AOA AANİZ W DAANŞİ HİNDISTANA. Taşkentte De Kibrit Kalmamış, Çakmaktaşı Bile Bulunmıyormuş YAZAN: M. KÂZIM Buharada bir içtima esnasında alınmış bir resim Komiser muavininin beni çağırmakta bususi bir mak- sadı yoktu b Birlikle yemük. yiyelim, diyor. M. “ Golop , un bir arka- daşı vardı. Vaktile (Meşhet) te bulunmuş, az çok Farisi öğ- renmişti, yemekte o da vardı. Kahvelerimizi içtikten sonra bizi civarda olan kendi evine götürdü, İrandan satın aldığı #eccadeleri göstererek fikri- mizi sormak istiyordu. İçeriye girdiğimiz zaman masanın üzerinde zayıf bir KonAilin yanmakta olduğunu gördük. Gözlerim derhal ke- narda köşede bir Meryem Ana resmi aradı. Fakat yaml- Omuşım, Bu zat ne fazla di — dardı, ne de İrandan ateşpo- — gestlik getirmişti. Masanın üze- rinde zayıf kandili yanık bi- rakmasının sebebini kendisi anlattı: Taşkentte — çakmak — taşı Bi losmş, kibrit te bulunmu: yormuş, bu zatta siğara tir # yakisidir, ikide bir ateşe muh- taç olur. Düşünmüş, taşınmış, — nihayet bu usulü keşfetmiş. öf : * l h O E ) bima ben ilk ğ Komünist idar Rusyanın bütün intizamını — kısa - bir müddet içinde altüst etmiş © gibiydi. Nereye gitseniz, neye | teşebbüs etseniz bu intizam- Ogazlığın bir eserini mutlaka * karşınızda bulursunuz : Bu akşam yemeği otelin | gmuhteşemi salonunda yedim, bu- © rası şehrin kibar alemi için bir “içtimagâh addolunabilirdi, fa- — kat umümi intizamsızlığın te- girinden kendisini kurtarmıya — muvaffak olamamıştı: Bir ye- Ö mek ismarladınız. mı tabağı önünüzde görmek için mut- Olaka bir saat beklemeniz lâ- Oo zimdı, artık iştihamız — ye- rinde de olduğu döret beş tabak — yemek İsterseniz burada ne kadar H beklemek lâzımgeleceğini - siz “hesap ediniz.. Kendi hesa- bitirmez bu işe hatime ver- | O dim. Şurasını da kaydedeyim İ | ki bu otelin lokantası ( Taş- kent) in en pahalı yerlerin- den biridir. Meselâ bir aile , geldi mi dört beş yüz rubleden İ ' Efgan heyeli tabağı bitirir | aşağıya kurtulması mümkün değildir. * Ti temmuz gi Şiddetli bir sıtmaya tutul- dum. Sonu gelmiyen nöbetler içinde on gün çırpındım. Ni- hayet kinin ve enjeksiyon sayesinde ayağa kalkabildim. Tam zamanıydi; Filhakika Ef- ganistan hükümeti burada bir konsolosluk tesis etmişti, bu- gün resmi küşadımı yapa- caktı, beni de davet etmişti. Gittim. (Taşkent ) in ek- ser devair rücsası ile Reisi- cümhur muavini bazı esir Türk zabitleri ile şehrin eşrafı gel- mişlerdi. Saat altıda bandıra dire- ğine Efgan bayrağı çekildi. Bu merasim esnasında Ruslar: — Hip, hip hura, Efganlı- lar da: — Allahüekber, Allahüek- ber, diye bağırdılar, Sonra reisi — Jeneral Mehmet — Veli Han ayağa kalktı : —Herhür millet gibi Efga- nistan da hiç bir kayde bağlı olmadan — serbest — yaşamak arzusundadır. Şimdiye kadar İngilizler bizi bu haktan mah- rum etmişlerdi. Fakat nihayet milletimiz ayağa kalkarak is- tiklâlini ilân etti ve ilk veki- lini Sovyet Rusyaya gönderdi.., Şeklinde kısa bir nutuk söyledi. Veli Handan Efganistanın basit tarihçesini yaptım: — Fakat şimdi Efganın kara mazisi beyaz bir istikbal ile bayrağımı üzerinde teces- süm ediyor, dedim. Bayrak — alkışlandı, — sonra içeri girilerek şerbet içildi, tekrar nutuk söylendi. Bu sırada Bolşeviklerden biri Ef- gan bayrağı siyah renkli oluşunun sebebini merak et- miş, hayret ettiğini söylemişti. Efgan — heyeti — azasından mevlevi Seyfettin Han: Bayrağımızm — rengine değil, yüreklerimize bakınız, kalplerimiz birdir. cevabını verdi, alkış topladı. Fakat bilâhare öğrendim, bu hoca efepdi İngiliz taraftarı idi. î (Mabadi yarın) sonra ben için yazıyorum. Bu Bu Sütunda Hergün U F Ba — hikâyeyi — dinlediğim zaman inanmadım, Fakat doğ- ru olduğuna yemin ettiler. —Bundan elli sene evvel bu vak'a size nakledildiği şekilde cereyan etti. Diye temin ettiler. Bu saatte yine inanmıyorum, Fakat bana hikâyeyi anlatana söz verdim. — Bir gün bunu yazarım. Dedim. Ve bu satırları ona verdiğim sözü tutmuş olmak anlata- cağım hikâye Serap Hanımın başından geçen garip bir maceradır. Serap Hanım sesinin gü- zelliğile meşhur bir kadındı. Kimsesiz henüz genç ve gü- zel, babasından kalan miras ile halayıklar arasında, o za- manın telâkkisine göre biraz alafranga hayat geçiriyordu. Sesini udunun — ahenğine uydurarak söylediği şarkıları dinlemek için mehtaplı yaz gecelerinde birçok sandallar Çubukludaki yalısının önünde dururdu. Serap onun — hakiki ismi miydi? buna: “Hayır!,, diyen- ler de var. Bazılarının kavlin- ce o bu ismi beğenerek son- radan kendine takmıştı. Serap otuz yaşına gelince- ye kadar evlenmedi. O zama- na kadar birçok zenginlerin evlenme teklifini reddetmişti. Fakat bir gün Çubukluda kendi gibi öksüz. büyümüş fakir bir delikanlıyı sevdi. Bu gençti. Araya kadınlar girdi. Delikanlı — bir Serap udundan vazgeçecekti. Şarkı söylemiyecekti. Genç | kadın bir ay düşündü. Niha- yet teklifi kabul etti ve iev- lendiler. Çubukludaki yalı — mesut günler gördü. Karı koca biri- birlerini seviyorlardı .Fakat bu saadette bir eksiklik vardı ki bu günler, aylar geçtikçe ken- dini daha çok hissettiriyordu. Avni çok kıskançtı. Daha evlenmeden Serabı, sesini ut gibi dinliyenlerden kıskanmış- Serap artık şarkı söylemiyor- du. Fakat o yine genç kadının mazisini -kıskanıyordu. Yavaş yavaş geçimsizlikler, münaka- şalar başladı. Bu iki mahlük biribirlerile — geçinmek — için yaratılmamıştı. Bir gün Serap, kocası evde yökken pençereleri sıkı - sıkı kapıyarak — yalının bahçeye nazır. — odalarından — birinda sesini mümkün olduğu kadar alçaltarak ut çalıyordu. Avni ogün ansızin eve geldi. Kapıyı çalarken içerden akseden ut seslerini işitmişti. Deli gibi karısının yanına çıktı. — Bu ut, diye bağırdı! Hâlâ mı sesi kesilmedi? Yüzü sap sarı olmuştu. Heyecandan güçlükle nefes | alıyordu. Karısının titriyerek elinden bıraktığı udu sapından yaka- ladı. — Sakın kırma Avni, onu canım gibi seviyorum.. İstir- ham ederim birşey yapma.. bir daha çalmam.. Muharriri: KIRILAN UT Avni isminde namuskâr bir | şart — koştu. | tı. Şimdi gerçi ut susmuştu. | M. Feridun J ayaklarına kapandı: — Genç kızlık hayatımın yegâne ve en kıymettar bir hatırasıdır. İstersen kaldırıp dolaba — kilitleyim.. Anahtarı sende dursun.. Bu sözler Avniyi taskin edecek yerde büsbütün ku- durttu. Avni udu bütün kuv- vetile duvara vurarak parça- ladı. Sapı elinde kalıncaya ka- dar vurdu. Sonra kapıyı bir tekmede açarak çıkıp odasına kapandı. Yalnız kalınca Serap udun parçalarını — topladı. — Onları göğsüne bastırarak pençere- nin yanına gitti, —mindere oturdu. — Bununla evlenmekte ha- ta ettim, diye düşündü, pek | talisiz bir kadınım... Gözleri; . bahçe arkasından dağa kadar uza- nan koruya daldı. Kirpiklerinin arasından süzülen göz yaşla- yanaklarına — aktığının farkında olmıyarak uzun bir zaman öyle kaldı. Ondan soura bu karı koca- nın hayatı ne oldu? Burasını kimse bilmiyor. Bi- duvarının rınm lüm olan birşey varsa o da Avni Ef, nin bu — vakadan taya müracaat ederek karısı- | sının — kaybolduğunu | vermesidir. Zabıta o zaman İstanbulun her tarafım aramış genç kadının izini bulama- Pmuştı. Avni Ef. karısı kaybolduk- tan sonra artık yalıda otura- madı. Onu yok pahasına sa- | tarak bir vapura atlayıp Av- | rupaya gitti. Çubukludaki yalıyı kalaba- hık bir aile tuttu. Aile efradı o gün yerleştik- ten sonra akşam yemeğini | yeyip salonda — toplandıkları zaman bir ut sesi işittiler, Şarkısını söyliyen hazin bir ses uda refakat ediyordu. Bu sesin nereden geldiğini tayin edebilmek için pencere- lere koştular. Fakat gece her tarafa siyah örtüsünü germişti. Civardaki yalıler ve deniz sü- kün içinde üyuyordu. Şarkı biltikten sonra ut se- side kesildi. O gece birşey anlamak kabil olmadı. Ertesi akşam hemen aynı saatte utla çalınan aymı şar- kıyı — dinlediler. Ev — halkı hayret içinde idi. Bir hizmet- çi sesin yukarı kattan geldi- ğgini söyledi. Yukarı koştular. Yalının bütün odaları arandı. Fakat beyhude. Gayri tabit Hbhiçbirşeye tesadüf edilmedi. Üçüncü, dördüncü, beşinci geceler aynı hâl tekerrüz et- ti. Muayyensaatte ut çalıyor, hep aymnı yanık ses aynı şar- kıyı söyliyordu. Yalıyı tutanlar nihayet kor- kuya kapılarak çıkmağa ka- rar verdiler. Eşyaları - topla- | miya başlamıştılar. O aralık aile efradından, bir genç ga- rip bir keşifte bulundu: Orta katta kapısı sofaya açılan odalardan birinde ufak bir yük Serap yalvarıyordu. Âdeta lenler de susuyor. Yalnız ma- | Stakriben iki sene sonra zabı- | haber | aa | Bir de | Bahriye Dğa İTelif edebilsem feleği ah emölimle.. | ÖÜ e SİNEMALAR GLORYA'da Gülmek Haftası MESLEK YOK Pek şen ve gülünçlü bir vodvil Suzanne Deheliy - Armand Bernard ve Roanne Lüks 70 - Koltuklar 55 - Balkon ikinci 40 kuruş. koltuklar 90 - Husust | ARTİSTİK SİNEMASI 17 Eylül Perşembe akşamı Fransız filmlerinin en güzeli olan m_ı! yeniden ııı,.ş-mı.eıı.m. JANİE MARESE, ROLAND TOUTAİN ve MAURICE DE CANONGE tarafındari Mektebinizi Seçmeden Bize * * * Sorunuz, İzahat Alınız Son Posta Karilerin Mektep Müşküllerini Hal İçin Kendilerine Delâlet Etmektedir Çocuğunuzu hangi mektebe vermek istiyorsunuz? Bu sene tahsilinizi ikmal etmek üzere hangi mektebe girmek istiyor- sunuz? Gazetemiz gençlere ve ebeveyne rehberlik etmek üzere bütün mektepler hakkında her türlü malümatı vermiye ama- dedir. Mektebinizi seçmeden evvel bize sorunuz ve girmek istediğiniz mektep hakkında bizden malümat isteyiniz. Yalnız cevap için(6)kuruşluk posta pulu leffetmeyi unutmayınız. * Susığırlık'ta Sultaniye ma- hallesinde bardakçı Aliş oğlu Enver Efendiye : — Oradaki askerlik şube- sine müracaat ederseniz iste- | diğiniz malümatı alabilir. ve ona göre hareket edersiniz. | | Arkadaşlarınız Nedim ve Meh- met Efendiler de bu suretle hareket edebilirler. * Çine Tütün İnhisar Memuru İbrahim Beye; Bizde kaptanlar Bahriye mektebinden — veya Ticareti Bahriye Mektebinde yetişir. çekirdekten yetişme alaylı kaptanlar vardır. Ticareti Mektebi sivildir. ve tahsili leyli meccanidir. Bura- ortamektep — mezunları alınmaktadır. Eğer orta mek- tep mezunu iseniz bir istidaya iki — fotoğraf, sıhhat, aşı ve hüsnü ahlâk ilmühaberlerinizi — raptederek şehadetname, | İstanbulda Orteköyde Ticareti Bahriye Mektebine gönderiniz. | 4 Bergama, Poyracık Yukarı mahallede Mustafa oğlu H. Fikri E£ ye; Variyetiniz. müsait olduğu takdirde orta tahsilinizi de bitirmenizi tavsiya ederiz. Or- ta mektebe girmek için İlk mektep şehadetnamesi kâfidir. * Muğlada hükümet — altında berber Cemal Efendi vasıta- sile Ahmet - Efendiye Orta — mektebe — girmek için elinizde mutlaka — ilk mektep — şahadetnamesi bu- lunması lâzımdır. Halbuld siz henüz ilk mektebi ikmal et- memişsiniz. Bununla beraber yaşınız henüz okumıya mü- saidir. Eğer tekrar ilk mek- tebe yaşınız dolayısile gire- mezseniz hususi surette ilk tahsilinizi bitirir, ondan sonra orta tahsile devam edersiniz. Resminizi Bize Gönderiniz, * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... 170M.. K. imzalı kariimiz: (Foloğrafının dercini tatemiyor) Sokulgan sevimlidir. Usul ve merasime riayetten bir. hanım ve boşlanır, bir parça balâperva- zdır. Büyüklüğe üzenir. Çabuk samimi olur. vardı. Onun üstündeki oda daha küçüktü.. Ve orada, yükün bulunması lâzimgelen yerde bir çıkıntı vardı. Deli- kanli Üs kattaki odaya çıka--| tetkik | rak duvarı dikkatle etmiye başladı. Yük kapısı- ada » bulusmtadr ? lazımgolen yerde duvarın sıvalarını dö- kerek bir kapının pervazlarını meydana çıkardı. Bu kapı örülmüştü. Polise haber verildi. Gelen duvarcılar duvarın bu kısınını yıktılar. O zaman orada hazır bulunanlar hiç ümit etmedik- leri bir manzara görerek bir lahze hareketsiz kaldılar. Kapısı örülen dar yük için- de yere boylu boyunca uzan- mış bir adam, daha doğrusu darileri kemiklerine yapışmış bir iskelet gördüler. Onun baş ucunda sırtı duvara da- yalı ve iki büklüm olmuş bir iskelet daha — vardı. Bu bir kadındi. Her ikisinin da | vaziyette Fotoğrahı zuhur etmemiştir. 126N, A, Hanım: Yalnız yazı Üzerine tahlil yapmak usulü- müz haricindedir. Tabü bir çekilmiş — rötuşsuz bir fotoğraf gönderiniz, fo- | toğrafınızın dercini istemiyor- | sanız bu ciheti de işaret ediniz efendim. | sırtındaki elbiseleri lime lime olmuştu. Havasızlık onları se- nelerdenberi bir dereceye ka- dar muhafaza etmişti. Bıçak yaraları yerdeki ada- mın göğsünün derisini parça parça etmişti. Tahkikat neti- cesinde kadının senelerce eve vel ortadan kaybolan Serap Hanım olduğu meydana çıktı. Erkeğin kim olduğu anlaşıla- madı. Demek Serap Hanımın ko- cası Avrupaya gitmeden evvel karısını diri diri mezara göm- müştü. Niçin ? Yerde yatan adam kimdi ? Buralari meçhul kaldı. Her iki cesedi yan yana en yakın mezarlığa —gömdüler. Yalıyı kiralıyanlar o günden sonra o zamana kadar gece- leri kulaklarına gelen ut ve şarkı seslerini bir dahat işit- mediler.