| - geğiresi büzülmüş, kadar pale Paskal- i apne derhal doktara Felisite, nesi olduğusu İ istemişti fakat, işitmek 4ağır olduğundan, yalniz iyi kulakları duyabilmişti: Bu hastalığp biliyon # XX! Tipkı Madam gibi,» Mhımının peşinden git- hiç bir şey ya- siniyeli keder şeyler koyubileğii mili dt. zn Ko man dğru biz şey olm söylüyorlar; takgi rehib müd rte la öldük. ten sodra, yegüne şöryeti olan Lu- lusunun alınması içlik ricasının ka bul sâjlmesinden doğayı derin bir duydiorğy. «Bali gününde bâyram günü- pün srilesi olan Üuydareşiye kadar durmadan öksürmüştü. lenmiş, gasyan büşlamış; Ye ettesi gün, erkenden, İyiyi in fena himettiği için rahib gılğırılma- aynı istemişti. Bu ihtizar halibde, ı üç kadı. , İölisite, Şğbü ile köpuşmük (o ibtiyaondü u bildiriyor. . Fabğ, bu hüzüü havayı nesi- e sıkılarak, paşar günle- rişik mahsos kıyatetile veli bu- bam rn etinite, kollaritik venleiek i en sn kuvvetini sarloğunyk : — — « Beni affedinis, eşm sisin No, 2903—317 öldürdüğünüzü zannediyordum!» diyordu. Bu da ne demekti! Kerdisi gibi bir adamı, cani telakki etmek nasıl olurdu? Buna fena halde kızıyor, gürültü çıkarıyordu: Ka- dinler : — «Canım görüyorsun işte, aklı - başında değil ie diyerek onu savı- yorlar; Felisite, ara sıra anlaşılma- yacak bazı şeyler söyliyor, kâdın- lar uzaklaşıyorlar, Simon anne öğ- le yemeğini yiyor ve biraz sonma, Lulu'yu he tutap Felisite'ye — «Haydi, ona Allaha wmarla- dık, de...» diyordu. Papağanın bazı yerlerini bö- cekler yemiş, kanatlarından biri kırılmış ve kernından otlar çık- mıştı. Artık gözleri iyi görmiyen Felisite, onu alnındsn öpüyor ve yanağı üzerine bastırıyordu. Biraz sonra, Simon anne, papaganı adak mahalli üzerine koymak için götür- müştü. 4 Otlar, çimenler yaz kokusunu gönderiyor; sızıldayar; güneş dereye ışıklarını akgettiriyor, arduvazları ıgıtıyordu. Odays tekrar dören Simon anne sessizce uyuyordu. Çan sesleri onu birdenbire uyandırmıştı; ikindi iba- detinden şıkılıyordu. Felisite'nin sayıklaması kesilmişid. Tekbirlerle yürüyen bir cemesti tahayyülede- rek, sanki o da bu alaya katılmış gibi, kendini öyle görüyordu. Bütün mektep çocukları, meza- mir okuyan müezsinler kaldırım üzerinden yürüyorler; sokağın Or- tasından, çocuklara nezaret eden mektep müdür ve imnallimi, kü- çük kızlarına ve bilhassa, melek- ler gibi kıvırcık olan çok küçük üç kıza dikkat eden gör ilerliyor; evlerin duvarını örten beyaz ör- tüler arasından bir cemmi gafir yürüyor ve tepenin eteğine vasi oluyordu. Felisite'nin o şakaklarını souk bir ter ıslatıpor; Simon anne, bir gün kendisinin de bu camaatle beraber yürüyeceğini söyliyerek, . bir bez purçasıla terlerini kurutu.. yordu. Kalabalığın uğultusu büyüyor; m an çok kuvvetleniyor, sonra uzak-