SON POSTA 'dA AbBııLı_-ıAıııDıN Gon GÜNLERİ.. Abd ilhamidin Halinde İhtizarın Bariz Alâmetleri Vardı Fersiz Nazarları Doktorun Endışelı Gözlerinde Geziyordu NAKİL ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur Abdülhamit, biraz istirahat ettikten sonra yavaş yavaş kalk- tı. Şezlongun kenarına oturdu. Melül ve muztarip nazarlarla et- rafına bakınıyordu. Yanında bu- hman Kadınefendilerden Müşfika Kadınelendi, ona ne istediğini sordu. Abdülhamit, gözünü, kar- gıdaki gardroba dikerek : — Evvelâ, aptes tazelemek istiyorum. Sonra da, gardiroptan bir şey alacağım. Dedi... Derhal liğen ve ibrik getirtildi. İlık su ile ve Kadın- efendilerin — muavenetile — aptes aldı. Sonra, yavaş yavaş ayağa kalktı. Yine — Kadiınefendilerin yardımı ile gardroba yaklaştı. Kapısını açti. Elini bu büyük do- Tabın - rafına uzattı. Oradan - bir gey aldı. Bu aldığı şey, tahtadan ve oldukça muntazam şekilde yapılan bir sapa mıhlan- miş büyücek bir çividen ibaretti. Yalnız çivinin baş tarafı bükük müş ve adeta tenekecilerin lehim yapltıkları havyaya benzetilmişti. Abdülhamit, bu garip aleti aldıktan sonra, sobanın önüne geldi. Sobadan biraz uzakta du- ran berjer koltuğun oraya geti- rilmesini işaret etti. Koltuk, so- banın önüne getirildi. Abdülha- mit, koltuğa oturdu. Bu küçük gezinti, onu halsiz bırakmıştı, So- banın kapağımı açtırarak elindeki çivinin ucunu ateşe dayadı. Bütün bu hareketleri endişeli pazarlarla takip eden Kadiınefen- diler, artık onun ne yapacağını anlamışlardı. Böyle mühim bir zamanda Abdülhamidi kendi ha- sketine terketmenin doğru olmı- yacağını takdir etmekle beraber, onu ÜÖzmemek icin bütün arzula- rına itaat ediyorlardı. Abdülhamit, kadınların bu hissiyatını çok iyi anlamıştı. Yaptığı işin mne derecede doğru olduğunu onlara anlatmak için, başını hafifçe koltuğun arkasına dayadı. rağmen gülüm- semiye çalışarak onların yüzüne baktı. Ve sonra, dudakları kı- mıldadı: — Peygamberimiz.. Efendimiz buyurmuşlar.. Abirüddeva.. El, key... Dedi. Bu kesik kesik sözlerin ihtiva ettiği mana, yalnız Abdül- hamidin itikat derecesini göster- mekle kalmıyor, ayni zamanda doktorların tedavisinden bir ümit gifa beklemediğini de göstermiye kâfi geliyordu. Göğsünün düğmelerini çöz- dürdükten sonra elini uzattı. Artık ateşte tamamen kızmış olan çiviyi tahta sapından tutarak aldı. Hafifçe arkasına doğru eğildi. Cehren bir besmele çekti ve kızgın çivinin ucunu midesinin Üstünde bir santimetre murabbar kadar küçük bir saha dahilinde - gezdirdi. Bu kızgın demirin dağladığı yer, tabil pek çok acımakla be- | raber, hiçbir. sadayı şikâyet çı- karmadı. Sadece vücudu biraz sarsıldı. Yüzünde bir takallüs dalgalandı. Gözleri kapandı ve birkaç saniye, öylece kaldı. Sonra, gözlerini açtı. Sağında, solunda duran ve çehrelerinde büyük bir hüzün ve melâl okunan Kadınefendilerin yüzüne baktı. Onlara yine gülümsemiye çalışa- rak halinde endişe edilecek hiç- bir şey olmadığını söyledi ve: — Benim, (Buharii Şerifi ) mi veriniz. Dedi. Bu esnada saat ikiye gelmişti. Gösterdiği büyük metanete ve oturduğu yerde ( Buharü Şerif ) tilâvetine rağmen, Abdülhamidin çehresi soldukça soluyor, göğüs mütemadiycn tıkanıyor. İstirabının derecesi, simasındaki işmiezazlar- dan ınlnşılıyıııdn Kenara Koyabil- diği Şey Biri zengin öbürü züğürt iki ahbap karşılaşırlar: Zengin — Yahu şu şapkanı bir türlü doğru koymuyorsun, hep yana kaçıyor? Züğürt — Benim de dari dün- yada bir kenara koyabildiğim ancak ondan ibaret. Neyi Beğenmiş Kadınlar arasında: — Nasıl yevi sinema hoşunuza gitti mi? — Pek hoşlandık. — Julide de pek memnun olmuş, her gördüğü — yeniliğe bayılmş. — Hayret etmem. Çünki hep duvar aynalarının önünde durak- hyordu. Sağken Böyle.. Hizmetçi ile efendi arasında: — Ölümüsün be yahulİki sa- attir kapı çalıp duruyorum. — Affedersiniz efendim. Ök müş olsaydım, daha çok zaman çalmıya mecbur olacaktınız. Tercih Ettikleri Şey Apartıman hayatına dalrı — Canım çoçuk - çatlıyacak. Bari hanıma söyle de bir parça ninni söylesin. — Eskiden şimdi vazgeçtil — Neden? — Komşular haber gönder- mişler. Hanımın ninnisini dinlemek- tense çocuğun ağlamasını (tercih ediyorlarmış. salonu söylerdi. amma Yarım saat kadar bu hale mukavemet etti. Ve sonra elin- deki kitabı kapayık uzanarek: — Aman, çabuk.. Doktoru çağırtınız. Dedi. Başını yavaş yavaş kol- tuğun arkalığına dayadı. Gözle- rini kapadı. Dudakları, stırap- la kavrılıyot; — çektiği ıstırabın şiddetinden çehresinden takal- lüsu gittikçe artıyordu. Doktor Atif Bey koşa koşa gelirken, Kadınefendiler parava- nanın arkasına çekildiler. Abdül- hamit, doktor gelince gözlerini açtı. Artık, ihtizarın en bariz alâmetleri çöken fersiz nazarlar- nı doktorun endişeli gözlerinde gezdirerek ; — Istırabım geçmedi, doktor.. Göğsüme.. Kanlı hacamat yap- nız.. Haydi çabuk.. Öteki doktor- ları da çağırın.. Beraber gelin.. Diyebildi. Doktor Atıf Bey, Abdülha- mide yatağına yatmasını tavsiye ettikten sonra derhal dışarı çıktı. ( Arkası var ) Resminizi Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim. ecadeleden hoşlanmaz,an- ll.ııııyı mü- temayi | dir. | Tarzı telebbüse itina eder. ı | ALİ SIRRI B.ş Mahçuptur. Kendini gös- terici nüma- yişkâr — hare- ketlerde bu- | kanmaz, k- derlerini belli etmek İstemez, çabuk ahbap olmaz. Kadın ve sevgi me- 2 selelerile meş- gul olur. Çabuk asabileşir. E MUSTAFA P. ; Çekingen ve muannittir.Mu- hitini bulduğu zZaman — uysal olur. —Şıklıkta hevesi vardır. Sevgi mevzu- larına lâkayt kalmaz. —Ar- kadaşlığı — &- kıcı - değildir. Hasislikten Fotoğraf Tahlil Kuponunu W inciSayfamızda bulacaksınız. —e DAKTİLO Bugünün Romanı B 59 AM Yazan: Z. Şakir — Anlatır msın abla?.. — Ben, pek çocuktum. Bir gün annem filân, bir kır gez- mesine gitmiştik. Her taraf çi- menlerle örtülmüştü. Ben bu çi- menlerin —arasında geziyor ve çiçek topluyordum. Birdenbire — gözüme birşey ilişti. En tatlı, en cazip renkler- den örülmüş parlak, bir yumak.. Koştum, onu almak için elimi uzat- tım. O yumak, birdenbire çözüldü, uzadı, sanki bir su gibi çimenlerin arasından —aktı. Ben, hayretle onun arkasından baktıktan sonra ağlıyarak geldim.. Anneme söyle- dim, Annemle ötekiler korka korka beni dinledikten sonra : — Aman kınm. Ona yılan derler.. Sakın renginin güzelliğine aldanma... İnsanı sokar, öldürür. kaç.. Dediler... Vakıâ, o zamandan- beri yılan denilen bu mahlüktan bir zarar görmedim. Fakat.. ha- yatı tanıdıkça, yılana çok benzi- yen bir eş mevcut olduğunu öğrendim. Buna da, erkek diyor- | lar.. Doğrusu Neclâ, çocuklu- ğumda yılandan — nasıl korku- yorsam.. Neclâ, adeta münfeil olarak sözümü kesti: — Aşkolsun abla... Avniyi de ( yılan ) yaptın?. — Avninin şahsından bahset- miyorum Neclâ... Avni, Ahmet, Mehmet, bunların hepsi, ayni mahlüktur. Ben hayattan ve tec- rübelerimden bahsediyorum. Neclâ, dudaklarını büktü: — Çok sert abla... Dünya bu... Eğer herkes senin gibi düşünecek olsa. — A.. şüphesiz.. Yılanı ko- luna saranlar varmış.. şüphesiz de meoölüp — etmiye muvaffak olanlar — var... Belki müstesnaları — olabilir. Ben sana bu yılan hikâyesini, — ihtiyatlı bulunasın diye söyliyorum. Yılan hekâyesini burada br- raktık ve yılbaşı gecesinin başka dedik odularına daldık. * Bütün erkekleri yılana ben- zetmekle büyük bir haksızlıkta bulunduğumu, ben de biliyordum. Fakat başka türlü ne diyebilir- dim. düşünüyorsun erkekleri 9 Kününuevvel 1929 Neclâ, — postrestan — adresile Avniden mektup almış. - İkimiz birden Majik sinemasına davetli imişiz. Sabihanın kulakları çın- lasın... 10 Kânünevvel Bu gece uzun uzun düşünce- lerden sonra, gayet tabit bir karar verdim: — Yarın, sinema davetine gitmiyeceğim. Nasıl gidebilirdim ?.. Bir ta- raftan kulağıma efsanevi sözler fısıldarken — öte taraftan deh- şetli bir ihanetle beni insan- hktan tiksindiren bir insanın yü- Bir daha öyle bir şey görürsen, zünü görmiye mnasıl tahammül edebilirdim ?.. Fabrikaya gidip te Neclâ ile selâmlaşır selâmlaşmaz, onun ilk SÖZzüÜ: — Gideceğiz.. değil mi abla?.. Demek oldu... Tabii, ona his- lerimi söyliyemezdim. Bunun için yalan söyledim. — Vallâhi Neclâ, ben senden daha fazla istiyorum. Çok zaman- danberi sinemaya ğgitmedim.Fakat mümkün olmıyacak. Çünkü, kü- çük kardeşim çok hasta., Annem eve geç gelecek, Erkenden gidip çocuğa bakmak lâzım. Dedim.. Neclâ, isyan etti. Yeminler, ısrarlar, beni sevme- mek tehditlerile saatlerce uğraştı, ve en nihayet: — Hiç olmazsa benim için bir fedakârlık et. Düşün bir kere.. Bana hiç acımıyor musun abla.. Dedi. Ve bunu ©o kadar can- dan, o kadar içi yana yana söy- ledi ki: — Allah müstahakkını versin Neclâ.. Akıbet, beni kandırdın... Fakat şunu unutma ki büyük bir fedakârlık yapıyorum. Bak, seni ne kadar sevdiğimi anla... Demiye mecbur oldum. Neclâ akşamı iple çekti. Ak- şam olunca da kendine güzel bir çeki düzen — verdi. Tam tayin edilen dakikada ( Majik ) sinema- sının kapısından girdik, kontrol yerini geçtik. Avni, yanında bir adamla, kırmızı masalarda otu- ruyor, kahve içiyorlardı. Uzaktan bizi görür görmez, hemen kalktı, elini salladı. Ayvninin yanında başka birini görünce Neclâ biraz sinirlendi. Başını bana doğru eğerek: Bu de a yanındaki kim acaba?.. Dedi. Avni, bu suale bizzat cevap verdi; — Mıisir. asılzadelerinden Züâk behar Beyi takdim ederim. Bu sefer İzmirden beraber — ge- dik, Birkaç gün İstanbulda ka- lacaklar. — Kendilerine bugün İstanbulu gezdireceğim. Dedikten sonra, Neclâyı ak- rabası ve beni de aziz arkadaş- larından olmak üzere Zülbahar Beye prezante elli. Birinci sınıf localardan birine kuürulduk. Avni, Neclânın arka- sında; Zülbahar Bey de benim arkamda oturdu. Hiçbir hâdise olmadan filmi sonuna kadar sey- ( Arkası var ) I Sinema Ve Tiyatrolaar ALKAZAR ALEMDAR ARTİSTİK ASR ELHAMRA GLORYA | WİLÂL KEMAL &. MAJİK MELEK MİLLİ OPERA şik Kodıküiy Süceyya — Büyük Iuııüdu Hale — Esir. Melike — Şehir iyıkları — Hayat İsa — Macaır danaı — Altım gasıpları — Teblikeli Yollar — Aşk ve azalat — Haareli İsa — Volgı sahillerinde — İzdivaç llmitet girketi