Yapılan A YS TN DA Z NAKLİ ZİYA ŞAKİR Kâzrm Efendi, Âyan BeRk Her hakkı mahjuzduar — 280 — Teşrifat Müdürü — Memduh Beyin nezareti altında, Teşrifat Müdür Muavini Fuat, memur- lardan Sadık ve Talât Beyler usul ve teşrifat iktızasına göre alayı tertip ve büyük selâmlık onifor malarını giymiş olan ( Hademei Hassci Şahane ) zabitan ve efra- di da intizamı temin ediyorlardı. Cenaze namazı — kılındıktan Sonra, alay hareket etti. En önde süvarı olarak Mer- kez kumandanı Cevat B. gidiyor, Cavat Beyi, bir dizi süvarı polisi, bir bölük süvari askeri — takip ediyordu. Bunlardan sonra, pi- yade olarak sırasile inzibatı askeri memurları, bahriye muzikası »bah- riye silâh endaz taburu, piyade kü- çük zabit mektebi ve sahra topçu küçük zabit mektebi talebeleri, kfaiye alayı ve nihayet, harbiye nezareti muzikası bulunuyor ve tüfekli olan kat'alar, silâhlarım omuzlarına asmış, kemali sükü- netle yürüyorlardı. Bu asker kit- alarmın arkasından Haremi Hu mayun ağaları, zülüflü baltacılar, we bunlardan sonra da, Şazili der- gâhinn meşayih ve dervişanile mevlevi ve sair bazı - tarik- lerin meşayih vae dedegânı geli- yor; tabüt ile bunların ara- tında da, bir hizada yürüyen mü- ezzinanı Hazreti Şehriyarı bulu- buyordu. Tabutun önünde gümüş bu- burdanlıklar götürülüyor, bunlar- dan intişar eden hafif, beyaz dümanlar, uhrevi bir koku neş- rederek havada eriyordu. iki — tarafında da (Hademei Hassei Şahane ) yü- tüyordu. — Tabutun önünde, Darüssaade — Ağası, Fahrettin Ağa, tabutum arkasında da Zati Şahanenin imamı evvel ve imamı sanisi ile Hazinei Şahane ve Ha- zinei Hümayun erkân ve memur- ları ve Hakam — Merbumün bendegânı bulunuyorlardı. Burada, ufak bir fasıladan sanra Teşrifat Müdürü Memduh Bey önde olduğu halde veliaht Vahdettin Efendi, yanında ve sağ tarafında Şehzade Selim E£ ve diğer şehzadelerle merhumun mahdumları, damat paşalar ve beyler yürüyorlardı. Yine küçük bir — aralıktan Sonra Teşrifat Müdür Muavini :f*u&y önde halde 'üyük üniformalarile (Masır Hidi- ” A_bhı Hilmi Paşa) , Sadrazam vekili ) ve Harbiye Nazın En- ver l_’!ı. Şeyhülislâm — Musa F1O emada Sedrazam Tolât Paşa Rusya ile sulk aktinin müza- keratına gittiği İçin cenase merask minde bulunamamıştı. * san meclisi reisleti, nazırlar, şeh- rimizde buluman devlet sefirlerile bazı büyük rütbeli ecnebi zabit- leri, sefaretler erkânı ve (Mabey- ni Hümayun) kâtipleri ve memur- lan..Ve yine bir fasıladdan sonra ön- de teşrifat memurlarından Talât B. olduğu halde rical ve ümera- yı askeriye ve birkaç adiım ge- ride, teşrifat memurlarından Sa- dik B. önde bulunduğu halde Âyan ve Meb'usan azaları, ilmiye ricali, rüesayı ruhaniye, mücesse- satı maliye direktörleri, nezaret müsteşarları, bazı mülkiye memur- ları ve nihayet, (İttihat ve Terak- ki Cemiyet —Merkezi Umumi azaları ) ile muhtelif cemiyetlerin murahhasları... Bötün bunlar, başları önlerine eğilmiş, derin bir sükün içinde yürüyorlardı. * Bu alayın ilk kısmı Orta kapı haricinde bekliyordu. Cenaze, namazından sonra, musalladan kabk dırilarak — Arz odasının önünden dolaştırıldı. Babüssaadeden geçi- riliyordu. Osman oğulları tarihi- Gen GÜNLERİ.. — Cenaze Merasiminde Birçok Kimseler Hazır Bulunmuştu Ölüyü Takip Edenler Bu Manzaradan İbret Alıyorlardı besine akseden ayak sesleri, iki taraftaki korkunç ve muzlim dehlizlere yayıldı. Bu esnada En- derun ağaları ağır ve hazin bir Selâtüselâm getiriyor, bu — tehlil sadalarınn titrek nağmeleri bu tarihi mevkiin köhne duvarlarına çarparak akisler hâsıl ediyordu. Tabut, yavaş yavaş servili yolda, ilerliyor, birer birer selâm taşlarımı geçiyordu. Kubbe altı- nın Önünde iki ihtiyar ha- rem ağası, alil vücutlarını pencerenin parmaklıklarına daya- mış, ellerindeki renkli mendilleri gözlerine kapamış, hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Tabutun arkasından, sırmalara ve elmaslara müstağrak alay ge- liyor, herkes sessiz bir istiğrak içinde önüne bakarak, — yavaş yavaş buü tarihi naşı - takip ediyordu. Bütün bu takip eden zevatın, şu öndeki tabut içinde yatan Ölü ile, acı ve tatlı hatı- raları vardı. Kimi ondan, hatsiz hesapsız nimet ve saadet gör müştü. Kimi de nikbet ve felâ- ket... Fakat şu Aanda, hepsinin çehresinde, ayni his ve ayni te- nin en kanlı vak'alarına şahit | fekkür vardı: - İbret... olan bu karanlık geçidin kub- (Arkası var ) Resminizi fıu îânderiniz, Birkaç Fıkra SizeTabiatinizi Söyliyelim.|| | Aptallar da FEHMİ EF.; Açıkgözdür. Yavaş hareket ınsandır elı»ı!m aceleyi Salâh kabul etmez bir sarhoş ihtiyar — eder, bir yolcuya dayak atmakla maz- alayı , S*YEr, |san olarak mahkemeye - verilir. ::;ı;ım uY- | Sarhoş izahat vermiye başlar: oğilnî“m'lî — Hakim efendi, görüyorsu- m; yi 1i muz bu adam tam bir aptala ben- fileri ::"î; ziyor. Ben kendisine birşey yap- e K madım. O, mütemadiyen... e fazla yo- İ Fdari GK — Kâfil Onun bir aptala ben- tar değildir. Menfaatlerini takip eder. B FERDİ B. ; Nikbindir. Hisle- rini boş be- ? rakmaz, hayal . mevzularının, — kadın ve sevgi T meselelerinin © carzibelerine karşı zâfı var- — dir. Şıklığı ge- ver, — büyük- 'Tükten, büyük görünmek ten hazeder. Tehlike ve mesuliyetten çekinir. Mücadeleye vağbet ek- mez. Anlaşmıya mütemayildir. 103 FEYZİ EF.; ( fotoğrafının dercini istemiyor ) Uysaldır. Usul ve merasim hari, iş görmez, kendiliğinden bir şey ilâve el mer Menfaatlerine fazla düskü « dür, israftan çekinir, mücadele- den ziyade anlaşmıya mütema- yildir. 104 PAKİZE !( fatografının zemesi dayak yemesi için sebep teşkil etmez, aptalların da senin, benim gibi olduğunu bilmekliğin lâzımdı, .a dercini istemiyor ) Samimi ve sa- dıktır. Olduğu gibi görünür, iş- lerine hile ve şeytanet karıştıra: maz, ev işlerinde — muvaffakıyeti vardır. Çabuk inanır ve uysallık gösterir. Temizliğe titizlik dere- cesinde düşkün olur, B 92 RİFAT B. ; ( talebe )( fotoğ- rafının dercini isteniyor ) Kana- atkâr ve çalışkandır. Halden an- lar, işlerinde basiret ve ihtiyata riayetkârdır. Rahatına fazla düş- kün değildir. Mihnet ve meşak- kate tahammül — gösterir, çabuk müşteki vaziyet almaz, serkeş değildir, itirar ve tenkit yapmaz, paraya ve mala sahip- olmasını bilir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu H inci Sayfamızda bulacaksınız. GELEREL UNN DAKTİLO Bugünün Romanı A 67 N Yazan: Z. Şekir Ve sonra, yamıma gelip yalk- vararak: — Bir saat kadar istirahat etsen, acaba kendini topliyamaz mısın?... İstersen, çarçabuk bir doktor getirteyim... Belki hafif bir mide dolgunluğudur. Bir - ilâçla, derbal geçebilir. Ben de yalvararak verdim: — Doktora hiç lüzum yok Behar.. Ben, bazan böyle olurum. Üç dört gün tamamen istirahat etmeden geçmez.. Beni affet. Bu gece mümkün değil, sana refakat edemem. Hem gel, beni dinle.. Bu gece, sende gitme.. O, mütemadiyen geziyor ve düşünüyor: , Kabil değil.. Kabil değil.. blye söyleniyordu, cevap * Onun otomobilinin sesi uzak- laşınca kalktım. Balkonun kapı- sım açtım. Yüzüme birdenbire sert bir hava çarptı. Dondurucu bir soğuk vardı. Bütün vücudüm ürperdi. Çenem ve. omuzlarım titredi. Deniz ve sema simsiyahtı, San- ki önümde, sonu görünmiyen derin bir boşluk — vardı. Karşı sa- billerin kıvılcımlanan şıkları bu derin ve siyah boşluğa serpilen ateşin zerreleri gibi fersiz bir ziya ile yanıp sönüyor.. Denizin sessiz ve karanlık iltivaları, geniş ve sonsuz bir mezar gibi önümde derinleşiyordu. Omuzlarımdan iki el tutar gibi oldu. Beni, yavaş, yavaş bu mezara doğru itiyordu. Eği- dim, iğildim, balkonun kenarına kadar iğildim. Artık bu mezarla aramda bir saniyelik fasıla kal- mıştı. Birdenbire silkindim ve geri çekildim. Niçin, niçin bu mezara gömülecektim?... Yaşamak için her kalıba uyan ve bu uygunluğu da, asrın man- tıklarile pek tabil bir halde gös- termiye muvaffak olan binler ve yüz binlerce insanın içinde, bir tek ben mi fazla idim ?... Seneler- denberi en acı sefalet ve mahru- miyetlere göğüs gerdikten sonra tam hayatın yüzüme gülümseme- ye başladığı zaman, birdenbire geri dönerek yine çürük — ve köhne bir felsefeye esir ol mak... — Hayatın — fösunlu — yol- larında avare ve — serseri bir halde — dolaşmak — büyük — bir budalalık değil mi?.. Dün, bir kaldırım. taşı kadar kiymet ve ehemmiyeti olmıyan bir insandım. Sokakta yürüyen insanlar, nası! ki bastıkları taşa hiç ehemmiyet vermeden yürüyüp geçiyorlarsa, bana da öylece büyük bir kayıt- sızlıkla kollarını, dirseklerini çar- pa çarpa geçiyorlardı. Bugün, girdiğin salanlarda: — Kevser Hanımefendi. Diye hitap ediyorlar.. Bir daktilo sıfatile müracaat ettiğim zaman bana dudak büken insan- lar, bugün, önümde - eğiliyorlar.. Bu dereceye kadar — çıktıktan sonra tekrar aşağı inmek, yine ©, avam hayatımım süfliyeti içinde didinmek, Acaba, buma tahammül ede bilecekmiyim?.. * Geceyi kâbuslarla geçirdim. Bütün bu kâbusların arasında, uzaktar otomobil sesleri geliyor, fakat biç durmadan geçiyorlardı. Sabahı, iple çekiyordum. Sabah oldu; Zülbahar gelmedi. Öğle oldu, meydanda yok.. To- katliyana telefon ettim. Oraya da uğramamış. Başım çatlıyor, vücudum ateş- ler içinde yamıyordu. Kumarm, bazan yirmi dört saat, hatta da- ha fazla sürdüğünü - biliyordum. Fakat en çok, onun me halde avdet edeceğini bekliyordum. Öğle yemeğine gelir diye ümit ederek ikiye kadar yemeyi beklettim. Gelmeyince, oturdum yakız başıma yedim, Yemekten sonra başımın ağrısı daha ziya- de arttı. longu sobanın yanına çektim. Üstüne uzandım. Düşü- ne düşüne uyuya kalmışım. Kapı, birdenbire hızlı hızlı vuruldu. Hemen yerimden kalk- tım. Kapıyı açtım. Zevcimi beklerken, büsbütün yabancı iki adamla karşılaştım. Bunlardan biri sordu: — Mısırlı Zülbahar Beyin xev- cesi Kevser Hanım siz misiniz?, Bilâ tereddüt; — Evet, Cevabımı verdim. O adam, ha- fifçe gülümsedi. memuruz. Bir meseleden dolayı tahkikat ya- ptlacak. Karakol.. Sivil memur.. Tah- kikat... Bütün bu kelimeler, ka- fammın içinde biribirine çarpıyor. Bütün şuurumu sarsıyordu. — Fakat zevcim burada de- ğgildir. O gelmedikçe, yalnız ba- şıma karakola nasıl gelebilirim?. Bu defa, öteki memur cevap verdi: — Efendim, gelip te uzun baylu kalacak değilsiniz. Bir iki dakika sonra avdet edebilirsiniz. Aldığımız emir kat'idir. Herhalde teşrif ediniz. _Vniyetln ne münakaşaya, ne de muhalefete — mütehammil olmadığını anladım. Hemena ha- zırlandım. Tam, kapıdan çıkaca- ğım zaman, — kapının — önünde bekliyen sivil memurların yanına iki resmi polis daha geldi. Hayret ve korku — içinde, yalmı - titriyerek ve hiç bil-:î iyerek — sivil — memuri :::ğk:yııdıı. Orada memurlar, ev sahibini istievap ediyorlardı. Sokak kapısından çıkacağımız zaman, kapının önünde, karşık, kaldırımda — birkaç — mütecessis durmuş, meraklarını tatmin ede- cek bir şey duymak ve görmek istiyorlardı. Ozaman boyuumu büktüm, memurlara yalvardım:; — Hiç olmazsa, kapualı bir otomabille gidelim . Dedim. Memorlar, bu ricamı kabul ettiler. Kapının önönde bekliyen bir — polisi otomobile gönderdiler. ( Arkos v ) - »