mer Hayyam, Zevk Meclisinde Çok Güzel Bir Rübai Okudu Sultan Da Ha;'yama Dilber Bir bâriye VHedîye Etti | Her hakkı mahfuzdur. Öme Hayyam, bu büyük iltifat — karşısiında, — mulavazıane eğilirken, ( Vezir Nizamülmülk ) cevap verdi: — Sultanım.. Ömer Hayya- mın, pek büyük bir şair aoldu- ğunu da arzederim. Sultan, hayret ve taaccüple Ömer Hayyama baktı. Yaaaa... Demek Hayyam, şür de söyler, öyle mi?.. Öyleyse bir rübai isterim. Ömer, ayni tavazula bir daha eğildikten sonra sağ elini ağıma koyarak hafifçe öksürdü. Bir sa- niye düşündükten sonra en tatlı jestlerle gu rübai okudu. eyle: daha östündür.. Hür bir adamı, lütuf ve ihsanınla kendine kul etmek ise, esir olan bin kulu azat ey- lemekten daha evlâdır. ) —— Sultan Sencer, bu rübaiyi, derin bir vect içinde dinledi. B:nıns-ki nükteyi bir lâhza dı.- şündü. Okadar memnun oldu ki, hemen yerinden kalktı. Hayamın elinden tuttu. Çekti. Tahtınm ya- nma getirdi. Yüksek sesle : — Fıtratın müstesna yaratlığı senin gibi bir zatın mevkii bura- tıdır, Dedi ve yanına oturttu. — Sultanın bu hareketi, herkesin çehresini memnuniyetle doldurdu. * Saz, ev raksan bir ahenkle başladı. Rakkaseler ortaya atıldı. Üç sakiye ilerledi. Biri Sulta- nin, diğeri Vezirin, Hayyamın önünde durdu. kadehler içinde erimiş yakut şaraplar sımuyorlardı. gibi Hayyam, bir denbire litıdredı.... Karşısında diz çöken sakiyenin iiı:'oldıığunu tanımıştı.. Bu (Meh- taj ti Pl)dehlıp ilk defa olarak Sul- tan Senceri — şehzadeliğinde ve ölüm döşeği kenarında görmüştü. Ogün onun bir tek bakışı, Hay- yamın kalbine ebediyen nakşol- muştu. Hele o son mücadele gününde, onun heyecanlarla ma- lâmal hareketlerini hiç unutma- maştı. O zamandanberi kalbinin de- rin köşesinde saklı olan 6 mine- K gözler, işte şimdi karşısında duruyor, kendisine bade sunu- yordu. İki çift göz, biribirinden —ay- rılmıyor.. — İki ateşli gözlerden biribirinin una — hassasiyet akıyor. İki hassas ruh, bu göz- lerin derinliğinde, biribirine kay- du. mol;ehıbın saçları, büklüm bük- lüm vürüna dökülüvor. Ona ta- —4 . bir savvurun - fevkinde güzellik veriyordu. Hayyam, sabredemedi. Ruhun- dan taşan büyük bir vecdü ve heye- canla dizlerinin üstünde doğrul- du, Sağ elindeki kadehi, göğsünün üstünde tuttu. Yüksek ve coşkun bir sesle şu rübaiyi okudu; Yarapi.. Sen - insanların kal- bi i- aşk ve muhabbet his- lerini arttıan drilberlerin çehre- lerini, sümbül gibi büklüm büklüm, amber gibi muattar saçlarla süs- lemiş ve sonra da: — Onlara bakmayınız. Diye emretmişsin. Senin bu emrin: — İçi bade dolu bir kadehi eğri tut.. Lâkin içindekinl dökme.| Demeye benzer. Hayyam, bu rübaiyi okur okumaz hemen kadehini kaldırdı. Son damlasına kadar nuş etti. Ayni zamanda, Hayyamın bu rübaisini dinleyenler de büyük bir zevk ve neş'e duymuşlardı. Rübai biter bitmez, her taraftan bir alkış tufanı koptu. Sultan, coşkun bir heyecanla haykırdı: — Yaşa Hayyam.. — Namın ebediyen var olsun... Bu parlak rübaine —mükâfaten ( Mehtap ) 1 sana veriyorum. Hayyam, — hiç beklenilmiyea iş gelir. hatına — fazla düşkünlük gös- termez, her- kusur | | | | ! hakküme ta- hammül ede- | mez, mukabeleye ve serkeşliğe | | mütemayildir. Eğlenceyi sever. 538 BEDRİYE HANİM: İşten çe- » — kinmez ve ha- marattır. Boş dürmak - iste- mez, —mihnet ve meşakkate tahammül gös- termek ister, daima — neşeli değildir, dert- leşmekten ha- zeder. Taliine | ı fazla ocıbağlamaz. Samimiyet ve sadakat telkin edebilir. Resminizi Bize Gönderiniz, 4 x . Size Tabiatinizi Söyliyelim... 55 ALİ BEY ; Gözü pektir. Elinden | Rı. İ y F efdel 26 5, > SON POSTA H Yazan: A. R. bu büyük mükâfattan birdınbirı_ şaşırdı. — Fakat derhal kendini topladı. Yerinden sıçradı. Kalbi- nin bütün şükran bislerini ifade eden bir vaziyetle Sultanın önün- de yere kapandı. Mehtap.. O da ayni hislerle mütehassis olmuştu. O da, tıpkı Hayyam gibi geldi. - Sultanın önünde diz çöktü. Kalbi, Hay- yamın aşkile malâmal bir halde sultanın ayağını öptü. * ğ ı(lıı Burada b;tı':n bu şiir ve aşk Y örünürken; ) Hıı:ubıu bir. çölün kızgın Öörü- asan kumları arasında iki adam nüyordu. Bunlardan biri Sabbah), diğeri de kölesiydi. Açlıktan, susuzluktan güne- şin tahammül fersa bararetinden bitap bir halde bulunuyorlardı. ( Arkası var) — Hergün Bir Rübai: | Ey gönüll. Sen, hayatın pek müşkül olan uıııımmuıyııı idrake | Umuminin refakatinde olarak bü- | lerdi. Öğle paydosunda, çarça- | bak yemeğimizi yedikten sonra muvaffak olamıyacaksın. Bu bu- susta söz söyliyen akıllı zevatın nükteli sözlerini de anlamıyacak- sın. Öyle ise, sen burada yakut renkli şarap kendine bir (Cennet) yap. Çünki, ahretteki (Ceunet) denilen yere ya varır- sın; ya Yaramazsın... ) SEZAİ BEY; Sakin ve mah- a Süptür. Fazla — sokulmaz, kız- dırıcı ve gü- rültücü değil- dir. — Yaşına göre — halden anlar, — söz dinler, B 60 FİKRİYE HANIM; ( Fotoğ- rafının dercini istemiyor. ) Şen ve şakraktır. Kahkaha ile güler, gürültülü, acele ve yüksek konu- şur. Sözlerine el harekâtile işti- rak eder. Eşyasım severek alır. Çabuk bıkar, yeniliklere ve moda cereyanlarına tabi olur. — — Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. BİZİM Bugünün Bugün, çok tohaf bir vak'a oldu. İktisada ait mühim bir me- selenin müzakeresi için Müdürü tün şube müdürleri - bilmem ne bankasında - bir içtimaa gitmiş- hepimiz salonda toplandık. Evvelâ birçok maskaralıklar yaptık. Ağız- larımızla çalgı çaldık. Dansettik. Erkekler, yarım dekolte hikâye- ler söyledi, onlara katıla katıla güldük... Sonra ( Raşel ), yeni bir oyun çıkardı: — Haydi, piyango çekelim. Dedi ve derhal bir piyango tertip —etti. Kızların hepsinin adını ayrı — ayrı — kâğıtlara yazdı. Banları — büktü. — Bir | şapkaya * doldurdu. — Otur ya- | şınm — ikmal — etmiyen — bekâr erkeklere birer birer bu isimleri çektiriyordu. Hanği erkek hanği kızın ismini çekerse, © onun Aşıkı addolunacaktı... çekilmiye başladı. | Raşel, muhasebede - çirkin bir | gence tesadüf etti, kıyametler kopardı. Dora, hiç hoşlanmadığı bir adama çıktı. Ojen, taliinden memnun oldu. Bu esnada Hikmet, iki elleri arkasında, duvara dayanmış du- ruyor ve sakin bir tebessümle, ortada dönen alaylara uzâaktan iştirak ediyordu.. Raşel, elinde şapka olduğu halde ona koştu: Haydi bakalım Hikmet Bey.. Sıra sizin... Hangi bahtiyar- la karşılaşacaksınız. Dedi.. Hikmet, güldü. Elini şapkaya daldırdı. Kalan üç kâ- ğıttan birini aldı. Açmıya- lüzum görmeden Raşele uzattı. Raşel, asabi bir hamle ile kâğıdı açtı Piyango ve haykırdı: — Kevser., O zaman, kahkakalar, alıkış- lara karıştı. Camlar, sarsıldı... Ve, Hikmetle gözlerimiz karşı- laştı. Yanaklarıma hücum eden kan, gözlerimi bulandırmıştı. Hik- met kızardı, fakat çarçabuk ken- gdini toplıyarak kaşlarını çattı. Dudaklarındaki tebessümün ma- nasına hâkim olamıyarak müte- reddit bir vaziyette kaldı. Pekte — doğru olmayan bu şakanın sürekli kahkahaları, he- nüz omuzlarımızı titretirken bir- denbire kapı açıldı. Müdürü umumi aızı endam etti. Bir anda, bütün o titreyen omuzlar durdu. Ve kahkahalar, sustu. Herkes olduğu yerde, önü- ne bakarak duruyordu. Fakat ben atik davrandım ve derhal, önüm- deki büyük koltuğun — arkasına saklandım. Müdürü Umumi, birkaç saniye umumi vaziyete baktı, Ve sonra, çok ciddi bir sesle : — Hakkınız var.. İşler tama- men — bittikten sonra, biraz da eğlence lâzım... Dedi ve geri çekilerek kapıyı kapadı: * Vaziyet aklıma geldikçe, du- | rup “dürüp gülüyorum. — Hele pi- | yango mesclesi, çok luhaf oldu. Tuhaf değil, garip.. Ve çok garip | “Sâayfa © Romanı H 87 AAA Yazan: Z. Şakir bir tesadüf... Acaba bu çok ga- rip ve şüphesiz hiçbir mânasi olmıyan tesadüf, Hikmetin ru- hunda nasıl bir tesir bıraktı. Eğer günün birinde onunla teklifsiz olursam, şüphesiz bunu sormayı — unutmıyacağım.. — Maa- mafih, bunu ümit etmem ya?., 15 Eyidit Bugün az kalsın, bizim odada büyük bir rezalet çıkıyormuş.. — Ben, tercüme — kaleminde bir. dosyanın tetkiki ile meş- guldum. ( Dora ) da muhasebeye gitmiş. Raşel, odada yalnızmış. Muhasebe kalemi şefi, bir şey sormak için - bizim odaya gelmiş. Raşeli yalnız bulur bulmaz, ya- nıma giderek el şakasına baş- lamış.. Tabil Raşel de buna ses çıkarmamış. Fakat tam o an- da birdenbire kapı açılmış. Mü- dürü umumi içeri girmiş. On- ları bu vaziyette görür görmez olduğu yerde durakalmış. Öteki- ler de fona halde şaşırınş. Şef, hemen bir adım geri çekilerek: — Matmazelin gözüne birşey kaçmış ta. Onu çıkarıyordum. Demiş. Müdürü Umumi, he- men kaşlarını çatmış: : — Tavsiye ederim, doktor« luğunuz, o kadarla kalsın. Sakın daha büyük operasiyonlara kal- kışmayınız. Dedikten sonra odadan çık- mış, kapıyı hızla kapamış. Ben, odaya geldiğim zaman, — Raşel ağlıyordu. Meseleyi olduğu gibi anlattı. Müdürü Umuminin fena bir ceza vermesinden korkuyor. Doğrusu, bende — müteessir oldum. Fakat kabahat, yine Ra- şelde... Bukadar hafif meşreplik- — te olurmı ya?.. 16 Eyâl İşte, yine garip, fakat garip olduğu —kadar — fevkalâde — bir hâdise... Bu akşam müdürü umumi dikteye çağırdı. Evvelâ, işe dair bir kaç şey yazdırdı. Sonra, her zaman olduğu gibi yine aşk mektupları dosyasını çıkardı. Yeni gelen iki mektabu oku- dum. Bunların çizilmiş satırlarını not ederek müdurün cevaplarını kaydettim. Eskiden kalma üç mektuba da ayrıca cevap cektim. Bu cevapların esasları da kararlaştırıldıktan sonra, Müdürü Umumi dosyadan büyücek bir parşömen lıîf den bir resi: hizasına kadar — kaldırdı. — Âşı- kâne bir pozla uzun — uzun resme baktı. Derin derin içini çektikten sonra; — İşte size, yepyeni bir aşk... Dedi. çıkardı. Gözlerinin Bu, kadım budalası ihtiyarın bu gibi tohaflıklarına — alıştığım için hiç ehbemmiyet vermedim; fikrini tamamen söylemesini bek- ledim. O, bir müddet resme bak- | Uktan sonra yine içini çekti ve sözüne devam etli: ( Arkası var ) bana — aldı. Zarfı açtı. İçin- ' DAKTİLO vere- (."