ce, Nöbetçi NAKLEDEN: ZİYA ŞAKİR... (Her hakkı mahfuzdar) Ordu köşkünde yalnız İnek- si Mehmet Ağa, Abdülhami- din en sadık bendezânndan olup, vazifesi, ineklere bak- makla beraber Abdülhamidin bol bol yediği yoğurtları bizzat yapmaktı. Mehmet Ağa- nm köşkte kalması, oldukça mühim bir sebebe mebni idi. Abdülhamidin sevgili kedisin- den ve kıymettar güvercinlerin: den mada bir de (buğa)si vardı. Çok cins bir hayvan oldu- ğu rivayet olunan bu cesim cüsseli boğa, hakikaten gayet heybetli bir mahlük idi. Meh- met Ağa buna bir evlât gibi bakar ve onu ahırın en temiz köşesinde büyük bir itina ile saklardı. Bir gün bu boğa nasılsa boşanmış ve bahçeye fırlamıştı, Hürriyetin verdiği büyük bir zevk ve neş'e ile başını yere eyüp kuyruğunu kamçı gibi dikerek bahçede alabildiğine koşuyor ve oradan oraya sıç- rıyordu. Bahçede dolaşan da- hili muhafız zabitler, kendi- lerini nöbet odasına atmışlar- dı. Çarptığı ağaçları bile kökünden söküp (devirecek kadar kuvvetli olan bu kor- kunç mahlüku tutupta yerine götürünciye kadar, (zavallı Mehmet Ağa akla karayı seçmişti. İşte Mehmet Ağanm ordu köşkünde kalmasına - eşyalar- dan ve güvercinlerden daha riyade - bir buğa sebep ol- muştu. O da, sonradan bir vasıta ile gelecekti, * (Lorley) yatı, (Alâtini) un fabrikasının açığında ve sa- hile yakın bir yerde duruyor- du, Abdülhamidin bindiği ili- ka yata yanaşır yanaşmaz, kır- mızı çuha serili olan merdi- venin başındaki nöbetçi Ak man neferi, derhal selim durdu, Abdülhamit, biç kimsenin muavenetine lüzum ve ihtiyaç göstermeden ağır ağır merdi- | venden çıktı. Güvertede, gündelik resmi üniformalarile yatın süvarisi ile bütün zabitanı ve müseliah bir müfreze, selâm durmuştu. Abdülhamit, evvelâ yatın sü- varisine ve sonra diğer zabi- tan ile askerlere iadei selâm ettikten sonra, süvarinin de lâletile yatın arka salonuna dahil oldu ve bu anden iti- baren bizim muhafız zabitlerin vazifesi o muvakkaten hitam buldu. Çünkü salonun kapısına derhal silâhlı bir Alman ne- feri, nöbetçi konuldu. Muhafız zabitler, yatın orla salonuna davet edildi; Vaziyet gösteriyordu ki Almanlar, kem dilerince tertibat almışlardı. Birdenbire | Abdülhamit ile Muhafızlarının rabıtasını kes- mek ve onun alonu önüne bir nöbetçi dikilmekle ona Türk Haveltarial. TN - «GÜNLERİ Neferi Önüne Diktiler Abdülhamit Yata Girin- Kapısının Bir Abdülkamidin nakledildiği Beylerbeyi Sarayı | karşı nasıl bir himaye tavrı ! aldıklarını gösteriyorlardı. Ra- sim Beyle arkadaşları, bu tu- haf muameleden çok sinirlen- mekle beraber, bu garabete karşı büyük bir sükünet ve nezaketle mukabele ediyor- lardı. * Abdülhamidin vürudunu müteakip, Alman ceneral kon- solosu yata geldi ve derhal Abdülhamidin huzuruna çıka" rak: — Metbuu Omüfahhamim (Kayzer Vilhem Hazretlerinin Lorley yatında (misafiri has- ları) sıfatile (zatı hümayun- ları)nı selâmlamıya memurum, dedi. Abdülhamit, büyük bir memnuniyetle konsolosun eli- ni sıkarak: — (Muhibbi hassim) İmpa- rator hazretlerine selâm ve teşekkürlerimin derhal arze- dilmesini rica ederim. Cevabile mukabele etti. Konsolos, salondan çıktık- tan sonra yalın süvarisi ile beş dakika Okadar ayakta görüştü ve derhal yatı ter- ketti, » Damat paşalar, bir müddet Abdülhamidin yanında kak dıklan sonra muhafızların bu- lunduğu orta salona gelmişler- di. Şerif Paşa; kısacık boyu, donuk ve abus çehresi, altın gözlüklerinin çerçeveleri ara- sından süzülen mağrur nazar- larile büyük bir kibir ve aze- met taşıyordu. Fakat dikkat ettim. Bizim zabitlere karşı daima an bakmak için topuklarının üstünde yüksek miye çalışan bu (damat paşa), Alman zabitlerinin ve hattâ peferlerinin önünde yılışıyor, küçülüyor, mânalı ve mânasız baş reveranslarile pek sahte vakarlı bir kukla olduğunu eriyordu. ME beki, Arif Hikmet Paşa, böyle değildi. Nazik, kibar, mültefit bir zattı. Gerek Ra- sim Beye ve gerek arkadaş- larına metin ve asil bir ter- biye ile muamele ediyor ve hepsile ayrı ayrı. örüşüy ordu. i girmez zabitlere karşı en mutabasbıs bareketlerle temellük gösteren bu zat, Lorley yatına girer derhal azametli bir poz aldı. Gerek Şerif Paşa- nn ve gerek Ali Beyin bütün bu tavır ve hareketleri, başka bir zamanda olsaydı pek ehemmiyetsiz birşey gibi görünürdü. Fakat, bugünkü vaziyet itibarile çok mühimdi. Hiç şüphe etmiyorum ki bun- lar, (velinimet) lerinin bu İstanbul seyahatinden büyük ümitlere kapılıyorlar; belki de en müntakim hislerle yaşı- yorlardı. » İkindiye doğru Konsolos tekrar yata geldi. Abdülha- midin salimen yata girdiğini ve beyanı memnuniyet eyle diğini İmparatora bildirmiş, İmparator da tekrar selâm göndermiş. Fakat, bu muha- bere nereden ve ne suretle cereyan etmiş; bunu bilmi- yorum. Konsolos, yatta çok kak madı. Alman zabitam ile veda ederek © çıkarken, (Lorley ) yatı da demir alıyordu. (Arkası var) Pamuk Mahsulü Ceyhan Mıntakasında (1,5) Milyon Kilodur İhracat Ofisine gelen malö- mata nazaran en mühim p#- muk mıntakalarımızdan biri olan Ceyhan taraflarında bu seneki pamuk rekoltesi, tah- minen bir (o buçuk milyon kilo raddesindedir. Bu mik- tarın bir milyon kilosu yerli koza, iki yüz elli bin kilosu Amerikan, diğer iki yüz elli bin kilosu da Mısır cinsinden- dir. Bu mıntakanın geçen 8€ neki mahsulü ise 1,875,000 kilo idi, Gr zi ON İKİNCİ PATRON KUPONU No. 13 Gazetemizde on beş günde bir vermekte — olduğumuz o Patronu bedava almak istiyorsanız, b kuponu kesip saklayınız we 15 kupon toplayınız. Patronlurımız dan pek memnun olacakaimız. Patronlar neşredildikleri yün” den itibaren İstanbal karilerimiz bir hafta, taşra karilerimiz On gün içinde kuponlarını gönder melldirler, “Bu reüddet geçtikten sonra kuponlar kabul edilmez. ' larını Tanıyalım | i | Bötün gece sabaha (Baş tarafı 1 inci sayfada | için seyrisefer hemen yok gibiydi. Akş#ma kadar de- niz üzerinde çalkandık. Ne yanımızdan, ne de uzaktan bir tekne geçmedi. Gece oldu. Ortalık zifiri karanlık, tay- yarenin feneri yok. Karan- lıkta ber hangi bir tekne veya yelkenlinin & üzerimize bindirerek maazallah tayya- reyi batırmak tehlikesi vardı. kadar uyumıyarak böyle bir tehli- kenin önüne geçmek için özlerimin bütün kuvvetile karanlığı delmek istiyordum. Nihayet sabah oldu. Bola- yıra doğru sürüklenmekte olduğumuzu gördüm ve niha- yet Bolayır açıklarında anafor sulârının - tesirile olduğumuz yerde demirlemiş gibi kaldık. Sahil uzak idi. Tabancanın sesi işitilmiyordu. Pek uzak- ta bir balıkçı sandalı görülü yordu, fakat o da kendi işil meşguldü. Nibayet bu sar dalın sahile gitlikten sonra bize doğru geldiğini gördüm. O zaman Bolayırda bir istib- kâm inşa taburu vardı. Ku- mandanı Binbaşı Fsiz Bey idi. (Şimdi İstanbul bamellar cemiyeti kâtibiumumisi| Böyle bir tayyarenin o Çanakkuleye geçeceğinden kendisine ra- lümat verilmediği için düşman tayyaresi olmak ihtimaliaide göz Önüne alarak yanını silahlı asker almıştı. Eğer o sırada yardım istemek için yine tabanca atmış olsaydık düşman tayyaresi zannile yay- ım ateşi yiyecektik. Yanımıza geldiler ve bizi arkalarına obağlıyarak sahile çektiler. Saat on bir buçukta karaya ayak baslık. Bu he- sapça yirmi dört saat deniz üzerinde kalmış oluyorduk. Açlıktan uykusuzluktan hali- miz kalmamıştı, İstanbul, tay- yare karagâhi bizim bir ka- zaya kurban gittiğimize bük- metmişler. Hemen bir tek gralla © vaziyeti © bildirdik: Çanakkaleye de malümat verdik, Bir torpito ile tayya- re arabası benzin ve yağ geldi. Tayyareyi karaya çekip önce istikkâm (© taburunun misafiri olduk. Ferdası günü deniz pek dalgah olduğundan havalanmak mümkün olamadı. Deniz üzerinden Geliboluya gitim ve limanda tayyareyi tekrar karaya çektim. Ak- şama doğru hava biraz sü- künet bulmuştu, Geliboludan hareketle Çanakkaleye indim. İşte bu, benim ilk vazife uçuşum oluyordu. Kânunusani nihayetine kadar Çanakkale cephesinde vazife yaptiktan sonra. Almanyaya (gitmek Üzere emir aldım. Donanma cemiyetinin sipariş ettiği deniz tayyarelerinin tecrübe ve tes- limi için &ç kişiden ibaret olan komisyonun reisi sıfatile 5 şubat 330 tarihinde İstan buldan hareket ettik. Arka- daşlarımdan biri bahriye yüz- başısı tayyareci Sami, ( şimdi binbaşı mütekaidi olup İzmir- dedir. ) diğeri bahriye mi- lâzimi tayyareci İsmail ( yüz- başı müteksidi olup İzm#de tayyare fabrikasında çalışıyor.) Beylerdi. Tayyarenin sipariş edildiği fabrika o zamana ka- dar hiç deniz tayyaresi yap- , Sayfa 7. Su Gibi Bol Olan Bir İnsan | İsmail Hakkı Ef. Tabiatin Nadir Yetiştirdiği Hilkatte Bir İnsandır Zayıf ve kansız hastalara kavvetli insanların kanını aşt- lamak bugünkü doktorluğun tedavi yolunda keşfettiği te- sirli vasıtalardan biridir. Bu yüzden, Avrupada bir “Kan piyasası,, bile doğmuş, muh- telif yaş ve bünyedeki adam- ların kanları için bir fiat tari- fesi bile yapılmıştır. Bir çocuğa (100) gram kan vermek için (100), bü- yüklere (200) gram kan ver- mek için (150), (400) gram kan vermek için (250) , (600) gram kan vermek için (300), bin gram kan için de (500) frank yani 90-100 lira kadar bir esas ka- bul edilmiştir. Demek ki vasati olarak kanım gramı (50) san- timle (70) santim arasındadır. Bazı hususi kıymeti haiz olan kanların gramı İse (30) frank, takriben 270 kuruş kadardır. Fransada Raymont İsminde bir mezarcı şimdiye kadar bedava olarak ( 452 ) defa kimsesiz ve fakirlere kan ver- miş ve bunu insani bir hizmet olarak yapmıştır. Bu ticaret bizda de başlamıştır. Gülhane Tatbikat Mektebi ve Hastanesi aezafetçisi Üsküdarlı İsmail Hakkı Efendi de şimdiye kadar beş befa hastalara kan ver- wiştir. İsmail Hakkı Efendi (13 ) senedenberi Gülhane müessesesinde öulunuyor, şiş- man, şen ve kanlı bir zattir. Kendisile görüşen bir mu- harririmize İsmail Hakkı Efen- di şunları anlatmıştır. — Ben başkalarına yardım için ovaratılmış bir adamim. İnsanlara okarşı büyük bir şefkatim vardır. Bilbasa has- talara çok acırım. Avrupada bastalara (o sağlamların Okan verdiklerini okuduğum zaman: Ben de veremez miyim di- ye düşündüm. Çünkü sıhha- tum yerinde, kanım bol. Ni- hayet (hastanemize © geçen- lerde mütekalt doktorlardan Mustafa Beyin yeğeni geldi. Kana muhtaçmış. Kendisine kan vermek için birçok adamlar (obuldula;; kanla muvafık çıkmadı. Benim ka- nımı da muayene ettiler te- miz buldular. Çocuğun snnesi de benim ellerime kapandı. Ben de bunu kabul ettim. Şimdiye kadar be; defa kan verdim. mamışlı, O.aya gittikten son- ra altı ay şeçtiği halde tay- yareler kenüz meydanda yok- tu. Fakat biz bu zaman zar- fında boş durmadık. Alman bahriye nezaretine müracaat ederik Alman ordusu şeraiü mucibince tayyarecilik imtiha- Bı vermek zere ve malüma- tımızı ziyadeleştirmemize mü- saade edilmesini rica attim. Gerek Berlindeki kara ve ge- rekse Baltık sahilindeki deniz tayyare karargâhlarında bir- çok uçuşlar yaptık. Amelf ve nszeri birçok dersler gör- dük. İihayet imtihan verdik ve imparatorun Oo müsaadei mahsusasile bize tayyarccilik şehadelnamesi (oOve — alâmeti mahsusası verildi. Bugünd de kan verdim, sim | di o hastaneden © çıkıyorum. Bir de perşembe günü verir» sem tam peygamber okka sile bir okka kan vermiş olacağım. 3 Doktor Süreyya Hidayet Bey beni muayene etti, Ta- mam (8) ökka kan verebi- lirmişim. OO Bana Avrupaya gitsen bu kadar kan için | yele Vala yin iyorlar. t gitmi; im, Burada sakasi İ ceğim. Yalnız koluma iğne | batarken biraz acı hissedir | yorum. Kan alınırken bir | acı duymuyorum. Hakkı Efendi Bir Şampi- yondur Da 4 Ben verdiğim kanı çok çabuk toplarım. Çünkü çok ve te- 4 miz yemek yerim. Günde bir okka et mutlaka yemeliyin. Fakat buhran dolayısile has- | taneden daha fazla yemek almıya © utanıyorum. Oo Onun için maaşımın © yarısını da lokantaya © veririm. (Geçen gün bir oturuşta (3) er ok- kalık (15) karpoz yedim. Geçenlerde açılan çok ye: | mek müsabakasına girdim. O gün biraz tok karınla git tiğim için üçüncülüğü aldım. Günde öğle yemeği olarak (10) tabak köfte, (7) tabak sebze, (10) tabak salçalı | makarna, (20) burma tathsı | ve yarım okka ekmek yersem | Meş'em yerine gelir. Fakat şimdi kazançlar az. Tasarruf etmek mecburiyetinde kal- yoruz. o Yemeklerimi kibar yerlerde yerim. , Otomobil Faciası | İzmir (Hususi ) — İzmirden Bergamaya giden şoför Meh- met Efendinin idaresindeki 26 numaralı tenezzüh otomobili Reşadiyenin Bozköy fabrikası civarında devrilmiştir. Yolcu- lardan iki kadınla şoför hafif surette o yaralanmıştır. e Ayni otomobilde bulunan tüccardan Yenişekirli Rıza Bey otomo- bilin altında kalarak feci su- rette vefat etmiştir. “2 Malül Gazileri Davet Mütekait Harp o Meldlleri Cemiyeti Urmmmi Merkı a 930 senesinde tütün ikra miyelerini aldıktan sonra ge rek 930 senesinde gerekse 931 senesi haziran ayına kar dar olan müddetler zarfında vefat edip te bu defa tevzi | olunacak ikramiye için asker lik şubelerince tanzim kılman defterlere kaydolunmıyan ma- Yil ailelerile on senelik maaş” larını aldıklarından dolayı def- terlere kaydedilmiyen malül gazilerin vesikalarile derhal Veznecilerde cemiyet merke sine müracaat etmeleri. N İki Kulüp Azasını Davat Beylerbeyi terbiyei bedeniye Kulübü ve Anadölu Boğaziçi O gençler Kulübü reisliklerinden: | 9 26 Eylüi 931 Cuma günü ber iki kulüp azaları C. H. Fırkası ii Beylerbeyi (o nabiye merkezi | binasında saat 10 da Fovkalâ- de içtimaa davet olunur. |