e ee L A aid ı CAO Maşallah Han, Bizi Ziyarete Gelmişti. Fakat Maksadı, Eşyalarımızı Gözden Geçirmekti... YAZAN: M. KÂZIM Bit l Hiç telüş göstermeden mü- nasip cevaplar verdi. « Bu sırada Maşallah Han kapının önünde gezdirilmekte olan hayvanlarımızı görmüştü. — Bir bakalım, dedi. Maiyeti efradından bir kar Çına işaret etti. Hayvanlarımı- za atladılar. Şöyle bir koştur- dular. Fakat günlerden ve haftalardan beri mütemadiyen yol yürümekte olan biçare yorgun hayvanlarımız tam kuv- vetlerini gösteremedi, Maşallah Han: — Bir de benimkilere bakı- nız, dedi. Hayvanlarından bir- kaçını tecrübe ettiler. Cidden güzel görünüyorlardı. Fakat ben Maşallah Hanın bayvanlarımızı beğenmemiş ol- masına memnun oldum. Çün- kü tesadüfen beğense ve: — Bunu bana hediye edi- niz, deseydi ne yapacaktık? Tekrar içeriye girdik: Ma- şallah Han: — Yolun mütebakı emniyetli değildir, fakat ister- terfik kısını seniz size birkaç atlı edebilirim, dedi. Ayni zamanda da: — Yalnız biraz pahalıdır, cümlesini ilâve et- meyi unutmadı. — Lütfünüze teşekkür ede- riz. Fakat muhafıza ihtiyacı- mız yoktur, dedim. ücretleri Bu cevap ihtiyatlı ve mü- debbirane idi, çünkü evvelâ kendimize güvendiğimize, son- ra da yanımızda kıymetli eşya olmadığına delalet ediyordu. ( Maşallah Han) ikindiye doğru maiyetinde yirmi otuz müsellâh muhafız ile bizi ri- yarete geldi. Maksadı alelâde bir rasimel nezaketten ziyade yanımızda taşıdığımız eşya hakkında De- rebeyi kârı bir keşif a et- mekti. Bunu anlamakta ge- tikmedik, Filhakika — Maşallah —Han ayağı ile bam sandıklarımızı İtiyor; — Bunların içinde cephane var mı? diye sık sık soruyordu. Bereket — versin Maşallah Hanın ayağı İran Kıranını taşı- yan sandıklardan - birine iliş- İran çifçisi, medi. Şayet - ilişseydi işti. Muhakkak para şıngırtısı- nı işitecek ve biz sandıklardan silâhlarımızı çıkarıncıya kadar bizi öbür dünyaya göndermek- te (Maşallah) dedirtecek kadar sürat gösterecekti. Maamafih Maşallah Hanın yerinde bir başkası olsaydı bize daha misafirperverlik göstereceğini iddia edemezdik. Her ne fazla olursa olsun bu zat insaflı ve mert tmetli bir eş- kıya reisi imiş. Bilâhara (Kâbil) de elimize geçen bir İran gazetesinde okuduğumuza göre Şah ordu- su ile çarpışmış ve bir hayli kahramanlık gösterdikten son- ra maktul düşmüş. Bugün Maşallah Hanın fa- dei ziyaretinden, yani teftişin- den kurtulduktan sonra Her (Rör) ile geniş birer nefes ah dık. Ve biraz dolaşmak üzere çarşıya çıktık, hatıra için birer tane seccade tedarik ettik. Hana döndüğümüz zaman bir bohçacının bize muntazır olduğunu gördük. Bilhassa si- gara kâğıdı inceliğinde siyah Kâşan mendilleri getirmişti. Her (Rör) takriben iki saat kadar süren bir pazarlıktan sonra adamın İstediği fiatin dörtte birine bazı eşya satın aldı. Eğer bu pazarlığı ben yapsaydim muhakkak — daha fazla para verecektim. Çünkü işimiz | Bağdatta Yahudilerin 50 ku- ruşa satacakları bir mal için yüz kuruş istediklerini gör- müştüm. Anlaşılan İran satıcı- ları bu hususta Yahudileri de bir misli geçmişlerdir. * Akşam yemeğini yedikten sonra birer kenara çekildik, fakat maksadımız uyumak ğildi. Herkesin uyumasını bek- lemekti. Bu suretle birkaç saat g tikten ve şehirde ses sa: kesildikten sonra aşağı indik, sandıkları açarak silâhları çır kardık ve yanımızda bulunan (İngiliz ordusundan kaçıp harp' cephesinde Almanlara iltica etmiş, Müslüman) askerlere tevzi ettik, Sonra eşyayı ka- tırlara yükledik, katırların boy- sundaki çıngırakları da çıka- rarak yola koyulduk. Güzergâh Maşallah Hanın dairesi önünden geçiyordu ve içerden — muhafızların — müte- yakkız — olduklarını gösteren şarki sesleri geliyordu. Bunun- la beraber bize aldırış eden olmadı. İhtimal sabahleyin uyanan Maşallah Han — kafilemizin uzaklaştığını işittiği taman ar- kamızdan bir: — Maşallah! çekmiştir. Çöl Ortasındayız Amk * Erdestan ,, topra- | ğında “ Nayn ,, adını taşıyan | bir şehre teveccüh etmiştik. Fakat daha Erdestan top- topladığı afyonları işte bu şekilde kurutur rağına ayak basmadan evvel dar bir boğazdan geçmek mecburiyetinde idik. Bir aralık gözümüzde sağ ilerimizde yüksekçe bir kubbenin üzerinde bir kalabalık gördük. İhtiyata riayetle kafileyi köyde Birakarak — sol ilerimizde baş- ka bir kubbeye çikarak, kar- şımızdakilere baktık. Düşman- ca bir maksatları seziliyordu. Geri döndük. Fakat bu defa- da kafilemizin içine dört tane İranlının — karışmış — olduğunu görmiyelim mi? Her (Rör) bunların yanları- na giderek sordu! — Ne istiyorsunuz? Dört kişiden biri 16, 17 yaşlarında bir —çocuk Yezit aşiretine mensup bir kabile reisi ğmiı. yanındakiler de maiyı Bizi köylerine davet ettiler. — Yolcu yolunda gerek, diyerek geçtik. Onlar da: — Hüda hafız! tememnisile mukabele ettiler. Bu yol bizi götüre götüre “Hüseyin Abat, denilen bir köye götürdü. “ Çarpadar , Adını taşıyan kervancı bize ilerde - tehlikeli bir boğaz bulunduğunu haber verdiği için bir gün mola ver- meyi münasip gördük. Ögün kaldıktan sonra ertesi günü de orada — geçirdik. Maksadımız Yazı gece geçmekti. (Mabadi yarın) Resminizi Resmi: bine derirseniz — size lıMı!lnlıl söyliyebiliriz. Fakat bunun için . gönderilecek resimler iyi ve tabil Posda çıkmış olman İâzımdır. Taki mütebasasımız — mütalesnınde —hi düşmesin. Tablatlerini ııT çeslın gönderen - kari aÜtehassmımızın — mütalcasını — aşağıkl satırlarda — okuyabilireimlz : » MuahteremH Mahbitini — bul- madıkça çekine gendir. Arke: İŞİ daşlarile neş'eli konuşur. —Şa- |£ kayı sever, Ka- naatkârdır. Ser- keşlik ve iş maz, Orhan Ef, “Atak ve at gandır. Çabuk lmir ve izzeti nefis meselesi yapar, Bazan serkeş — olur. Fena muame- leyi — hazme- . birarı olur. Müşkülâ mek ister, “SON POS | hazeder. Bize Gönderiniz, * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... (Fotoğrafımın dercini arzu etmiyor.) 270N. A. Hanım: Hazırcevap ve neş'elidir. Alay etmekten Muhatabında — kusur aramıya mütemayildir. Bazan çok ciddi olduğu zamanlar olur. Eşyasımı hüsnü muhafaza etmez ve çabuk bıkar. Hurriye- ti sever ve müdahale edenlere isyan eder. Atiyaz H. Ciddi ve dü- rTüsttür. Hi- ldi ve karı- şık işlerle meş- gul olmaz, me- rasime - riayet- kârdır. Çabuk hınır. — İsrafın sevmez, — her- kesle — çabuk abbap olmaz. tabi olur. det kalmak istemez. Değişiklikten hazeder. * gönderen Resim bazı b ederiz. AAAT AD A,. nın Yeni 2000 Lira Nakit Hediye Dağıtıyoruz Dünyayı Kimler İdare Edıyor. GANDİ Gandi, bugünkü Hindis- tanın peygamberi addedile- bilir. Bu adam sekiz on senedenberi İngilizlere karşı başlıbaşına bir harp açmış- tır. Bütün mileti arkasına takmış ve İngiliz istilâsı aleyhinde Hindistanda büyük ve kuvvetli bir cereyan uyandırmıştır. İngilizler onu bir müddet tevkif ettiler, hapse tıktılar. Fakat nihayet onunla anlaş- mağa mecbur oldular. ç ay evvel İngiliz hükü- meti Gandi ile müzakereye girişli ve Hindistana yeni ir idare vermeğe mecbur oldu. Gandi, aslen Hindudur. İn- gilterede okumuştur. Hukuk- tan mezundur. Gayet zabi- dane bir hayat yaşar. Musabakamız 40 Gün Devam Edecektır INGlLlZLERlN YAKIN ŞARKTA CASUS TEŞKİLÂTI - Yazan: Makenzie - Mesinada bu bapta yapılan muameleyi daha evvelce anlat- amıştım. Bu hale nazaran bizim karakollarımızdan — sivişan bir maznun hakkında uzun boylu muameleye girişmek hem va- kit kaybetmek ve hem de gü- lünç olmak demekti, zaten ek- seriya da bu adamlar karakol- larımızdan ve kontrolumuzdan sıvışabiliyorlardı. Çünkü bizim telgraflarımı: No. 57 bahriye — ateşesi vasıtasile Mondrosa — vasıl — olunciya kadar, bunlar mıntakamızdan harice çıkmış bulunuyorlardı. Bundan maada deniz ortasında yapılan bu tevkifat hemen he- men daima semeresiz oluyordu. Çünkü —karakol — gemisinden vapura çıkılıncıya kadar maz- nunlar Üzerlerindeki evrakı ve sair şüpheyi calip vesaiki imha etmiye vakit buluyorlardı. Me- — sırda bile İngiliz ve Mısir me- murlarının — münasebetlerinin karışıklığı, fevkalâde kömiser- lik ile ciheti askeriye arasın- daki anlaşamamazlık ve bu yetmiyormuş — gibi — muhtelif cenerallar arasındaki geçim- sizlik yüzünden mücesir bir sürette bareket etmek — ka- bil olamıyordu. Biz Atinadan, şüpheli adamın filân vapurla İskenderyeye gitmekte - oldu- ğunu bildiriyorduk. Fakatj bizim bu' ihbarımızın bir haber alamadığımız için, şüpheli adam hakkında aldı- gımız ilk ihbarın doğru olup olmadığını — kontrol — edemi- yorduk, Filhakika isimleri üzerinde hayli zaman kaybettiğimiz şüp- heli adamlardan kısmı azamı- mın, casus değil, Mısıra haşiş kaçırmıya teşebbüs eden adi kaçakçı — oldukları meydana çıktı. Bütün bu ahvale vâlaf olduktan sonra, casus teşkilâ- tına eskiden verdiğim ehem- miyetin lüzumsuzluğuna kani oldum. Atina'ya — geldiğim — vakit herkes gibi ben de Alman- ların bütün casus, propaganda ve tahtelbahir aratının Baron Sehenk Von Sehweii berg tarafından idare e ğini zanmediyor ve nazarı dil kati üzerime celbederek be: den şüphe edilmiyecek - m rem işleri idare etmek husu- sundaki plânımın benden ev- vel başkalarınca da tatbik edi- lebileceğini aklıma getirmiyor. dum. Zaten şüpheli diye bize ihbar edilen kimselerin fişle- rinde de Baron Schenkin ada- mı oldukları mukayyet bulunu- Sehenk — Atinaya Wolffe ajansının mümessili ve muhabiri olarak gelmişti ve Almanların kudret ve azame- tini ilân etmek vazifesile mü- kellefti. Bir ajans muhabirli olarak mükemmel idi ve işi de bihakkın yapıyordu. Bir sene sonraları Atinadan lyrll(ln!n kendisile bütün kendi para- hata- itiraf iktidarı ya değil — itilâ İlrma medyan' olduğunu gımil Mt p gerçi aşağı takif dan birkaç gazeteyi almıştı, fakat bunlardan Venizelos aleyhtarı olan bros ve Nea Hemera # gazeteler ise Almanlari el0 rasından — ziyade — Venist |ç düşmanlığından mülhem “pir yorlardı. Baron Scbenk iki gazeteyi — satıa diğer bazılarınada aleyhine olan bütün leri kaçırmayıp dercetm rüşvet vermekle iktifa ayni zamanda Wyresin yeti, — Entelicensin — PS Teti gayri muntazam — çalıştığına canlı kâl &* ,,m eti y