SON' POSTA '&’h 9 Abıiııı.ı-ıAıııDı İA CYTT Abd ilhamit, Salgın Halde Olan Koleradan Çok Korkuyordu Avusturyalıların Ric'ati Abdülhamidi Düşündürüyordu NAKİLİ — ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfuzdur — 231 — & Temmuz 332 Abdülhamit, ( Prens Celâlet- tin Paşa )nın — koleradan - vefat ettiğini 'gazetede okur okumaz, yeniden telâşa başladı. Ağaları çağırıyor, birer birer isticvap ediyor, yakında kolera vak'ası olup olmadığını öğrenmek istiyor. Ayni zamanda hazinedarlara ve kalfalara temizlik hakkında yeni yeni emirler veriyor. Halâları, kuytu köşeleri, merdiven altlarını dolaşıyor. Temizliğe ne dereceye kadar — riayet edildiğini bizzat görüyor. Prens sederken: — Hemşirem Cemile Sulta- niın oğludur. Benden, Şurayi Devlet azâlığını istedi. Ben de verdim Boğazımı pek - severdi. Eline yiyecek ne geçse: ( Şifa niyetine.. ) der ve yerdi. Geçen- lerde bir gün buradan sandalla geçerken gördüm. Çok şişman- lamış. Ufak - tefek Celâlettinden — bah- 2 Temmuz 923 kolera yukuatı devam ediyor. Bu da Abdül- hamidin endişe ve evhamını kö- rüklüyor. Bugün doktoru çağırttı. İzahat aldı. Doktor, - vak'aların muhtelif yerlerde ve münferit gekillerde olduğunu söyledikten — Siz burada emin bir yer- desiniz. Niçin bu kadar korku- muz ? Dedi. Abdülhamit, yine her zamanki gibi cesur görünmiye çalışarak : — Ben mi?. Ben kat'iyyen korkmam. Malüm ya, ben sadece * ihtiyatkâr bir adamım.. En ziyade etrafımdakilerden, onların hasta olmalarından korkuyorum, dedi. Ve sonra, hepimizi hayrette bı- rakan bir sual sordu : — Geçen gün Çengelköyden gelen vapurun - içinde bir dok- tor — koleraya — tutularak — vefat etmiş. Galiba İran sefarethanesi tabibi imiş. Kendisini tamyor musunuz? Acaba bizim Tıbbiye mektebinde yetişen Acem dok- torlardan mı? Bakınız, nelere dikkat ediyor; ne ehemmiyetsiz hâdiselere mim koyuyordu. Doktor, suale karşı: — Ne haberim var. yorum. Demekle iktifa etti. Abdülhamit, daha hâlâ zihnini kurcalıyan bu doktorun ölümünü : — Kimbilir. ne - dikkatsizlik yapmış.. Ne ihtiyatsızlıkta bulum- muştlur. Diye tefsir ettikten sonra şu garip mütaleada bulunda : bu garip böyle bir vak'adan Ne de o zatı tan- — Doktorların içinde ( Hıfzıs- hha ) ya riayel — etmiyenler çok Ben ( Mabeyn ) doktorla- rından 'birini tanırım. O nöbetçi olduğu zaman eczacılar ( Alkol ) şişelerini hlxt!rrlerdı. rakı yerine ispirtoyu suya k:rış- tırıp içermiş. Nihayet — ölümü, ispirtodan oldu... Kolcra çok pis bir hastalıktır. — Pislik — devam ettikçe, bu — hastalığın — devası bulunamaz. ( Siyam ) kıralı bana misafir gelmişti. Konuşurken lâ- kırdı arasında sordum : — (Siyam ) da olur mu? kolera çok Dedim. Kıral bana aynen şu cevabı - verdi; — Bizim tarafta kolera hiç eksik olmaz. . Çünki — ahalimiz cahil ve pistir. Bir de, ölüleri nehre atmak bizde âdettir. Bu, halkın itikadma temas ettiği için menetmek — mümkün — değildir. Onun kolera — hastalığı bizim — memleketimizde —hemen daimi gibidir. Dedi... nimiz, temizliği emreder. bu emre tamamile itaat (Bilâdı hiç vukuatı için Hamdolsun bizim di- Eger olunsa İslâmiye)de kolera görülmez Dedi, x Harbin dehşetle vusturyalıların bazı ricati Abdülhamidi düşündürüyordu. devamı, A- noktalarda derin derin 16 Temmuz 332 Abdülhamit bugün basurdan şikâyet ediyor. İztirap — veriyormuş. Dok- tora haber gönderdi. Bir mer- hem istedi. Doktor, muayene etmek istedi. Fakat Abdülhamit, derhal buna itiraz etti. — Yook.. Duıı ve munyuıc emrmedı Oruçluyum. Resminizi x Bu doktnr İ Doktor da, ezberden bir merhem verdi, 2 Yemmuz 331 $ Ağustos ”( Evvelki gün (Mabeyn Hümna- yun ) dan bir (İrade) tebliğ edildi, Bayram münasebetile sul- tanların, — Abdülhamidi — ziyaret etmelerine müsaade buyurulmuş.. Bu haber Abdülhamidi pek se- vindirdi. . Uzun uzun düşündük- tip etti. rum : Etli kabak - bamya - tavuk söğüşü - filcan böreği - etli pilav- hafif tatlı elma kompostosu... Abdülhamit : — Böyle koleralı zamanda, bundan daha — münasip bir ye- mek tertibi olamaz. Diyor. Listeyi aynen . yazıyo- (Arkam var) I Sinema Ve Tiyatrolar I ALKAZAR ALEY DAR ARTİSTİK ASR ELHAMRA ETUVAL FERAH — Parlak bir vevli FRANSIZ TİYATROSU GLORYA HİLÂL KEMAL P MA JİK MELEK MİLLİ — Racenin Esiresi — Dreyfüs — Vicdan azabı — Cambazhane çocuğu — Kaçakcılar ı ten sonra bir yemek İistesi ter- — Göl Cehenneml —tenciler turupu — Lastıracılar şahı Milton — Kanlı venedik — Gece sevdaları — Aley gyarkımı — Monte Karle — Esir Melike OPERA — Cöhetancs Melekleri ŞIK — Recenla Esiresi KADIKÖY SÜREYYA SİNEMASI — Ren Kuzları ÜSKÜDAR HALE — Kanlı puse Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... 39 HASAN SITKI B. : Zeki ve aculdur. Ça- buk karar v rir, bir zevahir — kıs- mımna uysallık gösterir. Na- bedbin olur. Şöb.eti ve ikbali se- ver, kendisin- den bahsolun- masını ister, tarzı telebbüse ria- yet eder, eşyasımı hüsnü istimal etmesini bilir, 32 KADİR BEY; Talebe (fotoğ- rafının dercini istemiyor ) Sami- diren di? | mi ve sadıktır. Atak ve acul de- ğgildir. Anlaşmıya mütemayildir. lgl'ınrını çabuk unutmaz. Ceşa- reli medeniyesini istimal ile s0- kulganlık ve girginlik göstermez, kendini alâkadar etmiyen şeylere rağbet etmez, kusurlarının şuyu- undanj endişe —eder, mahçup olur. şeyin | fazla yormak, Tözumsuz — iş- ler koşmak - iste- mez, rahatını, boğazını — ve eğlenceyi ge- ver, kadın ve sevgi mesele- lerine lâkayt kalmaz, - elbi- | sesine ve temizliğe dikkat eder. | H j 13430 ŞEMSETTİN BEY ; larına minnet elmekten müstağni- dir, sırlarını ve kederlerini belli etmek istemez, küçük görünmiye tahammül edemez ve başkaları- nın merhametini davet edecek vaziyette bulunmaktan fazla en- dişe eder. Mücadele ve münaka- şadan çekinmez, iş sahasında gir- ginlik ve sokulganlık gösterir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inciSayfamızda bulacaksınız. | 40 MEHMET ALİ B. ; Dimağını | peşinde | | | ranın yazihanesine koştum. | Fakat yine göze çarpan becerik- | sizlikleri var. Meselâ, boyunba- | gonra da, en kuru havalarda, mu- | Beyin odasında bir mırıltı İişittim. | cümesi yapılanları veriniz. Başka- | | tercüme edilenleri yazıverseniz.. v nlzııvı— DAKTİLO Bugünün EREKIETTEEAR | Öğle paydosu olar olmaz, he- ı men yemek paketimi aldım. 7.:([;— | ber zamanki gibi yalnız başma | kalmış sessizce yemeğini yiyor. | Bir taraftan da yazete okuyordu. Beni görünce pek sevindi. Karşı- sına oturdum. Ben de paketimi açlım. Hem yemek yedim, hem de ona ziyafet meselesini anlattım. Zehra sordu — E, sen gitmek istiyormusun?. | — Doğrusu istiyorum. Fakat yalnız cesaret edemiyorum. Eğer sen de beraber gelirsen... | Benim için kolay. Evdekileri ! alıştırdım, Ööyle uzun uzadıya ne- rede kaldığımı sormazlar. Sorsa- lar da sinemaya gittiğimi söylerim, olur biter. Fakat sen annenden nasıl izin alacaksın? — Sen gelip izin alamaz mısın | Zehra?.. — Vallâhi bilmem.. Bir kerre | tecrübe edeyim. Dedi. Zehra ile kararlaştırdık. Yarın sabah erken bize uğrıyacak annemden izin alacak. * Sait Bey, öğle yemeğini yazı- hanede yemiş... Artık eskisi gibi domatesle ekmek yemiyor. Yazı- | hanenin köşesindeki köfteciden | köfte getirtiyor. Maamafih, bu köf- | tenin yanında sovanı da eksik et- miyor. Bu adam muhite okadar çabuk uydu ki hayret ediyorum. Çok zeki ve çok kavrayışlı... Başlıca kusuru, görgösüzlük, kılı- | gini kıyafetini de epeyce dözeltti. ğinı bir türlü iyi bağlıyamıyor, bakkak — iskarpinlerinde — çamur bulunuyor. Hele lâkırdı söylerken insanın suratma tükrüklerini saç- | maktan bir türlü vazgeçemiyor. Odama girer girmez Sait Hemen şapkamı masamın üstüne | bırakarak — ayaklarımın — ucuna basa basa ara kapıya takarrüp ettim. Fahirle kesik kesik konu- şuyorlardı. — Sait Bey, — benim yemekten avdet ettiğimi anlamış | olacak ki: Hemen seslendi: — Kevser Hanım... Kapıyı — açtım verdim: — Buyurunuz Beyefendi. O, niyazkâr bir vaziyet alarak: — Necati Bey telefon etti. Bu evrakın tercümesini bir iki saate kadar istiyor. Biz, Fahir | Beyle uğraşıyoruz. Bari siz del ve — cevap | Dedi. Hemen odaya geçtim, ve cevap yerdifil — Hay hay Beyefendi.. Ter- Sait Bey, iki kâğıt uzattı, Bunları aldim. Odama geçtim. Derhal makineye koydum. Hem | yazıyor, hem de içimden gülü- | yordum.. Sait Bey, nihayet Fa- | hirin tercümesine muhtaç olmuş- tu. Fakat onu benimle başbaşa bırakmamak için — karşısındaki * orta masasına oturtmuş - orada çalıştırıyordu. Ben, ikinci kâğıdın ortalarına | geldiğim zaman Sait Bey odama geldi. Üçüncü kâğıdı da getirdi ' yine sessizce odasına avdet etti. Romanı Yazan: Z. Şakir İkinci - kâğıdı bitirdim. Onu getirdiği Üçüncü kâğıdı yazmıy başlıyacaktım, Fahirin el yazı: ile ve bazi” kelimeleri Fransızc olarak yazılan bu kâğıdı önüm açar açmaz, ikinci satırdan ya. tarafa bir çıkıntı gördüm. Bi çıkıntı, Fransızca — olarak — şöyl yazılı idi; Dikkat: bu akşam, yine ora da... Bunu okur güldüm: — Ah Sait Bey.. Sen neka dar kurnaz davranmak isterset iste, yine karşındakiler bildiğin yapıyor. Elinle getirdiğin şu kâ: ğidin üstündeki şu üç kelimeyi öğrenmiş olsaydı, nekadar gi okumaz, - tekral | lünç bir mevkile düştüğünü bi zat anlardın. Demeye mecbur oldum. * Akşam, Fahirle yine Eminö- nünde buluştuk. Yine Ortaköy tramvayına bindik. Yine bera- berce Tophaneye kadar gittik, Yolda evvelâ Sait Beyin bugün- kü kurnazlıklarile bir hayli alay ettik. Sonra Fahir sordu: — Pekâlâ ( Şeri ) yarin ak- şamki — (suvare) ye — gelecek misin ?.. — (Suvare ) mi ?.. — işi pek büyülttün Fahir Bey... Henüz daha kat'i kararımı vermedim. Okadar erkeğin içinde yalnız başıma bulunmayı münasip gör- müyorum. — Hiçbir beis yok ( Şeri )... Bu herifleri yakından görmek çok ( enteresan ) olacak. Benim- de büyük bir (randevam) olduğu halde bu (okkaziyon )u kaçır- | mak istemiyorum. — Bakalım. Bir arkadaşım var; eğer o benimle beraber ge- lirse.. Annemde izin verirse belki gelirim. — Gel, gel.. Çok iyi olur. ( mond )e yabancı olmıyan bir kız olduğunu göstermiş olursun. — Fakat, o herif te gelirse:.. Onu gördükçe sinirlerim — oyn- | yacak... — (Jömon fiş, mon ami..) Hiç aldırmazsın. Zaten o, (pat- ron) ların yanında kımıldıyamaz 5i Fahkir, birdenbire — eğilerek, sanki çok mübim bir şey söylü- yormuş gibi: — Lâkin sana bir şey söyle- yim mi (Şeri) ... Bu herif fena halde sana tutkun... — Kim.. Vedat mı? — Hayır (mon ami) hayır.. | bizim patron.. Sait... Derhal dudaklarımı büktüm | ve omuzlarımı kaldırdım : — Ne münasebet Fahir Bey? — Ma parol donör... — Hiç zannetmiyorum.. olsa belki bir, erkek cıvıklığı... Parasına güvenen bazı erkekler gibi... Kondüktör, seslendi; — Haydi efendim, Tophane... Sözümü ikmale lüzum görme- den Fabhire veda ettim ve tram- vaydan indim. olsa ( Arkom var )