10 Sayfa SON POSTA TEMMUZ 1914 Umumi Harp Nakleden: H. R. —Kımm Doktor: Semi Ekreme — Nasıl patladı ? Yazan: Emil Ludvig İdam Kararları Henüz Tebliğ Edilmedi. Kurbanlık İnsanların Boğuk Sesleri Kayseri — Amcanız — bana başka bir cevap verebilirdi... Moltke: — Müstakar — plânı takipten — başka türlü hareket icrası kabil değildir. Büyük kuv- vetler garpte, şarkta bulunacaktır. Bunun Üüzerine imparator İn- | | papasların esra- giltere kralına şu telgrafı çeke “Bugün iİcrasını irade ettiğim | seferberlik, Ffenni esbaba binaen ancak tertip edilen şekilde cephede şark ve garp cepbele- rinde — yapılabiliyor. sinirlenmiyeceğini ümit ederim., * Hudut boyunca tahşidatın biz- zarure — tazammuün — edebilece, tehlidi tahfifen imperator iki gün sonora - Ağustosun birinde - şu emri verir: — * Trev de altıncı fırka Lüksemburg Üzerine yürümesin , ,, Bu sahneyi tasvir eden Molt- ke şu itirafatta bulunur: — Yüreğim patlıyacakmış gi- bi bir his içinde bulunan — on *da teşevvüş hâsıl etmek gibi bü- yük bir tehlike ile karşılaşıyor- düm. Kolum — kanadım - kırılmış gibi idim, Hatta zaruretten göz- yaşları döktüm. Odamda mıhlanmış gibi otur- | muşum; akşamın on birine kadar hiç birşey yapabilecek bir halde kaldım. O saatte yeniden huzura çağırıldım.,, İzahat, hatalar, Fran- saya karşı harp, değişmiş birşey yoktur, Moltke şu kararı verir : —”“Bu hâdisenin bıraktığı tesire asla galebe edemiyorum. İçimde gelmedi. Emniyet ve itimadıma halel gelmişti., Makinenin man- tıkı kendisini inşa edeni eziyor ve onu kendisine esir menzile- sine indiriyordu. Bütün ömürlerince harp düşü- nen, harp için çalışan, harp istiyen “Yanuşkeviç ve Moltke bu kıymetli oyuncaklarını ortaya çıkardıkları zaman nagihani dur- durmiya mecbur kalmak - endişe- sile çok ıstırap çekmişlerdir. Moltke — “İçimde bir şey yıkıldı ,, diyor. Halbuki kendisi henüz — yıkılmıya — başlamadan evvell... Aldatılanlar Halk nerede? Erkekler silâh- larını kaparak hudut boylarına mı gittiler? Kadınlar göz yaşla- rına boğularak evlerine mi çekil- diler? Şehir sokaklarının şimdi- den böyle boşanmasının bu mu? Milyonlarca insanların feryadı beş on serkerdenin tunç boğamadı mı?.. Hakikat | şudur: Akıl ve basiret önüne bu masumlar sevkedildikleri mihrabın kudsiyetle alâkası olma- dığını anlatarak, kendilerini kur- ban edeceklerin ellerinden yaka- Tarını — nasıl — sıyırabileceklerini göstermekte imsak etmiştir, alayının küçük kuvvetler | iki | Fransanın | idim. Ordunun | safıharp nizamı üzere yayılmasın- | Z | onlar da resmi birşey yıkıldı ve bir daha yerine | | rile sebebi | Pnu Sokaklarda in- sanlar eksik, fa- kat yine velvele yerinde, kararları evlere tebliğ e- dilmemiştir.Kur- banlık İdam henüz insalar rengiz konakları önünden geçer- lerken hançere lerinden bir çıkar- maktadırlar. Bu ses — boğulmak- rtulr boğuk ses tan ve yi zuların sıtasıdır. Sokuluy cereler zhar va- narına | s$ö- külüye Fa- kat artık reisleri ar. görülmiyor. On- larda tıpkı dip- lomatlar gibi ka- pıları - sıkı kapanmış larda, masaların etrafında — top- lanmışlar, saat- lerce mözakere sıkı oda- ediyorlar. Bunların oturdukları yer daha sert, ellerindeki cıgaralar ucuz R | neviden, esvapları kaba, kapıları- olmıyarak gam ve kasavet içinde | nı kapamak için seyirten uşaklar böyledir. Devletlü Efendimiz Hazretleri kapıdan çıkdıktan son- ra bile fert ihtiram ile hâlâ rükü eden - odacıları Fakat bunların da halktan sakla- dıkları esrarı vardır; bu - itibarla aazıma, devletlü efendilere — benzerler. Halbuki şimdi pekâlâ hissediyorlar ki bel- ki yarın, belki öbür gün ağızları mühürlenecektir, bunu hissedi- yorlar, fakat halka anlatmıyorlar. Evet, belki. Fakat yine hep- sinin ümitleri münkati değildir. Yalmız aralarında — ruhen zayıf olanlar, uzun süren muhbalefetle- yorulmuş ve çocuklarının nafakasını temin etmiş bulunan- lar kendilerinde milliciliğe avdet istidadını duymakta ve hüküme- tin arkasından yürümiye müte- mayil bulunmaktadırlar. * Terptav — parkında pazar günü içinde yapılacağı ilân olunan içtimaın — hedefi harbe karşı koymaktır. Bu itibarla şu müşkül zamanda buna mahal ve imkân vermenin emniyeti umu- miye için bir tehlike teşkil et- Berlin, mesinden korkulur. ,, Veyl o kimseye ki harp aley- hine ağız açmıya cür'et ede! Sulhu himaye ne demek olduğu- anlamak için bir tecrübe kâlidir ! Şimdi Sosyalistler gök yüzü —altında — yapamadıklarını, kapalı odalarda düşünmiye baş- lamışlardır... Fakat bu düşünüş beyhude ! İki gün sonra ellerinde otuz dokuz içtima mahalli yerine oa Cephede sipere yoktu. ! ! i I girmeden birkaç dakika evvel yedi içtima mahalli kalmıştır. Polis herkesi çil yavrusu gibi dağıtmaktadır. Çünki polis s0s- yalistlerin gazetesi olan Vorötsi okumakta, anlamak- tadır. Halk ise ayni membada zafını görüyor. Bu gazetenin şu fıkrasına dikkat ediniz: “Yaklaşmakta olan arasında meş'um — bir eli “ayağı bağlı Temdin vazifemizin met ile —meşbu olan mukad- des davamıza — sadık — kalaca- ğız. Divanı harplerin şedit hü- kümleri işçilerin hareketine ağır darbeler - indirmektedir. Düşün- cesizlikler, Faidesiz, ve yanlış tefsir edilen fedakârlıklar, şu dakikada hepimiz ve dolayisile davamıza zararlar veriyor. Herşeye — rağamen - istikbal kuvvetini surette durmiyacağız. ülvi — aza- milletleri birleştirecek olan Sos- | kadar | edi- | yalizmin eline geçinciye sizi sabır ve süküta davet yoruz. ( Arkası var ) Gönül İşleri ( Baş tarafı 5 inci sayfada ) Çünki üçüncü beş seneye gi- renler artık anlaşmış, — sevişmiş- Yeni tecrübeye girmiye tahammülleri yoktur. Onları biri- birlerine bağlıyan az çok uzun bir mazileri vardır. Bu vabıtaları kırmak - için derin sebepler ol- mak lâzımdır. Bu sebepler mev- cutsa, tekrar anlaşmalarına artık imkân yoktur. Onun için genç evlenmemeli, çabuk evlenmemeli, evlenmemesi lâzımgelen kimselerle ev kurm- ya kalkmamalıdır. HANİMTEYZE lerdir. | lerle | “ Taşkışla ,, zindanlarını dolduran ge- | hâdisat | bekliyoruz. | ayağına bir kere vur! ı Bu Sütunda 'Hergün Muharriri: Ahmet Naim ŞAKA 313 Senesindeyiz.. “Devleti- aliye - Yunan ,, muharebesi, “Asa- | kiri mansurei şahanenin kat'i za- Ferile neticelenmiş.. Abdülhamit memnun, ordu, memnun, halk memnun.. fakat, ayni zamanda da Hamidin dahilde tatbik ettiği ev- | ham politikasınm en had bir dev- | resi... Etraf, | koparmak için ihsan, atiye ve nişan yoktan bahane- « Atebel ülya , ya muhayyel suikast, — jurnalları mevhum “ Cemiyeti fesadiye ,, ihbarnameleri yağdıran hafiye- dolu.. Gün geçmiyor ki, ler arayan, mücrimini siyasiye ,, nin, cenin zifiri karanlığında Mar- mara açıklarında sulara gömül- dükleri şayi — olmasın; Yaman “bir tedhiş siyaseti , | ortalığı kasıp kavurmakta, Biz o zaman, Tıbbiyenin ikinci sınıfındayız. İçimizde, humma gibi hürriyet aşkı yanıyor. Namık Kemalin “ Cezmi,, sini adetâ kur'an gibi hatmetmiştik. O sıralarda herne olursa olsun — bütün içtimalar menedilmişti. Hele tıbbiyeli için müsamaha yoktu. izinli çıklığımız akşamlar, tehlikelere rağmen binbir ib arkadaş — evlerinde — toplanarak politikadan bahsediyor, zamanın modası olduğu için Kızıl Sultana sebeple | Iânetler yağdırıyorduk ; bazan da bunlardan usanıyor, sessiz. oyun- ları siyasete tercih ediyorduk ; Nitekim — 0 gece de öyle olmuştu. Sınıf arkadaşlarından Veda- dın evinde toplanmıştık. Mevzu bermutat istibdat ve hürriyet. İçimizden birinin esrarengiz tavır- larla ve sanki bir sır söyler gibi kısık sesle anlattığı “ Hürriyet | mücabitleri , menkıbesini bayıl- tıcı bir haz içinde dinledikten sonra evsahibinin teklifi Üzerine ispiritizme — tecrübesi — yapmıya kalkıştık. Vedat bu gibi şeylerle öte- denberi meşgul olduğundan bu bahiste —“ Yedi tulâ , sanın idaresi de ona bırakıldı. Dört köşe bir masanın etrafına ellerimiz. masanın Üzerinde bir zincir yapacak tarrda toplandık ; | lâmbalar kısıldı, bu hazırlıklar bittikten sonra Vedat davudi sesinin en pes bertesile bağırdı: — Ey ruh gel!.. Seni hasretle eldisen Masa sanki elimizin altından kaçar gibi sallandı, bu sallanma- nın abinde üç tok darbe duyduk. Kasvetli bir boşluğa gömülen odanın ölümlü durgunluğu arasın- da tecrübeler tekrar edildikçe, | inanmamakla beraber, en cesur- | harımızın bile sırtında bir ürperme | hasil olmuştu; bu korkudan yalnız | Vedat müstesna idi; zira o, ken- | dinden geçmiş, bilmem hangi ruhu gönderiyor, filancayı çağırı- yordu. Nihayet ben daha fazla dayanamadım; zinciri bozarak k- sık yanan iki lâmbayı da açtım. Vedat fena halde kızmıştı; fakat arkadaşların hepsi de derin bir oh çektiler. Benim bu hareketim, Vedatla aramızda şiddetli bir münakaşa açılmasına şebep oldu. Ben, bü- tün bunların birer hileden, göz- bağcılıktan ibaret olduğunu söy- | lerken, Vedat çok hırçınlaşmıştı, yapılan — şeylerin ciddiyetinden misallerle bahsederek beni iknaa çalışıyordu. Fakat benim de o ak- şam bütün inatçılığım Üzerimde hulâsa: | sahibi | | addediliyordu; binacnaleyh, ma- | masanın | idi; onun — delillerinin hepsine güldüm ve işi azıtarak Vedadın ruhlarile, perilerile öyle bir alaya başladım ki, zavallı çocuk cevap vermekten Aciz kaldı; ve son | sözü: — Pekâlâ, sen inanma! Ben seni inandıracağım ! demek oldu. Ben, Vedatla — peçeleşirken vakit hayli ilerlemişti ve arka- daşlar, birer ikişer dağılmışlardı; benim gideceğim yer uzak olb- duğundan — geceyi arkadaşımın evinde geçirecektim, Akşamdanberi yapılan müna- kaşalarla âsabım fena halde ge- rilmişti; yatağa yatar yatmaz uyumuşun.. Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Kar- yolamın, zelzele olur gibi, müt- hiş sarsıntısile uyandım. Görünür- de hiç birşey yoktu, her şey yerli yerinde duruyordu. Yatağa girmeden evvel kapıyı kilitleme- yi de umutmamıştım; bu ne ola- bilirdi? Kendi kendime, “evham,, Dedim; yine uyumağa hazırlan- dım. Fakat, aradan beş dakika geçmedi, karyola eskisinden da- ha şiddetli, sanki altımdan kaya- cak gibi sarsıldı. Rüya, hayal filân görmediğime emindim; fa- kat bu ne idi?. Korkudan vücudumu — soğuk bir ter kaplıyordu; Akşamdanberi, cin peri hikâyelerile bunalan mubayyelem korkunç hayaller do- ğgurmağa başladı. Gözlerimin önünde bir sürü acaip; korkümç, eçiş, büçüş şekil- ler resmi geçit yapıyorlardı. Tam itikatlı bir adam olmamakla be- raber, maneviyattan istimdada, dua namına bildiğim yegâne su- reyi okumağa koyoldum. Kendi- me, bir vehme kapıldığımı telkin ederek nefsime hâkim olmağa çalışıyordum. Bu aralık ayakla- rıma soğuk ve yumuşak bir cismin dokunduğunu duyar gibi oldum; elimi uzattım ve avazım çıktığı kadar bağırmamak için dudakla- rımı ısırdım. Elime geçen şey, buz gibi soğuk bir eldi, Damarlarımdaki bütün cesa- reti biriktirdim ve bacaklarımı | gıdıklıyan bu münasebetsiz eli sımsıkı yakalıyarak çekmiya baş- ladım; fakat kuvvetle asıldığım el birdenbire mukavemetini kay- betti; elimde asıldı kaldı. O za- man dehşet içinde gördüm ki, elimde Aasılıp kalan cisim, bir insan naaşının omuzu hizasından ayrılan balmumu gibi sararmış bir koldur; ötesini hatırlıyamıyo- rum, bayılmışım.,. Gözlerimi açtığım zaman or- talık ışımıştı. Vedat, başucumda duruyor- du. Uyandığımı, daha doğrusu ayıldığımı görünce ilk suali şu oldu: — Nasılsın kardeşim?. Seni çok korkuttum, beni affet. Lâkaydane — omuzlarımı silk- tim. O benim hareketimden biraz cesaretlendi ve gülerek: — Nasıl? dedi. Alay eder misin!, Yapılan oyunu sonradan Ööğ- rendim. O akşamki münakaşa üzerine Vedat beni korkutmayı tasarlamış ve arkasından - kilit- lediğim oda kapısını kendisinde mevcut ikinci bir anahtarla aça- rak karyolamın altına saklanmış ve teşrihe — çalışmak için civar mezarlıktan aşırdığı bir ölü ko- lile bana bu İşi yapmıştı. Bu hadiseden sonra Vedattan müthiş bir intikam almağa karar | verdim. Günlerce düşündüm, ta- | şındım, nihayet bulmağa muvaf- | fak oldum. — Sonu yarın —