Te ÇY C CA NİN kataaalili e aa H 4 Sayfa Mahkemelerde.. İKİ GEPHELİ DAUA. Tanınan Ve Ta- nınmıyan Erke- gin Derdi Hukuk hâkimi sordu: — İddiayı — dinlediniz. Bu adamı tanıyor musunuz? Kasımpaşada, bayram yerin- de, Acıçeşme camii karşısında (45) numarada oturduğunu söy- liyen Ayşe H. cevap verdi: — Ben bu adamı kat'iyen tanımıyorum. İddia ediyor ki benim kocamdır. Halbuki değildir. Kadının bu cevabı üzerine ayni semtte, Hacı Hüsrev yo- Veysel Ef. ve Agyşe H. kuşunda oturduğunu - söyliyen demirci Veysel efendi cebin- gördüğünüz — fotoğrafı çıkarıp mahkeme reisine uzattı: — Reis Beyefendi, bu ha- nım beni tanımaz da resimde gördüğünüz gibi elini omzu- ma nasıl koyar. Yoksa bu ha- nım kendisi değil midir? Re- den sim, Ayşe Hanıma gösterildi çalışmaktadır. 1 — Bu bina dünyanın en bü- yük binası olarak maruftur. İçine bir şehir halkını yerleş- tirmek mümkündür. Harict manzarası da çok gü- zeldir. zarı,, dir. CExerazua 2 — Burası bir elektrik fabri- kasının şehre cereyan veren yeridir. Burada kadınlar elektrik ma- kinelerine mağnetik |âvhalar koyarlar. Bu oda, muazzam bir şehrin nur merkezi addedilebilir. 3 — Bu cihaz garip bir mu- siki aletidir. Makine ile işler. Hem klâsik parçalar çalan bir orkestra, hem de bir bando vazifesini görür. Soldaki resimde bu aletin caz gürültülerini yapan kı- sımları görülüyor. 4 — Dünyamın en yüksek bi- nası. Bu bina 85 katlıdır. tepesin- de zeplin bağlıyacak tertibat ta vardır. Binada bir sigorta - şirketi rum. Fakat aramızda herhangi meşru bir bağ yoktur. Ben onun karısı değilim. Son söz Veysel Ef.ye verildi, O da iddiasını şöyle anlattı: — Efendim, ben bu hanım- la on iki sene evvel imam ha- fiz Hakkı Ef. nin nikâhile ev- lendim. Bu imam hâlâ sağdır. Gelirse kıydığı nikâhı inkâr €tmez zannederim. Ben asker oldum ve geçen sene terhis edildim. F: brikaya çalışmıya gittiğim zaman Ayşe l İsmi “Amerikan Möble pa- | SÖN P STA “de birinin evine gitmiş, az sonra nsdamet getirerek dön- mek istedi, faket hamile bulu- VŞimdı istediğim şey ı;dece verdiler: eşyalarım ve nikâhım altında bulunduğu bir sırada işlediği — Nikâhın ispatı. Veysel Efendi mahkemeden ve resmi görür görmez şu ce- nuyordu. Kendisini çok sev- | cürmün cezasımı tahdittir. çıktı ve çıkarken — mirildanı- vabı verdi: Hanım evdeki bütün eşyayı | meme rağmen kabul ede- Hâkimler meseleyi — müza- | yordu: — Evet, bu adamı tanıyo- ! toplamış, Yahya Efendi ismin- | mezdim. kere ettiler ve şu kararı — Ayıkla pirincin taşımıl. No. 8 lediğini kulağın duysun!... Adamlarım, — muhasaradan | ne oldu? Tarihi Tefrika OLUÇ AL Kılıç Ali Paşanın Hatıraları — Evet Kontes, kont haz- retleri aldanmıyorlar! Korsan (Oluç Ali) benim!.. Ve sonra, demin tepeliyerek kaçırdığım serseriler hakkında izahat verdim: —Onlar Araptır. Çapulculuk yaparken namımdan istifade etmek için reisleri koluna be- nim ismimi dövdürmüş!... Ben bunları anlatırken Kon- tesin, hayret ve şaşkınlıktan donup kaldığını hissediyordum. Dilber kadın gözlerini açmış, koluma dövülmüş olan çapraz kılıç resmi ile “Oluç Ali, Emi- rülbahir,, yazısına bakıyordu. Kont mağrur, göğsünü şi- girdi, boynı?;u dıEloegıhrdı :ie sonra gevrek gevrek sırıtarak: muhterem madam, | dedi, az kalsın bir deniz hay- dudunun tuzağına düşüyordu- nuz. Ve daha gururlu bir eda ile bağırdı: — Ne mutlu size ki Cenabı- hak imdadınıza beni gönder- di. 4 Bu dakikaya| kadar hiç al- dırış etmiyordum. Bütün bu olup biten işleri korkusuz ve endişesiz bir sükünetle sey- rediyor ve yalnız taliimin bana ne çeşit bir akibet hediye edeceğini düşünüyordum. Hal- buki sivri sakallı herifin şu mağrur edaları ve şu küstahça hitapları karşısında kanım te- peme birikmişti. Bütün hiddetimle haykırdım: — Kont; kendine gell Söy- İ REİS | 1 Kont en küstah vaziyetile yere tükürdü ve: — Sus, pis haydut; dedi. Sonra konferans verir gibi, çatlak sesile ilâve etti: — Pek yakında lâyık oldu- ğun yeri boylıyacaksın! Turşu gemilerinin forsasında çürüt- türeceğim senil.. Bu sözleri söyler söylemez de suratıma bir tokat atmak cü- retinde bulunmasın mı? Eceeh... Artık yetişir!.. Bu düşünce, — zihnimden yıldırım gibi çakıp geçti ve kollarımın, bacaklarımın sımsıkı tutulmasına rağmen derhal eğildim ve o ande de şiddetle doğruldum. Benim bu âni ve kuvvetli ha- reketim- etrafımdakileri sarsa- lamıştı. Sonra olduğum yerde en gür sesimle bağırdım: — Savulun bireeceh! Ve vücudumu bütün kuv- vetimle bir sağa, bir de sola ruştım. döndürdüm. Kollarımı kurtar- kurtulmak için çevremi zor- ladığımı görünce hemen kılıçla- rinı parlatmışlar, — kalabalık gürühun — aralıklarından yağ ibi kayarak araya girmişlerdi. te, o0 Zzaman öyle yaman bir kavga başladı ki... * Kılıç Ali Paşa Kaptanı derya Kılıç Ali pa- şa sustu. Gençliğinde başın- dan geçen hadiselerden birini huzurda anlatıyordu. Sadrazam - Sokollu Mehmet paşa, zamanın şeybülislâmı ve diğer vezirler, padişahın karşı- sında hürmetle diz çökmüşler, kaptam derya' Kılıç Ali paşa- yı hayretle dinliyorlardı. Şeyhülislâm Ef. kendini tu- tamadı. — Kaptan paşa, dedi, ba- şınızdan cidden garip ve mü- heyyiç vakayi geçmiş... Ve merakla sordu: — Beli kaptan paşa, sonra Padişah beşuş bir çehre ile irade etti: — Vakitler hayli gecikti; dedi, maceranın sonunu başka bir gece dinleriz. Helvanın tam kıvamı gelmişken zevkini çıkarmak gerek... Sora el çırptı. Ak Ağalar altın tepsiler içinde gül kokulu keten helvalarını getirip sun- dular. Sadrazam Sokollu Paşa: — Paşa, dedi, Piri reisler, Barbaroslar, Seyit Ali reisler başlarından geçen — vak'aları hikâye edip yazdırmışlar. Sen de huzurda anlatsan da kaydü Mehmet zaptedilse. Sonra padişaha — dönerek iradesini istedi. — Devleatlimize — münasip gelir mi? dedi. Padişah gülümsedi ve: — Muvafık — düşünürsüz, diye irade etti. lArkası var) MUCİZE ADDEDİLECEK Ço BİRKAÇ ESER Kânunusani _N BİR YUNANLINI TÜRKÇE NUT İnsanlar Öldür memeli, Sükül İçinde Yaşama Atinayı siyarete giden bukuk fak| tesi talebeleri — bu seyahatlerini | Hirdiler ve şehrimize döndüler. Fak heyete refakat eden arkadaşımızın * mize geç gelen şu mektubunu, oradi Samimi intibaları göstermesi (tibar dercediyoruz 1 Atina, 11 (Darülfünunlula refakat eden — arkadaşımı dan) — Burada Delfi otelini oturuyoruz. —A| sefirim Enis - Bey otele geldi, bizim uzun müddet görüştü ve si günü için bizi — sefaretane| davet etti. O sırada ziyarel mize gelen Yunan Darüilfünu İ:h-n. sefirimiz otelden ayrıli en : — Yaşasın Türk — sefil diye bağırdılar ve çok alki ladılar. * Akşam yemeğini Pantel lokantasında yedik, Bize çI mükellef bir sofra hazırla mıştı. -Lokantanın cazbat bizi “Arşın malalan,, opı:ı'e'i karşıladı. * Sabah on buçukta Darülli nuna gittik, Darülfünun bize limonata ikram etti. rada söylenen nutuklar Mf sında profesör Nikolün sö bizi çok mütehassis bı Profesör vaktile uzun müd İstanbulda bulunmuştur. Güf bir Türk şivesile şunları ledi : — Beni af buyurunuz; kendi lisanınızla hitap ed ğim. Çünkü ben 27 senedt beri bu lisanın hocasıyım. lar dünyaya birbirle öldürmek için değil, belki kün ve muhabbet icinde şamak — için mişlerdir! ilim adamları bu iddiadaj Muhterem Efendiler, YU talebeleri sizi pek büyük dostluk ve muhabbetle dılar. Esasen üç günde çehrelerindeki beşaşet b ifadeye bir delili kavi midir ? Hepsinin kalbinde karşı büyük bir. mubâl vardır. Fakat bunları tavır ve relerile nekadar ihsas ctf lisanla ifade etmek kadark! li olamaz. İşte bu lisan 8/ ği iledir ki Yunan talel size çok derinden duyduk tamamile izhar etmek b da müşkülâta duçar olu! Profesörün — ana söylediği bu nutka, m Reşit B. samimi bir mu lede bulundu ve hususi sebet ve ziyaretlerin de resmi dostlukları — için biryardımcı olduğunu ifadf Öğleye doğru “Akadel g gittik. Burada güneş VE mabudu*“ Apollon, ,, kadif aşk mabudesi “Atene,niti / zam sütunlar üzerindeki kelleri insana kadim bütün azametini hatırlat! Salon çok mükemif' 4 ilim havasının bütün ği yetlerini taşıyor. Akı yüze yakın azası Yuntüğ en büyük âlimleri af seçilmiştir. Bilhassa- #i nin müzesi çok zengi” y tarif edilemiyecek ©? kıymetli eserler yardifı. nanlıların 1830 da ilk / hatırası olarak yaptiS y ralar büyük bir itin& " dili hafaza ıdil.mekledî;;