ı . % ÇNÇ TTT N Nakleden: H. R. —imum Doktor: Semi Ekreme — Jül Kambon ile mükâleme, barbin, her ikisinin de şahsen tatmıyacakları dehşetlerine dair gereyan etmiştir. Kambon — “Bir nesil silinip te yenisine mevküni terkettiği zaman yeni mesil harbin tüy- ler Ürpertici — dehşetlerini bi- miyerek cenk arayıcı olur; bu, takriben kırk seneda bir teker- rür eder ve binnetice insaniyet bir harp ile karşılaşarak Felâket- lerini çeker. Dünya budur. .. Tıpkı eski tiyatrolarda ismeti bozulan bir kızın ağladığı sırada kendisini aldatanın ; - — Sultanım, hayat budur! demesi kabilinden bir şey. Ayni akşam Alman Başvekili İngiltere sefiri ile bu mülâkatta bu kadar açık olmamıştır. Bu tarihi saatlerde o'duğu kadar iki tarafın biribirine bu kadar çok yalan söylediği mesbuk - değildir. Bethman ki her ne pahasına olursa olsun harbi bertaraf et- mek istemektedir ve zafının ken- dini tuzağa düşürdüğünü anlı- yordu, manen mütcessir olarak ga sözleri söylemiştir: — Bu, hayatını iki mütecavize karşı müdafa gayretinde bulunan bir adamı arkasından vurmıya kalkmaktır! Göşen — Biz şeref namma hayat, memat harbine giriyoruz. Çünki Belçikanın bitaraflığı bi- Alın şerelfimiz namına verilmiş bir taahhüttür. V Betman! - Ne pıhıııııı? Ve- tilen bir söz için - bitaraflık nice nice harplerde çok kere giğaenmiştir. İngilttere bir kâğıt gparçası uğruna akrabası olan ve kendisinden dostluktan başka birşey istemiyen bir milletle har- be girecek. mce süren bü- tün bir siyaset yıkılmaktadır. Hayasızca sarfedilen şu “kâ- Öat parçası, sözü sefirin şereften bahseden sözlerinden daha sâf ve daha samimidir. İngilterenin Belçikadan bek- lediği müttefiklerden açıkça bah- setmemek için Göoşen şimdi içi #debiyata döküyor, dinleyiniz: *Bu, hailenin en feçi kısmı oluyor ; milletler, münasebetleri dostane yıllardanberi görülmemiş bir derecede dostane ve samimi bulunduğu bir sırada birbirinden giddetle uzaklaşıyorlar., İki mik letin kat'i — münasebetine bir vemz olarak ancak — ayrılacağı sırada bütün meselenin - filaslı kabinelerin — harbinden — ibaret olduğunu şu suretle teyit etmiştir: Avusturya ile Rusya arasında sulhun muhafazası için sarfetti- ğimiz emeklere rağmen harp in- tişar etti ve bizi maalesef öyle bir vaziyete soktu ki artık için- — den sıyrılmak kabil değil, Bu hal bizi şimdiye kadar kendilerile boraber çalıştıklarımızdan birden- bğre ayrılmak ıztırarında -birakı- —.SON POSTA ZĞ Yazan: Emil! Ludviş « İngîliz Sefiri, Biz Şeref Namına Bir Ha- yat, Memat Harbine Gırıyoruz Demişti Li ee KD p V Müthiş bir siner manlasını aşan bir tank hücumu yor. Buna hiç kimse benim ka- aar müteessif değildir. ,, İşte Fransız ve İngiliz sefirleri Berlinden hakiki sebeplerin fık- danını örten bu umumi teessür düsturlarını işiterek ayrılmışlardır. * Kont Berhtold oyunun resmi küşadını kendisini yaptığı halde şimdi ona sonuna kadar devama mütemayil değildi. Berlin ile Petresburg'un arasınım temamen açıldığını görünce kendisine bu iki kabineden dilediğini tercih etmek için bir fırsat çıktığımı düşündü. — Meternih'in — şakirdi bu ikij şıktan Rusya lehine dön- meyi tercihte tereddüt etmedi. Temmuzun son günü kendi tahriki eseri olarak Almanya ile Rusya — münasebetlerinin — inkıtaı tahakkuk — edince. ayni waatte Kont cenapları Viyanadan Neva ya müteveccihen ilk defa olarak yeniden güler yüz göstermiye İzmir Rıhtım Şirketi | azmetti ve — derakap — mükâ- lemeye başladı; halbuki Gre- yin bir — haftadanberi” beyhu- de tahakkukunu aradığı bun- dan — başka birşey mi idi? Berlin o zaman tehlikeyi anladı. Amiral — Tirpiçin — hatıralarında şu satırları okuruz: “Rusyaya karşı bizimle bera- ber harp etmiyeceğini Avustur- yadan sormayı unutmuşuz Mok tekeden büyük bir korku ile duy- dum ki Avusturyalılar rücu eder- lerse biz Ruslarla herhangi bir bahaya sulh etmek mecburiyetin- de kalacakmışız!,, Düşman Almanların karargâ- hındaki bu tebeddülden tamamen memnundu. Son dakika da dahi Viyanayı Berlinden ayırmak iİste- nir; son günün son dakikasındaki zaten Ruslarla Almanlar şu sıra ateş taatisine başlamışlardır. ( Arkası var) Rezaleti (Baştarafı 1 inci sayfada ) için (Ernest) ismi bir remzolarak kullanılmış. M. Jordan ( Ernest ) namına — kaydedilen — yekünların muallâk hesaplar olduğunu, bun- ların Emin Beye verilmediğini söğlemektedir. Sulistimalin miktarı hakkında şimdiden kat'i birşey söylemek kabil ildir. Hakiki — miktar Banka Müdürlerinin tetkikatından sonra meydana çıkacaktır. Bu rezalet perdesinin daha birçok gizli kısımları olduğu zannedil- mektedir. Tahikatı işkâl etme- mek için bu hususta fazla birşey söylemek doğru olamaz, Yalnız şu kadar söyliyebilirim ki, “şirketin Hukuk Müsaviri Gad Franko Beyin İstanbuldaki yazı- hanesinde elde edilen 14 parça muhaberata —ait evrak, Gad Franko B. in şahsını mes'ul ede- cek şekilde değildir. Mumaileyh, bir Hukuk Müşaviri sıfatile çir- ketin yaptığı kanuni ve dürüst muamelelerden haberi olduğunu, gizli yapılan işlerden haberi ol. madığını söylemektedir. Şimdi bütün zanlar - şirket müdürü M. Gifre ile murahhas M. Jordan — üzerinde — toplan- maktadır. Rıhtım Şirketinin mes'ul mev- kilerini işgal eden kimselerin, bu. pek sarih suiistimal şeklini sene- lerdenberi nasıl idame ettikleri şayanı hayret görülmektedir. Adnan Emin Beyin Aldığı Ev Diğer taraftan bizim İstan- bulda edindiğimiz malâmata göre Emin Bey, Avrupaya firarından evvel Ankaraya gitmiş, sonra İstanbula dönmüş, burada zevce- sine (5000) liraya bir ev almış ve Avrupaya hareket elmiştir. Emin Beyin İsviçrede olduğu tes- bit edilmiştir. ŞA u Sütunda Hergun HİKÂYE Umumi Harp Nasıl Patladı ? — ** Süt. Nakili : Ahmet Naim Kezbanın Odası Eski İstanbul dersiamlarından Abdülahat Ef, çok titiz, çok sinirli bir adamdır. — Evinde, mubitinde, — şerrinden — herkes kaçar. Onun sebebsiz — hid- detleri kendi yakinlerinin bir- birlerine — anlattıkları korkunç birer hikâyedir. Sabık dersiam için, kavga etmek, bağırıp çağır- mak, ekmek ve su gibi zarurl bir gıda halindedir; sudan se- beplerle çatacak içini boşaltacak kimse bulamadığı zamanlar, belki hayatının en azaplı anlarını yaşar. İşte Efendi Hz. nin bu buy- larından — dolayıdır. ki — evle- rine gelen — hizmetçinin * on günden fazla kaldığı nadirattan- dır. Fakat etrafında kopardığı bu tedhiş fırtımasma bakarak Abdülahat Etf,uin kimseden kork- madığına hükmetmeyiniz. Onun da yıldığı, buzurunda, idam seh- pasını gören bir mücrim gibi titrediği birisi vardır. * Ahat Efendi, o gün yine çok hidbetli idi; “kazan kulpu,, kaş- larımı çatmış kurum gibi siyah sakalını asabi, asabi sığazlıyor, sol elile arkasında tuttuğu sedef tespihinin tanelerini koparırcasına çekerek odada sert adımlarla dolaşıyordu; pencerenin Öönüne geldiği zaman durdu. Bahçede, yeni aldığı uşak candan bir gay- retle kabak ocaklarını çapalıyor- du. Bu yeni uşak, — geldiği gündenberi efendisine, maalesef! biçbir. tekdir. daha — doğrusu hiçbir hirslanmak fırsatı verme- mişti. Fakat Ahat Ef. bugün çok hiddetli idi; birisine bağırıp çağırarak — içini boşaltmak ve serinlemek istiyordu; onun için elinin tersile cama vurdu. Uşak kafasını kaldırdı; ve çağırıldığımı anlayınca elinden çapayı fırlattı; bir iki sıçrayışta kapıya yetişti. Fakat, — aralıktaki kapı —ka- olmalı idi ki, tokmağı birkac defa vurdu. Ahat Ef, hid- detle koştu ve kapının ipini çek- ti, ayni zamanda merdivenleri dörder dörder tırmanan uşağın soluk almasına meydan vermeden gözlerini açtı ve boğazlanan bir boğa gibi homurdandı : — Yezidibni mel'un .. Kapıyı böyle her gün saatlerce mi vuracaksın ? Uşak, Efendinin hiddetten Süklr CaRi Ver yüzüne , er diremediği bu taşkınlığa sakinane mukabele etti: — Efendim, “dedi. Bahçe de çalışırken cama vurduğunu duyar duymaz koştum, gelirken acele ile düştüm de.. Ahat Ef, nin gözleri biraz daha açıldı; yözündeki damarları biraz daha şişti ve: — Köpek! Diye haykırdı; ben camı, senin orada olup olmadığı- nı anlamak için vurdum. Kapıyı niçin bırakmiyorsun? — Efendim, daha dün açık bıraktığım için hiddet buyurmuş- tunuz. Açık bıraksam - kiziyorsü- muz; kaparsam kıyamet oluyor, vi d EL İ Ğ C * e b efiylİR Ğ L GG LAG ça vallahi şaşırdım. Ahat Efendinin birer küçük fincan gibi fırlayan gözleri, kanlı yuvalarında döndü; kurum gibi sakalı titredi: — Nasıl dedin?. Ne mi ya- pacağın? Alçak!. — Afedersiniz beyefendi, siz evden çıkınca kapı açık m kalsın? Ahat Efendi gök gürler gibi bağırdı: — Hayır!.. — O halde ne yapmalı efen- dim ? — Kendini daha haklı mı görüyorsun ? Ayyaş kerata |. ne yapacağımı ben de Uşağın sükütü, — Abdülâhat Ef. yi büsbütün çileden çıkardı. Hele şu suratından şöyle tutar bir yerini bulsaydı; alimallah neler edeceğini bir Allah bir de kendisi — biliyordu. Onun için uşağa yaklaştı, yumruğunu zaval- hnın burnuna yaklaştırarak hay- kırdı : — Sen terbiyeni takın!, Uşağın boğazında hıçkırıklar düğümleniyor, sesi titriyordu: — Efendi, kendimi öldüre- ceğim; söyleyin! Bir kapı ya açık durur, yahut kapalı.. Kerem buyurun hangisini yapalım ?. Dersiâm Efendi, bu haklı sual karşisında şaşırdı; bocaladı, fakat karşısındakine renk ver- memiye çalışarak düşündü : Kendisi, evin efendisi.. Şu karşısındaki ise alelâde bir uşak parçası idi; uşak kısmının söyle- diği doğru da olsa ne ehemmi- yeti vardı. Onun için Efendi Hazretleri odanın camlarını sarsan bir nara attı: —-Hayl. Bana bak külhan beyl.. Sana bin kere söyledim... Ben sana söylüyorum... Hele bak şu gerserinin yediği haltal, Bir uşak efendiden sual soruyor! ter- biyeni takınacak mısın?, Yoksa ben sana nasıl istediğimi göste- ririm. Abhat Efendi bu suretle, uşa- gı hırpalamanın imkânımı bula- ııyııu bir pürüz vesilesi yaka- lamak için uşağı sorguya çekti: — Merdiven dibini süpürdün mü? — Evet efendim! Yukarıdan aşağıya. — Peki, bahçeyi? Uşak sağ elinin başparmağı- mı şehadet parmağının boğumuna getirdi ve: — Şu kadar bir çöp bulur- sanız aylığı kestirmiye razıyım! Dedi. — Hayvanları suladın mı? — Komşulara sorunuz, çeş- meden dönerken gördüler, — Arpa verdin mi? — Evet efendim, küçük bey de beraberdi. — Sana söylediğim reçel ka- vanozlarını götürmek — aklından bile geçmedi değil mi ? — Alfedersiniz efendim, boş- larını geri bile getirdim. ( Arkası var ) Mi ae