|-Pazar Ola Hasan Bey Talih Hazretlerile... Aman bu talih hazretlerile konuşmak ne güç iş. Kendisini koydunsa bul. Evvelki gün ona köprü üstünde rastgeldim. Fa- kat yanına yaklaşıyordum, bir sçradı, gitti, bir adamın başına küçük bir kuş halinde kondu. Koştum Fakat orada da durmadı, uç- ta, gitti, bir kadının omuzlarına sürterek geçti, gidip bir piyango - baylinin damına kondu. Hemen — gidip onu orada buldum, yalvar- dim, yakardım, bir mülâkat al- Am ve dün kendisile konuştum. — Hasan Bey, dedi, seneler var ki ben seni de bir gün ziya- vet etmek istiyordum. — Ah.. Nerede o — günler!.. Dedim, henüz bir - iltifatına nmail elamadım. Sen zaten herkesin başma konmazsın ki. — Vaktim yok, Hasan Bey, yaktim yok. Dünyanın milyar- larca adamını birden memnun et- mek kabil mi? — Hakkın var, talih hazret- keri... Fakat sen insanların başı- na rasgele mi konarsın? Yoksa, beni tanıdığın gibi, hepsini de kalmlerile ayrı ayrı tamır mısın ? aya kadar dünyada kim varsa hepsini ayrı ayrı tanırım Hasan Bey. Başlarına da rasgele kon- mam. Onun bir hesabı vardır. — Nedir o hesap? — İşte onu söyliyemem. Be- Büm için uyku denen şey yoktur. Gözümü kırpmam. Geceleri dünya yüzünde aileleri, kumarhaneleri dolaşırım. Gündüzleri caddelerde gezerim. Birinin başına kondum mu, o, hiç farkında olmaz. Fakat birdenbire içinde bir ferahlık duyar, gözleri parlar, daha kuv- vetle çalışır ve en istediği şey me ise ona muvaffak olur. Tay- yare piyangosu çekilirken ben bep salonda dururum. — Aman şu biletime bak allahaşkıaa... Beş on papel de bize çıkacak mı ? — Yool. Söyliyemem, Hasan Bey... Ama benden hiç ümidini kesme' — Başüstüne. Peki... Şu mil- letlerin talihi hakkında bir şey demez misin ? — Görüntüşe aldanma, Hasan Bey. Neler olacak, görürsün. Zengin milletler, zengin adamlar yüğürtliyecekler, Fakirlerin yüzü gölecek. Bugün şunun kasasında daran — milyon, yarın ötekinin eebine girebilir. — Fakat yine bizim cebimize birşey girmezse yanarım. — Sana ümidini kesme, de- dim. O kadar söylerim. — Bizi yaşatan da ümit! — Sağol. Talih hazretleri gözden kay- boldu. Eger bir gün başıma ko- narsa size haber veririm. Haber vermiye de hacet yok, siz beni otomobillerde görür, işi anlar- sanız. HASAN BEY —U U Di KÖMÜR ÇARPMASI — Ah, Hasan Bey... Bak beni kömür çarptı, yatıyorum. — Ben de şimdi gidip yılı:ığım Çhnki demin beni de kömürcü çarptı. Bayram Tebriki! Hasan Bey, bu Şeker bayra- mında, dostlarını tebrike çıkmış- tı. En nihayet çok sevdiği bir dostunun kapısını — çaldı. Onu kederle karşıladılar. Ev sahibi, kaynanasından bahsederek Ha- san Beye dedi ki: — Bizim kayinvalide, hasta. Sabahtanberi binbir kapının mandalım — çalıp, arkadaşlarının bayramını — tebrik eden Hasan Bey, dalgındı. — Yanlışlıkla her kapıda söylediği sözü tekrarladı: — Allah emsali kesiresile müşerref eylesin, ahbapl.. Serserinin Yemini Hasan Bey bir serseriye de- di ki: — Külhani, sen geçen gün bir saat çalmışsın. — Vallahi çalmadım, Hasan Bey. — Haydi oradan yalan yere yemin etme, saat altınmış. — Vallahi çalmadım Hasan Bey, billâhi saat altın değildi! | Çin Türküsü Ezilir zavallı Çin, Hiç kimse sormaz: Devletler hazırlanır, Japona yardım için. x Bu işte yoktur şaka Ey Japon yapma caka Donanması geliyor: Tetikte Amerika. * Bir ses gelir Pekinden: * Çekil ey Japon, Çinden! “ Belânı aramazsan, « Çık bu işin içinden., Ha. Niçin? — İ OLAN OLDU!.. Başladı bora, tipi: Etraf seçilmez oldu! Kar tpkı duvar gibit Yollar geçilmez oldul, Fenadır giyişimir, Berbat oldu işimiz! Donuyor hep dişimizi Sular içilmez oldu!. 4 Kış sarıldı yakama, Melelıııın yok ammal Züğürtlükten arkama Harka biçiimer olduk. x4 Bak şehrin dört yanınat Bembeyaz.. Vay canına:.. Kömürcü dükkânına Artık göçülmez oldu!. bi Kar bastı; hey babam heyı Titriyor efendi, bey! Yarabbil.. Bu nasıl şeyi Hava açılmaz oldu!. . * Bak şu berbat havayat Hep kar dolmuş ovayal Kuşlar sinmiş yuvaya: Artık uçulmaz oldu!.. * Dünyalar oldu zından, Kuşlar ölür acından! Tipinin kızbacından Biran kaçılmaz oldul.. x4 Ceplerde yok metelik, Lâstik beş 'yerden delik » On beş gündür üstelik Hava açılmaz oldu 1.. ** * HASAN BEYİN TAVSİYESİ — Beyefendi evde yok, Ha- san Bey! — Pekâlâ... Kendisine söyle: Evde yokken, bir daha yüksek sesle şarkı söylemesin | SK FEe Ü TE:rbabına— Sor Henüz veda ettiğimiz rama- zanda bir gün, Hasan Bey oruç keyfile sokaklarda dolaşıyordu. O sırada tanıdığı eski b&hşı- lerden bir adama rastgeldi. Aç- liğın tesirile gözü kararan Hasan Bey: — Aman, Hazret! ezan okundu mu?.. Muhatabı rend meşrebane bir eda ile cevap verdi: — Vallahi, kulağıma — öyle birşey çalındı amma, sen yine bir kere erbabına sor |.. Ömur Kömür Hasan Bey yolda bir dostuna rasgeldi : — Seni görünce gözüm gön- lüm, açıldı, ahbap ! Muhatabı, — nezaketle, bele etti : — Allah ömürler versin |.. Bunun üzerine Hasan Bey lâpa lâpa yağan karlara bakarak mırıldandı; — Biraz da kömür verse fe- na olmıyacak !.. Kar Türküsü dedi, muka- Bu kış pek erken geldi, “ Amanın! ,, derken geldi, Mübarek, sonbaharda Dondurma yerken geldi. * Her tarafta kar, kar, kar Damlardan buzlar sarkar Kömürcü çubuğunu Ve yüreğimi yakar. İr Ortalık hep bembeyar Esiyor yine ayar, Donmadan elin, Hasan! Al kalemi, durma yaz. Ha, Çin - Japon | Muharebesi Şu Çinlilerle Japonlara akhız ermedi gitti, vesselâm! Zaten kü- çüktenberi ben sokakta bir Çinli, yabut Japon gördüm mü, şaşar kalırdım. Ne tohaf insanlar ... Bi- ze hiç benzemiyorlar: Tavla zarı gibi ufacık gözler, sıkılmış yum- rak gibi elmacık kemikleri, ea ve yassı burunlar... Amma hoşus ma giderlerdi doğrusu, Şimdi biribirlerine bu kadar yakın milletler kavgaya tutuşm— lar. Ben bu muharebeden (e birşey anlamıyorum. Gün olu- yor ki gazeteler : — “Japonkuz Pekine girdi.,, diyorlar, ertesj gün: “Daha muharebe başla madı,, — diyorlar, Şangoy — mu, Şangay mı işgal edildi üyorlıı edilmedi — diyorlar. — V: Çinlilerin saçları gibi uzun, © kar dar da karışık, içinden - çıkılmaz bir mesele. Zaten bu Çinlilerin herşeyi esrar, Birkere hep esrarkeş. Als- yı bırakalım. Alfabelerinde yür- lerce, binlerce de harf varmış. Yazıları kalabalık, kendileri kar labalık bir millet. Hele Japon denilen o şeytam çekiçlerine hiç aklım ermez. O ufacık boylardan, ufacık başlar- dan ne umarsın? Ama işte, kazın ayağı — öyle —değill — Herifler çalışmışlar, çabalaşmışlar, büyük bir devlet — olmuşlar, dünyaya meydan okuyorlar. Fakat Çinli dadaşları — okadar — hırpalamıya ne hakları var? Buna da akhm ermez. Bu kıvılcım oralardan Avnır paya sıçramaz da — alev saçağı sarmazsa iyi. İnşallah yakında bu yangın bastırılır. Bubran üstüne buhran olmaz. Çünki bu züğürtlüğün üstüne bir de umu- mi kavga koparsa felâkettir, İ sanlar yamyamlar gibi biribirle- rinin etini — yiyerek — doymuya kalkmasalar bari. Hasan Bey Altı Patlak! Son yağan karlar Hasan B yin oturduğu mahalleyi, beyaz bir duvar gibi, kapamıştı. Öğle vakti nasılsa yüzünü gösteren güneş, bu karları eritmiş, ortalığı bir ça mur deryasına kalbetmişti. Hasan Bey bu kışta, kıyamel» te sokağa çıkmak kalmıştı. Yolda korkak bir arkar daşına rast geldi: — Yanıma yaklaşma, silâhk geziyorum! ğ Arkadaşı gözlerini açtı: — Aman, yapma.. Nerede ber ? Anadolu köylerinden birinde tabancaya ( Altı patlak ) denildi- ğini bilen Hasan Bey, bunun üze- rine, potinlerinin bin bir yerim den patlamış olan — tabanlarımı gösterdi.