| p Abdülhamit, B si SON POSTA aşından Ge- çen Bir Kazayı Ve Nasıl Kurtarıldığını Anlatıyor ŞAKİR © l NAKİ (Her hakkı mahfazdar) 10 Teşriniewvel 316 İstanbul gazetelerinde yazıl- dığına göre güya Abdülhamit, Ümitsiz derecede hasta imiş. Bu kışı çıkaramıyacakmış.. Bilmem ki, bu saçma şeyleri kim icat ediyor ?.. Bu akşam mubafız Rasim B. söyliyordu, Kumandan vekâle- #ne gelen Fabri Paşa, Rasim Beyi çağırmış sormuş.. O dat — Bu havadisler yalandır. Sıhhati, eskisinden daha âlâdir. demiş. Muhakkak.. İstanbul gaze- teleri balon uçuruyorlar... 77 Teşrinisnni 326 Abdülhamit ( ( siyatik ) ten muztarip. Bugün şezlongunda uzanırken, doktorla bana anla- tıyordu : — Bununla, üçüncü defadır ki (siyatik) oluyorum. İkisi ha- fif geçti. Biri oldukça giddetli idi. Ruhlar, banyolar, biç fay- da vermedi. zi Fakat, hasımat yaptdım, derhal geçti.. Şimdi doktorlar kan çıkarmaktan korkuyorlar. Bana kalırsa, ifrata varmamak şartile, kan çıkarmak oçok faydalıdır. Bizim kanlı, canlı Kâmil Efendi isminde bir ada- mımız vardı, Bir gün, nasılsa başma kan bücum etmiş. Adamcağız fenalaşmış.. Yere düşmüş. Bana haber verdiler. Hemen doktorlara haber gön- derdim. oKonsüito ettirdim. Kan çıkarmak lâzımsa da bir türlü cesaret edemiyor- lardı, Şayet ölürse, mes'uliyet- ten korkuyorlardı. Bana bunu baber verdiler. ( Vakıa doktor değilim amma, kan alınsa fe- na olmaz) diye cevap verdim. O sırada, mabeyin hekimi mer- hum İsmet Paşa İle doktor * Molik ve Mavroyanif Paşa da gelmişlerdi. Mavroyani, benim fikrime İştirak (etti. Kan alınmasını ileri sürdü. Kan (aldılar. (o 'Adamcağını ölümden kurtardılar... Bir de- fa da bizzat benim başıma atmıya mecbur oldum. Atar- ken, başımı duvara m çarp- tım, yoksa, o sirada arabanın arkasından gelen atlı bende- gândan birinin atı mı çarptı, ne oldu bilmem?. Ağzımdan, burnumdan kan gelmiş. Der- hal bayılmışım beni almışlar. En yakın bir eczaneye götür- müşler. Oradan da civardaki askeri karakoluna naklederek bir nefer yatağına yatirmişlar. Eczanenin hıristiyan bir dok- toru varmış. O, iptidal teda- Vİ ile uğraşırken, © sirada benim hekimim Mehmet Bey de yetişmiş. Fakat ben, bir Şal kendime © gelememişim. wvelâ bir kolumdan kan almışlar; açilamamışım. Sonra, öteki kolumdan da kan almışlar, Ozaman gözleri- Lİ: ZİY, Doktor Atıf B. 34 $ ci mi açmışım. Ancak bu suretle ölümden kurtulmuşum... Elli, altmış gün yataktan kalkama- dım. Üç ay başımdan sersem- > z ae Şeke Biev eden Hazymreler vw bpadan yapılan müdafa teşkili. Bu see çündün gitaablir ve tezyualerin bulunduğu sekteyı tamplt edersik fik gitmedi. Daima beynimde bir uğultu hissederdim. Göz- lerimin önünde'de kıvılcımlar uçardı. O hıristiyan doktor, ! hastalığım geçinciye kadar be- ni bırakmadı. Bana soğuk su tedavisi tav- siye etti. İyileştikten sonra da ber gün gelir, beni alır, kayık- la denize götürür, banyo yap- tırırdı. Cülüsuma kadar deniz banyolarına devam ettim. Son- raları da daima soğuk su dö- künürdüm. Abdülhamit, bu vaksayı, ev- velce de anlatmıştı. Fakat bu sefer daha farklı anlatti. Onun f için, tekrar kayde mecbur ol- dum. Zaten Abdülhamidin hu- susiyetlerinden biri de, söylediği bir sözü veyahut anlattığı bir bikâyeyi tekrar etmek... ( Arkası var) MET Meclisteki müzakere- i nin Zabıtlarını Aynen Yazıyoruz. (Baş tarafı 1 inci sayfada ) ettiği o görülürdü. o Menemen hâdisesi behemehal yükselmek arminde. bulunan eziz Türk milletinin bu tekâmül ve itilâ- sına karşı yapılmış, fakat uya- nk Türkün yılmaz bimmeti ile olduğu yerde bastırılmış mezbuhane bir savlet oldu. Ancak bütün milletçe bütün elemlerile Obhep hatırlarız ki milletin haysiyet ve menfcatine mutabık muvaffakıyetlerle berta- raf edilmiş olan bu hâdiselerin her biri Türk milletine maddi ve manevi büyük ziyanlara mal olmuştur. Yok yere ma- sum bir tek millet ferdinin ve bir Kuruş millet parasının ziyanını çekmiyecek kadar te- miz Ftratlı oi vi bahsettiğimiz hâdiselerdeki zi- yanın insanca yüzlere, binlere ve servetçe milyonlara malolk duğunu gördükten sonra mat- buatın © işlerde £ oynadığı meşum ruh'ara Tânet ederken şüpkesiz bili--sa o an için pek mazur ve çünkü gayriihtiya” ve gayrikabili içtinap mübale- alara düşmekten kendilerini alamamışlardır. Bu pek mazur ve çünki gayri ihtiyari ve gay- ri kabili içtinap olan mübalâ- ğalara göre matbuatı öyle ala- bildiğine bir serbestilikle be- reket edemiyecek surette çelik çenbere koymalıdır. (Devamı' var ) Londraya Tâyya'i gang dış zreİle Hücum * ii gi A e pe Bu Sütunda ergün Yazan; Ragıp Şevki BENİ YAKAN BİR ATEŞ VARİ de uz Odaya hirla ve bir kanepeye çöktü. Kimdi dan “dolu bir yağmu- eri çarpan Gele kir Er in. Pp yl Boğazının, kuru- İle yi kopar Ele ii yi açtı. Rüzgâr soğuk bir vınltıyla içeri girdi. Lâmba söndü. Ve e Estündeki kitabın yaprakları kuru bir bışırtıyla çevrildiler. Bir iki saat içind. ufak, fakat tesirleri büyük vak'anın teferruatını hatırla- mak İstedi: İeeii yin bir yalin bak m v« Açmış, okumuş ve deli caddelerden nasıl atladığını eden onun evine gitmişti. Buraya kadar hareketinin idare edememiş- Seniyenin (o kapısı rlamıştı. Durmuş İzzeti nefsinin sesi onu bir sairülfilm e gibi buraya sürükle, Oooh!.. Onu n bir r xe varlı... 'encereye ki ved e elinde bi rek eli iie duğu açtı. ar okudu: “Halil Nazmi Bey, Buna şaştı. Seniye ona “siz,, yal Karşı buğulu ve tit- diye hitap ediyordu. Matbaada gin kâğıdın yalnır bir manada birleşen cümlelerini anlıyabilmişti. İ Kâğıda takılan gözleri bir kaç kelime daha okuyabildi. “Evleniyorum, Herşeyi unu- tursanız sizi de evime davet ederim. Geliniz. Bir arkadaş gibi görüşelim, Herşeyi unut- mak SİZİM-sse.n Genç adam düşüncelerinin fırtınasını dinliyordu. Beyni uğulduyor, damarlarındaki ka- an ateşlendiğini hissediyordu. Seniye onu niçin terkede- sildi? my lake Ju arsaya çe' Et k havladı ve sokağın çamurları bir insan ayağile yağli yıcıklandı. Hayatının ana kadar geçen > tıla- mn onu bunaltıyordu. Parasız- dı, rm Şöhreti henüz daba ' yeni doğmuştu. “Oh, pi oda ne karanlık, ne- rüdüler, ayni zamanda, vücu- dünü, bir fare gibi kemirmiye başladılar. Hareket- lerinin tuhaflığı onu şaşırlıyordu. Kolunu hafifçe ve dalde . Bu iş peni ir sür- atle gibi onu titretti, Adımları koşar gibi.. Döşeme yer- hızla yor.. Bağım çe- oynuyor, ve eşya da ani bir kuvvetle dö- gibi oldu. Kanapeler kapıya doğru koşuştular. Kö- şedeki testi ile duvardaki tab- lo bir anda çarpıştı. Biri bü- yük bir hızla yukarı sıçradı ve öteki de müthiş bir la testiye düştü. Sokağa baktı. Yağmur elektriğin Işığında hızla akıyor, yol üstünde oy- naşan köpekler ona canavarca boğuşuyorlarmış gibi geliyordu. j Biraz çu içmek istedi, /Yüz rüdü. Masaya yanaşlı, ve su itâbiden bardağı doldurdu. Bir nefeste içti, Bülün bu hareketleri, o korkuyormuş, herşeyi kaybola- üyük bir sür'atle yaptığını zannnediyordu. Yata- pus yattı, Başı uğulduyordu. eyni dönüyordu, ve vücudü- nün bütün hüceyratı ayaklan- mış gibi onu titretiyordu. Ge cenin sessizliğini dinledi. Karşı evlerden bir ut sesi geliyordu. Ağır, çatlak bir insan mrk danıyor: Gene güller yaman ellerde karardı be gece Ve wt yanık bir taksimle delik kafeslerden odaya doğ- ru uzanıyordu. Obl onu yakan bir ateş var! çk Beyinin ğu in u u bafiflemişti. Düşüncel: bir cakmış gibi Saat on ikil. Hayret etti. Tamam beş sasttenberi burada — Di dü. Böyle bi — li Ge gön e beşer saatl. Ge- gelere, sabahlara kadar.. —Oh, beni yakan bir ateş var Diye ayağa kalktı. Pence- ül padı. Camdan dışarıya : Karşı evlerin kafeslerinde iki gölge oynadı. Biri pencereyi açıyordu. erkek sesi işitti: — Açma Haticel, Sonra açarsın. — Oda duman içinde İs maili. Biraz hava değişsin. — Sonra açarsın! Erkek yanaştı. Perde oy- madı; açılı Ve kadın hirçm, hırçın erir — Olmaz, yorgunum! Erkek kadının > belini sıkıs yordu. Ve kadın birdenbire rumuşamıştı; — Görecekler, dur! — Kimse yok! kapayayım, boynunu emiyordu. Halil Nazmi birdenbire si- nirlendi. Döndü ve yatağma oturdu. Oh, onu yakan bir «teş var. Onlar gibi olmak istiyor: Seniye ile onlar gibi konuşmak, onlar gibi biribirine , ve onlar gibi yaşa e — alktı, pencereye geldi, baktı Kafesin ışığı azalmış ve perde inmişti. Bu sefer kapanan sah” neden hiddetlendi. Seniye göz“ lerinin önüne geldi, “Niçin ben de onlar gibi yaşayamam?,, Diye mırıldandı durdu.. Kafası Ani bir kararla sarsıldı. Biran düşündü. Ve birdenbire palto- sunu kaptı, Şapkayı başma bastırdı. Yuvarlanır gibi mer- divenlerden indi, Sokağa fır- ladı. Koşuyordu. Ayaklarının altındaki çamurlar vıcık vıcık ötliyor, sular bacaklarına bula şıyordu. Bir arabaya atladı. Sultans ahmette indi. Sağa saptı ve camiin köşesinden (o kıvrıldı. Durdu. İşte Seniyenin evi. Pencerelerden bol bir işık akıyor. Ve sesler, kahkahalar yuvarlanır gibi sokğa dökülü- yordu. ( Devamı var)