ördüklerimiz B'z' Daire İsimlerine Dair dalre ve memurluklarının men yenileştirildi. Kısmen :“"* kısı aç * bir şekle sokuldu. Be meyanda | .:r. defterdarlığın ismi - değiştirilme- Masç den pek ceki zamanda kubbe u.: Mö de birkaç amrlık bir saman- dağaa YA ASIA bu tami mühafara etmek " Mudur ? Okuyucularınızdan eski bir maliyeci Suat Eıekhik Ücretlerine Dair Bir fikir t türik havayf hat ve âç * ayda yanm lira veriyoruz. '_ bizler daha kaç sene bu parayı ı.ı;;'"-d Bundan mukaddem Kasım- DA ücretlerinin — pahalılığına suat kirası ektrik cereyamı yüz on volt .,'î::dl İki yüz yirmi volttur. Fazla ai ) Yapıyar. Bizler diyaruz Ki ya taş hat ve Gaat parası ile şirketin Nıı.ı..n elli kuruştan sarfınazar N—ı Saatleri bir Ücret mukabilinde ç, lam, veyahut elektrik kilovat- Yanış ZN hususundaki hukukumuz edilain. Kasımpaşa, Yaniçeşme No, $ Niyazi Ğ aai “Şümsuz Bir Müdahale İ.h:ğüıı(la bulunan spor mey- Müzep , bazi kulupler füdbol tlarken usulsüz. ye sebep- Vakıa ilk bükümetin bütçesini | eri G Tdan birl defterdar Ünvanım | İ &n sporcular meydandan | ük'e halk ile beraber oyun Na ermedi. Zabıtanın ve lerim, 'azıt, Kâtip Sınan sokak Kâzım Saim KİON POSTA : &â:*gır. Alâkadar olan ma- '& ayrıca şikâyet ediniz. ı.___Cevaplarımız köyü muhtarı Şaban efendiye: İt için Dahiliye vekâletine, MK, N Şükrü Kaya Beyin bizzat x'luuıı ediniz. *İ;; TAKVİM —— Teşrinisani-930Kasım 10 A Rumi 5-Teşrinis: Vakıt-E S0 | Akışam| 12.— |16.49 Üa Yata | 138 X“ LH4 | lmsak |12.18 * — Üi ika numarası: 29 1825 &*7 SON PBSTA'mn edildik. Bu müdaheleye | Ş]î::;’"!lnn nazarı dikkatini | Anlattığı- | lde yapılan müdahale | | sile İBir> Zamanlar Ş Yayılan Jozefin Beker Şimdi Unu- 'tulmuş Bir Halde, Köşede Oturuyor “Çarlston,, dansı ilk ortaya çıktığı zaman ismi bütün dünyayı kaplıyan bir artiştin meziyetleri duyulmıya - başlandı: Jo- zefin Beker. Bu artist çariston dansının ilâhesi idi. Her tarafta şiddetle alkışlamyordu. Hatta Pa ris'te ( Folie Bergere ) müzik holünde bütün bir kış oynamıştı. Fakat çarlston moda- beraber bu san- a'tkâr artist te unutulur gibi oldu" Şimdi ne eskisi kadar düf edilmiyor. ( Jozefin Beker ) şimdi ismi- les hatıratını neşrediyor, diyor ki: “ Çarlston.. zaman olur ki | hayali cihan değer! Dedikleri | şey.. karıştı. Eski bir dans, solmuş ' Çariston artık tarihe bir gül kadar merhamete şayan birşeydir. Fransaya çarlistonu ben ge- ürdim. O vakit neler söyle- mediler. Çariston: Bu bir âfet. Abengin ölümü, :ceki dansların PEYAMİ SAFA Edebi Romanı PATİH . HARBİYE Nu Bage a. yastığın beyazlıkları a“ıı_:'_'!rcn bu yorgun yüzün SBiğt seyleri nakletti: m('lğım sizi kaynar sular- e ik, Bugün ensenize tay *xçırd;ğ;niı şu saçlar € uzundu, ne uzun! " Sökörcesine — onları AŞ K hanım wi8 |* Üstü papatya örneği he gidtenlerden yen onu gidirdik Unutmam, ir Y görmemiştiniz, 4;;' &İh k hanımfendi dama- tı.._;v_, Sene dargin —durdu. Nük, Ystilar, — bizde sizi İ Fima, " k,,,: da o ğünü hatırlı- Seşmeden arabaya | verilir, başladı Gülter, ve | binmişler, Sultanahmet taraf- | larında bir konağa gelmişler- di. Halayıklar, daha alt kat taşlığında Nerimanı kucaklı- yarak havaya kaldırmışlar ve öpe öpe lardı. — Ah... diye içini” çekiyor ve başını sallıyor Gülter, bü- yukarıya çıkarmış- yük anmeniz gibi kadın nerede İ l ni — anlata- , öyle ter- tipli, öyle ince bir kadındı ki... Ev temizlenirken, tertip edilir- ken hizmetçilerin başında du- en kabasından en ince- Ladae bütün ev hizmet- Halayıklara, hiz- melçilere bir örnek yazmala temiz önlükler giydi- rilirdi. Bir gün yeni gelen bir bizmetçinin — elinden, — büyük rur, sine lerir örir SON-POSTA defni, falandır, dediler. Fakat ben çarlistonu burada en büyük sahnelerde oynadım. O vakit bu dansta oriünalite ve şahsiyet var, dediler. Her yerde olduğu gibi tiyatro ve sinema hayatında da hakikati | gözlere sokmak lâzımdır. Baş- Uka türlü hakikati anlatmak mümkün olmuyor. Sonra mu- Vkiteaymak tallani; Markllaki- Hanım Efendi, söpürgeyi aldı: *—Bak kızım! Ortalık böyle süprülür! * Dedi: Evvelâ süpür, halının üstünde üç defa yü tükten üstüne vurdu, kalan sonra içinde çekti, gene üstüne vurdu: * — Kızm! dedi, böyle yapmazsan, süpürgehin tozlar dolar, telleri işe yara- maz olur! Gülter, eden bu | yordu. taalluk ti yi hatırlı- me: e teferri pencere tozlarının | bezlerle na: deki şiltelerin | kabartıld minderlerdeki beyaz örlülerin iyice gerilerek sıl alındığını, yer- uf nasıl ını, toplu iğnelerle nasıl tutturul- boncuktan işleme kapacıkla- rın, cigara iskemlerindeki ten- tene örtülerin birer bire nasıl silind an'attı. — O ne tertipli yarabbi, ne tertipli... diye içini çeke durdu, Gülter, o koskoca konakta, kilerlere varıncaya öhreti! Dünyaya sıkça | tozları | faraşa döktü, tekrar üç defa içine | duğunu, bardakların üstündeki | | de kadınlı, | yetin birinci şartı budur. Sonrâ artist dediğin mah- | Yük — yaratıcı - olmalıdır. | Yalnız bir jesti, yalnız bir' çöhresi; * yaküz- bir hareketi olan — artistin manası yoktur. Bu artis- tin makineden farkı nedir? Sinemada dansetmek | için çıldırıyordum. Benim için sinema hayat ve tabiattir. Orada - dans | etmeden ölseydim gözüm ülçik kalirdi. evvölk * Ce | nup denizlerinin rüzgârı,, isminde bir filim çevir- dim. Bu- filimde bana mevzuu bile söylemediler. Bir danslı mukaddimeden | | | sonra tam bir revü çevirdim. Şimdi de zenci artistlerden mü- | rekkep - bir filimden bahsedi- | yorlar, Fakat henüz tekarrür | etmiş birşey yoktur.,, | | — Bir zamanlar şöhreti bütün dünyayı tutan, önünde birçok W Avrupalı — gençleri — intihara kadar sevkeden bu şuh zenci dilberinin batıratı işte bundan ibarettir; kadar, herşey yerli yerinde du- | rurdu, bir kopçanın bile kendine | göre bir yeri vardı ve hiç de- ğişmezdi bu... Her tarafta kar gibi beyaz örtüler, perdeler, tenteneler... İnsanın öpeceği, koklıyacağı gelir... O odalar- | da yarım saat oturdu mu insa- | nin içi açılır, gamı kasaveti | gider... O kış, odalarda pınıl | pini, yüze gülen bakır man- gallar, sarı topuzlu karyolalar... Ah... rahâtını onlar bilirlerdi. | , Neriman birdenbire gözleri- ni açtı: — Evet, — Aman hep tenbellik. küçük- »hanımer- | ğimi şimdikiler onlar | kadar çalışıyorlar mı ? Nerede ? kiler bir işe başladılar m, s atlerce — durup didinirlerdi, rahat — etmek adam akıllı — vücutlerini dinlendirirlerdi. Şimdikiler ça- lışmıyorlar ki dinlensinler! — Evet, iyi ev kadını imiş- ler, o kadar! — Sade ev kadım mı?.. Bü-?| yük valdenizin elinden kitap dinlenmeden bir isterler- ama kere se Ümitsiz fkaşk_o_lur Mu? Neticesi Olmıyan Aşka İnanılır MI? Aşk biraz da ümide bağ- | lıdır. Birleşme ve anlaşma ü- midi olmıyan kimseler arasın- da sevişme nadir ve marazi bir - haldi. Onun içindir. ki içtimal seviye ve sımıfları çok farklı olan / insanlar arasında sevişme hadiselerine nadiren tesadüf olunur. Fakat bazan sevişme pür ümit başlar, sonra ümitsiz bir safhaya girer. O vakit gönül bu imkânsızlığı anlamak iste- mez. İşte bu vaziyet sevgilile- ri ıstıraba ve üzüntüye dü- Şürür. R. O.R. imzalı karilim işte bu dertle malül- dür. Diyor ki: “On dört ay oluyor, na- muslu bir ailenin genç - kızile tanıştım. Lekesiz kalplerimizi birbirine bağladık. Bu gizli tanışma dört ay devam etti. Gizli — buluşmaları temiz aile kızı için buldum. Evlenmek tehlikeli istedim. - bir genç | bu' Onu ailesinden istedim. Sekiz aydır cevap vermediler. Artık tahammüle sabrım kalmadı. inğiva en sadık dostum oldu. İçtiğim suda onu, dolaştığım yerlerde onun bhayalini görü- yorum.,, Bu romantik genç, bir genç kız. gibi, hayal hastalığına tutulmuştur. Birkaç aylık aşk hayatı ona çok ümit vermiştir. Bu ümit ile hayale kapıl- miştir. Bugün bu - hayalinin kurbanıdır. Halbuki ortadan ümit kal- kınca aşkın da zeval bulması lâzımdır. Mademki — birleşme ümidi kalmamıştır; artık fazla hayale kapılmakta mana yök- tur. “Bunun — için de inzivadan | çekilmek, 'hayat içind İ- yuğru- lup kaybolmak l rekür. Has- talığı arttıran inzivadır. Hanımteyze Adanada M.A., imzalı karüme: Sualinizin — cevabını ancak | hayat ve tabiat verebilir. Hı, I Şapka Modelleri I (Bonne) denilen şekil ve sistemde şakpa giymek, şimdi çok modadir. Bu şapkaların en büyük hususiyeti arka kısı düşmezdi, Ne tarihidır. o ?.. Hani meşhur bir tarih vardır... Ayl durün! : bilimin “ucutda ... Hah: -Naima tarihil daba: böyle neler okudu:<Arapçada - bilirdi, farisicede... Bize okur okurdu- da anlatırdı. Adeta bir mek- tepti o konak! Neriman itiraz etmedi. Dört yaşında tanıdığı ve beş yaşın- da kaybettiği büyük annesinin akıllı ve malü: bir. kadın ğ en duymuştu. . hiçte kullanışlı ğil! , derdi turka çekmecelerin, dol: minderlerin meziyetlerini anla- tırdı. Odalarda bir iki iskem- le de bulunurdu. Bunlar damat Beyler içindi. Onlar, iskev' | lere otururlardı. Neriman gül, le alafran- galara mahsustu — Yak.. elbette... Ne o ko- m ense Üzerine düşecek kadar usun olmamdır. nakta, ne de Kurüçeşmede kimse sandalyaya oturmazdı ki., Sonra bu âdetler değişti.. Siz © zamanlara yetişmediniz. Hep ot minderleri, kabarık şilteler yer minderleri.. Senin annen de köşe minderinde otururdu. Küçük hanımefendi de valde- sinin eşidi. Fakat o zamanki bolluk nerede?.. Valdende de el işleri merakı vardı, makine- den çıkmış gibi dikiş dikerdi, hani şu ardı ,, derler, onu bir güzel yapardı ki.. O incecik “ iğne canım yemenilerdeki oyalar, o başörtü kenarları... Gülter, saymakla - biti yordu. Sönra birdenbire sus- tu ve gözleri daldı. Bütün o bir. daha gitmişlerdi. yapıyorlar? ,, mi- insanlar, Üzere evler - ve gelmemek * Şimdikiler ve diye düşündü, G ları beyenmedi, b — Geldi mi uykunuz? — Geliyor, git artık... |( Arkası var J