdır! * Ne ipek böceği gibi çok ça- lışıp kendi yaptığın kozada hap- sol; ne ağustos böceği gibi, hay- Jâzlık edip, kışın aç kall * Temizlik çok iyi şeydir, Dik- kat ederseniz, insanların pis de- dikleri küçük sinekler bile, her dakika tuvalet yaparlar! geliyor !.. yvahlar olsun; demek - bu “ Buz dağı ,, ile çarpışıp — bata- cağız, öyle mi?... Beni müthiş bir korku aldı, Titremeğe başladım. Bütün ecnebi seyyahlar: — Ayisberg!... — Ayisbergi... Dieye, feryat ediyorlardı. Meğer gördüğümüz “Buz dağı,, nın ismi “Ayisberg,, miş... Deminden konuştuğum ihtiyar yolcu: ğ — Çnzuîuııı. dedi, bundan yıllarca evvel * Titanik , - ismin- deki büyük ( Transatlântik ) va- purile Amerikaya seyyahat edi- yordum. Böyle bir buz Ğd:[vı ile yapurumuz — çarpıştı. minin teknesi — delindiğinden — herkes batıp öldü, yalnız ben kurtuldum. Yazık!.. Amerikadaki hazine- ye kavuşmadan, boğulup gide- | gil, soğuktan titriyormuş, derler ! —romzmı. Afacan, arkadaşlarının beğenme- dikleri masayı şemsiye gibi kullanar» rak yoluna koyuldu ve sırsıklam olan arkadaşlarına şöyle dedi! —Bu yağmura*ahmak ıslatan derleri ammeea ı seea GAS Alâmet KAFACANIN ” Af ile babası mü- p: ; !em:di.;::ıîuı::î“ederleı. Kavga Wha,:abz’erı başlayınca yalnız kuru sözle iktifa Hakkı Var ! Bir gün arkadaşları Ahuıı etmeyip bazan dövüşürlerde.. Sonra, bu kavganın izlerini günlerce yüz- yolda topallarken gördüler. Za- vall Afacan her adımda sende- lerinde taşırlar. Afacan bir gün mektepte liyor, yüzünü buruşturup dişlerini sıkıyordu. hocasının yüzünde bir bere gör- Arkadaşları sordular: dü ve boş bulunarak : — Muallim Bey, dedi, yoksa siz de mi evlendiniz ?.. ?— Afacan ne için topallıyor. ü z sun Sözün ÜDgTUSu — Afacan ayağındaki dar ıskarx Cingöz — Afacan! Dün gece | pinleri göstererek: — Baksanız a, dedi, iskarpine babam gazetede okudu. Kutupta arazi sarsılıyormuş ! lerim çok sıkıyok. Ayağım âdeta yara oldu! Afacan — Ona, sarsılıyor de- —Madem ki öyledir. Bir daha bunları giyme ! Afacan derin derin düşünüp: — Nasıl giymiyeyim? dedi, Fakat, henüz yemeklerini pi- şirmiştiler ki, Nisan — yağmuru başladı eyvah! Şimdi ne yapa- caklar! Sebap! Afacan akşam üstü mektep- ten dönerken, _yoıd' uçurtma | Gyun oynamak için yeni evimizin uç;ır'ın haylâz bir çocuğa ras- | bahçesi yok. Babam gündelik ge dl a kaba yi vermiyor. Mektepte derslerimiz Üa? y B pek zor. Akşamaları ayağımdan Çocuk şu cevabı verdi: bu “iskarpini —çıkarıp - rahat " et .— Okuma bilmiyorum —da, | mekten başka hiçbir zxevkim ondan! kalmadı! YÜKSEK VAZİFE! Afacan — Ablamı alan adamın vazifesi çok yüksek | Cingöz — Yaaa l.. Bir yerde müdür mü ?... Afacan — Hayır! Şu minarede ezan okuyan imam !.. E Bir de ne görelim, bir buz daha gelmiyor mu ? Bir belâdan cektik. Yanıbaşımda bir hıînnk üşken, ikincisine çatmış- duydum: Cingöz yere çökmüş ağlıyordu. '?— Hiç inietalmaktaldi Yökl Ve gel a S mu mış bağırıyorlar, erkekler sapsarı olmuş, Üzerimize doğru hızla koşan buz dağına bakıyorlardı. İhtyar ah yordu: KT ceiyer li Geiğorl.. Göldi. Ansızın “güüüm..,, Diyen bir sada duyduk, buz va) çarp- . Fakat bu, ötekine nisbetle çok küçük olduğundan gemide ufuk bir delik açabilmişti Önu da tayfalar hemen yamadılar hepimiz biribirimize: GD — Geçmiş - olsun!.. — diye: kamaralarımıza indik, Gelecek Hafta — Var evlâdım, dedi, aramız- da mesafe oldukça çok. Kaptan hemen dünî’eui başka tarafa kı- rarsa, kaçabiliriz... Bu sözleri duyan bütün halk vapurun “kumanda köprüsüne, baktılar Kaptan, tamam zamanında, dümeni başka semte çevirmişti: — Fayraaapl.. Diye bağıra- rak, geminin burnunu döndürdü. Son süratle, sağa doğru kaçmıya başladık. On beş dakika sonra, kos- koca buz kitlesi lılıhfılı, yanımızdan geçti. Ölüm - tehlike- TEr NĞN barşbelmi muzun tarı rq:ıklu duyuldüu. Kadmlar, er- ekler bütün halk oraya koşuştuk. AMERİKADA