No: 17094—24 Beyoğlu Gişesinin cahili Bir yudum Su dan bir parça Muharriri: Naşiri : Kenan Hulusi Ahmet Halit kitaphanesi Bu parça üçüncü kısmını baş tarafından alınmıştır: değil misin ?. söylüyordu : Sen « Lübna » yı boşamış Bunu « Lübna » nın amıcası Sen « Lübna » yı boşamış Dr lğ onun Nu cıvarında — Söylesene ... değilmisin ?.. ider yaklaştı. ne yapacağımızı bili- / © yoruzdeyil mi? Fıtra sadakolarımızı £ Tayyare cemiyetine vereceğiz. hâlâ ne-arıyorsun ?. Mademki meramın ve « Lübna »yı niçin arıyorsum?... seviyordun niçin boşadın, ve Şimdi ne?.. « Beni Huzaa » kabilesinin nekadar mü- teassıp olduğunu bilmiyor musun?.. Bilmiyormu- sun ki, kabilemizin içinde genç kizlar vardir.. Boşadığın bir kadının çadırı dibinde ettiğin âhü figanı işidiyorlar.. Söyledigin aşıkanejga- zelleri onlar;da, gizli gizli tekrarediyorlar.. Sen, duyuynrlar... Ve geceleri kabilemizin ahlakını bozuyorsun. . ger « Lübna»nın çadırı dibinde bir kere daha görünecek olursan, kılıncım namına yemin ederim ki seni buradan sağ, hiç bir zaman çı- karmam... < Kays O, yalnız dfişünüydrie ki, « Lübna », » bir şey söyleyecek vaziyette değildi. içerde < Lübna>» vardır. Ve içerde çadırın karşılıklı direkleri arasına kurduğu bi salıncakta yarı çıplak uyumuştur. Fakat günden güne zayifliyordu. Bir gün «Lübna »yı (o unutabilmesi için bir seyahata çıkmasını söylediler. PAPA LA LAPA EALP A GRE 2409 Lübna »dan ne istiyor UYANIŞ i 385 Öyle yaptı. Çöl ufuklarında bir tavus ağırlığıyla yol alan yıldızlar hiç bir vakıt böyle bir macera kaytetmiş değildiler. Yıldızlar hiç bir vakıt bir deve üstünde yol alırken, kalbinin ihtirasını, ateş haline gelmiş misralar şeklinde ufuklara hakkeden bir yolcu görmediler. Çöl yıldızlarının, derin bakışlarla namer'i zayaları içine toplayan avizeler gibi billur ışı- kları altında hiç bir kârbanın yolcuları bu kadar hararetli, aynı zamanda bu kadar münis bir aşkin neşidesini işitmediler; ve hiç bir kâr- ban kafilesi geride bıraktığı bir aşkın ihtirası- nı hiç bir adamdan bu kadar kuvvetle duymadı. Deve, ağır hareketlerle yavaş yavaş ilerlerken yanık bağrında bir damla suyun teskin edebi- leceği hatareti söyleyen bir gazel göğün altın avizelerinde yaşlı bir iltima yapardı.. altın avizelerinde bu sesin ince bir figan ile içlenmiş hüznü, karşılıklı akislerle uzar, derin- leşir, ve bazan, çok uzaktan geçen bir kafileninbu Göğün sese verdiği cevap derinden derine duyulurdu. Şair «Lübna»dan çok uzaklardaydı! Bazan hiç ismini işitmediği kabileler arasından geçerdi ki, kızlar çadırlarının eşiklerinde, dudaklarının verirdiler... gülümseyen o hayatlarıyla selamı Vâhalardan geçerdi ki, küçük çocuklar hurma ikram ederd Nehi kanan kadın vücutları, dalgalı bir denizin kiv- benzerdi... Öyle le Lmerik rından yürürdü ki, çıplak yı- rımlarındaki beyaz köpüklere yerlerden geçmişti ki, eteklerinde çadır kuran yiğitlerin elleri, kılıçlatının kapzasındaydı. Ve öyle yerlerden geçmişti ki, rüzğâr kabilesinden bir nefes getirmiş ve rüzgâr kabilesine ondan bir neles götürmüştü. Beyoğlu Gişesinin hariçten görünüşü