gün yirmi, obuz kişinin iriendiklerini gazeteler e bir hay beslemişti. sonr» İkindi şevgili giliba (Metean)dı. Bu, fi Soyu satı fenkli hay- i #ölmiz bütün bun- Dobi seviimnişi, en olüstün- niuğu ve udeta evin bir MN sayili ölün (Konesgül)dü MP bp, daştan başa esmer, hmysus, SERVETİFÜNUN v - Süte, Yoğurda İneğe, Mandıraya Dair! Yazan: Osman Çemel Kaygılı Mercanın ikinci kızı olan ve anası gibi gayet haşarı (Karapfii) imiz, daha sonra Vidos köyünden iki yaşında bir düve olarak aldığımız (Ceylan) ımızdı. Daha sonra tapkı anam gibi ceylân renginde doğmuş olan Ceylanın yavrasu (Yıldız) ımızı hatırlıyorum. Bunların grasında arilarını sanlarını, renklerini huy- larını hatırlıyamadığım daha no güzel inekler elimizden gelip geç- mişti. Bunların boğaya gelmeleri, gebelikleri, aşyermeleri, lohusalık- ları, kiskançlıklam, bebeklikleri, çocuklukları, gepçlikleri, orta yaş- hlıkian, ihtiyarlıkları, hastalıkları, ölümleri, alımları, satımları, 88- vinçli, kederli hep birer âlemdi, Hele nadide bir çiçek kadar güzel ve bir melek kadar masum olan syeni doğmuş yavruların anne me. melerini ödükliyerek emişleri ve bu emme sırasında analarının on- ları yalayışları görülecek bir man zara idi. Tabii, o ramanlar bizim evin içinde süt, yoğurt, mahallebi, süt- ilâç, kaymak, peynir gibi şeyler hiç eksik olmazdı. No. 2181—496 Hele bizim inekler (kırma) de- dikleri yarı yerli cinsten oldukları için bunların sütleri gayet koyu sütlerdi. Öyleki bu sütler iyice kaynatılıpda tekrar soğutulduktan sonra kapkalın ve sapsarı bir kay- mak bağlardı. Asıl İstanbul inek- çilerinin besledikleri Romanya ve ım ineklerinin sütleri ise bizim sütlere nisbetle daha çok ince, yani daha yağsız ve kuvvetsiz sütlerdi. Bizim sütler, hele haziran gon- larında otlar kuruyup kırlar sarar- mıya başladımı adeta boza gibi olurlardı. Şimdi siz düştinün, içine bir damla su girmemiş olan böyle bir sütten yapılmış olan bir sütlü kahvenin, bir sütlacın, bir mahal- lebinin, bir yoğurdun ve sepetler içinde kurutulmuş bir kuru peyni- rin lezzetini! eğer bazı arkadaşlar, benim da- marlarımda, ilikletimde, bacakla- rımda, omuzlurınyda halâ bir genç- lik diriliği sezebiliyorlaraa bu hiç şüphesiz o garı kızların kendileri gibi sapsarı kaymaklı sütlerinin © zamanlar vücuduma bol bol yaymış oldukları mayalardandır. Ve bugün, ben deyme sütleri, yo- gurtları, mahsilebileri, peynirleri, gyranları beyenemiyorsam bu da işte ondandır. Umumi harbin son senelerine kadar içinde yuvarlan- mış olduğum inekler ve sütler ytü- zündendir ki buğün kimse bana süt, yoğurt, mahallebi işlerinde kül yutturamaz. Ah o harbıumumi sonları, ah ! o vakit istanbulun en eski ve en meşhur gazete müvez- gilerinden şimendifer Kensn, o kı- sacık boyu, acayip sakalı Ile bizde çobanken, bir gün bu canım hay- vancıklara bir (vebayı bakari) gel- miş ve iki, üç gün içinde ena,kız, torun, hala, teyze, nine ve hısım, akraba olarak bu sarı, kahve rengi, alâcs bulaca, ceylan derili, ve hepsi de geyik gözlü hayvencık- ların on birini birden toprağa ver- miştik. Şimdi, arasıra kurar, dururum; Şehrin yakiınes civarlarında geyle bir kaç dönümlük bir yerim ve orada ufak bir evim ve evimin biraz ötesinde güzel bir ahirım, ahırın içinde bir kaç sarı, kahve rengi, aİaca kızım, sonra içi yem- yeşil genişçe bir bahçem olsa da helis sütü, enfes yoğurdu, cana can kstane sütliç ve makallebiyi oracıkta knndli elimle tedarikedip kendi elimie yapsam, ölünciye kadar orada hoş bir can beslesemi