SON POSTA Halk Meraklı ldı. Herks Gıbı Han Kapma Yığılarak Bizi De Uzun Uzun Seyrettiler YAZAN: M. KÂZIM İranda günlerce ve gecelerce gittiğimiz yol, böyle ıssız, kimsesiz bir çöldü Güyz Artık mecburen itiyat edin- miştik. Hep böyle gündüz din- 'or, gece yürüy rada da öyle yaptık. Yola çıktığımız zaman saat akşam yediyi çeyrek geçiyordu. Evvelâ dağlık bir eraziden geçtik. Bu, bir buçuk saat kadar sürdükteu sonra tekrar çöl başladı. Dört saat kumun Üzerinde yöürüdük. Fakat bu- gün müstesna olarak, hava biraz bulutlu idi, hatta birkaç dımlı da yağmur düştü. Bina- fazla sıkıntı çekmeden "Me ari,, âdını taşıyan men- zile vardık. Bu menzil metruk bir handan ibaretti. 1çiııdı büyükçe bir havuz vardı. Fa- kat maalesef suyu az çok müteaffündü. Akşam saat beşe kadar burada kaldıktan sonra tekrar yola çıktık. Karanlık çöktüğü zaman küçük bir hâ- dise oldu. Ta ilerde ara sıra yanıp sönen bir ışık gördük. Bu, bir elektrik fenerinin zi- yası idi, İleri giderek' yolunu kaybe- den arkadaşlarımızdan - birisi tarafından verilmiş bir işaret olduğuna hükmettik ve der- hal mukabelede bulunduk. Zannımızda — yanılmamışız: Bereketullah Ef. kafileden ay- rılarak ileri gitmiş, izden sapa bir yere düşmüş ve ancak bu elektrik feneri sayesinde vazi- yetini anlatabilmiş. Yanımıza geldiği zaman: — Fazla olarak bir de at- tan düştüm, dedi. Tekrar eğeri düzeltip bininciye kadar başıma-hal geldi. Kısmen düzde, kısmen de dar ve uzun bir boğazdan geçen dağlık arazide yedi fer- sahlık —mesafeyi (9,5) saatte katederek gece yarısından iki orduk. Bu- | Puçuk saat sonra (AbbasAbat)a geldik. Burasının tatlı suyu ile gü- zel bahçeleri bizden evvel çekirge hücumuna Bahçenin kapısında bu şeb- —Cıvudı bir dağ, o dağın içinde de Firuze madeni var- vardı. — Fakat | dır dediler? Doğrusu bu dağı ve Firuze maruz, kalmıştı. Binaenaleyh | madenini görmek için içimde istifade edemedik Bütün kârı- mız büyük bir havuzun içine girerek kana kana yıkanmak- tan ibaret kaldı. M temuz 1915 Gece saat bir buçukta yürüyüşe başladık. Bu defa tam) altı fersah yürüyecektik. Yol evvelâ düzdü. Bu kısım dört fersah kadar sürdü. Sonra dağlık araziye saptı. Bu nok- tada karşımıza bir havuz çıktı. Suyu tatlı ve souktu. İstifade ettik. Sabah saat onda (Hü- seyin Abat) a vardık. Burada yaz günü yolculara kasvet ve- ren büyük bir hana inmekten ise bahçelere İnmeyi tercih ederler. Biz de bu adete teb- iyet ederek oldukça Ferah bir bahçeye — yerleştik. Talümiz yardım etti. Bu bahçenin hem meyvası hem de souk bir pına- m vardı. Karnımızı doyurduk- tan sonra pınarından da balık tutmıya çalışarak pek yeknesak giden hayata biraz çaşni ver- mek istedik. Fena Bir Karşılaşma — (Hüseyin Abat)ta gürüle- cek ne var Çölün — ortasında bir su menbamdan yardım görerek bitivermiş üç beş bahçe ara- sında, küçük bir Asya şeh- rinde insanın gözünü ve gön- lünü işgal edecek ne buluna- bilir. fazla bir arzu hissetmiyordum. Dinlemek bana müraccahtı. Bahçenin kenarında geçen ufak bir derenin kenarına yatarak gece yarısına kadar tatlı bir uyku çektim, Kafilemiz gece yarısından üç buçuk saat sonra harırlan- dı. Şimdi yolumuz Şarka *te- veccüh etmişti. Bir müddet düz gidiyor, sonra arızalı bir toprağa sapıyordu. Burada kervancının iddiası- na göre güzel bir kaplıca varmış. — Fakat evveli gece olduğu için, sonra da sapa düştüğünden göremedim. Bu noktada yürüyüşe küçük bir fasıla vermiştik. Fırsattan istifade ederek yanımdan eksik etmediğim muşambamı yere serip oturmak istedim. Bir ar- kadaş kolumdan tutarak mani oldu. Meğer yanıbaşımdaki çalının kenarında bir metre uzunluğunda — gözlerinin — Üst tarafı çıkıntılı sarı bir yılan varmış. Arkadaşım beni ikaz ettik- ten sonra yerden bir taş ala- rak hayvanı öldürmek istedi: — Bırak, dedim, bize do- kunmıyan yılan bin sene ya- şasın | Tekrar yola İkoyulduk ve bir saat kadar yürüdük. Kar- şımıza (Ördip) isminde küçük bir köy çıktı. Saat sekizi bul- re misafir halk, kafile halkını |muştu. Harap, fakat dahil! kısmı uııııı. uzun seyredenler — vardı. oymalı ve nakişlı bir binaya yerleşerek — sabahleyin — beşe kadar — dinlendik.. — Burada ertesi gün sabah beşte hare- ket ettik. Hedefimiz (Mihri Cun) isminde bir. köydü. İki menzil arasındaki — mesafeyi beş saatte kattetdik. Kafilenin önünde bulunan doktor Beker buraya bizden evvel varmış ve karargâh ola- rak köyün meydanını intihap etmiş... *“Mihri Cun,, yüz evlik bü- yükçe bir köydür. Suyu havuz suyudur. Bu itibarla pek te- miz addedilemez. Yalnız bir hususiyeti vardır ki oda hurma- ağaçlarıdır. Şurasını kayde- Üeyüı kizbu sevimli. ağaçları son defa olarak (Hankın) da görmüştük. Ondan sonra kay- betmiştik. Burada tekrar ka- vuşuyorduk. 16 Temmuz 1915 “Mihri Cun,, dan ertesi gün ikindi üzeri ayrıldık. Evvele- mirde solumuzda yüksek ve azametli bir dağ gördük. Ete- ğinde büyük bir tuz madeni yarmış. Bizim şimdiki halde tuza değil, suya ihtiyacımız vardı. Binaenaleyh merak edip te, bu tuz madeni nasıl şey- dir diye bakmak hatırımıza bile gelmedi, sadece uzaktan tecessüm —eden beyazlıkları görmekle iktifa ettik. (Mabadi yarina) Ortaklar Şikâyet Ediyor İzmir, (Hususi ) — Armutlu kazasındaki kooperatifin ortak- ları Vekâlete müracaat ederek kooperatif muamelesinin tefti- şini istemişlerdir. Resminizi bize gönderirseniz size tablatinizi söyliyebilirin. Fakat bunun için gönderilecek resimler iyi ve tabif pozda — çıkmış olması Vâzımdır. Taki mütehasasımız — mütaleasında — hataya düşmesin. * Tabiatlerini anlamak Üzere bize vesim gönderen karilerimiz hakkında mütehasınsımızın — mütalcanımı — aşağıki satırlarda — okuyabilirsinle : * Ertuğrul bey: “ül ve * reketlerinde sÜr'at — vardır. Çgü Sert muamele- —4 ye gelemez, c mukabeleyete- — VS eç ? mayül — eder. | Fmaki v diayı sever. | SRİA l Fikirlerinin ka- S bul edilmesini & Ş ister. Mücadelo ;İ.îı ve münakaşa- * dan çekinmez. * Riza Ef.: Azimkârdır. A- mell işlerde muvaffak olur. Müşkülât ve mezahime müte hammildir. İğbi- rarı devamlı olur. -Nadiren güler. Samimi- yetini kazanan- 'ar — hakkında fe da kârlık tan çekinmez, kadınlara tahakküm etmek ister. * M. A. bey: (İmzası okuna- namıştır. ) Ça- lışkan ve mü- tecessistir. | dar eden me- sailde hazım- kâr ve müsa- Ş mahakâr — de- muka- beleye ataklı- ga temayül der. Menfaa:.erini ve samimi- yetini israf etmez. Aculdur. * bey: Yül ve hare- ketlerini — dü- şünceye — tabi tutar, Muhata- bına samimiyet telkin — eder. Parayı — sarfa mütemayildir . Şıklığı — sever. Yahakküme ve | dürüst muame- leye tahammül -emez. — Fikl erinin — kabul edilmesini ister. İğbirarını ça- buk unutmaz. Rıza Dr. Jak Barbut Bey Evvelki gün berayı seyahat Paris'e Azimet etmiştir. Bize Gönderiniz, * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... ! dey: Zeki ve hatırşinastır . | His ve hayalini okşıyan — cazip mevzulara mü- temayildir.Mad- di, yorucu ve tehlike ve mes'- uliyeti davet e- den işlere rağ- bet etmez. Ka- d.na, macera ve sevgiye Vâ- kayit kalmaz. Kâmil !'eg: Cür'etkâr ve beceriklidir. a Müşkülât kar- , Şısında aciz gös- ? termez, soku- * > | lur, atılır, işi —Akı tehike — safha- ©, Sına intikal et- | tirmeden ken- | disini sıyırma- n bilir. sokulur, — alay eder, kararla- riında acul ve W mütebeddildir . İddiayı sever. Sait bey: S*eııiı ve mah- çuptur. Bir iş- te ön ayak ol- | mak teşvik et- Ş | mek ve teşvika £ | kapılmak gibi © hareketlerde bulunmarz. Şah- ” sını alâkadar etmiyen dedi- kodularla — da meş; olmaz. Iyiliklere «>- . kadirşinas ok mak ister. Hayri bı . Fazla düşünmek ve kendini üz- mek — istemez, tesadüfleri ter- cih eder. Ça Ş buk kızar, iğ* © birarı kinsiz ve devamsızdır. 9 Şiklik ve kar dınlarla — meg- gül — olmaktan hazzeder, * Reszim gönderan ban karilarimli mütehassısımızın — cevabi içle sabırsızlanıyor ve mektap fotoğrafilerinin akibetini tiyorlar. Bu fotoğraliler ini tir. Bu hususta müsterik olı ederli. İNGİLİZLERİN YAKIN ŞARKTA CASUS TEŞKİLÂTI - Yazan: Makenzie - Weir'ın adamları arasında en zekisi olmakla beraber fevkalâde hiddetlidi. Weir onu bilhassa severdi. Bu sevgisi de zannedersem — ondan — korktu- gundan ileri geliyordu. Her ne ise, iki de bir Pupacenomou un hiddetinden, onunla geçin- menin zorluğundan, binaena- leyh onu, kendisini idare ede- bilecek yegâne mdama yani Woeirım kendisine bırakmak- No. 62 hğımdan bahseder dururdu. Nihayet birgön bir mesele için Popacenomou u muvak- vakkaten Tuckerin — emrine verdim. Bunu haber alan Weir telâşla yanıma girdi ve keh- ribar tespihinin İri tanelerini çeke çeke Papacenomocuyun hiddetini ve —onu teskin etmek — için nekadar emek meksarfet İâzımgeldiğini an- latmıya başladı. Artık buka- darı — fazla i'il — Weirden | de, nazlı memurundan da? bik- mış usanmıştım. Derhal Papa- cononouu — çağırttım ve ken- disine ya mırıldanmadan tevdi ettiğim işi yapmasını, yahut ta defolup — gitmesini “söyledim. Herif birdenbire köpek gibi oldu ve zelil bir surette yanım- dan - çıktı.| Weire de badema Papaconomou ile münasabat- ta bulunamıyacağını söyledim, o da bana kindar bir nazar fırlatarak ve hiddetinden ter dökerek çıktı gitti. Bu meyanda Liebigin mal- tızlarını da defettim. Ancak bunlardan Zammit — isminde zeki ve — küvvetli — olanını ılılıoydıııı ve Cavoura ver- Cavourun — maiyetinde Hrisoverki de bulunduğu için Clarence derhal kıskandı.Ken- disini — teskin etmek — için ona da bir memur vereceğimi vadettim. Bu müjdeyi alan ve gururundan kabına sığa- mıyan Clarence, sonradan işit- tiğime göre rastgeldiğini ya- kalar ve kendi hakkında âdeta bir konferans verirmiş: — Bu teşkilâtta iş gören kim bilir misiniz? Clarence! Woirin kaç adamı var? Altı. il:lm Tuckerin kaç adamı var? ediği kadar. Cavoun kaç adamı var? İki. Clarencein kaç adamı var? Bir tek. İşte okadar. Fakat asıl işi bu za- vallı onbaşı görüyor. Kapitene sorunuz. O bilir. Bana “ sana bir adam yeter Clarence, çün- kü sen kendi başıma on adama diğersin ,, demek ister. Fakat bunu — başkalarının - yanında söylemek istemez, çünkü teş- kilâttaki öteki adamlar kıs- kançlıktan — çatlarlar. Fakat aylığımı — hakeden yegâne adamın — Clarence — olduğunu onlar da bilirler. Ben olursam işler yürür. Ben olmazsam birşey yapılamaz. Baksanıza Atinada herkes benden nasıl korkuyor! Dün akşam Panhel- lenin kahvesindeki abdesane- ye gittim. Sağ tarafımdaki adama şöyle bir baktım. Ken- disine baktığımı görünce bem- beyaz kesildi ve derhal dışarı- ya fırladı. Evet, düğmelerini bile ilikliyemedi. Ondan sonra birde ol tarafımdaki adama ——— baktım. Herif beni görünce eğildi, büzüldü, ufaldıkça ufal- dı, ortadan kayboldu. Niçin mi dediniz? Çünki ben onbaşıyın ve bensiz bu teşkilât hiç de“ mektir. İnanmassanız Kapte? Zye sorunuz, size söylesin -» Bunu Moon anlattı. Moof Yunanistandaki İngiliz lııh"!' heyetinde mülâzim bir zatt. Topçu idi. B""ı ve büyük babası da topçu Büyük babasının babası olarak Trafalgar muharebesit? iştirak etmiş, büyük babasıd!? kardeşi de Navarin muhart' sinde topçu imiş. Moonun — kafası tıpki bİ top güllesi İlıı ve yây' ayın on dördü gibi yusyt' Arkası vAF