Parantezler Devamı var... ————i Bir arkadaşım var. Edebi bir gazete çıkarıyor. Gazetesine meni- leketimizin kültür ve sanatında yarın mühim roller oymyacağı ümit edilen güzide genç kalemler toplamış. Bu gazete, hakikaten memleket harsına ve kültürüne sa- mimi olarak yardım etmek istiyor. Arkadaşımız gazetesini matbaa, kâgıt tashih gibi müşkül ameli- yelerden geçirdikten sonra okuyu- cuya& sunsun diye bir bayiye vere mek istiyor. Babıali caddesinde, o çarşının aktar dükkânları gibi sıralanan ba- yilere alfabe sirasıyle baş vuruyor. İlk bayi gazeteyi titiz bir im- tihandan geçirdikten sonra arka- daşımıza; — Bunu şu ebâdda çıkarın, getirin ben dağıtırım! diyor. Arkadaşımız şuşırıyor. Üzerin- de 5 kuruş fiyat tespit edilen ga- zeteyi bayie zaten 3 kruşa vere- cek ve bu işte teslim edilen ga- zebelerin hepsi satılsa, ancak güç- .- baskı masrafını kurtarabile- İ. Bu işte kârı olacak yegâne &- damın böyle konuşması üzerine donakalıyor. Arkadaşımız gazeteyi kendi da- gıtmayı düşünüyor. İki destuyle beraber dükkân dükkân gezip 5-er altışar tane veriyor. Dükkâncılar çoğu vitrine asmak istemiyor. Ar- kadaşımız yalvarıyor, yakarıyor, münakaşa ediyor. Böylece Fransız bulvar edebi- yatının açık-saçık romanlarını bir poker blöfü gibi önünmüze süren Levanten zihniyetli «Haşet» te de gezete bırakmak istiyor. Direktör : — Almam, diyor. — Neden” — Kim alır, kim okur! diye cevap veriyor. Gazeteyi almamakla gazetenin menfaatınden ziyade kültürümüz ve münevverlerimizle alay eden ve Tanganios'lı şivesiyle güzel Türkçemizi berbat eden bu ada- ma arkadaşımız bir ders vermek iştiyor. Fakat terbiyesi buna mii- saade etmiyor. Mahmud ÇAMAY 172 — Servetifünun — 2323 HAFTA » Halkevlerinin yıldönümü bütün memlekette kutlulan- miştir. 25 Şubat memleke- timizde kültürün bayramı olmuştur. * “Şehir Tiyatrosu? nda Henry Bataill'in meşhur «Meşaleler» piyesi temsil edil mektedir. * Tercüme eserler çok rağbet gördüğünden son za- manlarda «Remzi> kitabe- vinden sonra «Hilmi», «Mu- allim Ahmet Halit» ve «Sü- hület» otercüme neşretmek yarışına girişmiş gibi bir vaziyet almışlardır. <Remzi» Yaşar Nabi'nin Panait İstrati'den çevirdiği «* Angel Dayı » ve Halit Fahri Özansoy'un Duhamel” den çevirdiği « Yaralılar » adlı eserleri teşhir ederken «* Âhmet Halit > Nurullah Ataç'ın Alain Fournier'den çevirdiği « Adsız Hüşk », Nasuhi Baydar'ın Macar mu- harriri Földes Jolan'ın «Balık Avlıyan Kedi Sokağı> isimli eserini verdi. Diğer taraftin «Hilmi» neşriyat evi Ame- rikan muharriri Margueuitte Mitchell'den Hilmi Ziya ve Avni İnsel'in çevirdiği «Rüz- gâr gibi geçti? adlı romanı vitrinlere koydu. * Genç muharrir veşair- lerden Vecdi Bürün, Oscar Wilde'in «Dorian Grey'in portresi» adlı eserini piyes hâline koymuştur. » <Şehir Tiyatrosu» nun <Meşâleler» den sonra bu sene ilk telif eser olarak Vedat Nedim 'Tör'ün <İmra- lının insanları» adlı eserini oynayacağı zannolunmaktadır. b. Küçük Dosttan | Evlenme ilânları Ne denir? Hayırlı bir teşebbüs. Bir akşam gazetesi bekâr okuyucularını ev bark sahibi yapmayı düşünmüş; sü- tunlarından birini bu işe ayırmış. Her- gün bu sütunda dünya evine girmek istiyen birkaç okuyucusunun izdivaç tekliflerini neşrediyor. Bugüne kadar, bazan da sayıfa doldurmak ihtiyacile, çeşit çeşit âmme hizmetlerini üzerlerine alan gazetelerin bir «görücülük» yap- madığı kalmıştı. O'da, oldu demektir. Ancak, 1941 yılında evlenmek için bir gazetenin tayassutunu ( istiyecek adam var mıdır, diye düşündüm. Var- mış meğerse. Doğrusu hazin. Çünkü, artık kadının kafes arkasında yaşadığı devirlerden uzağız. Bugün, o iş haya- tında bizimle omuz omuza çalışıyor; tramvayda, otobüste beraber seyahat ediyoruz, lokantada birlikte yiyoruz, istirahat ve eylence saatlerimizi gene onunla birlikte, arkadaşca paylaşmak saadetine malikiz. Onunla kafa, kafaya verip konuşabiliyor, elele verip yaşıya- biliyoruz. Tramvaylardan gülünç perde- lerin, yüzlerden siyah peçelerin kalktığı gündenberi, kadın bizim için artık bir <meçhul», bir «sır» değildir. Onu hs- yatın içinde bulabilir, kendisiyle konu- şabilir ve istersek, mukadderatımızı da birleştirebiliriz. Fakat, bir gazetenin ilân köşesinde « Ey aradığım kadın, neredesin? Seni bekliyorum.» diye fer- yat etmek, işte bu biraz tuhaf. Gelelim şu izdivaç ilânlarında ara- nan şartlara, Birkaç tanesini okudum, bunlar büsbütün tuhafıma gitti. Hepsi de sarışın ve balık eti meraklısı. Göz- lerde mavi oldu mu, mesele yok, on: dan sonra <Cel evlenelim b» Hele, bu ilânlardan biri pek hoşu- ma gitti. Delikanlı, beyendiği kadın tipini kısaca tarif ettikten sonra: “Bu evsafı haiz olan bir aile kızile resim teatisinden sonra evlenebiliriz!» diyor. İzdivaç, bu güzel, fakat mes'uliyetli iş meğer ne de kolay olabilirmiş. Mamafih, bukadar zahmet bile fazla. Ben olsam, fotoğrafları doğruca evlenme memurluğuna yollar, nikâhlarını kıydırırım. Olur, biter. Bu daha kestirme. Küçük dostun okuyucularına tavsi- yesine gelince : Sakın, bazı gazetelerin reklâm ihtiyacına aldanıp, böyle çocuk- ca işlere kalkışmayın. Küçük Dost