US TANBULDAN AD SN I ÇA Bd Anafartalar Ş Kahramanının İlk Hareket Haberini Yolda Aldım YAZAN: M. Aşkabat şehrinde —103— Eylülün 28inci günü tren (Çalkar) istasyonunda durdu. Mukabil — istikametten başka bir katar geliyordu. Bu kata- | rın vagonlarından birinde bi- zim sabık Efgan heyeti aza- sından prens “Mehender Pire- tab,, 1 görmeyim mi! Derhal yanına koştum. Prens tekrar Efganistana — gidiyordu, bir- Jikte avdetimi istedi. Prensle Efganistana değil, dünyanın öbür ucuna bile giderdim. Fakat şimdi vaziyet buna mü- sait değildi. Ahvali anlamak da, muhit dolayısile imkân haricindeydi: — Fırsattan istifade ederek Moskovayı görmek istiyorum, cevabını verdim. Prensin yanında Moskovada bulunan Bereketullah Efendi- bin bana yazdığı bir mektup vardı, verdi, okudum. Bu mektup benim için iyi ha- ber getirmiyordu. Babamın öldüğünü anlatıyordu. Bu ha- ber bu yabancı memlekette beni çok müteessir etti. Za- vallı babam, dedim. O, ordu- ya gönüllü sıfatile girmiş, şe- gaat ve kahramanlığına mü- küfaten kolağası — rülbesine kadar yükselmiş, bütün öm- rünü orduda geçirmişti. Fakat annem ve hemşire- lerim ne olmuşlardı? Bereke- tullah Efendinin mektubu on- ların İstanbulda bulundukla- rıni ve hükümetten yardım gördüklerini söylüyordu. Me- rakım biraz eksildi. Tren hareket etmek üzere iken prens cenapları bana ikinci bir haber daha verdi: — Anafartalar kahramanı Anadoluda itilâf devletlerine karşi yeni bir cephe kurmuş, mücadeleye girişmiş, diyordu. Bu haber bana babamın ölümünden — mütevellit acıyı bile unutturdu. Prense rahat bir yolculuk temenni ederek #agona çekildim. ı.ı'..'n.ıınıı 319 Yolda hatıra gelmiyen bir arıza iİle karşılaştıkı i faraftarı Kazaklar (Akkubbe) İle (Akbulak) istasyonları ara- sındaki büyük asma köprüyü , hattı da tahrip et- İnişlerdi. İki istasyon arasında tktarma vardı. Efgan — heyeti, — eşyalarını KÂZIM tekke Türkmenleri | benim bagajlarımla birlikte | kamyonlara yüklettiler, ken- | dileri de bir otomobile atlr yarak gittiler, Benim için, şehirde başka nakil vasıtası | olmadığından otomobillerin avdetini beklemekten başka yapılacak birşey yoktu, Fakat bu takdirde de Arızalı yolun öbür tarafında bekliyen tren bana intizar edemiyeceği için heyeti Moskovadan başka bir yerde — bulamıyacağım — tabil idi. Efgan heyeti giderken Mos- kovaya kadar yanımıza veri- len tercumanı da götürdüğü için müşkül bir mevkide kal- mıştım. Çaresiz şehre inerek mev- ki kumandanını görmek iste- dim. Lutyanof adını taşıyan bu zat ile refikası centilmen insanlardı. Beni yemeğe davet ettiler, eğlendirmiye çalıştılar, istasyona avdet ederken iki garip manzara ile karşılaştımı Evvela askerler - sırtlarında | üniforma olduğu halde -s0- kaklarda haraç mezat öteberi eşya satıyorlar, sonra da ar- kalarına asker elbisesi giymiş güzel güzel kadınlar hamallık ediyorlar. Bir vagondan yük çıkarıp diğerine taşıyorlardı. » Geceyi istasyonda bekliyen vagonda geçirdim. Uyurken birkaç defa yaylım ateşi ile uyandım. Kim bilir kim idam ediliyordu. O vakit Rusyada bu gibi hâdiselere o derece sık tesadüf ediliyordu ki faz- la ehemmiyet vermedim. Sa- bahleyin bir memur geldi: — Sizi telgrafaneden ça- ğgırıyorlar, dedi. Gittim, mih- mandarım, — daha — doğrusu (Taşkent) ten yanımıza terfik edilen Komiyetski ismindeki Musevi tercüman, İletski istas yonundan — makine — başında beni bulmuş: —Size gönderilen otomobil yolda bozulmuş, kendi gücü- müzle gelmenin yolunna bakı- nız, diyordu. — Beni unutmadığınıza te- şekkür ederim, dedim. Fakat siz benim eşyamı (Orenberg) te bırakarak yola devam edi- niz. Ben başımın çaresine bakmayı bilirim. dedim. Bulunduğum mevki Mosko- vadan tamam (2500) İngiliz mili uzaktaydı. (Mabadı yarin) ÂYE Bu Sütunda Hergün Mubharriri : Server Bedi d KÖMÜR TOZU | Neclânın parmağınındaki el- mas yüzüğe gözlm ilişti. O da bunu bekliyormuş. Sevinç- ten kızardı: — Bu yüzüğü nasıl ele ge- çirdiğimi merak eder misin? dedi, Nadir hediye etti. On- dan bu iltifaı hiç kimse ummaz değil mi? Cömert çocuktur, Fakat işlerinin fena gittiği bir zamanda, benim parmağıma bu elmas yüzüğü geçirmesine herkes şaşıyor. Ben bu hediyeyi ondan ne ince bir pardığımı yalnız sana anla- tacağım. “Nadir, evvelki Cuma gü- nü, ikl kişilik spor otomobi- lile, beni bir Boğaz gezinti- sine çağırdı. Şişlide buluştuk. Otomobilde yanına oturdum. “Kuruçeşmeden geçiyorduk. | Herkes oradaki kömür depo- | | nehale geldiklerini bilirisin. larından şikâyet ediyor. Fakat Allah o depolardan razı olsun. Çünkü oradan dağılan mil- | tozlarından | yonlarca kömür biri benim gözüme kaçtı. Bunun ne müz'iç şey olduğunu | bilirsin. O incecik sert cisim, gözün içinde, en nazik nok- talardan birine yerleşir. İnsan göz kapağını açıp kapadıkça gözün içi yanıp tutuşur. Ova- | larsınız, büsbütün azar, Gözü- nüz kazarır, sulanır, yanar, şişer. Ben de evvelâ kirpikle- rimi tutarak göz kapağımı salladım, sonra — gözümü çabuk çabuk açıp kapadım. Nafile. Nihayet mendilimle ovalamıya başladım. Gözüm- den yaş fışkırıyordu. “Otomobili idare eden Na- dir, bunu evvelâ görmemişti. tenha bir yola girdik. Nadir göz ucile bana baktı ve hayretle kımıldadı : “— Ne 07? Ağlıyor musun? “Ben, evvelâ, şaka için: “— Görmüyor musun? de- dim, sorulur mu? “Nadir birdenbire otomo- bili durdurdu ve ellerimi tuttu : “— Niçin ? diye sordu. “Bozmadım. Oyuna devam ettim : “— Niçin mi? Sen bunu pek iyi bilirsin. “— Aman, Neclâ, çocuk- luk etme... Hiç birşey anla- mıyorum. “— Tabit anlamazsın. kadın - fendile ko- | şüphe ediyordum, fakat bir “— Kuzum, böyle kinayeli sözleri bırak, nedir, ne var? Yine birşey mi kuruyorsun? “Birbiri ardısıra yanakla- rımdan inen göz kurulıyarak, — şikâyetli sesle : *“— Sen sevmiyorsun, de- dim. “— Nadir, gayet meşru bir hayretle: “— Bu da nereden çıktı? Dedi. “— Birdenbire — hissettim, Beni sevmiyorsun sen. Zaten bir anda anladım. *Kendime - sevilmiyen bir kadının betbahtlığını — telkın ettiğim için, sahihten ağlamak arzuları — içime — doğuyordu. Hıçkırmaya başlamayım mı? “Zavallı Nadir şaşırdı. Göz yaşları karşısında erkeklerin En katı yürekli adam yumu- şar; en korkak adam kendini kahramanlıklar yapmıya hazır bulur; en hasis adam bütün varını yoğunu dökmek İster; en alaycı adam ciddileşir. Nadir, büyük bir hayretin çer- çevelediği telâş içinde beni teskine çalışıyordu: “Aman, Neclâ... Ne istedin sen de yapmadım? Elimden gele şeyi esirgedim mi? “ Hafif şımarık bir sesle mırladım: “ — Esirğodin yal “ — Nedir 0? “ — Geçen gün camın için- de bir elmas yüzüğü çok beğendiğimi sana söyleme- dim mi? * — Fakat istemedin ki. “ — Beğenmek kâfi deği- midi? “ — Şüpbesiz. Eakat işleri- min fena gittiğini biliyorsun. * — İşlerin iyi gittiği zaman hediyelerin kıymeti olmaz ki. “Nadir gülümsedi: “— Yarın. dedi. “Ve ertesi gün, sabahtan tezi Yok, yüzüğü aldı ve parmağıma geçirdi. Bir kö- mür tozundan bir elmas yü- züğün çıkmasına hayret etmez misin? Neclâya gülerek cevap ver- dim: — Etmem. Çünkü dünya- min bütün elmasları kömür madeninden çıkar. Meclisteki Müzakerenin Zabıt- larını Aynen Yazıyoruz. ( Baştarafı 1 incl sayfada ) kadar — müteessir — olmazlar Tâkayıt kalırlarsa İsmet Paşa meseleyi nasıl halletsin. (Alkış! Rastgeldiğim — gazeteyi — kendi takdirime göre Lpıuaıııı er- kapatacağım, ve bu tesi günü tekrar böyle bir hiyanetin bak Idaresi ile mlnıızbemıdlı? Bunu ben bugün böyle kullanacağım, yarın başkası bunu ayni isabetle yapa- bilir mi? Memleketin hukukçula- rının, hocalarının meseleyi mün- hasiren hükümete — bırakması memleketi — kapkara — latibdada sevketmeleri demektir. ( Sürekli alkışlar), (bravo yaşa sesleri) Diğer bir nokta da şudur: Matbuat hür- riyeti denilen şey halk idaresini tanzim eden üsüllerde ve - siyasi mücadelede — milletlerin — evvelâ geçmiye mecbur oldukları ge- Büyük Millet Meclisi kürsü- sünden — birçok - vesilelerle mat- buat lıinl;ıı.t:ııı zararlarına karşı devanın matbuat hürriyeti olduğundan hılııoııınu.tu.'l.lıı medir? Bu mesele matbuat faali- yetinde zanfa taallük eden gizli ve dolaşık uüsülleri en iyl yine gazeteler bilirler, milletin haya- ftına zarar veren istikametlere salim kanaatte bulunan ma' t cesaretle —mücadeleye mecburdurlar. Matbuat hürriye- Hnin zararlarını evvelâ arkadaş- ları olan diğer matbuatı bertaraf etmek mecburiyetindedir. Evvelen matbaat yekdiğerini — mürakabe etmelidir. Fena sözler, fena neş- riyat memleketin efkârımı fona katikamete — sevkediyorsa — buna tirak etmiyen matbuat tek cephe rak cesurane diğerlerinin Üze- rine atılmak, mütemadiyen efkârı yaşlarını | 23 Eylül Çarşamba akşamı ELHAMRA sinemasında Mevsimin — llk Büyük Framsızca HÜKUM GECESİ Suzy Vermon Plerre Batcheff dan Resminizi | | | | | EMİL JANNİNGS ve OLGA TCHEKOVA İLÂHLARIN SEVGİLİSİ şaheserinde ÜSKÜDAR Hâle sinemasında POSTA MECLİSİ mümessili: Veya Malinevskaya Bir Dayak Daha Cibalide oturan Tursun Ef. isminde biri xevcesi Aliye Hamımı fena halde dövmüş, hakkında takibata başlanmıştır. Bize Gönderiniz, * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... Müustafa Reşit bey: Ciddi D Herkese açıl- maz, — çabuk © İâübali ve ah- bap — olmaz. Dostlarını in- * Bergamada Nisim Efendi: Çalışkan ve aa S sokulgandır. menfaatlerini temin — husu- sunda İş bo- zanlık yapmaz, alınganlık gös- termez, istifa- de temin eden şeylere tema- yül eder. Şa- kayı ve alayı sever. * 134Fatihte Sabrl Efendi: (Fotoğrafının dercini istemiyor) Mutaassıp ve — kıskançtır. Meclis hayatından hazetmex, inzivayı tercih eder, başkala- rına ax itimat eder. Kararla- rında kat'iyet ve vuzuh yok- tur, tereddüde mütemayildir. * Badi Avram Efendi: Bü- yüklüğe ve mez, Rüfekası tarafından ça- buk kızdırılır. ümumiyeyi tenvir etmek, zehir- den kurtarmak Iâzımdır. Halk idaresinde siyasi vark yette — bulunanlar — memleketi idare eden — Başvekilmiş — gibi hususf mes'uliyet hlssile müte- hassiz olmak lâzımdır. Yedi ya- şındaki çocuğa ders vermek için muallimi husus? birçok takyidata tâbi tutuyoruz. Bir milletin efkâ- rına her gün biz fikir telkin et- mek Iddiasında bulunan adamlar bir takım mürakabelere — tâbi olmalıdı.. Bu — mürakabelerin başında kanuni mürakabe hüküm- süz, bu mürakabelerin başında evvelen — diğer matbuat — gelir. Ondan sonra cemiyetin #siyaşi hayatında bulunanlar mürakabae ederler. Kanun? mürakabeler son çarelerdir. (Devamı var) vakurdur. | — Necatl bey: Sokulgandır, abbap — bul- '”,ıııık hususunda müş kül pesent ae | değildir. İnti- < İ zam büsüsün: “ | da titizlik göz- ;.ı_ terir. — Parayı ) israftan — içti- w nap eder. Ar- kadaşlığı sık- maz. * İzmli daimi karilerimiz- den Halil Bey: “Resminin banlmasını İstemiyer Neşeli ve zekidir. Muamele. sinde hatırşinaslığa — temayül eder, Benliğini ig'uıl etmez. Saş ister. ve hayal mevzularına lâkayt de- âiıdir. İntizam kuyudatına, ka- ve sevgi maceralarına yabancı kalmaz. 4 M. Üıy:. Çevik ve ça- lışkandır. Hür- riyetini — fazla sever, ağır sö- ze ve M- Ö küme taham- mül edemer, merasimden ve kllyll“lı hoşlanmaz, zevk ve safa- yı ve eğlen- ceyi ihmal etmez. İlân İstanbul İera Riyasetinden: İstanbulda Fincancılarda Mahlu- diye hanında25Numaralı mağazada kollektif şerik olarak manifatura ticaretile İştizal eden Hacı Yakup zade biraderlerin Konkordato lebile vuku bulan mürmeaatı üze- rine icra kılınan tetkikat netice- sinde Konkordato talebinin nazarı itibare alınmazına ve İcra ve İ lâs kanununun 278 ve 279 cu maddeleri mucibince u ya iki ay mühlet verilmesine ve :- tanbulda birinci Vakıf hanında Avukat Mehmet Fahri Beyin Komaer tayini ve Işbu. mühletin ilânı İle beraber <cra ve İflâs daireleri ve tapu sicil memurluk- larına bildiril mesine karar verilmiş olduğn İlân olunur. SON POSTA 'evmi, Siyasl, Havadlis ve Halk gazetesi İdare : İstanbul - Nurucsmaniye Şeref sokağı 35 - S7 Telefon — İstanbul » 20203 Posta kutusu : İstanbul - 741 Telgraf : SON POSTA ABONE FİATI TÜRKİYE — 1400 Ka 400 4 160 , Gelen . evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet —alınmaz. Adres değiştirilmesi (20) kuraştar.