S K W ON p (Herhakkı mahfardur) Yine durdu. Sanki gözü- nün önünde o geçen günlerin hayalini canlandırmak İstiyor gibi gözlerini kırparak; — Hiç unutmam, bir cuma günü idi. Merhum biraderim sultan Murat ile Göksuya git- Miştik. Hiç birşeyden haberi- miz yoktu. Kendi kendimize eğleniyorduk. Bir aralık bira- der, ortadan kayboldu. Ben yalnız kaldım. O esnada adam- larımdan Süleyman Ef. koşa koşa geldi: — (Aman efendim: Bugün cuma selâmlığında bir rivayet çıktı. Bütün hanedan azasını mahvedeceklermiş. Derhal sa- raymıza dönünüz) dedi. Hemen biradere koştum. Aradım, bu- lamadım. Meğerse, ona da ha- ber gelmiş. Telaşla beni unu- tarak derhal kayığına atlamış, gitmiş... Süleyman Efendi, çok sadık bir adamımdı. Beni aldı, Sahile getirdi. —Oradan bir kira sandalı çağırdı. Beni içine bindirdi. Kendi de karşıma bindi. Karşı sahile geçmek için açıldık. Sandal, harap bir tek- ne..sandalcı; bir Yahudi.. Kü- rekler kırık.. her tarafı, tene- ke parçalarile — tutturulmuş... Böyle teblikeli bir zamanda, daha tehlikeli olan bu cskı püskü sandalla bin bir helecan çekerek, nihayet saraya yak- laştık. Süleyman Efendi, ih- tiyatlı bulundu. Beni, hemen saraya çıkar- madı. Etrafta, birşey var mı, yok mu diye her tarafa dik- katle baktı. Eğer şüpbeli bir hal varsa, beni alıp evine S:üreeek ve — saklıyacaktı. rimde on bin kuruş kadar da bir para vardi. Fevkalâde bir hal görmediğimiz — için, rıhtına yaklaştık. Bizi o san- dalla gören adamların kaştu- lar, geldiler. Bizi rıhtıma ç- kardılar. — Peki Efendim, hakikaten böyle bir suikast teşebbüsü var mı imiş ?.. — Olmaz mı hiç?.. Bere- ket yersin ( Cihan Seraskeri ) denilen Rıza Paşa... Vaktile haber almış. Bu komitenin azasını derhal — yakalatmış.. Bunların — başlarında, — Sadık Paşa — isminde biri varmış. Hepsini ateş kayıklarına d_ol- durarak — (tahtelhıfız) Kuleliye yollamış. Komitecilerden bir kısmı yolda giderken korkula- fından kendilerini denize atmış, dediler. Bilmem, aslı var mı, yok mu?.. Fakat Babıali tara- fından Mitat Paşanın istintaka Memur edilerek gönderildiğini biliyorum. Hatta, Şürayı Dev- letten de birkaç zatten mü- Tekkep bir heyeti tahkikiye teşkil edilmişti. Bunlar, her Bünkü istintakların neticesini, Pederime resmen bildirirlerdi. Abdülhamit, durdü. Birer Yİigara daha verdikten sonra: — İşte Efendim bu mese- YÜLHAMİDİN SON AA LAİ Korkularından Kendilerini Denize Atm'şıuğğ;_”;, Ş 9ğle “İşittim v Cihan Seraskeri denilen Rıza Paşa le de pederin ölümünü - tacil eden sebeplerden biri oldu. Pederimi, en son defa olarak vefatından on beş gün evvel görmüştüm. O zaman ben, on beş, on altı yaşlarında bir ço- cuktum. Odasına girdim. Pe- der, bir kanapede oturuyordu. Yanlarına ve arkasına yastık- lar konmuştu. Çok zayıflamıştı. Kesik kesik öksürüyordu. Ben bu hali görür görmez, daya- nanıadım.. Ağlamıya başladım. Hemen yerimden kalktım, yerle beraber bir temenna ede- rek kapıdan dışarı - firladım. Peder, arkamdan; — İçli çocuk.. Kaçma.. gel.. gel... Diye sesleniyordu. Zaten bana daima, (içli çocuk ) derdi. Hemen Başmabeyinci Mehmet Ali Bey önüme geçti. — Aman Efendi Hazretleri.. Ne yapıyorsunuz?. Kendilerini üzmeyiniz.. İçeri buyurunuz. Dedi. Halbuki bende içeri girecek hal kalmamıştı kil! Du- vara dayanmış, hıçkıra, hıçkıra ağlıyordum. Nihayet biraz ken- dime geldim, gözlerimi sildim. Tekrar içeri girdim.. Ah bilse- .-. miz pederim ne nazik adamdı. Beni tekrar görünce sevindi; — AHedersin oğlum.. Seni ağlatmıya sebep oldum. Dedi. — Estağfurullah Efendim. Diye hemen önüne oturdum. Ellerini, dizlerini öptüm. — Merak etme yavrum, ben iyiyim... Diye beni teselli etti. Yü- zümü, gözümü Öptü. Bana dua etti. Abdülhamit sustu, — derin derin içini çekti. Gözlerinde sızamıyan yaşlar parlıyordu. — Ne ise, ben; pederle gö- rüştüm, duasını aldım. Diğer biraderler, görüşemediler. He- le, büyük biraderle dargm öl- dü. Sonraları, başmabeynci- den işittim ki, artık vefat ede- ceğini aklı kesince amcam Sultan Azizi çağırmış; — Birader.. Ben artık bu dünyanın mihnetinden kurtulu- yorum. Saltanat nöbeti #senin- dir. Yarın tahta çıktığın vakit evlâtlarıma iyi bak. Onlar sa- na emanettir. Eğer, benim emanetlerime hiyanet edetrsen yarın (Ruzu mahşerde), on parmağım yakandadır. Demiş... Ne olursa olsun, Abdüllha- midin hikâyesi, bizi müteessir etmişti .. Ayrılırken, doktora, rica ediyordu: — Doktor Bey, yarın tekrar gelirsiniz değil mi?.. Rica (ede- rim, kadınıma iyi bakınız. Yir- mi senedir beraber yaşıyorum. ( Arkası var ) Tashih (41) numaralı tefrikamızda Abdülhamit (Müşfika Kadın Ef.) den bahsedeceği esnada (Hoşnutluk getiriyordu) yazıla- yerde mürettip sehvi olarak (Hoşnutsuzluk getiriyor) yazıl- mıştır. Tashih ediyoruz. Çocuk Bilmecemizi Doğru Halledenler On beş gün evvel çıkan domuz bil- mecemizi doğru halledenlerln - isimleri aşağıya yazılmıştır. Bunlardan — Nüzüm Bıy fotoğraf makinesi kazanmıştır. He- diyeslni almıya gelirken bir de foteğraf getirmesini rlen ederiz. İstanbul - Belediye cıvarında Piyer Loti caddesinde 40 Nazım Bey Birer Alblim Kazananlar Konya Askeri hastanesi diş hekimi Ali B. oğlu Orhan, Ankara - Atpararı Çengel Han 3 Tahsin, Çorlu Tapa me- muru oğlu Mustafa Fevzi, Fatih Zinelrll kuyu Bakkal çıkmazı 6 Orhan, Şeref sokak ?? Mütide Hamdi, Adana Hükü- met caddesi Kamer Jokantasında Hilse- yin Zonguldak Madenci — Nezif Bey oğlu Beleis, Adana 29 teşrinlevvel mektebi mezunlarından İbsan, Adana Ağa Mehmet mahailesi Şeyhoğlu camll 79 Mustafa Kemal, Ankara Ön Ceabecl 119 Rıdvan, Cibangir Gödü - apartıma -a 3 Kamelya, Ürüunköprü Hamam b0- kak 21 Gülser Hanım ve Beyler. Birer Kitap Kazananlar Sen Benuva mektebi talebesinden €. S. B. Nezihe, Bereket sade sokak 35 Panas Kohen, Uzuünköprü Merker eczancsl Nedim, Şahkulu sokak 20 Karl Fromkin, Ankara Ön Cebeci 119 Adaan, Salihli Avukat Hayri B. vasıtaslle Fat- ma, Salihli Avukat Hayri B. kızı Sandet Ankara Hilsar Demir Fırka mühallesi 1$ Münire, Üzüskökrü postana yanında Albert Şozf Beşiktaş Köyiç! Ezel, Beşiktaş — Köyiçi Besimpaşe Nermla Hanım ve Beyler.. Birer Kart Kazananlar Adana Polla Müdürlüğü Adii kasım Şakir Beyden Turan, Yedikula Çıngı- raklı bostan soksk 13 Mazhar Müfit, Ankara Hisar Devdiran mahallesi Mes> git sokak 9 Necibe. Zonguldak Avukat Tevfik Bey oğlu Naci, Maltepede Gürin Ankara Hüccettepe Yağlıdede sokak 45 Müzeyyen, Fatih askerlik dairesinde Os- man Sahir, Ankara Eeliha tüfenk - fak- Fikam $01 — Müstafa, Ankara Atpazarı Kule santi katşısında 45 Hamdi Bey ve Hanım'ar. Birçok Yerlerde Ka- vundan Hâsıl Oluyor Gönen ( Hususi ) — Burada günden güne göz hastalıkları artıyor, bunun sebebi kavun- lardır. Köylü tarlasında çalışır- ken sıcakların tesirile kavun veya karpuz yiyor. Elini yıka- madan — tekrar işe başlıyor, temiz olmıyan elile yüz ve gözünü siliyor ve göz hastalığı da derhal yapışıyor. Bir Bisiklet Hırsızı Bursa, ( Husust ) — Buraya gelen bir Musevi genci, biraz gezmek için yirmi beş kuruşa kiraladığı bisikleti alarak kaç- mıştır. Hırsız genç yakalanmış ve bisikleti Orhangazi suvari mübaşirine ( 17,5 ) liraya sat- mış, ancak (2,5) lirasını sarfedebilmiştir. Meclisteki Müzakereni- Son Zabıtlarını Aynen Yazıyoruz (Baş tarafı 1 Inci sayfada ) tandaş kam döken, memleketin hayatına kasteden o hain çete- lerin başındaki Boğoslar, Haça- torlar hep böyle Misyonerler ta- rafından yetiştirilerek memleke- timize hediye edilmiş adamlardır. Efendiler: İstanbulda eline bomba alarak Osmanlı Ban- kasını basan, Babıâliyi basan ve Türk vatandaşlarının kanını akıtmak istiyen ve hamalların sırığile başları ezilen o Haça- torlar, Boğoslar hep böyle Misyonerler tarafından yetişti- rilerek memleketimize hediye edilen bainlerdir. Efendiler, — değil — bunların erkekleri, hatta Misyonerlerin elinde yetişen kızları bile har- bi umumide kendi — vücutları- na, kendi kanlarına bazı sari hastalıklar aşılıyarak memle- ketimize hiyanet eden kadın- lar hep bu Misyonerler tara- findani yetiştirilerek memleketi- mize hediye edilmiştir. Efendiler, hiç biliyor musu- nuz ki Misyonerler Ermeniler- den başka bir millete itimat etsinler. Hiçbir Rum çocuğunu hiçbir Yahudi çocuğunu götür- düklerini gördünüz mü? Yal- nız bir de kendi vücudile ifti- har ettiğimiz bir şairimiziu çocuğunu götürdüler. Ona da dinini, milliyetini tebdil ettir- diler ve bize gönderdiler. İşte efendiler, asrın en son silâhı olan gazete partisi, propagan- da silâhı olan gazetecilik desi- sesini Öğretmek için mütareke- nin kanlı günlerinde Zekeri- yayı ( ve karısını sesleri) ve karısını münasip gördüler ve yetiştirdiler memleketimize bhe- diye ettiler. Efendiler, size soruyorum. Bu Zekeriyanın bir xzaharya olmadığı ne malüm? Hakkı Bey ( Van) — İftira etme; dönmedir. Ali Saip B. ( devamla ) — Muhterem arkadaşlar; bir apar- tımanlar silsilesi başladı. Ame- rikada otuz kırk katlı apartı- man görmüş olan bir adam neden bizde yapılan iki katlı apartımanları çok görüyor. O apartıman karşısında yıkık bir evin resmini yapıyor. ECvin yanıbaşında çarşafına bürün- müş zayıf bir kadın resmi yapıyor. Bundan maksat nedir, anlaradınız mı? (Devamı var) HİKÂYE Bu Sütunda H;ergün Nâkili: Safiye Peyman GÜLMEK HAKKI Bir dostum karısının iha- netine uğradı. Felâketi gözle- rile görmüştü. Son derece müteessirdi. Kadın annesinin evine gitti ve dostum yalnız kaldı.. O günlerde yanında bulunmak — isterdim. — Fakat Samsuna gitmek için hazırlan- mış, biletimi almıştım. — İstan- bulda kalamadım. * Birkaç hafta sonra döm- müştüm. Dostum için “Karısını affetti galiba, dediler. Mese- leyi — kendisinden — öğrenmek için acele ettim. — Evet, dedi, karımı affet- tim. Ancak birkaç gün var ki biraz iyileşti, şifa buldu. — Hasta mıydı? — Doktorlara göre hasta değildi, fakat benim nazarım- da öyle idi. Dur sana bak olanı biteni anlatayım. *“Evvelâ korkunç bir ümit- sizlik içinde her şeyi itiraf etti. Bir defalık uzvi zaafından © kadar utanıyordu, o kadar azap çekiyordu ki onu afettim. Kendi — kendime de — yemin ettim ki bu hatasına dair ona en küçük bir imada bulunm- yacağım. “O gündenberi bambaşka bir kadın oldu. Son derece itaatli, sessiz ve ev işlerinde çalışkan. Beni tatmin etmek için elinden geleni yapıyor. Fakat, vaktile çok canlı, se- vinçli, taze görünen yüzünde hiç değişmiyen bir keder Vülü dalgalanıyordu. “En küçük hareketi yapa- cagı vakit kendi kerdini tef- tiş ediyor, sesi birız yüksele- ceği vakit kendini tutuyordu. Aklına güzel bir lâtife geldiği vakit, gözlerindeki neşei! ps- rıltıyı gördüğümü anlarsa, he- men kendini topliyor, aklına geleni söylemeklen vaz geçi- yor, başını önüne iğerek su- suyordu. —Aramızda — meçhul ve müthiş bir kuvvet vardı ki onun omuzlarına bastırıyor. ve onu eziyordu. “Teessüf, evet; vicdan azabı şüphesiz; fakat, bilhassa artık © eski lekesiz kadın olamamak ıstırabı. Artık hiç gülmiye cesareti kalmamıştı. Bir lâtife söylediğim vakit bile gülmü- yor: “—Benim eğlenmiye hakkım yok, demek İsliyordu. “Küçük bir köpeğin sada- ketine ait harici — işaretleri zengin'eştiren, endişeli bir göz- le yözüme bakıyordu. “Onun biraz neşesini yerine getirmek İçin epeyi uğraştım: BaraLer tiyatroya, vodrillere, komik filimlere gittim. Abali gülmakten kırılırken o, gülüm- esmiyordu bile. Kendi kahka- halarından, bir dinamit patlı- yacakmış gibi, korkuyordu. “Ne otomobil til ne veni tuvaletler, ::dı: ::'ı: gili dostların ziyareti ona se- vincini iade edemiyordu. * Aramızda hava gittikçe ağırlaşmıştı. — İşlediği hatanın hatırası, aramıza bir hail gibi — giriyordu. *Bir gün, Üçüncü katında oturduğumuz apartımanın ikin- — ci katına çıkmıştım. Alt kat ; komşumuzun kapısı açıktı ve — içeriden çılgınca, taşkın, sü- — rekli, bol, sonsuz kahkahalar — geliyordu. Karımın sesini ta- İ nidım. Gelen o idi. Sevinçle j | | içeri girdim. Karım, komşunun küçük çocuklarile oynuyor ve 3 en ehemmiyetsiz şeylere büyük kahkahalar atıyordu. ş “Fakat beni görünce sarar- —— dı ve hareketsiz kaldı. Adeta resmi bir eda ile: I “— Anneleri yok. Çocuklar | yalnız. Onlarla — oynuyorum, bana kızma, senin geleceğini | bilmiyordum, dedi. | “Sonra da, adeta bağırarakı — “— Ah, dedi, bilsen, neş'eli — olmıya ne kadar ihtiyacım var, — fakaf buna hakkım olmadığını .1 biliyorum. i £ | Dostum devam etti: “ — Zavallıcık... Bütün ham- leleri kırılmış, gençliği mahbus kalmış, benden adaletimden korküyordu. Çok mu acıdım, bilmem? — Fakat zavalliyı te- daviye karar verdim. Tekrar onu bir müddetten beri mab- rüm etliğini zevciyet münase- — betlerine kabul ettin, Yayaş yavaş açıldı. Günded güne onu ezen kurşun mantosunden siy- rıldı, çıktı. Birkaç gündenberi gülüyor. Gözleri bana bakar- — ken Üürkek değil Bu sabak şarkı söylediğini işittim. ' * Dostum ilâve ettir ! — En büyük cinayetterden daha büyük bir cinayet varsa, © da, başka birinin kahkahar — larını öldürmektir. Karım boğur — lacaktı. Bu manzaraya dayanas — madım. Onun hayata yeniden — doğuşu beni sevindiriyor. Her salâhiyetin bir hududa vardır. Sadekatsiz bir kadını öldüz mekte belki haklı olabiliriz — fakat onu şen olmaktan menet — mekte?.. Zannetmiyorum. DOKUZUNCU PATRON KUPONU No. 12 Cersetsa'ede ea beş günde bir sanaekte — oldağumız — Patronu Ladava aleak — İstiyorsamız, ba kuponu Desip saklayınız ve 15 kupon toplayıcar. — Petronlerimız dan pak memeyan elacakaınız. Patronlar neşredildikleri göla- den Htibaren İstanbul — kariler.miz bir halta, taşra karilerima on gün içinde kuponlurm gönder- melidirler, Bu müddet geşüikten sonra kuyponlar kab») edilmer.