30 Ekim 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

30 Ekim 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-- Polis memuru Veyd, profe- | sörün sözünü kesti: — Bir dakika müsaade buyu- | runuz. Bu makine hakikaten sizi ve muavininizi görünmez bir hale mi koydu? İ Profesör hıyre::?ı e — e e- diğim â:înm dün sabah bu 'azeteci efendilere göstermiş ol> âletin büyükçesi idi. Ma- kine Greyin sırtında iken muavi- nim hiç görünmüyordu. Ben de muavinime görünmüyordum. Bu tecrübeleri Ikmal ettikten sonra ikimiz de çok yorulmuştuk. Muavinime izin verdim. O gittikten sonra ben de âleti kilitle- mek üzere iken arkamda bir ayak sesi işittim. Döndüm. Fakat yarı dönmüştüm ki başıma müthiş bir darbe indi. Kendimi kaybeder- ken elimdeki âletin çekilip alın- dığımı hissettim. Ondan sonrasını bilmiyorum. Bundan bir saat kadar evvel kendime — gelince Müdür — Elzoversi baş ucumda '*=" memuru Veyd, düşün- celi, düşünceli sakızını ağzında çevirdi ve Müdüre dönerek: —|Ya siz Efendim, buna var? dedi. — Korkarım ki pek büyük bir- şey iİlâve edemiyeceğim. Profesör Grantamın dün gece geç vakte kadar çalıstığını biliyordum. Ken- disile görüşmek istiyordum. Bu- raya geldiğim vakit, zannedersem, saat Üç raddelerinde olmalıydı. İçeri girdiğim vakit profesörü yerde baygın bir halde buldum. Evvelâ doktora, sonra da — Hayır! — Fakat profesörü — ziyaret etmek için sabahın üçü biraz da münasebetsiz bir zaman değil mi? Bu sual üzerine Darülfünun müdürü biraz şaşırır gibi - oldu. Evvelâ profesör Grantama, sonra da polis memuruna baktı. — Grantamı ziyaretimin esba- bı gerçi husust bir mahiyette idi. Fakat artık bunu size söylemek- te bir beis görmüyorum. Açıkça- sı, Grantamın bu keşfi ve tecrü- besi hakkında akşama doğru, ol- dukça üzülmüştüm. — Kendisinin namusuna tamamen emin olmakla beraber, bu keşfin daha ziyade “Sansasyon,, mahiyetinde oldu- ğundan ve bunun da Darlülfü- hunumuzun Damı Üzerinde fena bir tesir icra edeceğinden kor- kuyordum. Onun için, meselenin her türlü tenkitten vareste kalacak bir hale gelinciye kadar ilâni hususunda teenni ile hareket etmesini — tavsiye etmek — İsti- yordum. d tasdik etti: —Y!ğok haklısınız efendim..Bu Grey hakkında ne diycı:ı:kıinıı?., Tekrar profesöre dönmüştü. *O gittikten sonra tecavüze uğradı- ğınızı söylemiştiniz.,, — Evet, amma, bundan do- layı mütecavizin o olması lâzım- gelmez ya? Grey ta bidayetten- beri bütün zamanını bu işe has- retmişti. Kendisi her nekadar görünüşte sakin ve barit idiyse | de hakikatte tamamen şayanı itimattır., z — Nerede oturduğunu bili- yor musunuz? N a e — e ll Buradan yüz metre ötede, meydanlığın bu köşesinin karşısındaki köşede heyeti — talimiyenin — ikametine tahsis —edilen binada — dairesi vardır. — Tabü. birkaç Veyd, polislerden birini çağırdı ve kulağına birşeyler söyledi. Polis odadan çıkm.ın sonra, Veyd tekrar profesöre döndü. — Örey, sizin bu âletinizi ta- mamen biliyordu. Bunu ondan başka hiçbir. kimse kat'iyyetle bilmiyordu. Diğer taraftan © âletin bir insanı görünmez bir hale koyduğunu da - biliyordu. Sonra cinayet hayalına atılacak bir kimse için böyle bir âletin temin edeceği kuvvet ve kudre- ti de takdir edebilirdi. Hatta dün küçük mikyastaki tecrübenizi ya- parken müdür de böyle bir müta- leada bulunmuş idi. “Şu halde Greyin buradan, sizin yanınızdan ayrıldıktan sonra tekrar yavaşca lâboratvara Aavdet ederek sizi Vurması ve âleti alıp sıvışması da gayri kabil değilya? » — Pr!f Dairesine Dönmemiş €sör Grantam ü: — Evet, hakkınız dmedi. Fakat Greyi tanıyanlar için böyle en | sual sormasına vakit Ada İ Aleti Çalan Adam Çok Meharetle Hareket Etmişti. Böyle Bir Adamın İnsanlar İçin Müt- hiş Bir Tehlike Ol- duğu muhakkaktı bir fikir beslemek kabil değil!, Veyd susmuştu. Aklından l;ir Âri kat yeni bir şeyl geçiriyordu. Faka! k!l ııııd;n_ gönderdiği polis memuru avdet etti ve yavaş sesle Veyd'e birşeyler söyledi. Bundan sonra Veyd tekrar profesöre döndü: —Öyleyse nasıl oluyor da Grey., buradan gittikten sonra kendi dairesine avdet etmiyor? Hatta dün sabah çıkalıdanberi evine dönmüyor? Karton telâşla atıldı: — Ne dediniz? Öyleyse Grey.. Profesör Grantmanın çehre- sinden —hayrette ve sıkıntıda olduğu görülüyordu: | — Grey çani bir. tip değil- | di, dedi. nun! bu işi yapmış olmasına kat'iyyen ihtimal vere- mem., Yine her halde kapıyı açık bulan ve beni âleti kilit- lemek üzere - olduğumu — gören bir. hırsız ve bana dar- ir beyi indirerek — makineyi alıp ım=. Bu, daha varittir.,, - dediğiniz d ise - şu ande Nevyork sokaklarında görünme- den dolaşan bir cani var de- mektir. PPERERR Ermeni Komitecilerinin İç Yüzü Cihamı Ve Kendi Millet- lerini Nasıl Aldatıyorlar? Bir Ermeni suikastçisinin geçen- | ler, Sıraya dikkat edilecek olursa, lerde Romanya vapurunda İntihar etmesi, Ermeni komitecilerinin hâlâ izli emel besledikleri hakikatini bize ir delfa daha öğrelti. Bunların faali- yet ve maksatları hakkında, “Hâki- miyeti Milliye gazetesinde 'anı dikkat bazı yazılar gördük. Erkârı umumiyeyi tenvire hizmet eder ka- naatile iktibas ediyoruz: Herant Cıııi'l:yın ismindeki tipik ermeni komitecisinin, bir vapurun aptesanesinde kendini cezalandırması hâdisesi, münferit ve arızi değildir. Ermeni (Taş- nak) Kürt (Hoybun), Türk (Yüz- ellilikler) ve fırsatçı Garp emper- yalizminin — “İstismar,, — teşkilâtı arasında — yapılmış bir ittifakın zincirinden kopmuş kanlı ve ( renç bir lıılkıı;lıv:q vi Müstakil ve tam millet haklı Türkiye Cümhuriyetinin kuruluş ve bakasında kendi menfaatlerini tasfiye edilmiş gören bu Osmanlı İmparatorluğu artıkları kaybolan eski menfaati yeniden ele geçir- mek için, bir ittifak perdesi altın- da, biribîrleriuî.lîlümı;; etıellıke . Emperyalizm, Ermenileri, ârıı:ernilcr. Kürtleri, ve bunların her üçü bir arada da soysuz Yüzellikleri istismar etmektelidir- kimin neyi kime sattığı, İyice aşılır. tlarımızı! saran ve gövde- ıııiııı;l :âşul. etmek için en küçük fırsatlardan istilade eden bu il- tihap, elebaşının Yl_nİAımp""'_ izimin altınları sayesinde, organi- hı:;ırymu:ıınu tamamlamıştır. — İşte u";":.m[)anyınm büyük mer- a muntazaman neşriyatta ıl::îıııîı:î:ı:. mazlüm rolü oynamak, 2 — Tal ve bombalı suikastler - tertil ederek, Türk milletini başsiz rakmak ve ter- ıorîâe:lm çete akınları ha- ek. zırlıyarak, dahilde Mkmıthn nü- fuzunu kırmak ve milli hazineyi Tarara S a hilde iki türlü irtica unsurlarını muntazam - telkinlerle zi çürütmek. Bu işlemek ve içimi ü samilü bwedır.lldndıiu be- yaz softalıktır ki, milli varlığı emperyalist garbın para kudreti | sözleri duyması, onda annesinin | liğine delâlet eder gibi bir his eder. ç medeni SAa ba a Ka insanlığın gözleri önüne, bu fesat ve kast şebekesinin prensiplerini, [ıyıluhr metotlarını HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: Luigi Pirandello Türkçeye çeviren: Şemsi Talip YABANCI Evvelki Kısımların Hulâsası çY gaBa Vak'a bir İtalyan ailesi içinde geçer. Babanın adı Abele Monodur. Zayıf, yeşil renkli bir adam. Kızının ismi de Droina.. Evin hanımı, - şuh ve güzel bir kadın. Fakat kocasile daima kavga edi- yor. Arada işitilen sözlerden kadının * Annenden vakit kalmıyor ki küçük£ Drecina et, yumurta yesin !,, diyor. Küçük, annesinin iyi bir ev kadım olduğunda tereddütlüdür. Fakat bu do gürüyor. ğimdi asıl felâket, hergün ka- rısından, evin küçük ve mahdut bilânçosunda bir kişinin “fazla,, olduğunu, boş yere, başkalarının ekmeğini yiyerek, yaşadığını işit- ti. Bu “fazla,, gelen insan da ken- di ihtiyar annesi idi! Abele Nono karısının bu acı - sözlerini işittiği zaman gözleri dönüyor, çıl- dıracak gibi oluyor, eline geçen her şeyi karısının yüzüne fırlat- mak istiyor.. Hayır, hayır! Anne- si “fazla,, değildi, yabancı deği- di! Onun da eve gelip oğlu ile beraber yaşaması kabil olsa ih- tiyar kadın hiç bir bar teşkil etmiyecek, üç kişinin — yediğini dört kişi yiyecek. Fakat... Bir gün işinden döndüğü zaman ihtiyar annesini bir köşede bü- zülmüş, karısını da sesinin bütün kuvvetile haykırmakta halde bulmuştu. ** Ya o bu evden gider, ya ben!.. , Sonra, bu sözleri söyleyip, genç kadın, hiç bir anlaşmaya vakit bırak- madan ©o hiddetle evinden — çık- miş, Cevli bir kız kardeşinin evine gitmiş, orada bir ay kal- mıştı.. Küçük olmasaydı, Abele Nono onu gidip aramamağa, tek- rar evine avdeti için rica etme- meğe yemin edecekti; fakat, yavruzağın her gün annesini arı- yan bakışlarına, onun için için, gizli gizli ağlamalarına dayanamı- yordu. Sonra, ihtiyar annesi de bu boşluğu görüyor, torununun bütün — kederini — hissediyordu: *Yavru için annenin ne demek olduğunu — biliyorsun, — Abele.. Sonra görüyorsun ki evde bir boşluk var. Ben artık eve baka- mıyorum.. Çok ihtiyarladım..,, Ogün karısını evinden uzak- laştırmıya sebep olan kavganın nası| çıktığını bir türlü anlıyama- mişti. İhtiyar kadın gelini ile aralarında hiçbir şey geçmediği- ni temin ediyordu: “Yalnız eve girerken benim ona fena fena baktığımı görmüş, ona kızmış.. Sen gelmeden birkaç dakika evvel eve dönmüştü; ben de o zamana kadar nerelerde kaldığı- ni şüpheli bir bakışla sormuşum da ona kızmış.. Ona baktığımı bile iyi hatırlıyamıyorum.. Hayır, ondan şüphe etmiyorum.. Fakat, sen de anlarsın, benim oğlum- sun, o da benim gelinim, biraz dikkat etmiye mecburum.. Benim gözlerime, fena bakışlarıma ta- hammül edemiyormuş; kimse ona karışamazmış..., Karısını tekrar evine getire- bilmek için annesini başka bir eve, fakir bir aile yanında bir | odaya yerleştirmiye mecbur ol- muştu. Burası şehriden tama- ramlanı sermek | istiyoruz. 'î'ı_-ld.— birl milletin istiklâlini muhafaza öve takviye etme mellerine karşı, *“cihan haydutluğu,,, nasıl iğrenç ve prog- | tuzaklar kurar, görsün, olduğu | mile uzak, susurz ve ışıksız, fakir bir evdi. Geceleri, o kü- çük, rütubetli ve çıplak odada küçük bir gaz lâmbası yanıyordu. Rütubetin tesirile tavanın eski tahtalarını örten kireç, küçük kar parçaları gibi yere düşüyordu. “Geceleri uyurken de, hep başı« mâ, yüzüme yağıyor..,,, Zavallı ihtiyar kadın, bunu, gülünecek birşeymiş gibi, dudaklarında ha- ff bir — tebessümle anlatıyor, sonra dar ve eğri omuzlarını kaldırıyordu: “Ne yapayım?..,, Halinden şikâyet etmiyordu; fa« kat o çıplak, buz gibi odada, © siyah demir karyolanın, eski, kırık masanın iki hasır sandalye- vin arasında kimbilir. günler ne kadar sıkıntı ve zorlukla geçi- yordu. Pencereden görünen geniş ve uzun — tarlalar okadar — soğuk, okadar renksiz ve ruhsuzdu ki, ihtiyar kadın hiç dışarıya bak- mamayı, eski, kırık mobilyalar, arasında oturmayı tercih ediyor- du. Evin tam karşısında şimen- difer istasyonu vardı. Sabahleyin erkenden gece geç vakte kadar trenler uğultu ve gürültüler ara- sında — gelip gidiyorlar, — ek- seriya kesif duman kütleleri bü- tün evi ihata ediyor, birkaç da- kika nefes almak, ortalığı göre mek kabil olmuyordu. Sonra gecenin korkunç sükü- neti başlıyor, ihtiyar kadın uy- kusu gelinciye kadar küçük gax lâmbasının vızıltısını dinliyordu. İhtiyar kadın bütün gününü odada, siyah boyalı demir yatağın yanında, bazan da pencerenin önünde, siyah bir mendille örtülü başı eline dayanmış, öylece geçie riyordu. Bir dilencinin sadaka beklemesi gibi, ihtiyar kadın da orada son dakikalarını bekliyor, kendini artık toprağın ebedi sü- künetine çok yakın hissediyor, o soğuk odanın karanlık bir kö- şesinden gizli bir kapının açıl» masını, gizli bir elin onu karan- hlklara davet etmesini bokliyordu- Yalnız ozaman okurkunç oda- dan, rutubetten, yalnızlıktan kur- tulmuş olacaktı. Fakat bukadar sabırsızlıkla beklediği © el görün- müyor, onu davet etmiyordu. Öyle zannediyordu ki — vakit durmuş, ilerlemiyor, ölüm de onu o küçük karanlık Jodada unutmuş, bütün eşyalar ona hayretle bakıyorlar, orada hâlâ niye oturduğunu, hâlâ niye yaşadığını soruyorlar, Zavallı kadın bütün bunları hisse. diyor ve bâlâ yaşadığından uta- nıyordu. Artık çok yaşamıştı; fazla FB baltader B ütün yatında her ni başkalarına verdikten ıonn.eıxıı'u- di böyle herkes tarafından terke- dilmişti. Kendi evlâdına bile ağır, fazla geliyordu! “ Hiç olmazsa bir az yünüm olsa da küçüge bir. ceket, bir, iki — çorap örsem... “ Hiç olmazsa bir şey getirmek, ihtiyara küçük bir meş- gale temin etmek kabil olamamış- tı. Bütün bunlar onu çıldırtıyordu. Sonra küçük yavrunun her defa, m üstü onu ziyarete geli i.ğ,t;yııı in bir ıaıdt):’l olııaîıyâ bilâkis bu onun için büyük bir azap ti li S (Sonu Yarın )

Bu sayıdan diğer sayfalar: